Bu yazı daha ziyade bir paylaşım olacak. Bana göre çok önemli bilgilerin dünyanın tarihten günümüze ve hatta geleceğe neden niçin nasıl gittiğinin paylaşımı…

Yukarıda başlığını alıntıladığım Cumhuriyet Gazetesi’nin 25.Ağustos.2010 tarihli nüshasının arka sayfasında yeralan habere göre;

‘DNA testleri, 2.Dünya Savaşı döneminde Yahudi Soykırımı’nın mimarı Alman Nazi lider Adolf Hitler’in Afrika ve Yahudi kökenleri olabileceğini ortaya koydu. Hitler’in 39 akrabasından alınan tükürük örneklerini inceleyen bilim insanları, örneklerde “Haplogroup E1b1b1” diye adlandırılan ve Kuzey Afrika ile Yahudilerde sık görülen kromozoma rastlandığını belirttiler.

Faşist liderin Avusturya’da çiftçilik yapan kuzeni ve diğer akrabalarını bulan Belçikalı gazeteci Jean-Paul Mulders ve tarihçi Marc Vermeeren, araştırma sonuçlarına göre, “Hitler’in nefret ettiği ve küçük gördüğü insanlarla akraba olabileceğini” ifade ettiler. Genetik bilimci Ronny Decorte de, sonuçların şaşırtıcı olduğunu belirterek “Nazilerin ırk ve kan temelli dünya algıları düşünüldüğünde bu inanılmaz bir şey. Hitler’in kökeniyle ilgili endişeleri boşuna değildi, açıkça Aryan ırktan gelmiyordu” dedi.

Bu haberi okuyunca hemen, uzun  yıllardır yurtdışında yaşayan birinden bir müddet önce gelen ve okuduğumda kafamdaki soruların pek çoğuna yanıt teşkil eden çok çarpıcı bilgiler içerdiğinden, arşivimde sakladığım yazı geldi. Sözkonusu yazıyı paylaşmak kaçınılmaz…

İsrail’in Derin Faaliyetleri ve KOMPLO TEORİLERİ

BİLİNEN TARİHİN BİLİNMEYEN YANLARI 

Hitler, dünya tarihine gelmiş geçmiş en faşist ve psikopat lider olarak bilinir. Çoğu kişi Hitler’in şizofrenin eşiğinde olan fanatik Alman milliyetçisi psikopat bir lider olarak tanır ancak gerçekte hiç kimse Hitler hakkında bildiklerinin kendilerine anlatılan resmi tarih senaryosundan başka birşey olmadığını bilmez. Hitler, hakkında en çok komplo teorisi uydurulan tarihi liderlerden (kuklalardan) birisidir. ABD’de sivri çıkışları ve dürüst kişiliği ile tanınan Texas Üniversitesi tarih profesörlerinden Texe Marrs‘in 2007 Mayıs’ında çıkacak olan kitabının adı Bilinen Tarihin Bilinmeyen Yanları.

Kitapta Dünyayı yöneten Yahudi ailesi: Rotschild, Osmanlı Devleti’nin planlı olarak nasıl dağıtıldığı, Arap birliğinin nasıl parçalara ayrıldığı, 1.Dünya Savaşı, Kukla Diktatör Hitler, 2.Dünya Savaşı, İsrail devletinin kuruluşu, Kennedy suikasti, MOSSAD suikastleri ve 11 Eylül saldırıları olmak üzere 10 bölüm yer alıyor. Bu bölümlerde yazarın savunduğu iddialar basit bir komplo teorisi gibi laf dolması bilgilerle değil fiziki kanıtlar ve şahitler eşliğinde net bir biçimde ortaya koyuluyor. Öncelikle son yıllarda Türkiye’de hızla yükselen bir trend haline gelen ‘Hitler hayranlığı ve Türk nasyonel sosyalizmi’ gibi kavramların ortaya çıkmasına bir cevap olarak Hitler’in tarihi kimliğinin arkasında yatan karanlık bağlantıları kaba hatları ile sizlere aktarmaya çalışacağım.

