Hani bazen insanın içinde bir duygu olur; birine veya bir şeye veya bir yere karşı da, o kişiye, şeye veya yere kavuşması zaman alır… Ama bilir ki insan, o her neyse sanki alnındaki yazı gibidir; eninde sonunda olacaktır: İşte boks benim için öyleydi.

Her nedense kendimi bildim bileli, evimin bir köşesine fiyakalı bir boks torbası koymak istemişimdir. Ara ara düşünüyordum son zamanlarda acaba tavandan asılı mı olsa, yoksa yerden ayaklı mı diye… Sonunda içimdeki duygu dayanılmaz olduğunda burada boks yaptığını bildiğim Namık Bey’i aradım ve o da beni İbrahim Hoca’ya yönlendirdi. Özel ders almak üzere kendisiyle görüşmeye gittiğimde İbrahim Hoca bana üç kez ve arka arkaya “İstediğiniz gerçekten boks mu?” diye sordu. “Evet, ” dedim. “Ben boks öğrenmek ve yapmak istiyorum. Bir şekilde benim için doğru olan spor bu.”

Ve ardından antrenmanlara başladık. İlk zamanlar, doğal olarak, sadece bedeni alıştırma çalışmaları yaptık. Hala da bu çalışmalar devam ediyor. Bir parça sıkıcı olan kısım bu; çünkü beden ile sporun ilk tanışma anları; utangaçlık var, karasızlık var, İbrahim Hoca’nın “ben katı bir Hoca’yım, dediğimi harfiyen yerine getirmezseniz, gelmeyin” uyarısı var, dahası kocaman bir salonun her yeri aynalarla kaplı duvarları var… Utana sıkıla o aynalara bakıyor insan çünkü her bir hareketi yapmak, İbrahim Hoca gibi yapmak, neredeyse imkansız. Şimdilik.

Ama ringe çıkmak acayip bir duyguydu. Dahası, ellerime sargı sarılıp da, eldivenleri giydikten sonra, yavaş yavaş dans eder gibi ringin içinde dönmek, İbrahim Hoca’nın talimatıyla sol-sağ veya sol-sağ-sol veya sadece sol veya sağ vurmak, sürekli “gardını düşürme, bedenini döndürme, sadece belden hareket et, kolunu geriye ittirme ve omuzdan hareket et, ellerime bakmadan gözlerime bak,” ve benzeri komutları arasında koordinasyon sağlamak inanılmaz zordu. Hala da zor.

Ama bu spor beni tüm gün kendine davet ediyor; sabah uyandığımda aklımda ringe çıkmak var, akşamları oğluma öğrendiğim şeyleri anlatıyorum, facebook sayfama sürekli bokstan yazar oldum, sabah evden çıkarken eldivenlerime dokunmak hoşuma gidiyor ve dahası oğlum dışında kimseye de dokundurtmuyorum onları…

Lakin şimdilik, belimin arka sağ ve sol tarafları, bacaklarımın iç kısımları, kollarımın üst kısımları ve baldırlarım, tutulma ile alışma arasında bana zaman zaman hareket zorluğu veriyor. Sanırım bu tutulmalar bir haftaya kadar geçecek ama o zamana kadar yürüyüşümde bir tuhaflık olacağı kesindir! Dahası İbrahim Hoca’nın talimatıyla tırnaklarımın tamamını kesmek zorunda kaldım. Ellerim artık bana, alışageldiğimden daha farklı görünüyorlar. Yine de, boksun bana verdiği heyecanla kıyaslandığında ne tutulma, ne tırnak kesme, ne İbrahim Hoca’nın sert talimatları ve de zorluklar,  benim için birer engel değiller.

