Herkes seçimlerini yaşar ve ister istemez hayatı boyunca bir çok farklı karaktere bürünür. Birçoğumuz kendini tanıdığını zanneder, birçoğumuzda kendini tanır ama diğerlerini anlatamaz. Derdini bilirsin, hala çare ararsın, herşeyi bildiğini söylersin, ama en çok sen sorarsın. Hepimiz başka başkayız. Kısacası hissederiz, hissettiririz, bunun sadece etkisi tartışılır…

Dünyanın kral lakaplı pop yıldızı Mıchael Jackson’ın efsane albümü Thriller’ı düşünün. Her klibinde Michael’ı  farklı karakterlerde fakat aynı ifadelerle görüyoruz. Bazen çok serseri bir karakter bazense deli gibi aşık, genelde umursamaz ama tüm kliplerini gözden geçirdiğinizde yalnızlık ortak nokta oluveriyor. Belki de Mıchael Jackson kendi yazdıklarını hissettirebilme çabası güdüyor. Çoğumuza göre bir stil tutturmuş, hayatta kalması için son ameliyatlarını oluyor; yine de izlediğimizde işte Miıchael Jackson diyoruz ve inkar etmemeliyiz ki biz de içten içe ona eşlik ediyoruz. Thriller’ın seksenli yıllara damgasını vurmasındaki en önemli etken, zamanın zombie fantazisiydi. Stephen King gibi bir korku ustasının bu projede yer alması ile beraber ortaya çıkan o unutulmaz prodüksyon müzik ve korkunun ne kadar eğlenceli bir düet olduğunu kanıtlamıştı. Albümün diğer klasiklerinden ”Beat it”in videosunda Michael, Thriller daki aşık çocuk karakterinden sıyrılıp bambaşka bir rolde karşımıza çıkmıştı. Seksenlerin ikinci yarısında “Bad”, insanlar üzerinde farklı etkiler bırakmıştı; kimine göre  Mıchael Jackson müziği sertleşmişti. Herşey daha da agresifti,  belki de Jacko’nun o zaman aralığında pek de rahat, mutlu yaşadığını söyleyemeyebiliriz. Bunu o kadar belli etmişti ki “Bad” albümündeki hitlerin kliplerinde ağırlıkta agresifliği hakim görmekteydik. Fakat O her röportajında çok narin, ince ve de masumdu, konserlerinde en az bir kere ağlardı, belki hala ağlıyor…

 

Oysa ki insanların aklında ağlayamayacak kadar güçlü bir karakter vardı, giydiği ihtişamlı kıyafetler, lakabına layık sahne duruşu ile kesinlikle devrilmeyecek bir kale gibiydi. İnsanlar için müzik yaptığını her fırsatta söyler fakat taktığı siyah gözlükleriyle onlarla gözgöze gelmekten hep kaçınırdı.

Milyonlarca kişiyi gerek müziği gerek görüntüsü ve karizması ile peşinden sürükleyen bu adam gördüğü sevgiden her zaman uzak kalmayı tercih etti. Belki de yalnızlığı işinde profesyonel olmasını sağladı ve bu derece önemli müzikallere imzasını attı. İnsanlara her zaman müziğinde en yeni teknoloji ile en etkileyici görselliği sundu.Bir çoğumuz Mıchael Jackson’ın kendine özgü dansını takdir edip,kliplerini sadece onun dansı için izlemişizdir. Klip o kadar iyi tasarlanmıştır ki ister istemez klipten birçok sahne bilinçaltımıza yerleşir. Kırılan camlar, birden değişen suratlar, yaratıklar, uzaydan sahneler, büyüleyici kareografiler, uç nokta efektler vs. vs. Bir süre sonra izlediğiniz video klibin görselliğinden çok işitselliği ile ilgilenmeye başlarsınız, çünkü Michael zamanında bunu da düşünmüştü. Onun kliplerini izlerken ilk önceleri parça, görüntülerin ardındaki bir fon gibidir, daha sonraları müzik dikkatimizi çekmeye başlar. Görüntülerin  bıraktığı etki direkt o şarkıyı sevmemize ve sürekli dinlemek istememize neden olur. Çoğunlukla kendi fantezi dünyasında gezinir Jackson. Thriller bir fanteziydi, “Smooth Criminal” da öyle, fakat kimse “Who is it?” videosunun konusu hakkında kesin bir yargıya varamamıştı; ben dahil.. Ve en önemlisi “Who is it?”; Michael’ın “Dangerous” albümünde kendini en iyi ifade ettiği şarkıydı. Zira şarkı, onun  bu albümdeki favorisiydi.

