Eğer kitabım “2012: Marduk’la Randevu” için, Internet’in popüler enformasyon yöntemiyle bir “SSS – Sıkça Sorulan Sorular” sayfası hazırlasaydım, birinci sıraya yerleşecek soru, “Niçin 2012?” olurdu herhalde. İçinde yaşadığımız “çağdaş uygarlık” toplumlarında “misinformation” o denli etkili ve yaygın ki, yüz yüze konuştuğum, kitabı okumamış insanların çoğu, son yıllarda giderek artan oranda telaffuz edilen bu “zaman işaretçisi”ni, Nostradamus’un kehanetleri ya da mistik kıyamet senaryolarıyla eşdeğer bir “New Age zırvası” olarak görme eğiliminde.

 

Maya kültüründen kulaktan dolma da olsa haberdar durumdakilerse, 2012 yılıyla ilgili Orta Amerika öngörülerinin bir tür “Astroloji”den kaynaklandığını ve batıl inanca yaslandığını düşünüyor. Bütün bu önyargıları bir kenara bırakıp, 2012 yılının niçin ciddiye alınması gereken bir “dönüm noktası”na işaret ettiği konusuna açıklık getirmekle başlayalım.

Mayalar, Orta Amerika’da, Meksika Platosu’nun güneyinde yaklaşık İ.Ö 600 dolaylarında ortaya çıktılar. Öncülleri, aynı bölgede daha önce ileri bir kentleşmeye imza atan ve etnik kökenlerini hâlâ tam olarak çözemediğimiz Olmekler‘di (“Kauçuk İnsanları”). Modern bilimin elindeki arkeolojik veriler, Olmekler’in bölgedeki ani yükselişinin başlangıcı olarak İ.Ö 1600 dolaylarını işaret ediyor. Ancak, zaman geçtikçe derinleşen araştırmaların sonuçlarının ortaya koyduğu gibi, Olmekler de bölgedeki ilk “uygar toplum” değil. Onların öncülleri, bugün “La Venta Kültürü” olarak adlandırdığımız, Yucatan’ın hemen batısında kalan La Venta ve San Lorenzo kentleri dolaylarında yeşeren, sisler arasında kalmış bir uygarlık. Onların başlangıcıysa, en yeni tahmin ve araştırmaların sonuçlarına göre, İ.Ö 3000 dolaylarına yaslanmakta.

Kitabımda, Orta Amerika’daki bu kültürel kesintisizliğin izlediği gelişim sürecini, olası Asya ve Afrika bağlantılarıyla birlikte derinlemesine ele almıştım. Burada, söz konusu La Venta -> Olmek -> Maya kültürel birikiminde en çarpıcı ve en belirleyici unsur olan matematik ve astronomi bilimlerinin, İ.Ö 3000’den bile eskiye dayanan bir “yıldız gözlemciliği” ve “zaman hesaplayıcılığı” geleneği içinde geliştiğini ve Mayalara dek aktarıldığını belirtmekle yetiniyorum. Söz konusu matematik bilgisi, yüksek düzeyde soyutlamaya ve sayısal gösterimde “basamak kullanımı”na yaslanan; “sıfır” kavramının farkına varmış ve hesaplamaların merkezine yerleştirmiş bir yetkinliği ve derinliği içerir. Astronomi bilgeliğiyse, yalnızca güneş sistemimizin değil, galaksimizin de farkında olan ve son derece ayrıntılı ölçüm ve hesaplamalarla gezegen hareketlerini, başucu (zenith) ve meridyen geçişlerini izleyip kaydeden bir rahip geleneğinden kaynaklanmaktadır. O denli hassas ve yetkindir ki bu gökyüzü hesaplamaları, “zamanı ölçmek” için Orta Amerika uygarlıkları en az dört farklı takvim kullanmış ve bunların ikili, üçlü korelasyonlarıyla şaşırtıcı kesinlikte sonuçları elde etmeyi başarmışlardır. Bunlar da kitapta ayrıntılarıyla anlatıldığı için yalnızca değinip geçiyor ve asıl heyecan verici zaman ölçüm yöntemine, “Uzun Hesap”a (Long Count) geliyorum.

