Mahatma Karamçand Gandi… Modern zamanların en meşhur pasif direnişçisi.  Koskoca bir ülkenin, tüm farklılıklarına rağmen ortak noktada birleşip “babamız” diyebildiği tek insan. Kazandığı onca siyasi başarıya rağmen ne bir gün yalan söylemiş ne de birine bir fıske vurmuş bir adam. Son yüzyılda hakkında en çok kitap yazılan insanlardan biri, ayrıca gerçeklik arayışı ve pasif direniş tarzı da daha birçoklarına ilham olmuş bir bilge.

Yaşadığı dönem irili ufaklı savaşlara denk gelmiştir ve hepsinde pasif duruşunu koruyarak önemli işlere imza atmıştır. Güney Afrika’dan İngiltere’ye birçok hayata olumlu tesirler edebilmesi de onun ne denli etkileyici ve güçlü bir karakter olduğunun en büyük göstergesidir. Yakinen tanısak da tanımasak da, Gandi dendiğinde herkesin aklına barış, cesaret, evrene güven ve teslimiyet gelir. Ne Mahatma ne de Bapu ünvanı, ona fazladan söylenmiş değildir. Tüm yaptıklarına rağmen interneti açıp baktığınzda  karşınıza çıkan ilk fotograf yarı çıplak, zayıf, ufak tefek gülümseyen kel bir ihtiyar resmidir. İşte tam o noktada tüm okuduklarımıza duyduğumuz saygı arşa varır; askeri üniformalı ya da heybetli bir adam yoktur karşınızda çünkü. Tüm yapılanlar ve ortaya koyan hizmetler bu ufacık bünyeden çıkmıştır.

İşte bu sebeple Gandi birçokları için yüce bir kişiliktir.

Fakat onu bu kadar özel yapan bana göre aslında bunlar değildir. Gandi’yi ideal bir insan yapan ayrıntı, onun kaleme aldığı biyografısinde yer almaktadır.

Tüm bu yansıtılan “mükemmel insan” algısının arkasında, gizlenmemesine ve kendi tarafından sık sık dile getirilmesine rağmen, yine “zarar görmeyen güç” takıntımız sebebiyle Gandi’yi dünyaya tanıtırken ve tanırken görmek istemediğimiz bir adam daha var.  O adam bizlerden biri dahi değil, çoğumuzdan çok daha narin ve hassas. O adam aslında bir oranda nevrotik bile. Gelin kendi kaleminden okuyalım.

Öncelikle başarılı görülme, toplum tarafından onaylanma ve yanlış biri olarak yaftalanma konusunda çok hassas biri. Bu hassasiyeti konusunda okul yıllarında yaşadığı bir anısını şöyle ifade ediyor: “ne azarı haketmiş olmaya katlanabiliyordum, ne de hocanın bana azarı haketmiş biri gözüyle bakmasına. Bir seferinde dayak bile yemiştim. Cezadan çok onu hak etmiş olmak üzmüştü beni; için için ağladım.” Aynı hassasiyeti bedeni konusunda da var Gandi’nin: “zorunlu tutulmadan önce hiçbir beden hareketine katılmamıştım. Bir kenarda kalışımın nedenlerinden biri sıkılganlığımdı.”

 

Bapu’nun değişik alanlarda deneyimlediği fobileri de mevcuttu: “üstelik bir de korkaktım. İçimde hep hırsız, hayalet, yılan korkusu egemendi. Gece vakti kapıdan dışarı adım atmayı göze alamazdım. Karanlıktan ödüm kopardı. Bu yüzden odada ışık olmadan uyuyamazdım.”

Bu korkuları ve çekinceleri ile ilgili ise derin bir güçsüzlük ve utanç duymaktaydı. Sık sık kendisinden çok daha sade bir vatandaş olan eşinin karşısında kendisini zayıf hissediyor ve onun cesaretine gıpta ederken layık bir eş olamadığından yakınıyordu.

Özellikle iş hayatına atıldığında özgüven problemi ise mesleğini icra etmesine engel olmaktaydı. Bir avukat olan Gandi’nin kürsüye çıktığında yaşadıklarının adı bugün panik ataktı: “Bunca çalışmaya karşın, içimde sonsuz bir çaresizlik ve korku vardı. Avukatlık yapma yeteneğini kendimde göremiyordum… Ayrıca avukatlık yaparak hayatımı kazanabileceğimden emin değildim… (bir davada yaşadıkları şu şekilde) Ayağa kalktım, ama birden cesaretim kırılıverdi. Başım dönüyordu. Sanki bütün mahkeme salonu durmadan dönüyor gibi geldi. Soracak hiçbir sual gelmiyordu aklıma. Yargıç bu işe herhalde gülmüştür. Yerime oturdum.”