DÜNYAYI YÖNETEN AİLE: ROTSCHILD AİLESİ

Çoğu kişi Rotschild ailesinin adını bile bilmez. Bu ailenin adı ne Forbes dergisinin düzenlediği ‘Yılın Zenginleri’ bölümünde yer alır nede dünya jet-sosyetesinin partilerinde adları geçer. Ancak birçok ülkenin diplomatı bu ailenin adını duydukları zaman beş dakika durmak zorundadır. Çünkü bu aile dünya tarihi sahnesinde 1590 yılından beri vardır ve dünya bu Yahudi ailesinin çok gizli faaliyetleri neticesinde bugünkü şeklini almıştır. Çoğu kişi dünyada hiçbir ailenin böylesine bir gücü elinde tutabileceğine inanamaz. Çünkü bir ailenin böylesine siyasi ve ekonomik bir gücü nasıl elde ettiğini anlayamaz. Öncelikle şunu belirtmeliyimki aile derken üç-beş kişilik çekirdek bir aileden bahsetmiyorum. Rotschild ailesinin bugün 1000-1500 civarında ferdi olduğu bilinmektedir. Bu aile ferdlerlerinin herbiri dünyanın gelişmiş olan yada gelişecek olan ekonomilerine sahip olan ülkelerinde çok derin faaliyetler sürdürmek üzere dağılmışlardır. Dünyada olan her siyasi ve ekonomik gelişmeyi İsrail devletinin çıkarlarına uygun düşecek şekilde düzenlemek en kutsal görevleridir.

Ailenin geçmişi 16.yüzyıla dayanıyor. Aile İngiliz Kraliyet Saraylarında kralın yaverliğini yapan bir aile olarak ortaya çıkıyor önceleri. Kralın stratejik ve ekonomik danışmanlıklarını, izlemesi gereken siyasi tutumlarını ve dış politika stratejilerini bu aile belirliyor. Sadece bununla da yetinmeyip kraliyet saraylarındaki tüm ihaleleri kazanarak bu ihaleleri başarıyla sonuçlandırıp hatırı sayılır bir servetin de sahibi oluyorlar. Bu ticari faaliyetlerin yanı sıra yaptıkları her ticari ve siyasi faaliyetten yüklü komisyonlar da almayı ihmal etmiyorlar.

İngiliz saraylarındaki kariyerleri sayesinde kolayca kazandıkları astronomik paralarla tarihin ilk bankacılık faaliyetini gerçekleştirip, İngiliz çiftçilerine de astronomik faizlerle tarım kredisi vermeye başlıyorlar ve 50 sene geçmeden neredeyse İngiltere devletinden daha zengin bir hale geliyorlar. Faaliyet alanını iyice geliştirip, derinleştiren Rotschild ailesi Avrupa’daki tüm imparatorlukların saraylarında söz sahibi olur hale geliyorlar. Sadece İngiltere’de değil Avrupa’nın dört bir yanında tarımla uğraşan insanlara yüksek faizle kredi vererek, altın ve gümüş komisyonculuğu yaparak servetlerini iyice katlıyorlar. Ekonomik gücü aklın ve mantığın sınırlarını zorlamaya başlayan Rotschild ailesi daha da karanlık ve karlı bir işe girişiyorlar. İşin adı ‘Savaşa giren devletlere faizle borç vermek’.

Bu işin ilk icraatını İngiltere-Fransa savaşında gerçekleştiriyorlar. İngiltere’ye savaşa girmesi için sermaye olarak 35 ton altını faizle borç olarak veriyorlar. İngiltere, Fransa karşısında yeniliyor ve Rotschild ailesine olan borcunu ödeyemiyor. Bunun karşısında borcun oluşturduğu mükellefiyetten dolayı İngiliz Merkez Bankası yani Bank of England ödenemeyen borç karşılığında Rotschild ailesine devrediliyor. Rotschild ailesi İngiliz devletinin bu devir etme işlemini bir şartla kabul ediyor: ‘İngiliz sterlinini kendilerinin basması şartı ile.’ İngiliz hükümeti bu şartı o dönemde kabul etmek zorunda kalıyor ve İngiliz sterlinini basma yetkisi bir Yahudi ailesine veriliyor. Görünüşte ekonomi hakkında pek bilgisi olmayan arkadaşlar için bu durum pek birşey ifade etmeyebilir.