 

 

Peki duygularını  en iyi ifade ettiğin şarkıda bu kadar gizem neden??? Uçuşan paraların yada bir anda ekrandan kaybolan kadının neyi temsil ettiğini, paraların üzerindeki rakamların neden sürekli değiştiğini  nasıl anlayabiliriz ki? “Black or White”ı anlamak çok kolaydı, çünkü bu bizim favorimizdi, Michael’ınki değil!

 

Aslında herşey Michael’in bir zenciyken beyaza dönme çabasından doğdu. Oysaki bu bir yanılgıydı. Genlerinden gelen bir cilt hastalığıyla başediyordu ve bunun sonucunda hastalığın iyiye gitmesi için birçok estetik operasyona maruz kaldı. Moralinin bu derece kötü olduğu bir dönemde o, müzikten kısa bir süre uzak kaldı. Çocukluğunu yaşayamamasından dolayı, elindeki servetin bir kısmını kimsesiz, yoksul çocuklara adadı. Çocuklar onun en büyük zaafıydı ve bu bekleme evresinde çok sevdiği çocuklardan birinin ailesi tarafından mahkemeye verildi ve hakkında büyük bir dava açıldı. Jacko taciz suçlamalarının ardından Lisa Marie Presley’le evlendi. Bu evliliğe ne kendisi, ne de hayranları  sevinebildi, çünkü gelişen hadiselerin ardından bu evlilik akıllarda soru işareti yarattı. Kısa bir süre sonra evliliği bitti, “History” piyasaya sürüldü. “History”, Jackson’ın ister istemez düşüşe geçtiği evrenin başlangıcı oldu. Zira ardından çıkardığı remixes albümü pek fazla rağbet görmedi. Hiç alışıla gelmemiş bir Mıchael Jackson soundu belirdi. R&B ve hiphop etkileşimleri,popun kralını kendi tarzından bir hayli uzaklaştırdı. Bunda en önemli etken prodüktörlerdi. “Thriller”, “Bad”, “Dangerous” Jacko’nun kendi sounduna  ait klasiklerken, sonrasında yaptığı albümler, geçmiştekileri gölgede bıraktı. Bunca kötü gelişmenin ardından Mıchael Jackson, müzik medyasında sanatından  çok çocuk tacizi davasıyla gündeme geldi. Biz, O’nu bu davalar çıktığından beri gerçek Jacko kimliğinde göremedik. Sanırım kendini bu karalamalardan soyutlayamadı, çünkü çok narindi.  O bizim gibi hiçbir zaman sahilde yürüyüşe çıkamadı, hiç piknik yapamadı, bunu herkes tahmin edebilir. Bu koşullarda yaşayan bir insanın psikolojisi bizimkilerden tamamen farklıdır, belki de bu nedenledir ki Michael’ı bu derece suçlamaya hakkımız yok! Şahsen, hakkında çıkan kötü haberlerin hiçbiri beni ilgilendirmedi, fakat bu derece başarılı olan bir yaşayan efsanenin medyaya bu derece kötü yem olması yılların başarılarını tahmin bile edilemeyecek şekilde hiçe saydı. Biz O’nu dinleyerek yıllarca tarifsiz duygular hissettik, acaba şu anda O’nun evinde neler hissettiğini düşünebilir misiniz?

 

Hepimiz kendimizi tanıdığımızı, bildiğimizi söyleriz, çoğu zaman anlaşılamamaktan şikayetçi oluruz, acaba kaçımız kendini gerçekten tanıyor? Hangimiz kendini diğerlerinden farklı görmüyor? Michael, gerçekten hissettiklerini müziğine taşıdı. Onları film etti. Her filmde başrol oynadı, hepsinde farklı karakterlerdeydi fakat o kadar iyi oynadı ki hem kendi hissetti, hem bizlere hissettirdi.