Sabah ter içinde yataktan kalkıyorum.
Evimizde ikamet eden 2 sevimli tüy yumağından birisi, omzumda uyumuş, kuyruğunu da boynuma dolamış. Sıcaklık oradan geliyor.
“Kalk lan üstümden kodumun kedisi” diye kızıyorum, elimi ona doğru sallıyorum, kalkıp 1-2 metre uzağıma gidiyor, sonra bana masumca bakıp sırt üstü yatıyor, patilerini havaya dikip bana doğru mırlıyor…
Kızamıyorum, “ dana gibi oldun danaaaaa” diyerek göbeğini okşuyorum. “Mauuuu” diye bana cevap veriyor. Diğer tüy yumağını bizi ilgiyle izlerken yakalıyorum.
Giyinip evden dışarı çıkıyorum ve apartman kapısının üstündeki eşiğe yuva yapan kumruya bakıyorum. 2 yavrusu da oldukça büyümüşler. Artık yakında uçarlar giderler buradan…
Onlara bir “Günaydın” deyip yoluma devam ediyorum.

Arabama binecekken aç olduğu her yerinden belli olan bir sokak köpeği dili dışarda bir şekilde, yolda hafif hafif koştuğunu görüyorum. Ne kadar acınacak bir durumda olsa da , “Naber oğlum?” dediğimde, yolunu değiştiriyor, 1-2 dakika yanıma geliyor, kendini sevdiriyor, sonra tekrar biraz yiyecek bir şeyler bulabilmek için yoluna devam ediyor.

Tepemde martı çığlıkları, kaldırımda karga gaklamaları… Yola koyuluyorum.

İstanbul’un meşhur trafiğine giriyorum. Hava sıcak olduğundan ve çoğu kişi oruç tuttuğundan, halkın sinir oranı normalden de yüksek. Zig-zag’lar çizerek giden bir arabaya yan arabadan bir kişi bağırıyor: “Düzgün gitsene lan hayvan!”

Hayvan kelimesine kafam takılıyor…

Önce aklıma son günlerde duyduğum olaylar, okuduğum haberler geliyor.

Yavru bir kedinin gözlerine uhu süren küçük çocukları hatırlıyorum, kedicik bir veteriner tarafından 2-3 saat süren pansuman sonunda gözleri açılmıştı.
Ben çocukken bizim mahallede oturan ve iyice saldırganlaştırdığı köpeğine kedileri parçalatan mahallenin bıçkın delikanlısını hatırlıyorum.
Arabayla bir köpeğe çarptıktan sonra kaçan bir şöforü, ve köpeğin 2 gün boyunca yolda ağlaya ağlaya can çekiştiğini görmelerine rağmen, bir kişinin gidip de ona yardım etmediği semt insanlarını hatırlıyorum.
Çocuğunu sevindirmek için eve hayvan alan, sonra çocuk onunla oynamaktan sıkılınca kuşları, kedileri köpekleri sokağa atan, balıkları tuvalete atıp sifonu çeken, akşama da temiz bir vicdanla uyuyan anne-babaları hatırlıyorum.
Sevgili eşimin gönüllü çalıştığı barınakta bana aktardığı hırsızlıkları, köpeklerin bakımsızlıktan ve sevgisizlikten döküldüğünü hatırlıyorum…
Camiden çıkan sakallı bir kişinin, güneşte uzanmış mayışmış bir kediye “mendebur hayvan” diyerek tekme basışını da hatırlıyorum, üniversite mezunu olup şirkette iyi bir görevde çalışan bir kişinin mahalledeki kedileri top gibi kullanarak nasıl futbol oynadıklarını kahkahalar atarak anlatışını da…

Sonra hayvanlarla ve insanlarla yaşadığım durumları düşünüyorum…

Şu ana kadar hiçbir hayvandan kazık yemedim…
Hiçbir hayvandan nedensiz sopa yemedim…
Hiçbir hayvan bana yalan söylemedi…
Ben üstüne varmadığım sürece hiçbir hayvan bana saldırmadı
Aldatılmadım, dalga geçilmedim, ayağım kaydırılmadı, başka insanlarla kıyaslanmadım…
Vesaire, vesaire…

Belgesellerde izlediğim vahşi hayatı anımsıyorum sonra…

Tamamen doğa kanunlarının işlediği, ya öl ya da öldür mantığıyla devam eden zor bir hayat
Fakat en azından yalan yok, sahtelik yok, işkence yok
Spor olsun diye öldürme yok
Gözlerine uhu sürülmesi yok.
Kuyruğuna teneke bağlayan, boynuna ip bağlayan yok.
Yüzüne asit atılma, sırtını ateşe verme, kıçında çatapat patlatma tehlikesi yok

Detaylardan kurtulup ana tabloya bakıyorum sonra da…

Nesli tükenen hayvanlar…
Daha çocukken anneleri tarafından hayvanlardan korkutulanlar ve nefret ettirilenler
İnsanların attığı çöplerden boğulan ve zehirlenen hayvanlar
Dikilen binalar yüzünden dengeleri bozulan hayvanlar
Zaten bozduğumuz ekolojik dengeden dolayı yaşamları iyice zorlaşan hayvanlar…

Sonra tekrar trafiğe dönüyorum ve yanımdakinin ettiği küfür tekrar kulaklarımda yankılanıyor.

Acaba bir insana “hayvan” diyerek o insana mı hakaret etmiş oluyoruz, yoksa hayvanları insan yerine koyduğumuz için hayvanlara mı?

Bile bile araba üstüne sürülerek öldürülmüş bir kedinin boş bakışları bana cevap veriyor…

Tunç Pekmen