Bol, bolluğun kelime kökeni. Peki, bol kelimesini ne şekilde kodladık bilincimize? Bolca olan, yeterince var olan mı yoksa bize bol gelip üstümüzde eğreti duran bir şey mi? Deyim yerindeyse biz bolluğun hangi kodunu aktive ederek hayatımızı idame ettiriyoruz?

Eğer benimle bu deneyime katılmak istiyorsanız kendinize bolca bir hayal dünyası açmayı ihmal etmeyin ki; birlikte sınırsızca gezelim ve üç soruda bolluğu yakından irdeleyerek kodların açılmasına izin verelim…

Hazırsanız derin bir nefes alın ve başlayalım.

Açıl Kodlar Açıl!

1- Bolluğu her ortamda, her durumda ama özellikle en yoksunluk zamanında yaratabilir miyiz?  Kod Sözler: Sınırsız, sonsuz varlığımı onaylıyorum.

2- Dünyanın en zengini bolluğu yaratmış mıdır? Kod Sözler: Para hapishanesinden çıkıyorum ve kendimi özgürleştiriyorum.

3- Bolluğu insan zihninden özgürleştirerek yaratabilir miyiz? Kod Sözler: Sınırsız Tanrı varlığı olduğumu Yeni Bilinç de onaylıyorum ve insan figüründen çıkıyorum.

1-Bolluğu her ortamda, her durumda ama özellikle en yoksunluk zamanında yaratabilir miyiz?  Sınırsız, sonsuz varlığımı onaylayabilir miyim?

Hayal etmek; bana göre olası tüm potansiyellerimizi hayatımıza çeken çok güçlü bir katalizördür. Eğer kendinize izin verirseniz sonsuz sayıda potansiyelleriniz hayatınıza deneyimlemeniz için akacaktır ki; bolluk da bunlardan bir tanesidir.

Yoksun olma duygusu hayallerin ve tutkunun bittiği yerdir. Yoksun olmak ve fakirlik arasında bir fark var mıdır? Elbette vardır. Yoksun olmak alt dünyaların yaşamlarına düşmektir. Yoksunluk kendini her alanda gösterir. Sevgi yoksunluğu, sağlık yoksunluğu, ilişki yoksunluğu vs. Ancak fakirlik bir deneyim halidir. İnsan zihninden çıkma halinin tohumudur. Bu tohum fakirlik olarak atılır ve kendini tüm illüzyondan soyutlayarak yeşermeye bırakır. Hz. Muhammed bu konudan kendisinin geldiği makamla ilgili bilgiyi bize şu şekilde anlatır: “Fakirliğimle övünürüm.”

Bu kuşkusuz yoksunluktan çıkan zihne verilecek en güzel örnektir. Zihin bolluğu göremediği için kendini yoksun zanneder oysa bilinç zihnin yoksunluğuna fakirlik tevazusu ile girmez ve bununla kendi özünü örtmez. Zihin yoksunluğu da bolluğu da sahiplenerek kendi yoksunluğunda kendi özünden uzaklaşır.

Tanrı’nın Fakirlik Mucizesi Bolluk mudur?

Fakirlik; tüm yaşadığı deneyimleri kaynağa geri dönmesine izin vererek özgürleştiren bilincin, bolluğu kendine çekmesi demektir. Bu bilinç aidiyet duygusundan çıkarak ve yoksunluğu da sahiplenmeyerek deneyimini zenginlik ve fakirlik olarak kutuplaştırmaz. Bunu Tanrı’nın kendini ifade etmesinin yolları olarak görür. Bilinmezliğinden ( fakirliği) bilinirliğine( bolluğu) doğru yolculuk yaparak varoluşa katılır. Dolayısı ile bunu fark eden birisi için bu yoksunluğun sonunu getirmek demektir. Bu aynı zamanda bolluğa geçmenin tarifsiz vecit halidir. Kendini sınırsızca deneyimlemenin bolluğudur.   

Yoksunluk hissettiğimiz her an aslında, aslımıza ihanet ettiğimizin göstergesidir. Tanrı bu evrende en büyük hayalini yaşıyor ki; o da insan olma hayalidir. Eğer bu hayal, farkındalıkla yaşayan birinde muhatap buluyorsa bu bolluk içinde geçen bir yaşama dönüşüyor ama muhatap bulamıyorsa o zaman zihinlerde örtülü bir şekilde sınırları belirleniyor ve yoksunluk enerjisine dönüşüyor.

