Hasan Sonsuz Çeliktaş:

Sevgili Cem, bugün seninle ilginç bir konuyu konuşmak istiyorum: Psişik yetenekler. Aslında bu konunun aklıma gelme sebebi şu: Bir arkadaşım var ve bu kızın psişik yetileri var, fakat bunlar nedir ne değildir bilmediği için korkuyor ve bir psikiyatriste gidiyor. Doktora yaşadıklarını anlattıktan sonra onu akıl hastanesine yatırıyorlar. Tabii herhangi bir düzelme söz konusu olmuyor. Nasıl olsun ki zaten? Kız müthiş korkuyor haliyle ve iyice içine kapanıyor. Sonra tesadüfen bana anlattı bunu ve ben de onun yaşadıklarının neler olduğunu ona söyledim. Kız da hem durugörü var, yani başka boyutları görebiliyor; hem de prekagnasyon mevcut, yani mevcut geleceği de bilebiliyor. Hani Antik Yunan’da olsa onu Apollo Rahibesi yapıp, Delphi’ye alırlardı da günümüzün “çok bilen” dünyasında yeri akıl hastanesi oluyor. İşte bu noktada “The Wise”ın bu sayısını bu konuya ayırmak geldi aklıma. Ayrıca spiritüel bilgilerin içinde olanların da aslında çok takıldığı noktalardan birisidir bu. Sorumla başlıyorum sohbetimize: Nedir bu psişik yetiler? Neden uyanırlar, nasıl uyanırlar?

Cem Şen:

Hasan her zamanki gibi uzun yanıt vermek gereken sorular sordun. Bahsettiğin arkadaşını tanımadığım için bu vakada gerçek durumun ne olduğunu bilemiyorum. Bu alan çok hassas çizgilere sahip bir alan. Delilikle, bu tür psişik yeteneklere sahip olma arasında ince bir çizgi var. Hatta bazen bu çizgi aşılabiliyor. Çizginin, bir deli tarafından psişik yeteneklere doğru aşıldığını hiç görmedim şu ana kadar ama bir psişiğin deliliğe kaydığını çok sık gördüm. O kadar sık gördüm ki neredeyse her örnekte delirme vakası ile karşılaşılıyor gibi. 5 yıl kadar önce Pekin’de Hsu ustayı ziyaret ettiğimde, soğuk bir kış günü odasında oturmuş dışarıyı izlerken kendisine bu soruyu sordum: “Çalışmalarımızda delirmenin eşiğine geldiğimiz dönemlerde ne yapmalıyız?” dedim. “Hiçbir şey,” dedi. Biraz açıklamasını istedim ama her zamanki gibi kısa yanıt verdi: “Delirmeden oraya ulaşamazsın.” Tam bunun ne anlama geldiğini soracaktım ki, “Bir zamanlar ben de delirdim,” dedi. “Nasıl oldu bu?” diye sordum. Gençlik dönemlerinde o kadar fazla meditasyon ve çalışma yapmış ki bir noktada gerçeklikler birbirine karışmaya başlamış. Bir gün yanında bir kız arkadaşı varmış ve şehrin ortasındaki bir asansörün başına dikilip, geleni geçeni durdurmuş ve “Bu asansör cennete yükseliyor,” demeye başlamış. Elbette Hsu ustanın ne demek istediğini biliyordum. Meditasyonlarında üst boyuta çıkış için oradaki asansörü bir simge olarak kullanıyordu ancak üst boyutların gerçekliği ile bu boyutun gerçekliğini o kadar karıştırmıştı ki, o asansörün fiziksel olarak cennete yükseldiğini zannetmişti. Bu ancak çok yetenekli birinin, üst boyutu bu boyutla aynı düzeyde algılayabilecek bir dâhinin yapabileceği bir hataydı; ama yine de delilikti. Ardından bir başka gün de, dev boyutlardaki bir Budha heykelinin karşısına geçmiş ve yüzlerce insanın önünde avaz avaz bağırıp, “O oturduğun tahttan kalk, orada olmayı ben hak ediyorum” demiş. Bu beni gerçekten şaşırttı. “Peki ne oldu?” dedim. “İşte o zaman ustam geldi ve ‘henüz değil’ dedi. Bu aklımı başıma getirdi.” Bir delinin ise aklı başına gelmezdi. Anlayacağınız bir spiritüel çizgiyi geçtiğinde, gerçekten de deliliğe adım atar ama burada sözünü ettiğimiz delilik bir şizofrenin zihin durumundan farklı bir şeydir. Belki gerçekliklerin birbirine karışmasıdır diyebiliriz. Hsu ustaya bu konudaki son sorum, “Peki ya deliren kişi geri dönemezse?” oldu. Yanıtı her zamanki wu wei tavrını, yani olayları akışa bırakan ve müdahale etmeyen tavrını destekler şekildeydi. Omuz silkti ve “Genellikle geri dönerler,” dedi.

