Bu kez sizlere 13 Temmuz da dünyaya merhaba diyen deli bir kızı anlatacağım. Ruhunda ki kırmızıdan, ileride içeceği kırmızı saraptan, şiirlere şarkılara uzanan kırmızı dantel yataktan, günahlarını ve sevaplarını yazdığı yazacağı kırmızı kaplı kitaptan çoğalan kıpkırmızı bir delikız.

Onun öyküsü daha doğarken sıradışılığı mesken edinecek tuhaflıkta gelişir. Bebekliğinden anladığı tek bir şey vardır ki o da çığlık atmanın yani şarkı söylemenin baştan çıkarıcı tek yol olduğudur. Bu yüzden ruhuyla yeni yepyeni bedenine geçerken yani dünyaya alışırken kendine söz verdiği için bu yolda korkusuzca ilerleyecektir. Bu uzun yolda ilerlerken  oyununu kuralsız oynayarak,  az eşyayla hatta tek bir valizle yürüyecektir. O zamandan bildiği hala da ısrarla sürdürdüğü az eşyayla yol almak felsefesi onun yaşamsal haz kaynağı olacaktır. Mülkiyet denen duyguyu yok edecek, üzerine zulada bulduğu bir kaç şişe yakut açacak, kalın tonda gitmeli kalmalı, geri dönmeli, sen ağlamamalı bir ağıt yakıp, kırmızı bir mumun yanında kah kahkaha atacak kah ağlayacaktır.

Kızımız deli bir şahane olduğundan ruh spektrumu oldukça geniş olacaktır, az önce söylediğim gibi. Saniyesinde üzülüp gülebilecek, hatta o an ölünüyorsa ölecek ya da o an yaşama sarılması gerekiyorsa yaşamı saçından yakalayacaktır. Çünkü o her daim düş bahçelerinde oturacak kendi bahçesinden elde ettiği mahsullerini insanlara sunacaktır. İnsanlara hizmette kusur etmemeye çalışacak, şarkı söylerken insanları tenlerinden yakalayıp saracak, masumiyete göz kırpacak, günaha, günahsızlığa aynı oranda yakın duracak, hayatının içinden bir kaç şarkı bir kaç şiir bir kaç roman  geçirebilenleri sevecek, aşklarını ölümcül öpecektir. Çünkü deliSEZEN denen bu kadın, aşk için ölmeli aşk o zaman aşk diyerek, memleketimiz insanlarına aşkın delice ölümcül olduğunu anlatanlardan olacaktır. Anadilinin aşk olduğunu yıllar geçtikçe daha iyi anlayacaktır. Aşktan bazen yara bere alan sesine hüzün boyutunun şiddetini daha da çoğalttığı için şarkı söylemeye farklı bir vokalle devam edecektir. Gerçek hayranları sesindeki yarayla şarkı söylerken ki halini daha çok seveceğinden dolayı bazen dost meclisinde bazen de çok özel anlarında bir şişe yakutu kafasına dikerek şarkının özüne girecek yer yer bedenine elleriyle vuracak tara ra rar rara tay ray diye nara atacaktır. Atacağı her adım cesur olacaktır denenmemiş farklı melodilerle şiirlerini süsleyecek, deli çeyizinden her sene ayrı tatta ayrı lezzette şarkılar sunacaktır. Kendiyle dalga geçmesini de hiç kimseye fırsat vermeden çok iyi bilecek zeki bir auraya sahip olacaktır. Şöhret denen şeye dil çıkartıp, nanik yapıp bazen onla uğraşıp, kimi zamanda onu çileden çıkartacaktır. Kimi zamansa sırf kendini çevresini denemek için şöhrete teslim gibi durup kafasına üzümlerle süslü yeşil bir şapka takıp, pembe elbisesi, yüksek ökçeli turuncu ayakkabılarıyla gövde gösterecek, her zaman olduğu gibi cesurca harcadığı enerjisini bir kobay gibi ortaya koyacaktır. Olgunluk döneminde bütünün parçası olma hikayesini çok çok iyi anlayacak, kendine ait kendine has şarkılar yapıp küçüğüm daha çok küçüğüm diyecektir.