Gökten bizi seyreden ve istediğine bolluk veren bir Tanrı!  Bolluk;  gökten inen bir olgudan kendini sonsuz potansiyellerine açan insana dönüştüğünde ne olur? Bizi seyreden Tanrı yerine bizler Tanrı’yı seyretmeye başlarız. Bunu da toplu bilincin inandığı tek bolluk figürü olan paradan bahsederek yapmayız. Bunu kendi sonsuzluğuna uyanmış bilinçler olarak yaparız. Bu figüran aslında insan acizliğinden yola çıkılarak muhtaçlık ve eksiklik hissedilmesi üzerinde güçlendiriliyor. Bir şekilde zihinlere kısıtlı olarak bulacağımız yerleştirilerek gerçek bolluğa bakmamız engelleniyor.  Ya kendi sonsuz farkındalığını tüm evrenin bolluğu ile Tanrı’nın sınırsızlığının bilincinde düşleyeceğiz ya da parayı, tek bolluk figüranı olmaktan çıkararak üzerimizdeki ezici gücünden ayrıştıracağız. Ya düşleyenin dileği olacağız, ya da dileyenlerin figüranı… Başrol seçimi bize kalmış.

Düşlemek Ve Dilemek Arasındaki Fark!

Sınırlı olduğunu kabul edenlerde genel eğilim “öğretilen dilemektir”. Kitle bilinci de buna çok güzel bir ince ayar vermiştir. Dilemek eğer beklentiye girmişse zihinsel bir işlemdir. Olacağına dair vakit konulmuştur. Şartlar, adaklar oluşturulmuştur. Ancak beklentisiz bir dilemeye girilmişse ki;  bu toplu bilincin yöneticilerine göre pek “dilenen” bir şey değildir.

Beklentisizliğin en derinlerinde yatan aslında ihtiyacımız olanın ruhumuzun bize vereceğine duyduğunuz güvenle alakalıdır. Güven duygusunda olmak;  işlerin bizim için her zaman yolunda olduğunun bilincinde kalmaktır. Dolayısı ile bizler için tüm deneyimlerin kendiliğinden çözüme ulaşacağını bilmek demektir. Bu aynı zamanda evrene olan teslimiyet duygusudur. Diğer bir deyişle hiçbir şey dilememek, dileme beklentisine göre daha cesur bir adımdır. Kendiliğinden çözümün devreye girmesi için tüm isteklerimizi ve dileklerimizi kesmemiz evrene olan teslimiyetimiz açısından çok önemlidir. O halde evrene olan teslimiyet, toplu bilincin dışına çıkmamız için çok önemli bir adımdır.

Ancak diğer yandan önemli olduğunu düşündüğüm bir nokta var ki; o da, sınırsızlığı fark ettiğimiz yaratıcılık alanımızda tuzağa düşmemizdir. Elbette bu durumun, bolluğu neden kendimiz yaratmak yerine dış güçlerin eline teslim ettiğimizle yakından alakası vardır.  Özellikle yaratım enerjisi potansiyellerimizi hareket ettirmeye başladığında bu sadece zihnin becerisi ile kullanılmaya kalkışılırsa, bu dünyada kaotik ortamlar yaratan bir enerjiye dönüşür. Her şeye rağmen çok akıllı bir enerji olduğu için kendini dengeleyecek kapasitededir ama insan zihnine göre sonuçları çok fazla dram içerebilir.  Bunu bir örnek soru ile genişletmeye çalışalım.

Saatli Bomba İle Yanardağ Arasında Ne Fark Vardır?

Saatli bombaya zihin (kaynaktan uzaklaşmış deneyimsiz varlık-yoksunluk enerjisi), yanardağa (kaynağın kendi kendini deneyimlemesi-bolluk enerjisi) da bilinç dersek sanırım aralarındaki farkın ilkini hemen açıklamış oluruz. Saatli bomba bu anlamda farkında sız bir zihnin, zaman bağlı olarak patlayacağı ve de önceden kararlaştırılmış; özü manipüle eden yoksunluk enerjisidir. Yanardağ ise farkındalıklı bir bilincin kendiliğinden patlamaya istekli olan ve önceden zamanı belirlenemeyen bilincin bolluk enerjisidir.  Bu bağlamda saatli bomba; özgür iradeye doğal olmayan yollardan direkt müdahale ederken, yanardağ ise bunu özgür iradeye müdahale etmeden akışta ve doğal olarak yapar.

