Herkes bir psikopatı evine davet etmenin iyi bir fikir olmadığını bilir. Misafirperverliği abartıp bir psikopatı evinize davet ederseniz başınıza ciddi bir bela almanız kaçınılmazdır. Evinize giren tek bir psikopat bir süre sonra başka psikopatları, sosyopatları, suça eğilimlileri evinize doldurmaya başlayacaktır. Siz daha ne olduğunu anlayamadan eviniz bir suç yuvasına döner, içeride kavga dövüşün ardı arkası kesilmez olur. Kısa süre sonra komşularınızla aranız bozulur ve bunun suçlusu komşularınız değildir. Bütün huzurunuz kaçar ve hem siz hem de sevdikleriniz büyük bir tehlike altında olursunuz. Bu durum psikopat sizin maddi manevi tüm varlıklarınızı tüketene ve en sonunda sizi kapı dışarı edene kadar sürer. Bu sebeple evinize bir psikopatı almamalı, yuvanızı iyi korumalısınız.

Bir psikopatı evimize almamamız ve kapımıza sağlam kilit vurmamız gerektiğini, gerekli güvenlik önlemlerini almanın ne kadar önemli olduğunu bilir ama söz konusu zihnimiz olduğunda, onun kapılarını isteyen düşünce içeri girsin diye ardına kadar açarız. Psikopatça düşüncelerin zihnimizi işgal etmelerini önleyecek herhangi bir şey yapmayız. Bir süre sonra içeriye doluşan vesveseli, endişeli, öfkeli, varsayım yüklü düşünceler zihnimizi bir çatışma alanına döndürmeye başlarlar. İçeride sorun çıkarmakla kalmaz komşularımızla ve dış dünya ile de aramızı bozarlar ve bunun sorumlusu komşularımız değildir. Zihnimizin içi gergin, huzursuz, mutsuz ve acı dolu bir hâl alır. Tüm huzurumuz ve güvenliğimiz psikopat düşünceler tarafından tehlike altındadır. Bu durum, düşünceler tüm gerçeklik duygumuzu paramparça edinceye kadar devam eder. En sonunda kendi zihnimizden kapı dışarı edilir, zihnimizin tüm kontrolünü yitiririz. Bir kere kontrolden çıkmış düşünceler tarafından kendi zihnimizden kapı dışarı edildiğimizde, bu tür düşünceler en sevdikleri yöntem olan algıda seçicilik ile aydınlık yerine karanlığı seçip endişe, kuruntu, öfke ve huzursuzlukla dolu, bize ve başkalarına zarar veren, içinden bir türlü çıkamadığımız bir kör döngüye sebep olan acı dolu bir varoluş durumunu inşaa etmeye başlarlar.

Başımıza gelen bu durumun iki sebebi vardır. Bu sebeplerden ilki, düşüncelerin “zaten” zihnimizin içinde var olduklarını sanmamızdır. Oysa bu doğru değildir. Düşünceler zihnimizin içinde değildir ve düşüncelerin sahibi de biz değilizdir. Düşünceler “tetikleyiciler” tarafından yaratılırlar. Onlar bizim düşüncelerimiz değil, “kendileri”dir. Düşünceler sürekli olarak bir takım tetikleyicilerle doğar ve eğer dikkatimizi çekmeyi başarırlarsa bu enerji ile beslenip varlıklarını sürdürürler. Doğup, varlıklarını sürdürmek için gerekli enerjiyi, yani dikkatimizi çektikten sonra kendilerini geçmişteki bir olaya ya da gelecekteki bir ihtimale bağlar ve bu olay aracılığıyla sürekli olarak enerji çekmeye başlarlar. Biz, düşüncenin oluşumunu nasıl fark edebileceğimizi asla öğrenmediğimiz, zaten o düşüncelerin zihnimizin içinde var olduğunu kabul ettiğimiz için onları kapının dışında tutabileceğimizi de bir türlü bilemeyiz. Oysa düşünceler bizim tarafımızdan büyük bir misafirperverlikle içeri alınır ve beslenirler. Bu sebeple zihnimizin kapılarının doğru değerlendirme ve farkındalıkla korunması, kusurlu, hastalıkla, zarar verici, vesveseli, endişeli, kuruntulu, psikopatça düşüncelerin içeri alınmaması gerekir. Peki ama doğru düşünceyi yanlış düşünceden nasıl ayıracağız?