Orta Amerika takvim geleneği, hem kısa dönemde, günlük pratik kullanım için yıllık ve “dönemlik” hesaplamaları barındırır içinde, hem de çok daha uzun zaman aralıklarını hesaplamaya yönelik karmaşık bir yöntemi içerir. “Uzun Hesap” adı verilen büyük takvim, dünya ve insanlığın tarihini, “Güneşler” adı verilen “Dünya Çağları”na bölmüştür. Buna göre, insanlık eşit uzunlukta 4 “Güneş”i geride bırakmıştır ve halen “Beşinci Güneş” yaşanmaktadır. Söz konusu çağların her biri, 5125 yıl, 4 ay dolayında bir uzunluğa sahiptir. Arkeoastronomi uzmanları ve Maya kültürü spesiyalistleri, Orta Amerika takvim geleneğini bizim Gregoryen takvimimizle bağdaştırmak için uzun araştırmalar yapmışlar ve sonuçta Eric Thompson, bütün bilim dünyasının onayını alan bir çözümlemeyi ortaya çıkarmıştır. Buna göre, son çağ, yani “Beşinci Güneş”in başlangıcı (“Milat” noktası) bizim takvimimizle İ.Ö 3113 yılının 13 Ağustos günüdür. Bitişiyse, 23 Aralık 2012’ye denk gelmektedir. Bütün Orta Amerika kültürlerinde dünya çağlarının “büyük doğal afetlerle” sona erdiği ve yenisinin başladığı vurgulanır: 2012 yılının sonunda da, Mayalara göre deprem ve volkanik patlamaları içeren jeolojik hareketlilikler yaşanacak ve “Beşinci Güneş” noktalanacaktır.

Binlerce kilometre uzakta, yine aşağı yukarı İ.Ö 3000 dolayında ortaya çıkan bir başka Eskiçağ uygarlığı, “her yakın geçişinde” dünyada ciddi doğal afetlere neden olan, “Tanrısal” bir gök cisminden söz eder: Mezopotamya’nın Sümerleri bu gök cismine “Nİ.Bİ.RU” (“Geçiş Gezegeni”) adını vermiş; onların geleneğini sürdüren Sami kökenli Babillilerse, en yüce tanrıları MARDUK’la eşdeğer görmüşlerdir. Kitapta ayrıntılarıyla sunduğum gibi hem Sümer hem de Babil astronomları, geliştirdikleri sofistike matematik sistemini 60 tabanlı (sexagesimal) olarak formüle etmişler ve tıpkı Mayalar gibi, günlük basit hesaplamalar için kullanılan zaman birimleri ve takvimlerin yanı sıra, insanlık tarihini belirleyen evreler için de büyük ölçümler yaratmışlardır. “Şar” kavramı, 3600 yıllık bir zaman birimidir ve “göksel” olduğu için “kutsal” kabul edilen 60 rakamının karesidir. Ünlü araştırmacı Zecharia Sitchin’in önerdiği gibi, bu 3600 yıllık döngü, Mezopotamya matematik ve astronomisinin merkezine yerleşir ve elbette “Tanrısal Gezegen”in, yani MARDUK’un güneş çevresindeki dolanım sürecine dikkat çeker.

“2012: Marduk’la Randevu”da, her iki astronomi geleneğinin, oluşturdukları farklı takvimlerle aslında aynı astronomik olguya değindiklerini ayrıntılı olarak analiz etmiştim. Burada kısaca yineleyecek olursam, “büyük çağ”ların başlangıç ve bitimleri söz konusu olduğunda, bütün Eskiçağ uygarlıklarının geleneklerinde “göksel bir değişken”in varlığı söz konusudur ve bu değişkenin periyodik hareketi, dünyayı da derinden etkileyerek hem doğal afetlere, hem de değişimlere neden olmaktadır. Dolayısıyla, eğer tarihte büyük ve “küresel” bir doğal afetin izlerine rastlarsak, çok büyük olasılıkla Eskiçağ uygarlıklarının sözünü ettiği “kritik dönüşüm”leri de kronolojilerimiz üzerinde işaretleyebiliriz.