Bombayı bir güç olarak algılayan zihin, bunu sahiplenme yoluna gider. Hal böyle olunca da ona gelen bu yaratım yanılsamasının sadece potansiyellerinden biri olduğunu fark edemeden yoksunluğuna adım atmış olur.

Yaratımları sahiplenerek diğerlerinin özgür iradesine müdahale edenlerin bunu kullanmaları sonucu dünya bugün yaratımını durdurmuş bulunmaktadır. Bunun en derin anlamı: Bizler sınırsız olduğumuzu kabul ettiğimiz an;  zaten yanardağ olan kendi potansiyellerimizin sonsuz farkındalığında ve akışında oluruz. Böylelikle bolluğun bizzat yüksek benliğimizin bizim aracılığımızla deneyim yaşayan Tanrı sevgisi olduğuna kabul vererek yoksunluktan (insan zihninden) özgürleşmeye adım atarız.

Dolayısı ile bu kabulün bilincinde olmak potansiyelleri özgürleştirir ve tüm yaratımlara deneyim fırsatı verir. Bu, kaynağın kendisini yaratımlar aracılığı ile ifade etmesidir. Bu her ortamda ve her durumda bolluğu tezahür ettirmek demektir. Bu, Ben’im (İnsan bilincinin özünün-kaynağın farkındalığına ulaşması-ruhun kendi biricikliğinde ifade bulması, deneyimlemesi-) bizler aracılığı ile kıyama kalkması demektir. Bu zihnin alanı değildir. Bu yüksek benliğin alanıdır.

Ben Ben’im sihirli bir kelimedir. Düşleyeni (yüksek benlik) harekete geçirir. Bizler hiçbir şeyin alternatifi olacak yoksunlukta değiliz. Kaynak olduğumuzu kabul etmemiz bu anlamda çok önemlidir. Kaynak= İnsanın özü ise o zaman illüzyon perdesinin artık ötesine geçme zamanı artık geldi. Üzerimizdeki bu perde; perdenin öbür tarafına (biricikliğimizin farkındalığına) geçemediğimiz zannettiğimiz için sınırlı ve illüzyona batmış zihin demektir. Sınırsız olduğumuzun kabulüne girdiğimiz an perdenin öbür tarafına gireceğimiz yolculuğumuza başlarız.. Bu kendini tam anlamı ile bilmek için ilk adım olacaktır. Bu aynı zamanda bolluğun açılımı olacaktır. Dolayısı ile tasavvuf öğretilerinin altını çizdiği noktayı da aydınlatacaktır.

 “Kendini Bilen Rabbini Bilir.”

Tüm bunlardan sonra eklemeler yaparak örnekler verebiliriz. “Kendini bilen bolluğu da nasıl tezahür ettireceğini bilir”. “Kendini bilen deneyimlediği herşeyin önceden “düşlediği” olduğunu bilir”. “Kendini bilen yaratıcı ile “bir” olduğunu bilir.” Rabbi artık ona bunların sırlarını vermeye başlayacaktır. Düşleyen iş başındadır. Kendini bilen kendi özünün rabbinde, her duruma ve ortamda seçimini yapar ve bolluğun ona gelmesine izin verir. Pardon, bolluğun yanılsamasına son verir. Yaratmaya kalkmaz zira ihtiyacı olanın ona zaten verileceğini bilir ve sınırsız ve sonsuz varlığını onaylar…

2- Dünyanın en zengini bolluğu yaratmış mıdır? Para hapishanesinden çıkıyorum ve kendimi özgürleştiriyorum.

Dünyanın en zengini bolluğu değil parayı, malı, mülkü, serveti yaratmıştır ancak bunun anlamı bolluk mudur? Kesinlikle hayır. Mal varlığı kişiyi kandıran ve illüzyona sokan çok büyük bir tuzaktır. Üstüne üstlük bir de elindekileri korumaya çalışmak da işin işkencesidir. Genellikle en hesaplı kişiler çok fazla mala ve paraya sahip olan kişilerdir. Elbette bu kötü bir şey değildir harika bir şeydir ancak bolluk da demek değildir.