 

Örnekleri çoğaltmak mümkün; kendi sözleriyle Gandi, özgüven problemi yaşayan, belli fobilere sahip, herkes gibi mesleki yeterlilik konusunda ciddi endişeler taşıyan, topluluk içinde eyleme geçeceği durumlarda panik atak yaşayan biriydi. Bu ataklar ileride toplum faydası için görev almaya başladığında insanlar önünde konuşma yaparken de yaşanacak, sık sık Gandi’nin yazdıklarını başkasına okutma yoluna gidilecekti.

Tüm bunları ortaya koymamdaki amaç, Gandi’nin büyüklüğünü zedelemek, acımasız bir tonla “o da yalnızca bir insandı” demek değil. Gördüğümüz gibi Gandi de gerçekten yalnızca bir insandı. Hatta çoğumuzun olduğundan daha hassas bir insan. Toplu taşımalarda ve kalabalıklarda fenalaşıyor, özellikle İngilizlerin kışkırtmasıyla ilk kez grupların saldırısına uğradığı zamanlarda korkudan bayılıyordu dahi. Sık sık çevresindeki insanların kendisine kıyasla nasıl daha cesur ve dirayetli olduğuna bakıp kendisini, aynı bizim de yaptığımız gibi, kalanlarla kıyaslıyordu. Fakat işte tam da bu yüzden Gandi büyük bir insandı. O, tüm bunlara takılı kalıp, zihnini kendine acıma ile meşgul etmiyordu. Elinden geldiğince ve gücü yettiğince, çevresi için faydalı olmaya çalışmaya devam ediyordu. Amaçsızca herkesten iyi olmak gibi bir derdi olsaydı – bugünün insanının derdi budur- belki de yaptıklarının  hiçbirini yapamayacak, başarısız ve huysuz bir insan olacaktı. Fakat o, çevresine faydalı olmak istiyordu. İnsanın en büyük fiilinin hizmet olduğuna inanıyor ve ne olursa olsun dürüstlükten, Gerçekten şaşmamak gerektiğine inanıyordu. Narin bünyesi ve hisleri ile kolayı seçebilirdi. “Zaten zayıf bir insanım, bu işler benim harcım değil” diyebilirdi. Dememiş olmasının sebebi, bizde olmayan bir yüce güce sahip olması değildi .Yalnızca bizim kadar kendisini dinlemiyordu, o kadar.

İşte Karamçand Gandi’yi Mahatma yapan güç buydu.

Gandi, hayata gelmiş olmakla bir müşteriye dönüştüğünü düşünmüyordu bizim gibi. Bizler, Hayat Holding’in saygıdeğer müşterileri olduğumuzu düşünüyoruz bugün. Dolayısıyla hizmette gecikme ya da verilen beden veya hayatın fabrika ayarlarında bir sorun olması durumunda, o sorun giderilene kadar, müşteri hizmetlerine dert anlatmaya çalışır gibi, kendi kendimize dertlerimizi, eksikliklerimizi tekrarlayıp duruyoruz.  Şayet bu esnada dışımızda dönen dünyanın da bir ihtiyacı varsa, ona da acıklı bir ses tonuyla “ kusura bakma kendi derdime düşmüş durumdayım, sana yardım edecek durumda değilim” diyoruz. Oysa yardıma muhtaç olmak çok muallak bir kavramdır. Aynı Gandi gibi, farklı sorunlara sahip Stephen Hawking de ne denli muhtaç biridir? Heybetli bedensel özrüne rağmen atom altı fizik alanında çığır açmış bir dehadır o.  Onun durumundaki birçok insan ve hatta Gandi ve Hawking’den çok daha iyi durumda olan daha bir çoğu kendisini otomatik olarak verimsiz görme ve herhangi bir konuda yardım bekleme eğilimindedir.

Bugün İstanbul’da, metrobüste bayılmadan seyahat edebilen bir insan Gandi’den daha fazla cesarete ve güce sahiptir, fakat çoğumuz Gandi’nin tırnağı kadar büyük işler bile beceremedik. Şimdi sormak lazım bunun sebebi gerçekten yapamayacak durumda olmamız mıdır yoksa bizim tercihimiz mi?

Emine Tülin Erinç

NLP ve Profesyonel Koç, Öğrenci Koçu,