Şimdi gelelim psişik yeteneklerin ne olduğuna… Psişik yetenekler söz konusu olduğunda, eğer bu soruyu bana iki sene önce sorsaydın bu yeteneklerin kazara ortaya çıkamayacaklarını söylerdim. Buna karşın geçen sene Endonezya adalarında, başına Hindistan cevizi düşen (!) ve bir anda en ileri seviye yogilerle aynı becerilere sahip olan bir adamın varolduğunu öğrendiğimde bu fikrim değişmek zorunda kaldı. Üstelik bu tek örnek de değildi. Yakın bir zamanda Rusya’da, komünist dönemden kalma, alkolik düzeyde içki içen, ateist, tam anlamıyla zampara ve 80 yaşlarında bir adamda, 30 yıl kadar önce birden bire, belli bir sebebi olmadan bu yeteneklerin yine en ileri seviyede başlaması ile bu tür yeteneklerin kazara ortaya çıkabileceklerine de inanmaya başladım. Buna karşın, çok ama çok ilginç başka bir şeye de dikkatini çekmek isterim: Bu yeteneklerin belirmesi bu iki insanı da manevi anlamda olgunlaştırmadığı gibi, bu yeteneklerin ortaya çıkması için de manevi olgunluk kesinlikle bir ön koşul değildir. Bu beceriler, beynin bazı bölümlerinin aktif hale gelmesinin bir sonucu olarak açığa çıkmaktadırlar. Belki yeni çıkan dokunmatik ekranlar, üç boyutlu görüntüler ve sanal gerçeklik, günümüzde bunların içine doğmuş olan bebeklerin bir takım psişik yetenekler geliştirmelerine yardımcı bile olabilir. Bunu bilmiyorum ama eğer olursa şaşırmam. Yine de hala bu psişik yeteneklerin kazara ortaya çıktıkları konusunda soru işaretlerim var. Bunun sebebi şu: Spiritüel ve hatta belki de fiziksel bir kanuna göre her şey ancak ve ancak “eğiliminde” olduğu şeye evrilir ya da dönüşür. Yani, toprağa çam tohumu diktiğimizde bu tohumdan ardıç ağacı çıkmaz. Aynı şekilde bu tür psişik yetenekler geliştirmiş olan insanların bu yeteneklerinin tohumlarının geçmiş yaşamlarında atılmış olması gerektiğine inanıyorum. Yetenekleri açığa çıkaran şey bir insanda hindistan cevizi olabilir ama o ağacın altına biz otursak ve kafamıza hindistan cevizi düşse sadece beyin sarsıntısı geçirdiğimizle kalabiliriz. Hoş gerçi Newton ve elma örneğini düşündüğümüzde belki bu, insanın kafasına bir şey düşmesi deneyimi denenmeye değer bir deneyim olabilir. Elbette şaka yapıyorum.

Psişik yetenekleri uyandırmanın bir diğer yolu da onların sabırla eğitilmeleridir. Bu konuya çok meraklı bazı yakın arkadaşlarım ve ustalarım var. Bazılarının yetenekleri gerçekten çok etkileyici. Bir insanın ruhunu bir diğer insanın bedenine sokabilen yani insanlara beden değiştirtebilen ustalar bile var. Bununla birlikte bu ustaların ve arkadaşlarımın çoğu gerçekten de yetenekli insanlar. Yani eğer sıradan bir insanı alsak ve ona bu çalışmaları öğretsek bu tür yetenekler açığa çıkar mıydı pek emin olamıyorum. Bu çalışmaların sonucunda bazı şeyler gelişirdi elbette ama bunlar psişik yetenekler düzeyinde olur muydu bunu söylemek, bir öğretmen olan benim için bile zor. Kendi metabolizmalarını kontrol etmeyi başaran, beden ısılarını değiştirmeye ya da iç organları etkilemeye başlayan öğrencilerim var. Belli bir süre sonra bu yetenekleri daha da ileri seviyelere ulaşacak ve en sonunda psişik becerilere dönecek. Yine de bu insanların yetenekleri ve çabaları bu işte eşit derecede önemli gibi geliyor bana.