Bolluk kendiliğinden akan bereketin farkında olmaktır. Korunması gerekmeyen, bitmesinden endişe edilmeyen, elde edilmesi için çabaya gerek duyulmayan bir durumdur. Bolluğun kendiliğinden olması demek; yaşamımızda bizi bloke eden ve hizmet etmeyen tüm duygu ve düşünce durumlarından özgürleşmek demektir. Bunun en güzel örneğini yoksunluk duygusu ile anlatabiliriz ki bu durum kendi gücümüzü sabote etmektir ve dışarıya bağımlılıktır. Bu hizmet etmeyen bir enerjidir. Ancak bunun tam tersi olarak malı, mülkü, parası olmayan da sonuçta bolluk içinde yaşayabilir. Endişesiz bir zihnin hükmünden hayatta kalma korkusunu yenerek gerçek bolluğa adım atabilir. Hal böyle olunca da kendiliğinden maddesel zenginliğe eninde sonunda kavuşacaktır.

Tüm bunları okuduktan sonra “ tamam da bolluğa kavuşmanın bir çalışması ya da herhangi bir yöntemi var mıdır?” diye sorabilirsiniz. Var tabii olmaz olur mu?

Monkey Yöntemi İle Bolluğu Açmak!

 Monkey yöntemi ile bolluğu açıyoruz. Monkey İngilizce bir kelime ve maymun demek. Money’de İngilizce ve para demek. Para ve maymunu birleştirirsek maymuncuk olacaktır. Yani her kapıyı açan anlamında. Zihninizden 33 kere ben maymuncuğum dediğiniz an da tüm kapılar ardına kadar açılacaktır. Bolluk tamamdır dostlar.

Şaka bir yana benim cevabım “hayır yoktur” olacaktır. Zaten konumuz burada bolluğa kavuşmak olursa o zaman yine kaynakla ilgili sorunumuz var demektir. Bolluğun zaten var olduğunu anlamazsak onu sınırlı bir hale sokarak bir döngüye gireriz. Bolluk iki dudağımızın ucundadır. “ Ben bolluğu seçiyorum” “ Ben bolluğun kendisiyim”  Bakın bu kadar basit. Düşleyenin devrede olması yeterlidir. Yaratmaya kalktığımız şeyler ancak bolluğun uzantıları olacaktır. Zaten var olanı yaratmaya kalkarsanız bu yanılsamadan başka bir şey olmayacaktır. Bolluğun bize hizmet etmesine izin verdiğimiz an bolluk her türlü tezahür eder ki; bu özellikle sevgi ile baş gösterir.

Bolluk üstüne basa basa vurguladığım gibi sadece “para” demek değildir.  Bolluk;  tüm ilişkilerde, sağlıkta, işimizde, kendimizle ilişkimizde, sanatta, aşkta, doğada ve elbette ki para da kendini gösteren bir enerjidir. Bu aslında sonsuz sevginin bolluğudur ki bunu fark eden bir varlık aynı zamanda kendi sınırsızlığına adım atar ve “para hapishanesinden” çıkarak kendini özgürleştirir.

3- Bolluğu İnsan Zihninden Özgürleştirerek Yaratabilir Miyiz? Sınırsız Tanrı Varlığı Olduğumu “Yeni Bilinç” De Onaylıyorum Ve İnsan Figüründen Çıkıyorum.

Bana göre bolluk; sınırsız bir varlık olduğumuzu anladığımız zaman harekete geçen yaratıcı enerjidir. Dolayısı ile sınırsız bir varlık olduğumuza kabul vermediğimiz için gerçekten bolluk enerjisi ile uyumlanamıyoruz.

Sınırlı olduğumuz zaman yetersizlik ve değersizlik duyguları ile yaratıcılığımızı baskılıyoruz ve kendimizi sevmiyoruz.  Burada tek bir gerçek var o da; sınırsız bir bolluğun içinde zaten olduğumuzu biliyor olmaktır. Sınırlı bolluk ve tekrar döngüsünde yaşadığımız dünya artık yaratım kapasitesini doldurdu. Bu da yoksunluk bilincinin ötesine geçemediği için, ölü dünyada “illüzyon yaratarak”  eski enerji kalıbını oluşturdu. Bu büyük bir yanılsamadır.

O halde yanılsamaların ötesine nasıl geçeceğiz? Elbette yenilenmiş, yeni bilinç halini deneyimlemeye izin veren ve kendini sevgiye açmış biri olarak.