Para basma yetkisini başka bir kuruluşa yada şirkete vermek demek aynı zamanda ülkenin bağımsızlığını da bu kuruluşa satmak demektir. Çünkü bir ülkenin bankası o ülkenin parasını basarken bastığı para karşılığında o ülkenin hazinesine değerli maden koymak zorundadır. Örneğin Türkiye Merkez Bankası, devlet matbaasında 20TL basıyorsa eğer, devlet hazinesinde 20TL değerindeki altını, elması yada petrolü koymak zorundadır. Aksi halde basılan para kağıt parçasından başka birşey olmaz. İşte Rotschild ailesinin de yaptığı şey budur. İngiliz sterlinini basarak İngiliz hükümetine faizle borç olarak vermiş ve karşılığında altın ve elmas almıştır. Bu şekilde bir yılda 12,000 ton altın kar ettiği ekonomi tarihçileri tarafından bilinmekteydi. Rotschild ailesinin en büyük girişimi ise İngiltere ile Amerika’daki kolonilerin savaşı olmuştur. Savaş sırasında Rotschild ailesi çok gizli bir biçimde Amerikan kolonilerini desteklemişlerdir.

Amerika’nın İngiltere’ye karşı direnişini yöneten kişilere yüklü miktarda silah yardımı yapılmış, İngiltere’nin bu savaşta yenilmesinin sağlanacağı garanti edilmiş ve karşılığında kurulacak olan Amerika devletinin resmi para birimini basma yetkisi istenmiştir. İngiltere ile savaş konusunda çok umutsuz olan başkan Washington ve ekibi bu kârlı teklifi hiç düşünmeden kabul etmiştir ve böylece günümüzde tüm dünyada çok popüler olan Amerikan dolarını basma yetkisini alarak bir hayli kârlı bir işe imza atmışlardır.

Savaşı Amerikan kolonileri kazanmış ve İngiltere Amerika’dan elini ayağını çekmek zorunda kalmıştır. İngiltere-Amerika savaşından yenik çıkan İngiltere bu sefer Amerika’ya yardım ettiğini düşünerek Fransa’ya saldırmıştır. İngiltere, Rotschild ailesinin kendilerine finansal destekte bulunacağına güvenerek bu savaşa girdiyse de Rotschild ailesinden umdukları desteği bulamamışlardır.

Rotschild ailesi el altından Fransa’yı destekleyerek Amerikan kolonilerinin bağımsızlığını garanti etmek istemiştir. Bir taraftan da bu aile İngiliz borsası üzerinde spekülasyona girişmiştir. İngiltere-Fransa savaşı sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsaya oynayan halk İngilizlerin savaşı kazanacağını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır. Bunu fırsat bilen Rotschild ailesi ‘İngilizlerin savaşı kazandığı’ iddiasını ortaya atarak İngiliz halkının herşeyini borsaya oynamasını sağlamıştır. Ancak generaller ve ordudan geriye kalanlar İngiltere’ye döndüğünde gerçekler ortaya çıkmış ve İngiltere’nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır.

Borsa norminal seviyesi, herkesin malını kurtarmaya çalışıp mal hisselerini geri almaya çalışmasından dolayı anormal derecede yükselmiş ve böylece kağıtları elinde tutan Rotschild ailesi bu ticaretten en kârlı çıkan isim olmuştur. İngiliz tarihçilerin ‘Kara eylül’ diye nitelendirdiği bu olay ile Rotschild ailesi adeta İngiltere devletinin mülkiyetini ele geçirmiştir. Bu ekonomik faaliyetleri sonucu iyice gelişen Rotschild ailesi, kenan diyarında Tanrı’nın kendilerine vaad ettiği kutsal İsrail devletini kurmak için gerekli olan şablonu hazırlamaya başlamıştır. Osmanlı Devleti’nin parçalanması için gerekli olan herşeyi yapmışlardır. Osmanlı Devleti’ne komşu olan ülkeleri sürekli olarak finanse ederek Osmanlı’ya karşı savaşmaları için kışkırtmışlardır. Böylelikle sudan bahanelerle Osmanlı’ya saldıran Rusya, Avusturya ve diğer komşu devletler, Osmanlı’nın askeri ve ekonomik güç bakımından iyice yıpranarak azınlıkların ayaklanmasını sağlamışlardır.