Psişik yeteneklerin gelişmesinin ilk önemli ön koşulu duyarlılık. O nedenle bu yeteneğe sahip olan insanlarda duyarlılık genel geçer bir özellik. Bu duyarlılık normal bir insandan çok güçlü olduğu için bazen ona sahip olan insanlar çok rahatsız olabiliyorlar. Bu tür becerileri olan insanların bu konuyu iyi bilen eğitmenler tarafından bu becerilerini yönetmeyi öğrenmeleri önem taşıyor. Aksi taktirde bu duyarlılık, belki arkadaşının örneğinde de olduğu gibi, o insanın zihinsel olarak çok acı çekmesine ve belki de delirmesine neden olabiliyor. Bu tür insanları korumak için onların ilk olarak bu gerçekliğe çekilmeleri ve bu gerçekliğin içinde yavaş yavaş eğitilmeleri iyi olabilir.

Yine de unutmamak gerekir ki, yaklaşık 35 yıllık psişik çalışma geçmişimde kazandığım deneyimler bana, psişik yeteneği olduğun ileri süren 100 insandan genellikle 98, 99’unun ne yazık ki böyle bir yeteneği olmadığını gösterdi. Elbette bu insanlar bunu duymaktan hoşlanmıyorlar.

Sonsuz:
Gerçi az önce değindin ama yine de netleştirmek adına sorayım yeniden. Bu yetenekler insana “bahşedilir” mi? Doğuştan mı gelir, yoksa sonradan kazanılabilir mi? Bir de bu bilgilere giren herkese “İsterseniz siz de yapabilirsiniz,” denir. Şimdi sen tam tersi birşey söyledin. Hayır, yüzde 99’unda böyle bir yetenek yok dedin. Bu, diğerleri “seçilmiş” anlamına mı gelir? Bir seçkinlik vasfı mı olur bu?

Cem Şen:

Hasan burada “seçilmek” diye bir şey söz konusu değil. Sen güçlü bir varlık olsan, bu yetenekleri bir beceriksizin eline bırakmazsın; ya da 200 kilo kaldırma becerisi olmayan bir adamın omuzlarına 200 kilo yüklemezsin. Bu nedenle böyle bir yeteneği taşıyamayacak bir zihin ve beden böyle bir yeteneğe sahip olamaz bence. Sahip olmaya kalkarsa da ölür ya da delirir. Bu nedenle bu tür becerileri, “isteyen herkes” geliştiremez.  Elbette insanlar böyle şeyler duymayı sevmez. Hemen herkes önemli olmayı, özel olmayı istediği için bu becerileri geliştireceği hayali ile yaşamayı ve buna inanmayı tercih eder. Bu Batılı insanın bir hastalığı. Uzakdoğu’ya yaptığım çoğu eğitim ve inceleme gezisinde, özellikle Batı medeniyeti ile sınırlı teması olmuş bölgelerde her zaman aynı şeyle karşılaştım: Hiç kimse ustaların yeteneğini öğrenmek gibi bir merak duymaz. Onlar sadece o ustalardan şifa, şans vs. anlamlarında yardım almak isterler. Onlara çok saygı duyarlar ama onlar gibi olmayı hayal bile etmezler. Hatta bazen gelip bana, niçin o ustalar gibi olmaya çalıştığımı bile sorarlardı. Onlara anlatmaya çalıştığımda anlamazlardı. Onlara göre herkesin bir rolü vardır ve bu rol, o ustanın rolü kadar önemli bir roldür. Biz Batılılar ise bu rolleri beğenmez, gösterişli roller isteriz. Bu sebeple de bizin o role sahip olmayacağımızın bize söylenmesinden hoşlanmayız. Oysa her rol eşit düzeyde önemlidir. O ustalar seçilmiş insanlar değildir. Yalnızca uzun yaşamlar boyunca, yavaş yavaş bu becerilerin gelişmesi için gerekli olan koşulları oluşturmuşlardır. Bu seçkinlik değil, uzun bir emek ve çabadır sadece. Bizler geçmişi göremediğimiz için bu insanların seçkin ya da seçilmiş insanlar olduklarını sanırız.