Yeni Bilinçte Bolluğun Deneyimlenmesi

Eğer kendi sınırsızlığımızı kabul dersek bolluk enerjisinin katalizörlüğünü de ihtiyacımız olmadan “Yeni Bilinç” de yaratmaya başlayacağız. Bolluk bir ihtiyaç değildir ve hiçbir zaman olmadı. Bolluk bizim Tanrısal uzantımızdır.  Eğer biz bolluğun sırrının farkına varamazsak yaratımımızı durdururuz. Sevgisiz varlıklar oluruz. Dolayısı ile sonsuz kaynakla bağımızı keseriz.  Ancak kendini bolluğa açan insan Tanrı ile tekrar bağlantıya geçer ve yaratım başlar. İnsan figürü kendi sınırsızlığını idrak etmeye başlar. Sevgi patlaması yaşar…

Yaratımlarının sonunu getiren insan acizliğidir zira o bu hali ile bolluğun yoksunluk haline uyumludur. Tüm yaratımlar aslında potansiyellerimizdir hatta biraz daha ileri giderek diyebiliriz ki; tüm yaratımlar bizim kaderimizdir sadece deneyimlenmeyi beklerler.

Tanrı- Kaynak-Yaratan-Ben’im ya da adına ne vermek isterseniz verin enerjisi değişmeyen, aslımız olarak sonsuzluğa uzayan ve realitemizi oluşturan gerçeğimiz. Kısacası toplamımızdan oluşan ve bizden bire uzanan düşleyen parçamız. Kaynağın biz olduğunu kabul edebilir miyiz? Tanrı’nın-kaynağın bizim adına düşünmesi ile oluşturduğumuz beslenme modeline son verip hayatımızın tüm sorumluluğunu alabilir miyiz? Kendimizden kuşku duymadan ruhumuzla birlikte bolluğun deneyimlenmesine izin verebilir miyiz?  Sevginin kendisi olduğumuza hükmedebilir miyiz?

Tüm bu sorulara zihinsel cevap veremezsiniz zira burası zihnen anlaşılacak bir nokta değildir. Zihnin hükmü burada geçerli değildir. Zihin beklentilerin içinde daima sınırlı olanı seçer. Bu da insanın kendi özgür iradesine tecavüz etmesidir.

Özgür İrade Zihnin Manipülasyonu ile Yok Ediliyor!

Alışılagelen ve kulaklarımızın duymaya alıştığı gerçek; dünyamızın özgür irade gezeni olduğudur. Oraya biz izin vermedikçe kimse giremez. Bu eğer size inandırıcı geliyorsa cidden özgür iradeniz hakkında hiçbir fikriniz yok demektir. Zaten bolluktan da bu yüzden bahsedemeyiz. Özgür irademiz için dışarıda bir güç varmış gibi korunmamıza gerek yoktur zira bunu kendi zihnimiz aracılığı ile zaten muhteşem bir şekilde başarıyoruz. Toplu bilincin özgür irademize saldırdığının farkında olamadan asırlardır sevgisiz bir şekilde yaşamlar geçiriyoruz. Kararlarımızı ve yaratımlarımızı toplu bilincin hükmüne vererek kendi özümüzden uzak ve manipülasyona açık bir şekilde düşük enerjilerle yaşam geçirmeye çalışıyoruz. Kaç kişi bugün aldığı nefesin bile kendi iradesi ile olduğuna hükmedebilir? Kaç kişi bugün yaratacağı şeyin kendi iradesi ile olacağının ayırtına varabilir? Kaç kişi bolluğun, kendini koşulsuz ve yargısızca sevmesi ile çoğalabileceğini hissedebilir?

Kendi elimizle özgür irademize saldıran zihnimizi daha ne kadar beslemeye devam edeceğiz?

Herkes bolluk sırasının bir gün ona geleceği beklentisi ile yaşıyor. Bu yaşamda bolluğu bulacağım sloganı ile içten içe eriyip gidiyorlar. Artık tüm inançları yıkma zamanıdır. Artık Ben’im enerjisi ile gerçekten yaratanlar olarak bolluğu açma zamanıdır…

Bolluk;  Kaynağa- Ben’im enerjisine-ruha  (özümüze-koşulsuz sevgiye ) giriş iznini kendimize vermemiz ile gerçekleşecektir. Bunu da en basit yolu kendimize bu alanda sınırsız ve sonsuz sevgi olduğumuza güven duyarak yapacağız. Bu anlamda tekrar etmek gerekirse; bolluk, koşulsuz sevgiden başka hiçbir şey değildir. Bolluk yargı içermeyen saf bilinç halidir. Bu hal yüksek bilince dönüştüğünde kendisini para, pul koşulunda aramayan kişilerde gösterecektir.

