Ruhsal zeka, tüm deneyimlerinin kendi seçimlerinden geldiğini görebilmektir. Ruhun zekası sana hep bunu göstermek için çalışır durur ancak manipulasyonla varolmaya alışmış olan yüzeysel zeka, seçimlerinin sorumluluğunu alabilecek olgunluğa erişmene geçit vermez.
Yüzeysel zeka kendini bir kurban olarak algıladığında tüm dikkatleri üzerine çekme, görünür olma, emek vermek yerine kolayca sahip olma, şefkat vampirliği, ilgiyi kendinde tutma, abartılı ahlakçılık, korunma ve kollanma ihtiyacında kendini tekrar eden döngü ile Tanrı’nın gücünü reddediş gibi zihinlilik hallerinde hayat bulur. Geçici olarak dünyevi tatmin sağlar, tatmin bittiğinde oyun devam eder. Başkaları üzerinden ifade bulan bu düşüncenin formu olan insanlar tümüyle dışarı odaklıdır. İçsel bağlantıları çok zayıftır ve tüm durumları, deneyimleri, insanları ve dünyayı suçlayarak, kusur arayarak, ötekileştirerek, bölerek, ayırarak Birlik bilincinden yoksun olarak algılarlar. Ve ilginçtir ki en çok dini, ruhani, manevi yönelim içinde bulunduklarını iddia edenler ya da görev bilinci ile ruhsal yolculuk ritüellerini yerine getirenler de bunlardır. Taktıkları maske düştüğünde yansıyacak olan ise kontrolsüz bir öfke, nefret, kin, intikam, hırs ve ölümcül bir şiddet olacaktır.
Yüzeysel zekanın bir diğer türü ise fail yani yapan, eden demektir. Kurban’dan farkı ruhsal zekanın hareketine daha yakın ve daha istekli olmasıdır. Olayların, deneyimlerin ve ilişkilerin içinde sorumlulugu fazlasıyla alır, kendine biçtiği rolde suçluluk duygusu ile başa çıkması konusunda zorluklar yaratır. Kurbana bilinçsizce çekilir ve işbirliğinin nedenlerini anlayamazsa seçimi ve sonucu tek başına üstlenip ağır bir depresyona girebilir. Asilik ve aykırılık dinamik hissettirir. Suçluluk düşüncesine bağımlı olmaları ile sağladıkları kimyasal dengelerini yitirmemek için yaşamla olan ilişkilerinde daima yük üstlenirler. Birikim ve sermayeleri diğerlerinin hayatlarını kolaylaştırmak üzere yaptığı yatırımlardır. Ölmek isteyen birini öldürmek onun işidir. Göze çarpan fail olsa da o yalnızca bir hizmetkardır. Bu enerjinin formu olan insanlar aşka en yakın kişilerdir. İlahi aşk tanımsız ve yönsüz kaldığında bu frekansta seyreder.
Ve zihnin üçüncü ve en süptil türlerinden biri de kurtarıcıdır. Sorun çözmek için önce sorun yaratmak gerekir. Sorunu yaratanın sen olduğunu bildiğinde çözecek bir sorunun da kalmaz. Kurtarıcı, kahraman olma düşüncesinin bilinçsizce ele geçirilmiş ifadesidir. Bir durumu, bir kişiyi, bir olayı kurtarmak için tüm kaynaklar seferber edilir. Bu bazen bilgi, bazen para ya da maddi bir değer, bazen de ruhsaldır. Kurtarıcı zihni tanrısal gerçekliğin uyurgezer halidir. İçerideki güç hissedilir ancak tam olarak bilinmez. Bu yüzden dışarı akan enerji başkalarının hayatlarını kontrol etme, seçimlerini yönetme, onlar adına karar verme, kendini bir lider, bir yönetici, vazgeçilmez, ihtiyaç duyulan bir kahraman olarak algılama seklinde görünür olur. Kurtarma arzusu aşırı kontrolcülük ve hakim olma davranışlarına dönüşebilir. Tanrısallığı bilmekten Tanrı’yı oynamaya götüren bir gaflettir.
Zihnin bu farklı hallerine her birimiz zaman zaman girer ve çıkarız. Ruhsal zeka hangisine ne zaman girdigini, ne kadar kaldığını ve nasıl çıktığını gösteren, içinde kaybolmana izin vermeyen, daima izleyen, gozlemleyen, gözetleyen asla değismeyen, bağımsız, mutlak olan gerçekliğindir.
Yüzeysel zekanın ifadesi olan bu üç hal ise dünyevi tatminden başka hicbir şey sağlamaz. Zekayı bu şekli ile kullandığında dünya rüyasında aşka, işe, paraya, üne, ünvana, güce, dine sahip olabilirsin ancak gerçek tatminin ne olduğunu asla bilemeyeceksin.
Sen hiçbir role sığmayan, hiçbir çabaya gereksinim duymayan, dış koşullardan bağımsız sadece içsel olarak her an’da tatmin ve yeterli olan iken geçici olanı arzulamak, bir zekadan bile yoksun olmak demek değil midir ?
Simdi bilinçsizce kapıldığın bu hallerde seyir etmekten, tüm bu halleri seyretmeye bütün samimiyetinle var mısın ?