Üstelik bu arada çok tuhaf da bir şeyler oluyor ve ben bir şekilde hırsımla tanışıyorum. Acaba hesaplaşıyorum mu demeliyim? Galiba hayatımda aklıma koyduğum şeyi yapma konusunda daima hırslıydım. Ama bu duygu bugüne kadar ve sanırım son 22 senenin meditasyonları, reiki, arabuluculuk, şiddetsiz iletişim ve benzeri konularda eğitim alma-verme ve bunları uygulamayla bir nevi törpülenmişti. Mesela sinirli biri değilim, çabuk kızmam, öfkeli değilim ve buna benzer yıkıcı diyebileceğim duygularım çok törpülenmiştir. Lakin hırs; özellikle yapma hırsı veya becerme, başarı ve başkaca ne denirse densin adına, çok ilginç bir duygu. Sanırım bu gerçekten bazılarında doğuştan daha fazla olmak üzere herkeste var. Dahası yine kanımca, olması gereken ne ise, evrensel olarak bu şekilde sürekli desteklen hırs, insanlığı şekillendiriyor. Biz her ne kadar hırsı olumsuz olarak ele alsak da, kanımca kişiyi yaratılmış olduğu amacı uğrunda mükemmelliğe taşıyabiliyorsa, yani onun erdemli bir İnsan-ı Kamil olmasını sağlıyorsa, doğru ve yaratıcı bir hırstan söz edilebilir. Bu hırs, at gözlükleriyle başkalarına zarar verecek ölçüde bencil ise, o zaman etkin kullanılmayan yıkıcı bir hırs söz konusudur. Hırsın ilk tanımdaki ölçüde olması kişiyi mutlak başarıya götürürken, ikinci tanımlamadaki hırs onu acımasız veya takıntılı bir birey haline getiriyor.

O halde başarı ile takıntılı olmak arasında hırsın dengesi mi tartışılmalıdır? Ya da üretken olmak ile yıkıcı olmak arasında?

Dahası boks kesinlikle bir denge ve koordinasyon sporu. Ayaklarınız sürekli dans ederken, gözleriniz rakibin gözlerine odaklanacak, daha geniş açıdan görmeyi başaracak ve nereden yumruk geleceğini hesap edebilir olacaksınız. Bu koordinasyon meselesi aynen arabuluculuk sürecine benziyor; aynı anda gözlem yapma, yazma, dinleme, soru sorma, daha geniş açıdan bakabilme, sebep-sonuç çıkarma, yöntemi belirleme, söylenmeyeni duyma gibi birbirinden farklı pek çok eylemi arabulucu aynı anda yapmak durumundadır. Denge kısmına gelince, o biraz daha karışık. Boksta şu var: Vurma, çekilme ve kaçınma. Bu bedenin üst kısmıyla ilgili olan eylemler. Ayaklar ise sadece ileri-geri hareket ediyor. İşte tam bu noktada beden ayaklara uyum sağladığı an, denge denilen şeyi kaybediyor boks yapan kişi. Denge, rakibin gözleri yerine ellerine baktığınızda ya da kendi ellerinize baktığınızda da kayboluyor. Benzer şekilde düşünmeye başladığınız anda denge sizi yalpalatıyor. Bu sebeple hislerinizle boks yapmalısınız!

Anlatacak şeyler çok ama en önemlileri bu olsa gerek: Hırs, denge ve disiplinin sporudur boks. Muhammed Ali boks antrenmanlarından nefret edermiş ama şampiyon olup adını tarihe yazdırmak istemesi onu motive edermiş. Ben ise, onunla tam ters noktadayım: Adımı tarihe şampiyon olarak yazdırmak yerine, beni kendimi tanıma yolunda geliştiren bir sporu yapmanın coşkusundayım.

Ve evet, yarın itibariyle ve önümüzdeki üç ay boyunca tam olarak şöyle bir ritmim oluyor: Sabah 6.00’da uyandıktan sonra 10 dakika reiki yapmak, bir elma yemenin ve bir bardak ılık su içmenin ardından bin kez ip atlamak, öğle boks antrenmanı veya bin kez ip atlamak, gün aşırı ve akşamları masaj ve gece yatmadan önce 20 dakika reiki yapmak. 1000 kez ip atlamayı basit sanmayınız bu arada; ilk üç yüzden sonra öleceğimi sandım ve 1000’e ulaşmak her baba yiğidin harcı değil…

Bu noktadan sonra, bana kolay gelsin ve size de, eğer dilerseniz, boksa hoş geldin olsun!