Şimdi bolluğun bize hizmet ettiğini düşlemenin tam zamanıdır. Zaten var olan bolluğa sahip olduğumuz için bu çok da zor olmayacaktır di mi? Hadi azcık bolluğun “para” ile anıldığı alanda kendini nasıl özgürleştirmesi ile ilgili İMAJİnasyon yapalım. Şimdi gevşeyin ve tüm yazılanları insan figüründen yani zihninizden çıkarak dinleyin…

Paranın Özgürleşmesi

Bolluğun bize sınırsız bir şekilde geldiğini düşleyin. Sınırlı insan zihninden sınırsız Tanrı bilincinin bolluk evine taşının. Sessizleşin… Birazdan kaynağın bana seslenen evine bağlanacağız… Korkmayın bu ev sizin de gerçek eviniz… Sizin de yuvanız… Yükseliş noktanız… Hoş geldiniz…

“ Hoş bulduk. Kimsiniz?”

“Saf Bilincin tezahür gücüyüm. Bolluğunuzu para yolu ile kontrol etmeyi bırakın demeye geldim.”

“Peki, bize bolluğun bir ürünü olan paranın neden yaratıldığını anlatabilir misiniz?”

“Katalizör olduğu için. Kaynağın siz olduğunuz hatırlamanız için. Sizin sınırlı dualitik bilincinize denge getirmek için. Ancak bu çok kişinin kontrolüne girince denge bozuldu ve yaratımlarınız özgürleşemedi. Para ile yaratmak aslında sizin kaynağa olan tutkunuzun bir göstergesiydi. Sizler buna derin anlamlar yükleyince iş pazarlığa döküldü ve toplu bilincin oyuncağı haline geldi. Şimdi derin bir nefes alın ve benimle uzun bir yolculuğa çıkmaya hazır olun”

“Tamam”

Paranın ilk ortaya çıkış halini hatırlama izin verin kendinize. Bu DNA’larınızda kayıtlı bir bilgidir. Hatırlayın. Ve lütfen tarihsel bir bilgi vermeyin. Zihinsel düşlemeyin. Çok boyutlu düşünmenizi istiyorum.”

“İlk yaratıcının tasarımında olabilir mi?”

“Yaklaştın”

“ikinci yaratım yani insan zihni bu tasarımları deneyimlemek yerine illüzyonla sınırladığında diğer bir deyişle; para yanılsamalara çekilerek yaratıcılığından uzaklaştığında değerinden kaybetmeye başladı ve ulaşılmaz oldu. Böylelikle ona çok fazla güç verildi ve madde dünyasının Tanrısı ilan edildi. Dolayısı ile insanlar kendi Tanrısallığını görmek yerine, toplu bilincin Tanrılarına tapmaya başladılar. Para bireylerin özgürlüğüne darbe vurdu”

“ Bu da dikkat dağıtıcılar olarak özümüzden uzaklaşamaya sebep oldu sanırım. Yanılsamaların ötesine yine kendi yarattığımız dualitik Tanrılar tarafından engellendik”

“Peki, insanların Tanrısallığını görmektense Tanrılara tapmaları sence neden istenmiştir?”

“Çok boyutlu oldukları gerçeğine ulaşmamaları için sanırım zira yeryüzünde ne kadar illüzyona takılırsak sonsuzluğumuza o kadar erişemeyiz. Dolayısı ile saf bilince kendimiz açamayız. Sevgiden bahsedemeyiz.

Tüm bunlara bakarak söylersek eğer; dikkatimiz başka yönlere kasıtlı olarak çekildiği için ve dikkat dağıtıcılarının da görevde olmaları sonucunda bolluktan uzaklaşmadık mı? Asırlık tarihimizde herşey çok kolaylıkla ve bollukla seçimlerimizle deneyim alanlarımıza gelirken şimdi kısıtlanan varlıklar haline gelmedik mi? Yoksun zihinlere kendimizi mahkûm etmedik mi?”

“Çok boyutlu düşünmeniz neden sence bu kadar saklanıyor? Neden dikkat dağıtıcı terimini kullanıp duruyorsun? Para senin için dikkat dağıtıcı bir unsur mu? Şimdi duralım burada.