Osmanlı Devleti nereye koşacağını şaşırmış ve neticede azınlıkların ayaklanarak ayrı ayrı devletler kurmasına engel olamamışlardır. Osmanlı’nın ençok dış borcu Rotschild ailesinin sahibi olduğu Bank of England bankasınadır. Osmanlı Devleti, Rotschild ailesine olan borcunu ödeyecek durumda olmadığından Rotschild ailesi bunu fırsat bilmiş Osmanlı’ya iğrenç bir teklifte bulunmuşlardır. Sultan 2.Abdulhamit ile görüşen Lord Baron Rotschild ‘Kudüs şehrinin, Filistin’in, Suriye’nin ve Güneydoğu Anadolu bölgesinin yeni kurulacak olan Yahudi devletine verilmesi karşılığında Osmanlı devletinin tüm dış borcunu silme ve Balkanlarda, Afrika’da kaybettikleri toprakları geri verme’ teklifinde bulunmuş ancak Abdulhamid teklifi şiddetle reddetmiştir. Abdulhamid, dinen böyle bir tutum sergileyerek büyük bir sevaba girmişse de Osmanlı Devleti’nin yıkılma sürecini hızlandırmıştır. Daha sonraları Enver Paşa, Abdulhamid’in bu tutumunu tarihi bir hata olarak değerlendirmiştir.

Enver Paşa’ya göre Kudüs şehri ve Kenan diyarı Yahudilere geçici olarak verilmeli ve Osmanlı tekrar eski gücüne kavuştuktan sonra bu topraklar geri alınmalıydı. Ulu önder Atatürk’e göre ise Osmanlı Devleti böyle birşey yapmış bile olsaydı yıkılmaktan kurtulamazdı çünkü Osmanlı üzerine korkunç oyunlar oynanıyordu üstelik devlet her kademesi ile adeta kokuşmuş bir haldeydi. Özetleyerek anlattığım bu süreçlerden sonra Rotschild ailesi 1.Dünya savaşının çıkmasında çok aktif bir şekilde rol almış ve savaşın çıkması için gerekli olan tüm tezgahı sağlamıştır. Rotschild ailesinin hesaplarına göre 1.Dünya savaşı ve Arabistanlı Lawrence’in faaliyetleri Arapların birçok parçaya bölünmesi İsrail devletinin kurulması için yeterliydi. Savaş gerçekleşmiş, Almanların önderliğindeki İttifak devletleri grubu savaşı kaybetmişlerdi.

Rotschild ailesinin tüm hesapları tutmuş ve İsrail devletinin resmi kuruluşunun ilân edilmesinden başka birşey kalmamıştı ortada. Ancak tarihi rüyaya çeyrek kala Rotschild ailesi ayrıntılarda küçük bir hesaplama hatası yaptığını farkedememişti. İsrail devleti kurulmaya hazırdı tamam ama dağ ve ovalardan ibaret olan İsrail topraklarında kim yaşayacaktı?? Sürekli olarak gelişmiş Avrupa kentlerinde yaşamış olan Yahudiler İsrail’de yaşamaya nasıl ikna edilecekti?? Esas sorun buydu. Bu sorunun giderilmesi için Rotschild ailesi radikal kararlar aldı ve yeni bir savaş için gerekli olan ortam hazırlanmaya başlandı.

KUKLA DİKTATÖR HİTLER’in ORTAYA ÇIKIŞI ve 2.DÜNYA SAVAŞI

Almanya devleti Birinci Dünya savaşından adeta bir enkaz halinde oldukça demoralize bir biçimde çıkmıştı. Devlet tüm ekonomik ve askeri gücünü savaş sonrasında kaybetmişti. Ve tüm bunlara ilâve olarak birde çok ağır yaptırımlar içeren savaş tazminatı anlaşmalarına imza atmışlardı. Ancak Almanya’nın borçlu olduğu ülkelerin merkez bankalarının %85’i Rotschild ailesine ait olduğundan Almanya sadece Yahudi Rotschild ailesine borçluydu. Rotschild ailesi Almanların bu yüklü borcun onda birini dahi ödeyemeyeceklerini adı gibi biliyordu. Rotschild ailesi enkaz halindeki Almanya’ya Alman merkez bankasının kendilerine devredilmesi karşılığında dış borçlarının silinmesini teklif ediyordu ve Almanlar borcu ödeyemeyeklerini bildikleri için teklifi kabul etmek zorunda kalıyorlardı. Aslında bu durum sonun başlangıcıydı. Bırakın savaşacak parayı ve silahı, savaşta asker olarak kullanılacak erkek vatandaşı bile kalmayan Alman devleti enkaz haldeyken tekrar sivrilerek tüm dünyaya kafa tutacak gücü nereden ve nasıl bulabilirdi?? Bunun için ancak Tanrının yardımı gerekirdi.