Sonsuz:

Peki bir kişinin bu tarz yetilerinin olması, o kişiye neler kazandırabilir? Bunun na yaşam yolculuğunda ne faydası olabilir? Aslında bir yandan senin de söylediğin üzere “delilik” noktasının kenarlarında dolaşan bir durum vu. Gerçekten psişik yetileri çok yüksek olan insanların da öyle mutlu, ferah yaşantıları pek olamıyor gözlemlediğim kadarıyla. Hele ki bu yetileri bilgelikle birleştirip dengeleyemeyenlerin hayatları cehenneme dönüyor. Ama dengeleyenlerin ki nasıl etkileniyor. Mesela az önce iki bedendeki bilinçlerin yerlerini değiştirebilen bir ustadan bahsettin. Gerçi hoş bir kadınla bir erkeğin karşılıklı bedenlerini değiştirebilmeleri ve birbirilerini bir de karşı uçlardan deneyimlemeleri eğlenceli olur da, bu ne işine yarıyor o ustanın? Ayrıca bir nevi Matrix’teki hackerlar gibiler mi psişikler?

Cem Şen:

Eğer bir insanda bu tür yetenekler açığa çıktıysa mutlaka bir kullanım alanı olacaktır. Bu tıpkı, çam ağacındaki kozalakların ne işe yarayacağını sormak gibi bir şey. O kozalaklar kimisi için yakacak bir şey olacak, kimisi için kozalakların içindeki tohumlar besin olacak, bazı tohumlar yeni birer çam ağacına dönüşecek, bazıları kozalaklar ise orman için gübre olacak. Bir okaliptüs ağacı ne işe yarar ki? Belki bazı yerlerde bataklığı kurutacak, bazıları içinse şifa olacak. İşte psişik yetenekler de böyle. Bu yetenekler birer oyuncak olmadığı gibi genellikle ona sahip olan insanın omzunda da ağır yükler getirir. Eğer bu yükler doğru taşınırsa o zaman bu psişik beceriler kesinlikle o insanın manevi ilerlemesine katkıda bulunacaktır. Bazen de manevi ilerlememizin bir sonucu olarak bu tür becerilere sahip oluruz. Benim en sevdiklerim bu türden, çoğu kullanılmayan (!) yeteneklerdir. Kalp Yolu çalışmalarımız adeta mucize okulu gibi işler. Pek çok yetenek bilinçteki dönüşüme bağlı olarak gelişirken bu yeteneklerden yalnızca iki tanesi kullanılır: geçmiş yaşamları anımsamak ve en derin düzeyde konsantrasyon. Bu iki yetenek uyanıp, aydınlanmak için gerekli olan yeteneklerdir. Kalp Yolu çalışmalarında, psişik yetenekler bilgeleşmiş bir zihne geldikleri için hiçbir zarara yol açmadıkları gibi, tüm evrende bilinen en güçlü psişik yeteneklerdir. Yine de biraz önce söylediğim şeyden yola çıkarak şunu göz önünde bulundurun: en güçlü psişik yeteneklerin gelişmesi için kesinlikle manevi anlamda olgunlaşmak zorundasınız. Bu sebeple psişik yetenekleri güçlü ve zayıf olarak ikiye ayırabiliriz belki.  Zayıf olanlar, gelişmek için manevi olgunlaşmayı gerektirmez ama güçlü olanlar gerektirir. Eğer Kalp Yolu ile ilerleyen psişiklerden bahsedersek evet onların kelimenin gerçek anlamında Matrix’in hackerları olduğunu söyleyebiliriz.

