Cemreler düştü! Bahar geldi! Hava şurup gibi, en sevdiğim rengini gösterdi bize dünya. Nasıl özlüyor insan değil mi, çetin kış şartlarından, sert esen rüzgarlardan sonra ılık ılık tenine değen baharı?

Hiçbir zaman kapalı havayı sevenlerden olmadım, ben kesinlikle o tip değilim. Bazısı bayılır, hava bana göre kasvetliyken onlara göre dinlendirici olmuştur. Ama yok ben havadan oldum olası çok etkilenirim, hava karanlık mı? Dünyam o zaman kararır işte.

 

Güneş yüzümü ısıtıyor, yakmıyor, sadece değip geçiyor. Sanki hayatta her şeyi yapabilirim, ne istersem elde edebilirim hissi uyandırıyor bende. Güneşten güç alıyorum, kışın gördüğüm güneş değil o, yenilenmiş, arınmış, onu selamlıyorum. Camdan bakarken düşünüyorum; acaba doğa bundan daha güzel resmedilebilir miydi? Her şey inanılmaz bir ahenk içinde. Eksiksiz, kusursuz bir bütünlük!

İçimde her şeyi yapmaya can atan bir ben var. Gücü hiç dinmeyecek gibi, her şeyi istiyor! Aldığı enerjiyi harcayabileceği ne varsa… Çimenlerin üstüne yayılıp kitap okumak belki, belki bisiklete binip sürmek sürmek sürmek… Yahut alıp boyaları resim yapmak dilediğince, ardı arkası kesilmeyen kitap okuma seansları ya da… Bu bir kısırdöngü, dünyanın bana verdiği enerjiyi tekrar ona iade etmeliyim.

Ne yaparsak yapalım, kendimizle barışık olacağız bu dönemde. İçimizde barınan sıkıntılar yollarını bulup gidecekler, bahar geçtiğinde şaşıracağız ne kadar uzun zamandır ağlamadım diye. Sahiden de öyle, yaşadıklarımız aslında değişmeyecek ama verdiğimiz tepkilerde dinginlik olacak, sakinleşmek için gözyaşlarına yenik düşmeyeceğiz. Yüzümüze bahar gelecek…

Etraf hanımeli kokmaya başladığı zaman kendimden geçerim ben. O kokuyu tekrar duyumsayacağım. Hayat güzel değil, şahane! Yapmayı düşlediğimiz ne varsa hemen şu anda yapmalıyız! Hiçbir şeyi ertelemeden, yarına bırakmadan! Yarın hiç beklemediğimiz şeylerle karşılaşabilir, ertelediklerimizi tekrar başka zamanlara, yarınlara atmak gereği duyabiliriz. Böyle olasılıkları düşünmek biliyorum hoş değil ama, realite denen kavram da ne yazık ki öylece bir kenara atılamıyor. Her ne olursa olsun hepimizin yaşamında bazı esler var, o boşluk olur olmaz doldurmalı, canımız ne çekiyorsa onu yapmalı!

Ben yalnızlığı pek sevmem, evet bazı zamanlar çok ihtiyaç duyarım ki bence sadece kendine ayrılan zaman da kaliteli harcanabilir ve gereklidir de ama yanımda sevdiklerim olduğunda kendimi daha pozitif hissederim, hepimiz öyleyiz aslında… Dünyanın en anlamsız şeyi bile paylaşıldığında anlam kazanır ki burada söz konusu olan “zaman”! Hayatımızın en önemli kavramını birileriyle paylaşarak geçirmek büyük keyif verir. Günün sonunda “iyi ki…” diyeceğimiz anlara dönüşür…

Bu mevsimde kendinizi planlarla programlarla sınırlamayın! Doğa sizi bekliyor, her an her şekilde sizi kucaklayacak! Spontane olsun, alın önemli eşyalarınızı çıkın dışarıya, arayın birkaç arkadaşınızı ve o anda müsait olan biriyle görüşün. Ruhunuz doyuma ulaşacak, siz bile şaşıracaksınız bu iyileşme nasıl gerçekleşti diye… Gökyüzündeki tonlar bu denli etkiler mi insanoğlunu? Etkiler, ve daha neler neler yapar…

Zaman diye adlandırdığımız ve saatlere böldüğümüz hayatımızın kesitlerini çok savurgan kullanıyoruz belki de… Bazen sadece yapmamız gereken şeyi düşünüp taşınmakla değerli vaktimizi tüketiyoruz. Minik hesaplar yaparak kendimizi bunalımlara sürüklüyoruz.Ufak şeylerden mutlu olabilecek varlıklarız biz, daha büyüklerini zorlamak sadece hırslarımızdan ileri geliyor. Aşk da öyle, hırsı, egoyu, tatmini ve hatta nefreti içinde barındıran bir duygu akışı… Onu bile kendimize zehir ediyoruz, üstüne komplo teorileri yazıyoruz sonunda deli çıkıyoruz. Niye? En sevdiğim tonda güneş bana parlıyor, ondan alıyorum kudretimi… Ne varsa içimde açığa çıksın, hesaplamak zorunda kalmayacağım hisler su yüzüne yükselsin. Ne kadar süreceği, sonu başı düşündürmesin, yüzümü güldürsün… Eski bir yankee atasözünün dediği gibi; şüphen varsa söyle gitsin… Amaç kurtulmak değil, rahatlamak olmalı.

Havayı koklayın, içinize çekin, gücünü doldurun damarlarınıza. Şu an yanınızda kim varsa ona sevginizi gösterin, gidip sarılın sıkıca. Gözlerinin içine bakıp ona değerli olduğunu hissettirin. Bunları yaptıktan sonra siz daha doygun hissedeceksiniz emin olun. Küçük şeyler belki ama tam da zamanında yapılmalı…

Çevrenizde size kendinizi kötü hissettiren hiçbir şeyi barındırmayın, koyun kapının önüne, atın çöpe. Kendinizi değersiz, amaçsız görmenize neden olabilecek hiçbir şeyden eser kalmasın! Her şeyin bir son kullanma tarihi var, miadı doldu mu bırakın gitsin. İçinize korku, endişe salmasın, baharın sevecen dallarına koyun onları, çiçek açsınlar…

Yapabileceklerimiz bizi bile şaşırtır çoğu zaman. İnanılmaz becerilerle kutsanmışız biz. Farkına varamamak yazık olur, kendinizi keşfedin! Daha önce açmadığınız kapıları açın, yüzleşin kendinizle. Derinlikleri görebileceksiniz, gece olduğunda gökyüzünü bulutlar kaplamayacak, yıldızlar serpilecek dört bir yana. Her bir parıltıyı izlerken gün içinde olanları düşüneceksiniz ve içinizi bir rahatlık hissi kaplayacak! Daha güzeli olamaz. İçinize işleyecek mutluluk. Kendi kendinize terapi uyguladınız bile, ertesi gün herkes sizdeki değişimi farkedecek. Kendinizle gurur duymanızı sağlayacaklar, kişiliğinize yeni bir gün doğacak… Hanımeli kokacaksınız… Siz artık baharsınız…

Özledik baba. İki yıl geçti. Bu bahar da güneşle doğdun, bizimlesin hala,batmayacaksın…

Gamze Çetinel