Ancak onlar intikam için plân yapmadan Rotschild ailesi onlar için çok gizli bir plân yapmıştı bile. Bu plâna göre sahte ama çok inandırıcı bir faşizm rüzgarı Avrupa’da esecek ve Yahudilere en ince ayrıntısına kadar plânlanmış bir şekilde şiddet ve baskı uygulanarak İsrail’e göç etmeye mecbur bırakılacaklardı. Bu plânın ilk parçası Almanya’nın ekonomisinin ayağa kaldırılması ve hızla silahlanmasının sağlanmasıydı. Almanya yıllar boyu A’dan Z’ye her konuda finanse edilmiş, 2.dünya savaşında savaşmak üzere neredeyse çocukluktan askerler yetiştirilmiştir. Muazzam bir ekonomik ve askeri güce kavuşan Almanya’nın başına ise 1.Dünya savaşında er olarak savaşan fanatik milliyetçi Hitler getirilmiştir. İtalya ise Almanya’da başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan ve adına faşizm denilen rüzgarın etkisi altında kalmış ve iktidara Mussolini gelmiştir. Mussolini’nin iktidara gelmesi Rotschild ailesinin bir plânı değil kendiliğinden gelişmiş bir olaydı ama bu durum Rotschild ailesinin ekmeğine yağ sürmüştür.

Hitler iktidara gelir gelmez müthiş hitap yeteneği ve ürkütücü karizması ile Alman halkını yediden yetmişe peşinden koşturmuştur. Hitler’in konuşmalarında ve toplantılarında ise şaşırtıcı bir biçimde ana hedef Yahudilerdir. Hitler’in iktidara gelmesinden önce kardeş gibi bir arada yaşayan Alman ve Yahudi halkları birbirlerine hiçbir zararlarının dokunmamasına rağmen oluşturulan yapay kaos ortamı yüzünden birbirleri ile kanlı bıçaklı hale gelmişlerdir. Savaştan önce Yahudi işadamlarına Nazi gençlerinin düzenlediği saldırılar, ev kundaklamalar ve cinayetler ortamı iyice germiştir. Zengin olan Yahudiler bir yolunu bulup Almanya’yı terk etselerde fakir olan zararsız Yahudiler biryere gidecek paraları olmadığından oldukları yerde kalakalmışlardı.

O dönemler savaş dönemleri olduğundan Almanya’nın dışına çıkmak için büyük paralar ve bazı önemli bağlantılar şarttı. Fazla gereksiz detaya girmeden Hitler savaşı başlatmış ve Almanya’nın sahte intikam harekatı başlamıştı. Almanya savaşın ilk yıllarında anormal bir başarı göstermiş ve Fransa, Yugoslavya, Çekoslovakya, Avusturya ve Belçika gibi ülkelerin tamamını çok kısa sürede ele geçirerek Nazi ordularının gücünü ortaya koymuştur. Özellikle Paris kentine 2 saatte giren Nazi orduları İngiltere ve İspanya’nın iyice ürkmesine neden olmuştur. İngiltere’yi hava saldırıları ile darmadağın eden Nazi orduları bir taraftan da sözde Yahudi soykırımı yapmaya başlamıştır.

Yahudiler birbir katledilmiş ve imha fırınlarında yakılmıştır. Ortada öyle korkunç bir ortam vardı rki savaştan sonra bölgeyi teftişe gelen Amerikalı generaller bile uçaklarından iner inmez havadaki pis kokudan dolayı havaalanına kusmuşlardır. Kokunun nedeni ise sürekli olarak yakılan ve çürümüş insan cesedleridir. Savaştan sonra tam bir korku ülkesine dönen Almanya’da ortaya atılan iddialara göre neredeyse hiç Yahudi bırakılmamıştır. Ancak Sovyet araştırmacılar durumun hiç de öyle olmadığını savaşta katledilenlerin sadece %15’inin Yahudi olduğunu net ve çarpıcı belgelerle kanıtlamışlardır.