Yine kitapta ayrıntılı olarak çözümlediğim gibi, dünya tarihinde böylesi bir “karanlık evre” gerçekten vardır ve bütün bulgular aşağı yukarı İ.Ö 1650 yılının hemen sonrasını, muhtemelen İ.Ö 1649’u işaret etmektedir. Söz konusu tarihte Doğu Akdeniz’den başlayarak 30. paralel ile ekvator arasında kalan bölgeler kısa aralıklarla şiddetli depremlerle sarsılmış; Meksika’da Cuicuilcu ve Ege’de bugünkü Santorini adasındaki Thera yanardağları patlamış; tsunamiler kıyı kentlerini yerle bir etmiş ve özellikle Yakındoğu’dan Uzak Asya’ya dek uzanan bölgede ciddi iklim değişimleri yaşanmıştır. Afetlerin sosyal/siyasal sonuçları da dikkat çekicidir: Mısır devleti, doğudan gelen ve “Hiksos” adıyla bilinen göçebe kabilelerin işgaline uğramış; İndüs kıyısındaki görkemli Harappa uygarlığnın kentleri yıkılıp terk edilmiş; Küçük Asya’ya, bugün “Hititler” adıyla andığımız Hint-Avrupa orijinli bir göçmen kavim egemen olmuş; Çin’de güçlü Xia hanedanı Shang ailesinin öncülük ettiği bir ayaklanmayla devrilip tarihe karışmış; Ege’deki Minos uygarlığı çözülüp dağılmış ve Orta Amerika’da da Olmeklerin ani yükselişi yaşanmıştır. Aşağı yukarı İ.Ö 1650 ile İ.Ö 1550 arası dönem, bu nedenle tarihçilerin belge bulmakta zorlandıkları, sisli bir evreyi, Benno Landsberger’in deyişiyle bir “Karanlık Çağ”ı işaretlemektedir.

Söz konusu tarih, yani İ.Ö 1649, Sümer ve Babil kaynaklarının dikkatimizi çekmeye çalıştığı “dev gök cisminin” yakın geçişine rastlıyor olabilir mi? Eğer bu doğruysa, yörüngesi 3600 yıl dolayında süren gezegen, çok yakınlarda yeniden ortaya çıkacak olmalıdır. Peki Mayaların “çağ bitimi” olarak sundukları 2012 tarihi, bu “yörünge geçişi”nin habercisi olabilir mi?

“2012: Marduk’la Randevu”da, söz konusu “dönem bitişi” tarihlerinin, Eskiçağ uygarlıklarının evren anlayışları uyarınca kesinlikle astronomik olguları vurguladığını ayrıntılarıyla analiz etmiştim. 2012, gerçekten de MARDUK’un geri döneceği tarih için çok uygun ve çarpıcı bir alternatiftir. Bu durumda, İ.Ö 1649 ile İ.S 2012 arasındaki dönem, 3661 yıllık bir yörünge sürecine işaret eder. Bu sayı, her biri 5125,36 yıl (1,872,000 gün) süren beş Maya Çağı’nın toplam süresi olan 25,627 yılın, tamı tamına yedide biridir. Yani “kutsal 7”, gezegenin yörünge süresi olan 3661 ile çarpıldığında, Maya Çağları’nın toplamını verir. Yine ilginç bir biçimde, 3661 rakamı, yalnızca 7 ile bölünebilir. Bütün bunların ötesinde, söz konusu sayı, 60 tabanlı Mezopotamya matematiğinde de son derece çarpıcı, benzersiz bir niteliğe sahiptir; çünkü, bu matematiğin en önemli bileşeni olan “Kutsal 60” sayısının sırasıyla 0, 1 ve 2’nci kuvvetlerinin toplamına eşittir:

3600 (602) + 60 (601) + 1 (600) = 3661

Söz konusu rakamın Babil basamaklı gösterim sisteminde yazılış biçiminin, her basamağında aynı rakam olan 3 haneli bir sayı görüntüsü verdiğini ve bu nedenle Babil sürgünü sırasında Yahudi bilgelerince “yanlış deşifre” edilerek Judeo/Hıristiyan ideolojiye taşındığını; Essene kültürü sırasında bu rakamın, “Yuhanna’nın Vahyi”ne de konu olan “Mesih Karşıtı’nın Numarası 666” biçimine dönüştüğünü, yine kitapta ayrıntılarıyla analiz etmiştim. 5125,36 yıllık Maya Çağları’yla, MARDUK’un 3661 yıllık yörüngesi arasındaki korelasyonun kültürler arası etkileşimle nasıl belirlendiğinin ayrıntıları için de, yine kitabı okumanızı öneriyorum.

Burak Eldem