 

Gözlerinin arkasını bulmaya, sözlerinin alt yazısını kalp diline çevirmeye yani dileyene satır aralarınıda okutmaya yemin eden deliSEZEN çoğu zamansa acısını öztürkçe okuyacaktır ve aşktan naber diyerek ben anlamam toptan tüfekten, ben anlamam taştan yürekten, akıntıya kürekten diye seslenecektir. Vazgeçerken tekrar dönüp öpüp koklamak isteyecek, koklamadan  dokunmadan sevemeyeceğini söyleyecek, ayrılığın ölümden beter bir durum olduğunu anlatacaktır. Sevgililerine hayatımın kıymetlileri diyerek, nasıl havalandın bu tufandan hasar almadan bak ben yaralandım, paralandım imkansıza bağlanmaktan  derken; istersen git git de sereyim yoluna yeni serüvenleri, yakalım gitsin bütün nedenleri diyerek, şarkısını söyleyecektir. Başka bir şarkısında azıcıkmışım anladım, görüp, hissettikçe suyun, toprağın, ağacın bilgeliğini bu yüzden yola çıkmalı diye bitirecektir.

Sezen denen bu kadın yollara, ana caddelere çıkmanın, çıkıntılık yapmanın doğasına sahip olduğunu hep bilecektir. İzmir’de ailesiyle oturduğu evin duvarlarına daha 10 yaşındayken arkadaşları tarafından deli Sezen diye yazılacaktır.Teshirciliği ona doğarken  hediye eden enerjisinin hiç bir zaman yüzünü kara çıkartmayacak olan bu deli kız her dost meclisinde, her sokakta, kaldırımda, kah dev sahnelerde, kah küçücük akustik mekanlarda teshirciliğini konuşturacaktır. Yıllar önce götürüldüğü çocuk doktoru ailesine şöyle söyler; beden küçük can büyük;  o yüzden böyle der. Annesinin onla ilgili tespiti ise insan arsızı oluşudur. Evet küçük deliSEZEN daha o zamanlardan bu zamanlara insana doymak bilmez. Klan halinde yaşamayı sever eski aile modellerine aşıktır, orta sınıf ahlakından geldiğini çok iyi bilir. Hayatın çok sert olduğunu ancak şarkı yazarak, beste yaparak bu sertliği yumuşatmak gerektiğini söyler. Meslek hanesinde söz yazarı, besteci, şarkıcı yazsa da;  o yaptığı iş için sadece hayat tamirciliği der. Şeytanında, meleğinde aslında insandan yana olduğunu  bu yüzden günah denen günahsızlık denen yargıları toplumsal yaptırımları uçurmak,  bırakmak derdindedir.

O Sezen Aksu’dur bol aşklı, tek çocuklu, deli, ozan, karizmatik, ziyadesiyle mistik, dokunmatik, şiirsel, komik, çıkıntı, fırlama, duyarlı, vefalı, sulugöz, seksi, küçük, sahici, şeker, muzip, İzmirli, sevgili, kız çocuğu, egzantrik, akılcı, radikal, doğal, zeki, hayalci, tutkulu, şahane. Hem feminen hem maskülen olabilecek kadar bol hücrelilidir; bazen telefonda sesini kalınlaştırarak en samimi dostlarını erkek sesi çıkartarak kandırır ve der ki benim içimde bir de Sezai var. Siz Sezen’i görüyorsunuz, ama Sezai de arada sırada konuşmak istiyor, bazen Sezai’nin duygularıyla da şarkımı yazarım der. Belki de bu yüzden kadınlar tarafından daha çok sevilir. Tüm hücresiyle anaerkildir. Yakın çalışma arkadaşlarından Üstün Barışta ise Sezenin kadınlar tarafından daha çok sevilmesiyle ilgili olarak; Anadolu’nun Ana tanrıçasıyla oluşan gelenek onunla devam ediyor ve Sezenin ilk doğumunun Çatalhöyük’de olabileceğini söyler. Bu yüzden herkes onu seviyor ama kadınlar başta, der. Hayatın düğün ve cenaze olduğunu çok iyi bilir. Hayatına giren herkesin kıymetini bildiğini sık sık söyleyecektir. Dost arkadaş konusunda çok şanslı olduğunu, iyi bir eş değil ama çok iyi bir sevgili olduğunu da derinlerinde hisseder.