Bu belgelere göre savaşta öldürülenlerin çoğu çingene ve Polonyalılardı. Geriye kalan zengin Yahudiler Rotschild ailesinin kurduğu paravan şirketler aracılığı ile Amerikan askerleri denetiminde gizlice Amerika’ya değil İsrail’e kaçırılmışlardır. İsrail’e getirildikleri dönemden İsrail devleti kuruluncaya kadar olan süreçte tabiri caizse Allah’ın dağında prefabrik usulü yapılmış evlerde kalmışlar ve büyük zorluk çekmişlerdi. Kaçmak için girişimlerde bulunanlar ise Tevrat’ın emrettiği bir biçimde idam edilmişlerdir. Neticede yaratılan sahte milliyetçi bir hava ile sözde Yahudi soykırımı yapılmış, tüm dünyada Yahudilere yönelik şiddet eylemlerine girişilmiş ve Yahudiler İsrail’e göç etmek zorunda bırakılmışlardır. Yani Rotschild ailesi 1.Dünya savaşında yarım bıraktığı işi 2.Dünya savaşında tamamlayabilmiştir. Aşırı dindar bir aile olan Rotschild ailesi kendilerine göre Tanrı’ya olan sözünü yerine getirmişlerdir.

BAŞKAN KENNEDY’NİN ORTADAN KALDIRILMASI

2.Dünya savaşından sonra kurulan İsrail devletinde herşey 1960 yılında John Fitzgerald Kennedy’nin Amerikan başkanı olmasından sonra değişmiştir. Kennedy Amerikan tarihinin en genç başkanıdır ve aynı zamanda Amerikan başkanı olmuş ilk Katolik kişiydi. Kennedy’den önce Amerika’da Katolik bir başkan hiçbir zaman olmamıştır. John F.Kennedy’nin babası olan Joseph Kennedy de politikacı olup aynı zamanda İngiltere büyükelçiliği yapmış olan Katolik bir büyükelçiydi. Ne babası, ne de başkan Kennedy Yahudilerle iyi geçinemiyolardı. Babası büyükelçilik yaptığı dönemde Londra’da Yahudilerin boy hedefi haline gelmiş ve çeşitli saldırılara maruz kalmıştır. Kennedy de Amerika’da başkan seçilmeden önce Sigmund Rotschild’in kendisine yapmış olduğu ‘başkan seçildiğinde Ortadoğuda İsrail tarafını tutan bir politika izlemesi karşılığında milyonlarca doları bulan seçim kampanyası masraflarını karşılayacaklarını belirtmiştir.’ Ancak Kennedy böyle bir teklifin bir daha kendisine yapılmamasını rica etmiş ve kendisini hakarete uğramış gibi hissettiğini belirtmiştir. Kennedy İsrail lobisinin Amerikan Devleti üzerindeki faaliyetlerinden anormal derecede rahatsız bir politikacıydı. Kennedy’ye göre lobilerin Amerika’daki faaliyetleri Amerikan bağımsızlığına vurulmuş bir darbeydi.

KENNEDY ile İSRAİL BAŞKANI BEN GURİON’un NÜKLLEER KAVGASI

İsrail kurulduğu günden beri Ortadoğu’da hep bir süper güç olma hayali ile hareket etmiştir. Bu yüzden İsrail Devleti Ortadoğu’da hızlı bir ‘nükleer silahlanma programı’ izlemeye başlamıştır. İsrail’in Dimona çölünde kurduğu nükleer santralinde peynir-ekmek gibi atom bombası ve nükleer başlıklı füzeler üretmesi özellikle başkan Kennedy’yi anormal derecede rahatsız etmiştir. İsrail’in nükleer füzelerinin Ankara, İstanbul, Şam, Tahran, Bağdat ve Riyad gibi şehirleri vuracak kapasitede ve menzilde olması Kennedy yönetimini önlem almaya mecbur bırakmıştır. Kennedy, Ben Gurion’a yazdığı sert bir uyarı mektubunda ‘İsrail’in nükleer programını durdurmaması durumunda Amerikan yönetiminin yaptırım uygulamaktan kaçınmayacağını belirtmiştir’. Ben Gurion’da cevap olarak gönderdiği mektupta Kennedy’ye ‘genç adam’ diye hitap etmiş ve bazı ağır ithamlarda bulunmuştur. Bu mektuplaşmalar iyice çığırından çıkmış ve hakaretleşmeye dönüşmüştür. Bu durum üzerine tepki olarak Ben Gurion istifa etmiştir. Ünlü Yahudi politikacı Henry Kissenger ”İsrail’in nükleer programına son vermesi İsrail’e büyük zarar verir” diyerek Kennedy’yi ikna etmeye çalışmış ancak başarılı olamamıştır.