Sonsuz:
Bu noktada şunu sormam gerekiyor tabii ki “Kalp Yolu” nedir? Bu benim “kendini tanıma yolculuğu” olarak yazılarımda anlattığım insanın kendi içsel benliğini tanıma yolculuğu mudur? Yoksa başka bir çalışma mıdır?

Cem Şen:

Kalp Yolu, dünyanın hemen her yerinde gerçek manevi yolculuk için kullanılan bir terimdir. Bu yolculuğun amacı, “Ben kimim?”, “Bütün bunların anlamı ne?” gibi temel sorulara yanıt bulmak ve içinde bulunduğumuz bu uykudan uyanıp aydınlanmaktır. Gerçek anlamda manevi yolda ilerleyen bir insan için başka bir yol yoktur. Aydınlanmış üstatlara göre tüm evrenlerde ve boyutlarda bir tek din ya da manevi öğreti vardır ve o da, Kalp Yolu’dur. Kalp Yolu, en sade haliyle, gerçekte kim olduğumuzu anımsamaktır; o kadar. Yöntemleri 3 temel üzerinde yükselir: erdem, dikkatlilik ve keskin farkındalık. Bunlar için geliştirilmiş olan son derece etkili yöntemler vardır. Yöntemlerin tümü de tek bir noktaya odaklanır: kesintisiz ve boyutsuz “şimdiki zaman”a odaklanma. Şu ana tam anlamıyla geçiş yapıldığında bu geçiş, bir insan olarak varlığınızı sonlandırır ve bir tür “gerçek insan” olarak ölmeyecek ve doğmamış olan sizin bir anlamda uyanmanızı sağlar. Elbette popüler modern spiritüel yaklaşımlarda sözü edilen “An”da yaşama filan gibi ihtiraslı ve romantik kavramlara benzer ama onlardan gece ve gündüz kadar farklıdır.

 Yöntemleri ise yukarıda da bahsettiğim gibi erdem, dikkat ve farkındalık. Bunun haricinde ayrıntı vermek istemem. Burada matrix, bizim zihnimiz ya da egomuz. O nedenle insanların zihnine, yöntemlere karşı strateji geliştirme avantajı sağlamak istemem. Kalp Yolu öğretmenlerinin elindeki ender silahlardan bazıları şaşırtmaca, doğaçlama ve paradokstur. Eğer bu fırsatı kendi elimizle kaçırırsak zihnin uyandırılması zorlaşır.

Bu noktada şunu belirtmem lazım. Aslında şimdi sana yöntemleri basitleştirilmiş bir haliyle yazmaya başlamıştım ama bir iki paragraf sonra yazdıklarımı okudum ve sildim. Bunlar yazıldığında ne yazık ki her yanıt için iki soru doğuran tarzda yöntemlerdir. O nedenle de bu eğitimde sözlü aktarım yazılı aktarımdan önemlidir. Belki o nedenle Zen ustaları, aydınlanma teknikleri hakkında yazan bir insanın yedi hayat boyunca eşek olarak doğacağını söylerler. Bu bir tür şakacı anlatımdır; çünkü aydınlanma ne yazıya ne de kelimelere dökülebilir. Yine de geçmişim eşeklikle dolu olduğu için, daha fazlasını yapmamam gerektiğini anlayacak kadar havuç yemişliğim var. Artık havuç beni harekete geçirmiyor.

Sonsuz:

Peki günlük hayatında bu yetileri deneyimleyen ve aslında ne yaşadığını bilemeyip korkan bir çok insan var. Hani X-Man’lerin Profesör X ile karşılaşmadan önceki durumları yaşadıkları gibi. Fakat ortada bir X-Men akademisi mevcut değil malum. Mesela benim bu arkadaşım, kız geleceği görebiliyor ve çevresindeki farklı boyutları algılayabiliyor. Keza empat olanlar var bir de, yani çevresindekilerin duygularını yoğun biçimde algılayabilenler. Daha başka başka farklı “doğaüstü” yetenekleri olan çok kişi var. Bu kişilere ne yapmalarını önerirsin? Veya çevremizde böyleleri varsa onlara nasıl yaklaşmalı ve onları nasıl yönlendirmeliyiz? Yönlendirme demişken bir de çocuklar konusu var. Üç yaşından küçük çocuklarda da bu tarz yetiler çok görülebiliyor, henüz bilinç de devrede olmadığı için. Mesela benim oğlan odada sürekli birşeyler görür ve bize işaret ederdi. Biz de açıkçası ürkerdik. Böyle çocukları nasıl eğitmek ve yönlendirmek lazım?

