İnsanoğlu denen varlık kaderinin kendi elinde olduğunu zanneder. Zaten hayatı da zanlardan oluşmaktadır. Zira ya geçmişte ya da gelecekte yaşar. Ancak geçmiş asla değişmez, gelecek de belirsizdir; dolayısıyla da geleceğe dair sahip olduğumuz tek şey zanlardır. Hep bir şeyleri zanneder ve maalesef bu zanlara da inanarak, bunları kendi gerçeğimiz yaparız.
Üstüne üstlük zannettiğimiz onca endişeyi de kendi kaderimiz beller, bu kaderin de yönetiminin elimizde olduğunu “zannederiz”. Zanlardan oluşan, yani gerçekleşmesi ancak düşük ihtimallere dayanan (genellikle de negatif zanlar olduğu için gerçekleşme ihtimali gerçekten sıfıra yakındır) bu olasılıklar toplamı bizim hayat hikayemizi oluşturur.
Zan Yok – An Var
Ne zaman anlarız ki, gerçek zannettiğimiz bu “Zanlar” yok, sadece yaşadığımız “Anlar” var; işte o zaman kendi kaderimizi inşa etmeye başlarız. Bu yapının taşları da zanlar değil, anlar olur. Her an yeni bir taş döşeriz bu yola, her an kaderimizi yeniden yazarız evrenle birlikte. Evrende var olan tüm canlıların kaderi birlikte yazılır; zira her varlık birbirine bağlıdır. Bilimsel olarak Kuantum evreni de bu şekilde işler. Zaman her anda yeniden yaratılır, bu zamanı da ancak hep birlikte yaratabiliriz. Zanlara dayalı zaman ve hayat gerçek olamayacaktır. Olasılık bile olamayacak kadar zayıf zanlar, asla anları ve zamanı oluşturamaz. Zaman ve kader, sadece içinde bulunduğuz ana bağlıdır.
Beşer ne zannederse, içinde bulunduğu anda da onu yaşadığına inanır. Ancak bu da bir zandır ve gerçek değildir. Dolayısıyla da yaşadığı hayat gerçek olmayan bir illüzyondur. En kötüsü ise bu illüzyonu hiçbir surette farkında olmayıp, yaşa(ma)dıklarını kendi gerçeği kabul etmesidir. Bu söylendiği zaman da, söyleyeni; hayalci, fazla iyi niyetli ya da gerçek dışı düşünen bir kişi olarak nitelendirir. Aslında bilmez ki tek gerçek bu “hayal”dir. An’da var olan bu hayal bizi biz yapar, her anda yeniden doğar, kaderimizi kendi ellerimizle ve tüm evrenle birlikte yazarız.
Evren’nin Eli Birdir
Kaderimizi yazarken tüm evren bizimle birlikte hareket eder. Tüm evrenin kaderi ancak birlikte yazılır, zira evrenin eli “Bir”dir. Bunu görebilmenin de tek şartı, zanları bırakmak ve yaşanan anlara odaklanmaktır. Bu aslında var olana yani ana teslim olmaktır. Teslimiyet; hiçbir şey yapmamak değil, her anda evrenle birlikte hareket etmektir. Her anın ne getireceğine sonsuz güvenip, her gelenin birlikte yaratıldığına ve her ne gelirse de evrenin, yani bizim hayrımıza olacağını bilmektir. Birlik felsefesi de aslında en basit anlatımla budur. Kendi gerçeğimizi ve bizden ayrı olmayan, tüm evrenin gerçeğini de bizim yarattığımızdır. Bu bir zamanda ve tek anda yaşamak demektir. Zaten an ve zaman ortadan kalkınca, mekan da önemsiz kalacaktır.
Evreni ve Kaderi Yaratmak
Önemli olan sadece an zamanda ve mekanda olmak, birlik hissiyle geleni teslimiyet duygusuyla yaratmaktır. İnsanoğlunun sahip olduğu en büyük güç de bu yaratım gücüdür. Yaratan evrene ve evrenin ayrılmaz parçası olan bize bu yetkiyi vermiş, anı yaşama yetisiyle bizleri donatmıştır. Bu ne fevkalade, ne de olağanüstü bir yetidir. Evreni, tüm evrenle birlikte yaratmak ve kendi kaderimizi tüm evrenle birlikte yaratmak. Buradan tek bir sonuç çıkıyor, bizim kaderimizi ve evrenin kaderini ancak birlikte yazabildiğimize göre, evrenin kaderi ile bizim kaderimiz aynıdır. Dolayısıyla da evren ile biz bir bütünüz. Madem ki evrenin kaderi bizlerin elinde, o halde artık zanları bırakıp sadece anlara sarılalım ve Yaradan’nın bize verdiği yet(k)i ile “Birlik”te, Aşk ile kaderimizi yaratalım.
Eyvallah.