Kennedy bununlada yetinmemiş 4 Haziran 1963’te Amerikan temsilciler meclisine danışarak çıkarttığı 11110 sayılı kanunla Amerikan dolarını basma yetkisini Rotschild ailesine ait olan Federal Reserve Bank’ın elinden alarak Amerikan Merkez Bankası’na vermiş ve ”bir ülkenin parasının denetiminin şahısların elinde olmasının büyük bir sorun olduğunu” belirterek kendi sonunu hazırlamıştır. Federal Reserve Bank ve dolar İsrail’in en büyük gelir kaynağıdır tabiri caizse şah damarıdır. Kennedy, doları basma yetkisini Federal Reserve Bank’ın elinden alarak adeta İsrail’in şah damarını kesmiştir. Neticede İsrail için Kennedy’nin etkisiz hale getirilmesi farz olmuştur. Kennedy’nin seçimleri kaybetmesini beklemek boş bir umuttu çünkü Kennedy halktan büyük destek görüyordu.

Kennedy’ye seçimler kaybettirilse bile sonradan kazanması yüksek ihtimaldi. Üstelik Kennedy’nin kardeşi de gelecek vaad eden bir politikacıydı. Dünyada hiçbir aile böylesine politik bir gücü elinde tutmayı başaramamıştı. Tek bir çare gözüküyordu. O da suikastti. Kennedy bir şekilde öldürülürse Amerikan yasaları gereği yerine yardımcısı getirilecekti.. Kennedy’nin yardımcısı Lyndon Johnson’dı. Johnson tam bir İsrail taraftarıydı. Kendi politik hırsları yüzünden İsrail’e gözünü kırpmadan yardım edebilirdi. Üstelik Kennedy ile hiç iyi geçinemiyordu, söylentilere göre Kennedy kendisini kovmaya çalışıyordu.

İsrail Kennedy’yi yok etmek için suikast kararı alır ve kararı Amerikan derin devleti için derin bağlantılarını kullanarak çok gizli bir biçimde uygulamaya koyar. Kennedy’yi öldürmek için en uygun ortam seçim kampanyaları için geleceği Dallas’tır. Dallas’ta her zamanki gibi üstü açık araba ile halkı selamlayacak olan Kennedy’yi korumakla görevli CIA ajanları özel olarak ayarlanacak ve başkanın güvenliği sabote edilecekti. Böylece suikast çetesi Kennedy’yi rahatlıkla öldürebilecekti. Suikast çetesi için değişik rivayetler vardır. Kimileri Kennedy’yi Fransız suikast çetesinin öldürdüğünü, kimileri ise Kübalı sürgünlerin öldürdüğünü iddia eder ancak kesin olan birşey varki Kennedy’yi öldürenler çok profesyonel ve acımasız keskin nişancılar (sniper)’lardan oluşan bir suikast timidir.

Kennedy Dallas’ı ziyaret etmeden önce akşam yani 21 Kasım 1963 akşamı Dallas’ta gökten boşalırcasına yağmur yağmıştır. Ancak şehir halkı buna rağmen başkanı en iyi şekilde karşılamak için elinden geleni yapmıştır. 22 Kasım 1963 sabahı Washington D.C’den Air Force One uçağı ile Dallas’a gelen başkan Kennedy ve eşi, sabah 9’ta şehir merkezinde Dallas valisi Connaly ile birlikte kahvaltı ettikten sonra üstü açık bir limuzine binerek halkı selâmlamaya başlamışlardır. Tam 6 aracın olduğu kortejde en son arabada başkan Kennedy ve vali Connaly vardır. Önde motosikletli SS korumalar ve yanda CIA ajanlarının bulunduğu arabalarla Kennedy’nin arabası kortejle birlikte Elm caddesinden Houston’a doğru beklenmedik bir dönüş yapar… O sırada silah sesleri yükselmeye başlar.