Aşka aşık deliSEZEN’in gerçek idolü o daha küçük bir çocukken ölen anneannesidir. Anneanne ailenin örtüsüz uçuklarındandır, mahallenin gözbebeği gençlerin akıl hocasıdır. İlahiler söyler. Küçük Sezen onunla vakit geçirmeye bayılır ve yıllar sonra anlar ki o zamanlardan etkisinde kaldığı anneanneye gün geçtikçe benzemektedir.

Aşka ölümcül bağlı bu kadın, aşkı derinden yaşarken, bir aşktan bir aşka koşarken, uzun fırtınalı, bol müzikli, kanlı,gözyaşlı, cinayetli yani ziyadesiyle ölümcül üretken bir aşkta uzun süre konaklar. Bu aşkı yaşayan diğer şahanenin adı Onno Tunçtur. Türkiye ye bir dönem hiç durmadan aşklarından oluşan şarkıları sunarlar. O dönemin en başarılı albümlerine ardarda imza atarlar. Arada sırada birbirlerine kızıp öfke kanallarında yüzüp uzun bir süre görüşmezler aslında birbirlerine deli gibi aşıktırlar fakat gurur denen saplantı aşklarını bir süre yok eder. Bu süre zarfında başka albümlere ikisi de prodüktör olarak imza atarlar. deliSEZEN bu dönemde gel barışalım artık, ayrılmam, elveda, sıramı bekliyorum gibi şarkılar yapıp aslında Onno için kaleme aldığı bu tarz şarkıları, sırf Onno anlamasın diye de kendisi söylemeyip Sertab Erener’e, Aşkın Nur Yengi’ye söyletir. Zaman zaman Onno’yu döver. Bir defasında Levent, Etiler sokaklarında tabancayla Onno’yu kovalar. Yıllar sonra bu anısını anlatırken kah güler kah gözyaşını siler. yani aşkın ölümcül yanının hakkını sonuna kadar verir.

96 Ocak ayında ONNO’yu uçak kazasında kaybeder, uzun bir süre kendine gelemez. Bu süre zarfında göklere, karlı havalara kendi kendine küfreder ama bir yandan da bilir ki hayat düğün ve cenazelerden ibarettir. Ayağa kalkar misyonunun bitmediğini hatırlayarak, ONNO’ya bir selam çakarak yeni şarkılar yazmaya devam eder. Düş bahçelerinde oturup kategorize edilmek istemeyen bu kadın, iklim değişmesinden dolayı rotasını kah Akdeniz’e, kah Ege’nin yakamozlu sularına sürer. Ayrıca yalnızlık senfonisini yazarak, cesurca yalnızlığını çağırır, hadi gelin üzerime, korkmuyorum hadi, der. Belalım diyerek arızalı aşkları sevdiğini bir kez daha milyonlara haykırır,  şimal yıldızında oturmak ister. Bazen sevgilisinin gözlerine göz değmiş olmasından dolayı, dudaklarında günah tadı var suçluluk kokusu sinmiş tenine ben yine aynı hep affedici, der.

Dünyanın geçiciliğinin, fani olmanın her an farkındadır bu yüzden de hayatı çok ciddiye alanları anlamaz, onların alanlarına dahi yaklaşmaz. Aşkı, aşk şarkılarını Türkiye de en güzel yazan üç beş kişiden biri olan deliSEZEN, binlerce şarkısından birinde aşk için; o bir yalnız, o kendine has, önlenemez durdurulamaz, o hepimizin efendisi, elinden kalbi olanlar kurtulamaz, o bir özgür, o bir kural yıkıcı, yasak delici, o bir bohem, o bir isyankar, onu ehlileştiremezsin, provası yok, antresi ani, yazıp bozup temize çekemezsin, o bir kaçık, o bir utanmaz asla kontrol edemezsin, çünkü onun adı aşk gerisi yalan; der. Ve bunu tanrının ona bağışladığı en güzel şekilde çığlık atarak söyler. İnsan sesine, çığlığına aşıktır. Aslında sözsüz sadece müzikten ve insan çığlıklarından oluşan bir albüm yapmak istemektedir.

