Son birlikteliğimizden bu yana öyle çok zaman geçmiş ki… derKi’de yayınlanan öykülerim bitince, ben de bir anlamda kabuğuma çekilmiş gibi oldum. Oysa bu süre içinde bir yandan yaşamdaki değişikliklere adapte olmaya çalışıyor, bir yandan da yeni romanlarımı yazmakla uğraşıyordum. Olsun, geç de olsa sizlerle yeniden buluşmak çok güzel. Büyük olasılıklamevcut romanlarımın sevgili Sonsuz üzerindeki etkisi geçmek üzeredir, o yüzden de uzunca bir süre kaytardığım fark edilmeden hem yazılarımla hem de romanlarımla yuvaya dönmek en güzeli..
Siz de bilirsiniz, Ankara’da paylaşma duygusu diğer yerlere göre biraz daha gelişmiştir. Mesafelerin göreceli olarak kısa olması bu duyguyu destekliyor mu dersiniz? Muhtemelen! Başka kentlerden gelenlerin de başkentin sıcak atmosferini seviyor olmalarındaki baş etken, bu derli toplu kentte dostluğumuzu, duygularımızı, merhabamızı ve zamanımızı daha bir yoğun paylaşabiliyor olmamızdır sanırım.
Eskiden İstanbullu yazarları pek bir kıskanırdım, ne çok yazacak konuları var diye. Öyle ya, İstanbul’un bir küçük semtinden, Arnavut kaldırımlı eski bir sokağından, hatta boyaları dökülmüş, ahşapları çürümüş, yaşlı ve yalnız görünüşlü bir köşkünden bile bir destan çıkarır usta yazarlarımız. Ama insan isteyince, eh biraz da sevince, Ankara’nın romanı da yazılabiliyormuş. Her ne kadar büyük bir bölümü uzaklarda geçiyorsa da ilk romanım “Gölge Kardeşliği” Çıkrıkçılar Yokuşundaki eski bir antikacı dükkanında başlamaz mı? Kurallar değişmiyor ve aynı anlayışla yola çıkarak yazdığım yeni romanım “Pessinus Gecesi” de kökü antik tarihe dayanlı ve tamamı Ankara’da geçen heyecanlı bir kaçma kovalama öyküsü anlatıyor. Artık çıktığında hep birlikte okuruz…
Galiba az önce antik tarihten bahsettim.
Eh, önünde sonunda eski aşkıma değinmem kaçınılmazdı, işte o da oldu.. Antik tarih kavramı bana öylesine güzel duygular veriyor ki. Romanlarıma konu olmaya başladığında antik tarihin beni ne çok heyecanlandırdığını, yazarlığımı, üretkenliğimi nasıl da etkilediğini daha bir fark eder oldum. Antik tarih içinde öyle müthiş öyküler, öyle harika romanlar gizli ki.. Ama milletçe nedense biraz uzak dururuz antik tarihe. Tatil yörelerinde, o harika kalıntıların yanından geçerken sadece şöyle döner bir bakarız o kadar. Bazılarımız bu kadarını da esirger, bu tarih hazinelerinden. Seksenli yılların ortalarında Washington D.C. de ziyaret ettiğim Amerikan Tarihi Müzesi’nde tarihi obje olarak bir tornavidanın sergilendiğini görünce pek gülmüştüm. Evet yanlış duymadınız; bir tornavida! Peki siz dünyanın en eski batığının “Kaş” açıklarında yattığını biliyor musunuz? Ya da dünyadaki en eski ekmek fırınının (ki İsa’dan önce 9000 yıllarına tarihleniyor) Yassıhöyük civarında bulunduğunu.
Yolunuz Ankara’ya düştüğünde, antik tarihin sergilendiği yerleri ziyaret etmeyi düşündünüz mü hiç? Eğer aklınıza gelmemişse de fazla üzülmeyin, çünkü bizler içinde yaşarken bazen biz bile akıl edemiyoruz bunu günlük yaşamın hay huyu arasında. Nedense geçmişe sahip çıkmayı, bir avuç insan dışında bir türlü beceremiyoruz.