Burada, yenilgimizin ikinci sebebi karşımıza çıkar: Bizler düşüncelerin, hakkında konuştukları şey ile ilgili hakikati ifade edebildiğine inanırız. Oysa düşüncelerin, düşüncenin ilişkili olduğu özneyi bilmesinin bir ihtimali yoktur. Yani, elma hakkında düşünmek size elmanın tadı hakkında bir bilgi vermez. Bunu anlamadığımız için, psikopatça bir düşünce, “Var ya oğlum beni hiç kimse sevmiyor” dediğinde, bunun gerçeğin doğru bir ifadesi olduğunu sanır ve kimse tarafından sevilmediğimizi düşünürüz. Psikopat bizi bu düşünceye ikna ettiğinde ise çevremizdeki insanlara bizi sevmeyen insanlarmış gibi davranmaya başlar ve kısa süre sonra bu insanların bizi sevmemeleri için geçerli sebepler yaratırız. Oysa düşünceler üzerinde düşündükleri özne ile ilgili veri elde edemezler. Bir şeyin hakikati, onun üzerinde düşünerek değil onu gözlemleyerek anlaşılabilir.

Elbette ki düşünceler eğitilir ve analitik bir hale getirilirlerse gerçeklik üzerinde düşünmek için bir araç olabilirler. Bunun içinse ilk olarak ev sahibinin eve dönmesi ve eve doluşmuş olan psikopatları, eğer çoktan geç kalmadıysa, kapı dışarı etmesi gerekir. Psikopatları kapı dışarı edebilmek için bu “varlıkların” yuvasının zihnimizin içi olmadığını ve bu varlıkların bizi ikna etmeye çalıştıkları gerçekliğin “gerçek” olmadığını anlamalıyız.

Zihnin doğru bir şekilde eğitilmesi, korunması, düşüncelerin disiplin altına alınması, hakikatin ne şekilde gözlemleneceğinin öğrenilmesi bir insan yaşamının en önemli eğitimidir. Ne yazık ki, tüm eğitim sistemimiz bunun üzerine odaklanması gerekirken, bu hakikatten habersiz yaşarız. Henüz hâlâ alacak nefesiniz varken gerçek yuvanıza, atıldığınız, kapı dışarı edildiğiniz yuvanıza geri dönmek üzere yola çıkın. Bunun için eğitim alın. Bunu öğrenin, bunu uygulayın, bunu başarın. O zaman başaramadığınız bir şey kalmayacak.

Cem Şen

1968 yılında doğdu. 1981 yılında savaş sanatları eğitimi almaya başladı. 1987 yılında Zen Budizm’in Türkiye’deki temsilcisi olan İlhan Güngören ile tanıştı ve 1987-1990 yılları arasında Güngören’in asistanlığını yaptı. Bir yandan Güngören’i Zen çalışmalarında ve Tai Chi Ch’uan derslerinde destekleyen Cem Şen aynı zamanda Namık Ekin, Mustafa Aygün gibi eğitmenlerle savaş sanatları eğitimini sürdürdü. 1990 yılında ilk çeviri eseri yayınlandı. Aynı yıl çalışmalarını tümüyle Taocu çalışmalara yönlendirdi. Sırasıyla Mantak Chia, Master Wang, Master Wu, Eric Steven Yudelove gibi ustalardan eğitim alan Cem Şen aynı zamanda bu ustalardan farklı Taocu sistemleri öğretme yetkisi de aldı. Halen ustalar ile çalışmalarını ve dünyanın farklı yerlerinde bulunan yaşayan büyük bilgelerle iletişimini ve arayışlarını sürdürmektedir. 1991 yılında Dharma Yayınları’nı ve ardından 2003 yılında bu yayınevinden ayrılarak Klan Yayınları’nı kurmuş olan Cem Şen’in içlerinde “Enerjinin Dansı: T’ai Chi Ch’uan” ve “Dolmuşa Binme ve Dolmuştan İnme Sanatında Zen” adlı kitaplarının da bulunduğu 8 kitabı ve yaklaşık 40’a yakın çeviri eseri bulunmaktadır.