Son yıllarda gittikçe hem sözlerinde hem de müziklerinde daha da radikalleşir, kendi özünün, safiyetinin peşine düşer. Bu yüzden bazen hayranlarını  biz eski Sezen şarkılarını istiyoruz diye kızdırsa da, kemikleşmiş izleyicisi tarafından yeni yaptıkları da rahatlıkla kabul görür. Son yıllarda yazdığı bir şarkısında açıkça,  farkındayım bu kızı yeniden büyütmeliyim demeye başlamıştır. Aynı şarkıda yaktığı gemilerden canının bu yüzden çok yandığından bundan dolayı da artık karşıdan baktığından dem vurmaktadır.

Daha öncede belirttiğim gibi fazlasıyla mistik olan bu kadın Can Dündar’ın ona söylediği gibi; sanki evrenin bütün sırlarını biliyordur da,  korkmayalım diye yavaş yavaş bizlere şarkı olarak sunuyordur. Yaptığına pop müzik dense de yazdığı şarkılar bazen öyle derinlerde bir yerinizi oynatır ki işte o zaman anlarsınız evrensel bir şarkıcıyla temastasınız. Teninizi adeta 7 şiddetinde sarsar, bu sırada tüyleriniz dik bir konumda mutlu mesut yaşam denen şeye kendini kaptırır. DeliSEZEN, tanrının ona sunduğu bu hazineden dolayı bir şarkısında hayat sana teşekkür ederim, der. Oyuncak bebekleri sevmediğinden bahseder, ama kadınları, erkekleri, romanları, bıçak sırtlarında dolaşmayı hele başkaldıranları çok sevdiğini söyler. Acılarım oldu der herkes gibi, ama herkese nasip olmayan sevinçlerim de oldu. Unutulmayı göze aldığını bu yüzdende hayata teşekkür ederim, der. Genelde konserlerinin sonunda bu şarkısıyla kapanışı yapar.

Konserlerinde 2,5 saat  sahnede kalır. Oysa dünya normlarına baktığımızda profesyonel olarak bir şarkıcı 1,5 saat sahnede olmalıdır, ama o kural sevmeyen bir kadın olduğundan burada da kendi bildiğini okur. Sahnede izleyici ile kurduğu ilişkiyi samimi olarak adlandırır. “Biz” der, “seyircimle birbirimize karınlarımızı açtık. Nasıl hayvanlar sahiplerine çok güvendiklerinden dolayı karınlarını açıyorlar, biz de karşılıklı birbirimize karınlarımızı açıyoruz”. Hiç bir zaman canımdan aziz dinleyicilerim beni sizler var ettiniz, ben bir sanatçıyım gibi laflar etmez, sahnede bu tarz sözlerle sonuna kadar dalgasını geçer. Şimdi hangi eser de sıra aaa hem de bir başyapıt, inanmıyorum hem de sözlerini müziğini de ben yapmışım derken öyle bir kahkaha atar ki işte o an bu küçük kadını içinize sarmak istersiniz. Eğer ki bir Sezen Aksu konserine henüz gitmediyseniz şiddetle tavsiye ederim ki; hemen gidin, önlerden bir bilet bulun kendinize ve bu gizemli kadını gözlerinin içine bakarak kah matrak şarkılarında, kah hüzünlü bol aşklı şarkılarında,esprilerinde kaybolun. O sahnede olduğu sürece toplu meditasyon yapıyor gibi olacaksınız ve 2 – 2,5 saat boyunca dünya zamanından çalacaksınız. 

Cüneyt Duru