Cem Sen:

Hasan ilk olarak elbette bu yeteneklerin yetenek mi yoksa psikolojik bir sıkıntı ya da hassas bir insanın tahammülsüzlüklerinin bir sonucu mu olduğuna bakmak gerekiyor.  Seninle daha önceden de konuştuğumuz gibi, bu tür yetenekleri olduğunu iddia eden, hatta gözlerimin içine bakarak iddia eden insanların büyük bir kısmının bu tür yetenekleri yoktu. Bu tür insanlar, gözlerinde, aksi bir şey duymalarının sonucunda yıkılmalarına neden olacak bir korkunun işaretiyle gözlerime ürkekçe bakıp, belli bir takım yetenekleri olduğu söylüyorlar. Elimden gelen en fazla şefkatle onlara, bu tür yetenekleri olmadığını ima ediyorum. Ne yazık ki çoğu zaman bunu duymaya asla hazır olmadıkları için benim bu sözlerimi bile onlarda bir yetenek olduğunun onayı olarak alan insanlar çok oldu. Hala da oluyor. Oysa bu insanların herhangi bir yeteneği yok. Çoğunlukla boş atıp dolu tutmayı hedefliyorlar, bu sözde yeteneklerini kullandıkları insanla bir tür sözsüz anlaşma içinde oluyorlar, verdikleri bilgiler çoğunlukla netlikten yoksun, muallak ve nereye çeksen oraya giden bilgiler oluyor. Hasta bir insanın göğüs kafesine elinizi uzatır şuralarda bir yerde sorun var derseniz doğru bir şey söylersiniz. Orada bir sürü iç organ, kas, kemik, sinir var. Elbette oralarda bir yerlerde bir şey olacak. Bu işte sahip olunduğu iddia edilen yetenek ister geleceği okuma, ister auraları görme, ister enerji aktarabilme, ister telapati olsun çoğunlukla gerçek olmuyor. Bilimsel bir ortamda deneyi ve tekrarı mümkün olmuyor. Tümüyle subjektif, kişiye göre, ben öyle hissettim öyle oldu, o da öyle hissetti öyle oldu tarzı şeyler. Bana defalarca birileri gelip geçmiş yaşamımda şu ya da bu olduğumu söyledi. Defalarca gözümün önüne (muhtemelen şu ya da bu film ile, şu ya da bu kitaptaki olay ve o an içinde bulunduğum ortamın bir karışımı olarak zihnimin bir ürünü olan) geçmiş dönemden bir takım görüntüler geldi gitti. Herkese de olur böyle şeyler. Bu ne yazık ki geçmiş hayatlarımı anımsamak ya da senin geçmiş hayatını görmek değil. İnanmaya çok hevesli olan insanların beni katı bulduklarını biliyorum ama bu işte gerçeğin peşinde olmazsanız mutlu bir köpük banyosunu andıran illüzyonlarla hayatınızı boşa harcar gidersiniz. Kısacası, bu tür becerilere sahip olduğunu iddia eden insanların büyük bir kısmının psikiyatrik bir desteğe ihtiyaç duyduğuna, çoğunun bir becerisinin olmadığına, sadece bir tür “nevroz”un etkisiyle önem kazanmaya çalıştıklarına inanıyorum. Bazıları ise cidden acı çekiyor; ama bu acının kaynağı psişik yetenek değil, gene psikolojik bir sıkıntı.

Elbette bunların arasından sıyrılan ve bir takım psişik yetenekler geliştirmiş insanlar da oluyor. Dediğim gibi bu çok ender bir durum ama olabiliyor. Bu nedenle bence, psikiyatri bilimi burnu büyüklüğünü bırakıp bizim gibi bu konuyu bilen insanlarla işbirliği yapmalı ve sorgulama yöntemlerinde bizlerin görüşlerimizden de faydalanmalı. Tabii ki bizlerin kim olduğumuza kimin karar vereceği de ayrı bir konu. Bu konuda söz hakkına sahip olduğu sanılan o kadar çok deli var ki… Sonuçta, yaşın yanında kurunun yanmaması için gerçek yeteneğe sahip olan insanların aklı başında bir eğitmen ya da uzmanla bu yeteneklerini yönetmeyi öğrenecek şekilde çalışması gerekir.