En iyisi gelin, siz de benim gibi yapın; Çankaya’dan gelip, Havaalanı yönüne giderken, Ulus’taki tarihi Sümerbank binasını geçer geçmez taksiden (otobüsten ya da otomobilinizden) iniverin. Şimdi yolun karşısına bakın; orada, ağaçların arasında defalarca yanından geçtiğimiz halde dikkatimizi çekmeyen ya da girmeye üşendiğimiz bir “Roma Hamamı” nın kalıntıları yatıyor. Yanılmıyorsam, İsa’dan sonra 50-60 yıllarına tarihleniyor kalıntılar. Giriş inanılmayacak kadar ucuz, alıp biletinizi dalın içeri. İşte karşınızda olağanüstü bir yapının temeli, geriye kalan duvarları, sütunları ve taştan oyularak yapılmış su taşıma sistemi duruyor. Ankara’mızın büyük plazalarla tanışması çok eski değil, oysa bahsettiğim yerde iki bin yıl önce inşa edilmiş muhteşem bir Roma Hamamı, spor salonları, tiyatrolar ve alışveriş merkezlerinden oluşan harika bir rekreasyon merkezinin kalıntılarını bulacaksınız. Şimdi o kalıntılar sararmış otlar arasında yalnız, ziyaretçilerini bekliyor. Ya su taşıyan künk sistemine ne demeli? Künk dediğime bakmayın, küp şeklindeki devasa blok taşlar bir yüzde içe, karşı yüzde dışa bakacak şekilde ortasından oyulmuş, sonra taşların çıkıntı kısımlarıyla bir sonraki taşın girinti kısımları birbirine geçirilerek harika bir su taşıma sistemi oluşturulmuş.. Ne olağanüstü bir emek!
Pekala! Şimdi gözlerinizi yavaşça kapayın ve sizibiraz eskilere götürmeme izin verin;
İsa’dan sonra 64 yılındayız. Kalabalığın arasından rasgele birini seçelim, diyelim ki siz orta yaşlı bir erkeksiniz. Karınız ve çocuklarınız çok istediği için, onları da alıp hamama geldiniz. Eh şöyle sıcak taşlara yatıp buharlar arasında yorgunluk atmak pek fena olmaz herhalde. Girişteki platform ne kadar da kalabalık! İyi ki erken gelmişsiniz. Çocuklarınız spor ve eğlence salonlarına gitmek, karınız da dükkanları mı gezmek istiyor? Bırakın öyle olsun. Siz doğruca hamam bölümüne gidin, orada elbiselerini çıkardığında tüm insanlar eşit; bir konsül ya da bir çiftçi fark etmez. Girin hamama, sıcak suların, buharın zevkini çıkarın, gevşeyin.. Sıcaktan bunaldınız mı? Tamam, öyle ise yan taraftaki soğuk su akan odacığa girip kendinize gelin. Şimdi daha iyi hissediyorsunuz eminim. Peki şimdi ne yapmalı? Şu ilerde konuşan gruba yaklaşın isterseniz. Ne konuşuyorlar? İmparatorun koyduğu son vergileri mi eleştiriyorlar? Siz de düşüncelerinizi söyleyin, hatta biraz alaycı bir üslup kullanın ki karşıdakiler sizin nasıl bir hatip olduğunuzu anlasınlar.. Ama isterseniz çizmeyi de aşmayın pek! Bravo Çiçero gibi konuştunuz doğrusu! Bakın karşıdakiler mat oldu, insanlar sizi nasıl da takdir ediyor, size gelen alkışlar duvarlarda yankılanıyor. Ne oldu? Acıktınız galiba. Pekala, önce giyinin, sonra da karınızı bulun öyle ise. Paranın tümünü harcamadan onu yakalayın. Birlikte güzel bir yemek günü taçlandırır. İşte çocuklarınız da geliyor, herkesin yüzünde mutlu bir tebessüm var. Harika bir gün geçirdiniz Roma Hamamında. Öyle ise haftaya yine gelin. Nasıl? Haftaya işiniz mi var? Nicomedia’ya (İzmit) taş ısmarlamaya mı gideceksiniz. Siz de daha sonra gelirsiniz, ama mutlaka tekrarlayın bu ziyaretinizi.
Muhtemelen kendinizi daha bir rahatlamış, ferahlamış hissediyorsunuz. Öyle ise gitme zamanı gelmiş demektir, işler sizi bekliyor. Şimdi sakin ama huzurlu adımlarla dışarı çıkın, müzenin önünden geçen ilk taksiyi çevirin, yanına oturduğunuzda yüzünüzde bir gülümseme, ona elinizle devam etmesini işaret edin.
Yazımız bitti ama antik tarihle sarmaş-dolaşlığımızın bu yazıyla bittiğini sanmayın sakın, çünkü daha yeni başlıyoruz..