Filmlerde görürüz, zaman makinası icat ederler, zaman tünelinden geçerler bir başka zaman dilimine ulaşmak için. Kısa bir müddet önce böyle bir zaman yolculuğu başımdan geçti ve ne zaman makinasına, ne de bir zaman tüneline ihtiyaç vardı. Wılma kasırgasını yaşamak yeterli oldu.

Her yıl Kuzey Amerika’da 1 Haziran-30 Kasım arası kasırga sezonu olur. Atlantık Okyanusu’ndan kaynaklanan bu kasırgalar civarımızdan geçer, bizleri biraz korkutur, başka eyaletlere yönelir, yeniden okyanusa dönerler, yani beraber yaşamaya alıştığımız şeylerdir.

Saat yönünün aksi yönünde dönüş hızları saatte 250 kilometre veya daha fazlasına kadar ulaşabilen, çoğu zaman Türkiye’nın yüzölçümünü ve daha geniş alanları kaplayabilen bu doğal felaketler Kuzey Afrika’daki sıcak şu akıntıları nedeniyle başlar. Buralara gelene kadar kendilerine bir büyüklük kazandırır, dönüş hızlarına göre kategoriler verilir ve insanoğlu tarafından 1953 yılından beri isimlendirirler. Bir nevi evcil hayvanlarımızı isimlendirdiğimiz gibi, çünkü öylesine bizlerden birileri gibi olmuşlardır.

Bu dönüş hızından dolayı tam orta noktalarında durağan bir bölge bulunur, buraya kasırganın gözü derler. Bu gözün çapı yine kilometreler ile ölçülür. Bu bölgede hiç rüzgar esmez. Bilim adamları yıllarca bu bölgeye yukarıdan uçaklar ile inerler ve araştırmalarına devam ederler. Söyle bir baktığımda filmlerde gördüğümüz zaman tünelini anımsatmaya başladı bana, hani tünelin içinde bulunup zaman yolculuğuna giderken etrafınızda hızlıca dönen birşey gösterirler hep.

Tarih 2005 Ekim aynın sonlarına doğru gösteriyor. Her zamanki gibi bunlardan birine Wılma işimini koymuşlar, Florida eyaletine vuracağı söyleniyor. Her zamanki tedbirler gereği bazı insanlar evlerinin pencerelerine çelik veya tahta kepenklerini yerleştiriyor. 72 saat yetecek kadar şu ve yiyecek depolamak için süpermarketlere koşturuyor. Elektrik kesintisi göz önüne alınarak gaz lambası, pil gibi temel ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor, arabalarının benzin depolarını sonuna kadar dolduruyorlar. Bakıma ihtiyacı olan veya kıyılarda oturan insanlar evlerini terk edip eyelet tarafından belirlenen sığınaklara yerleşmek için hazırlıklarını yapıyor. Bu arada tabii ki benzin depolarını doldurup eyelet dışına kaçmak için hazırlıkta bulunan birçok kişi de var. Bütün bunlar her kasırga için olağan hazırlıklar.

Wılma, 24 Kasım’da Florida’ya vurmakla kalmayacak üstüne üstlük gözü bir de tam üzermizden geçecekmiş, yanı Pompano Beach üzerinden, Miami’nın ½ saat kuzeyinde bulunuyor. Buna da şükür, daha önce yakınlardan geçen başka kasırgalar atlattık, bunu da atlatırız her zamanki gibi.

Zaman geldi çattı, 22 Ekim’de evlerimize kapandık, bekliyoruz. Wılma bize yapacağını yapsın alıp başını çekip gitsin diye. Kurbanlık koyunlar da belki bu gibi zamanlarda bizler gibi düşünüyorlardır. 23’unde yavaş yavaş etkilerini görmeye başladık. yoğun bir yağmur ve hafif şiddette olan rüzgar. Wılma’nin gözü bize yaklaştıkça yağmur artıyor, rüzgarın hızı da bir o kadar. Yaklaştıkça pencerelerin çelik kepenklerinden gelen rüzgarın uğultusu da bir o kadar da ürkütücü oluyor. Evin her tarafı kapalı olduğu için saatlerimize bakmasak gece veya gündüz olduğunun farkına varılması mümkün olmuyordu.

Kısa bir süre sonra rüzgarın doruk noktasına ulaştığını farkettik. Yağmurun sesinden yoğunluğunu hissedebiliyorduk. Yavaş yavaş kırılan ağaç dallarının seslerini duymaya başladık. Pencere kepenklerine çarpan birşeyler de oluyordu. Elektriklerimiz gidip geliyordu. Cıvarlarda patlayan elektrik trafolarının seslerini duyabiliyorduk. Evin tavan arasına açılan kapağının kendiliğinden gürültüyle açılıp kapandığını duymaya başladık. Ruzgar evin içine kadar az da olsa girmişti. Sanki çatı uçacak, çatı ile birlikte ev ve bizler de. Belli aralıklarla yerin titrediğini evin duvarlarının sarsıldığını hissediyorduk. En yakın bir benzetme olarak türbülansa yakalanmış bir uçak gibi.