Madem konuya çok boyutlu olarak yaklaştın biz de buradan devam edelim ve bu boyutta neden bolluğu yaratamadığınıza yakından bakalım. Her şeyden önce bu boyutta rekabet, hırs ve paranın tek güç olduğu düşüncesi var. Sevgi yok. Bu yüzden bu boyutun düşük enerjileri ile kalıcı bir şey yaratamazsın. Tatmin etmez. Gördüğün gibi ilk el yaratımdan ve saf bilinçten çok uzak bir durum.  Bu kendi tanrısallığını ret etmekle aynıdır.

Dünyada bir şeyin değerini yükseltmek için bekletirsin, antikalaştırırsın. Bu durağan bir enerji yaratır. Bu da kasıtlıdır. Kişinin eşyalarla özdeşleşmesini ve kendi özünü örtmesi için planlanmıştır. Aynı şekilde parada bekletilerek, biriktirilerek durağan enerjiye sokulmuştur ki; bunun en derin anlamı “Bir gün yoksunluğa girmemeniz için birikim yapmalısınız.” Sistem sinsice bilinçaltınıza kazınmıştır. “Bir gün her şeyinizi kaybedebilirsiniz.” Burada ruhun deneyimleri hasıraltı edilerek kaybetme korkusu enjekte edilen insanların asırlardır topluca uyumaları planlanmıştır ki rahatlıkla yönetilebilsinler ve vergileri alınabilsinler.

“Peki, nasıl eski halimize geri dönerek bolluğu gerçekten deneyimleyeceğiz?”

“Ona verdiğiniz anlamı değiştirerek. Bolluğu tutkunuz olarak görerek. Bolluğu sadece para olarak sınıflandırmayarak. Bolluğu para enerjisinden özgürleştirince, maddesel muhtaçlığınız da kendiliğinden özgürleşecek. İhtiyaç duyduğunuz her şey yanı başınızda belirecek.

Yukarıda para ile verdiğim örnekleri sen başka bir olgu ile yeniden okuduğunda aynı şey olduğunu göreceksin. Mesela aşk konusunda insanların ne kadar korkak olduğunu gözlemle. Nasıl içlerinde biriktirdiklerini, kullanmaya korktuklarını, kaybetme korkuları ile hareket ettiklerini izlemle. Ve sağlığa da yap aynı şeyi. Ve ilişkilerde de. Yoksunluk bilincinden bolluk bilincine geçmeye izin verir vermez hayatında derhal sihir etkisi yapacak bir enerjiyi harekete geçirmiş olursun. Bir de tüm bunları yaparken çok fazla ciddi enerjide kalma. Neşe enerjisi her zaman bolluğu tetikler. Neşeli olmak bolluk enerjisini harekete geçirir.

“Çok sevdim bunu. Neşe içinde bolluğu seçiyorum o halde… Diğer yandan da ben parayı başka bir şekilde tanımlamak isterdim. Para denince bendeki tüm anlamını yitiriyor, durum ciddileşiyor. Sihrini kaybediyor”

“Ne demek isterdin mesela?”

“Kristal demek isterdim”

“Sen sanırım bir şeyler hissetmeye şimdiden başladın. Gelecekte paranın yerini kristaller alacak zaten.  Şimdi paranın ortaya çıkış şekline dönecek olursak bunun kristallerle alakalı olduğunu tahmin edebilirsin. Özünüzün de kristal olduğunu düşünürsen sizler kendi titreşiminizi nasıl yükseltebilir ve enerjinizi kristal hale getirebilirsiniz? Buna Yeni Enerji’de Ben’im enerjileri deniyor. Kendi Tanrısallığına şüphesiz onay vermek deniyor. Bu da kristalleşmeye geçeceğiniz ve özünüze döneceğiniz anlamına geliyor.”

“O halde kristal olmaya ve yeniden Yeni Bilinç’te ışımaya izin veriyorum. Ben ben’im”

“Ben Bir’im. Bolluğun saf bilinç elbisesiyim. Sevginin tezahürüyüm. Kendimi sana böyle tanıttım ama bu noktaya sınırlı zihnimden sınırsız Tanrı bilincine yükselme izni vererek geldim. Böylelikle bolluğun kendisi oldum.”

“Ben İnsan ve Tanrı’nın birleşimi ile tezahür eden fakir bir bolluk tanrıçasıyım.”

“Öyle olsun o halde.”

Esra Ö. Erdoğan