Kaldı ki, eğer bir insanın böyle bir yeteneği varsa mutlaka kullanımını da keşfetmeye başlıyor. Gördüğüm az sayıda kendiliğinden bu tür yetenekler geliştirmiş insanlar mutlaka bu yeteneklerinin kullanımını da keşfediyorlar. Senin anlayacağın yetenek gerçekse korkacak bir şey yok. Genellikle gelen yetenek, bir amaçla geldiği için kullanımı da ona bağlı gelişiyor.

Çocuklar söz konusu olduğunda öncelikli olarak çocukları bu konuda korkutmamalı ama yüreklendirmemelisiniz de… Dediğim gibi eğer yetenek gerçekse, çocuğu korkutmayın ki kendi kendini geliştirsin. Eğer yetenek gerçek değilse ve başka bir şeyse o zaman da çocuğu desteklemeyin ki gerçekte olmayan hayali bir durumu geliştirmesin. Çocuklar bizlere göre daha beceriklidir. Benim çocuklarım da dahil olmak üzere pek çok çocuk psişik bir takım beceriler sergiliyor. Bazen bu çocuklar, yaşları ilerlediğinde bunları bırakıyor ya da yitiriyorlar. Bu becerilerin üzerine düşmemelerinin sebebi, o anki yaşamlarında bu yeteneklerin bir kullanım alanının olmaması. Yine de eğer bir çocukta bu yetenek varsa, ilerde yeniden filiz vermek üzere kozalanıyor ya da gençlik ve yetişkinlik adı verilen kalın kar tabakasının ardında yeniden , fazla endişelenmeden yaşayacağı, hayatı fazla dert etmeyeceği ikinci baharın gelmesini bekliyor. Bahar geldiğinde ise yeniden filiz veriyor. Bu çocukların bu tür yeteneklerini yitirmemelerini ve geliştirmelerini istiyorsanız ilk olarak onları eğitim sisteminden uzak tutmalısınız. Eğitim sistemi ve toplumun geçerli değer algılamaları ne yazık ki bu yeteneklerin gelişmesi için değil körelmesi için zemin hazırlıyor. Eğer bunu yapamayacaksanız o zaman çocuğunuza başarı peşinde koşmamayı, açgözlü olmamayı, korkusuzluğu, mümkün olan en az şeyle yetinmeyi, daima fazla olanı karşısındakine vermeyi, diğerlerini öne çıkarıp kendini ikinci planda tutmayı, kimseye zara vermemeyi, yalan söylemeyi ve bunun gibi şeyleri öğretin. O zaman bu yetenekler kalır ve gelişir.

Eğer bir yeteneğiniz olduğu konusunda kesin eminseniz o zaman bu yeteneğinizin bir kullanımı da olacaktır. Bunu bulun. Yetenek kullanım alanı bulduğunda o zaman bir sorun olmayı bırakır. Sizi uyarmama izin verin: eğer yetenek sandığınız şey yetenek değilse, ona bulduğunuz kullanım egonuzun varolmak ve güçlenmek için çabasıysa o zaman başınız büyük bir belada demektir. Bu nedenle bir yeteneğiniz olduğuna inanıyorsanız lütfen bu konuda emin olun. Emin olmadan ortaya çıkıp bunun kullanımını aramayın. İnsanları kandırmayın. Daha da önemlisi önemli olmak için yetenek sahibi olmaya, özel olmaya, önemli olmaya çalışmayın. Özel olma çabasını bir an önce bırakın. O zaman yetenek gelişecek, kullanım bulacak. Eğer özel olma çabanız kalbine oturuyorsa o zaman zaten bir yeteneğiniz olmadığını bileceksiniz. Elbette bunu kabul etmek istiyorsanız.

Sonsuz:

Çok teşekkürler Cem, yine çok değerli bilgileri paylaştın bizlerle.

Cem Şen:

Ben de teşekkür ederim.

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...