Büyük bir gürültü koptu. Ardından bir daha ve bir daha. Artık elektriklerimiz yoktu. İnsanoğlu meraklıdır. Olan bitene rağmen rüzgarın kuvvetine karşılık dışarıya doğru açılan kapıyı büyük bir zorlukla açtım, dışarıya çıkıp ne olduğunu görmek için. Aynı zamanda uçmamak amacı ile evin duvarını siper alarak ve tutunarak. Gördüğüm manzara karşısında başka bir zaman dilimine baktığımı hissettim. Komşumuzun evine koca bir ağaç devrilmiş, sokağın ortasında yılların cam ağacı boylu boyunca serilmiş yatıyordu. Saniyeler süren bu görüntüden sonra tekrar evin içine girmekten başka çare olmadığını anladim.

Ne kadar zaman geçtiğinin farkında değildim. Rüzgarın hızının azaldığını hissediyordum. Aynı şekilde uğultular da gittikçe azalıyordu. Atlattık galiba diye düşündüm. Pencerelerin aralıklarından güneş ışığının geldiğini gördüm. Dışarıya çıkmak için bir tehlike kalmamıştı artık. Pil ile çalışan küçük radyomuzu açtık. Çok fazla radyo istasyonu yoktu. Zorla dinleyebildiğimiz bir radyo istasyonundan Wılma’nin gözünün ön duvarının üzerimizden geçmiş olduğunu öğrendik. Tehlikenin bitmemiş olduğunu söylüyordu radio. Güneş ışığını ne kadar süre ile görebildiğimizi hatırlayamıyorum. Yine aynı şekilde rüzgar olmadan geçirdiğimiz süreyi de. Wılma’nin gözünün içinde bulunuyorduk, bahsedilen durağan bölgede.

Kısa bir sürede rüzgar aniden şiddetlendi. Bütün bu yaşadıklarımızı yeniden yaşamaya başladık. Bir öncekinin aksine rüzgar güneyden değil de kuzeyden gelmeye başlamıştı. Çünkü Wılma’nin bu sefer de çıkış duvarı ile karşı karşıya idik, saatin aksi yönündeki dönüş yönü değişmemişti çünkü.

Birbiri ardından gelen çatırtılar, gürültüler, uğultular yeniden devam etmeye başladı. Yine zaman geçtikçe azalan etkiyi hissedebilmek mümkündu. Güneş ışıları kepenklerin arasından girmeye başladı. Bu sefer gerçekten tehlikeyi geride bırakmıştık. Ve en önemlisi hayatta olduğumuzu farkettik. Evet doğru, hayatta idik ve yaşıyorduk.

Doyasıya kapı ve pencereleri açıp dışarıya çıkıp baktığımda nereye geldiğimi düşündüm. Burası aynı sokak değildi çünkü. Bitki örtüsü diye birşey kalmamıştı, yerini bitki yığıntıları, oradan buradan uçan maddeler almıştı. Sokakta kiremit parçaları, ev eşyaları, oyuncaklar, nereden geldiği belli olmayan bir bebek arabası ve evlerden uçan tahta perdeler vardı. Ev telefonlarımız ve cep telefonlarımız çalışmıyordu. İnternet diye birşey yoktu. Dünya ile bağlantımız kesilmişti, yoksa başka bir çağa geri mı dönmüştık?

Bu şaşkınlığın ardından şehirde yavaş yavaş bir hareketlenmenin başladığını gördük. Yakınlarını kontrol etmek için, iş yerlerinin ne alemde olduğuna bakmak için az sayıda insanlar arabalarına binip şehir sokaklarına çıkmaya başladılar. Bunlardan birisi de bendim. Kavşaklara geldiğimde trafik ışıklarının yok olmuş olduğunu gördüm. Devrilen elektrik direklerinden dolayı yol değiştirmak gerekiyordu her zaman. Her gün 10 dakika süren iş yolu o gün 1 saat almıştı. Şehir çatıları uçmuş evler ve iş yerleri ile doluydu. Sadece ağaç veya elektrik direkleri devrilen mekanlar da bulunuyordu şanslı olanlar için. Ambülanslar, polis arabaları, itfaiye araçları şehir caddelerinde vazifelerini yerine getirmeye çalışıyorlardı.

Burası 6 saat öncesine kadar yaşadığım şehir değildi artık, ancak 6 saatte bir başka zaman dilimine taşınmış aynı şehir olabilirdi…

Elektriğimize yeniden kavuşmamız 3 hafta almıştı. Telefonlarımız ve cep telefonlarımız daha önce hayat sinyalleri vermeye başlamıştı fakat. Yeniden 21. yüzyıla dönmemiz zaman alacaktı ve hala almakta. Ziyani yok, zaman alsın, Wılma kasırgası gibi kısa yoldan gerçekleşen bir zaman yolculuğu asla bir daha hiç kimse için gerçekleşmesin…

Konuk Yazar