Polisler telsizle anons etmeye başlar, ”Korteje ateş ediyorlar yere yatın” diye. Tam 6 el silah sesi duyulur. Birinci mermi arabayı komple ıskalar ve alt geçitte bekleyen Edmund Harris adındaki taksi şöförünün kulağını parçalar. İkinci mermi Kennedy’yi tam omzundan vurur. Üçüncü mermi Kennedy’yi ıskalayıp ön koltuktaki vali Connaly’yi omzundan vurur. Dördüncü mermi Kennedy’yi boynundan vurur, aynı mermi başkanın vücudundan çıkıp Vali Connaly’yi sırtından vurur. Beşinci mermi arabayı ıskalayıp dikiz aynasını kırıp dışarı çıkar ve Altıncı mermi… Altıncı mermi başkan Kennedy’yi tam kafasından vurur. Başkanın kafasını parçalayan mermi bulunamaz.

Suikastten sonra yapılan araştırmalarda Kennedy’yi sözde komünistlerden vatan haini Lee Harvey Oswald’ın vurduğu iddia edilir. Ortada altı mermi olmasına rağmen Oswald’ın tek katil olduğu görüşü verilir. İddialara göre Oswald Texas Okul kitapları bürosunun altıncı katındaki pencere dibinden İtalyan yapımı Manlicher Caracano marka sniper tüfeği ile başkan Kennedy’yi ve Vali Connaly’yi altı kez vurarak başkanı öldürmeyi başarmıştır.

Sözde suikastçi sniper Lee Harvey Oswald’ın vurduğu başkan Kennedy feci şekilde can vermiş ve Lee Harvey Oswald apar topar hapsi boylamıştır. Ortadaki deliller birden çok keskin nişancının olduğunu göstermesine rağmen İsrail denetimindeki Amerikan derin devleti suçu Lee Harvey Oswald’ın üzerine atarak delilleri bir bir yok etmiştir. Suikasti gören 57 kişi ya bir kaza ile ya da intihar ile ölü bulunmuştur.

Lee Hervey Oswald ise suikastten iki gün sonra mahkeme çıkışında yüzlerce FBI ajanı ve polisin arasında Yahudi bir bar işletmecisi olan Jack Ruby tarafından öldürülmüştür. Bu Amerikan milliyetçisi Yahudi, Lee Harvey Oswald’ı öldürmesinin nedenini ise ‘komünistlerden Amerikanın aldığı intikam’ olarak yorumlamıştır.

Birden çok keskin nişancı tarafından vurulan Kennedy’nin otopsisini Amerikan ordusundaki üst düzey amiral ve generaller yürütmüş ve otopsideki suikast delillerini bir bir sabote etmişlerdir. Ailesi Kennedy’nin kafasının kesilerek incelenmesini ve böylelikle gerçek suikastçilerin bulunmasını istediğinde ise Amerikan birimleri konuyu şiddetle reddetmişlerdir. Kennedy apar topar gömülerek konu örtbas edilmiştir.

Başkan Kennedy’nin suikast sonucu öldürülmesinden sonra başkan adayı olan kardeşi senatör Robert Kennedy de bir basın toplantısı sırasında İsrail işbirlikçisi Filistinli bir genç tarafından kurşunlanarak öldürülmüştür…

KENNEDY SUİKASTİNİN SONUÇLARI:

Kennedy’nin kapattığı İsrail Dimona çölündeki nükleer santrali tekrar açılmış ve İsrail nükleer silah üretimine eskisi gibi iyice hız vermiştir.

Federal Reserve Bank’ın elinden Amerikan dolarını basma yetkisini alan başkan Kennedy’nin çıkarttığı 11110 sayılı kanun iptal edilmiş ve Amerikan dolarını basma yetkisi tekrar Rotschild ailesine ait olan Federal Reserve Bank’a verilmiştir.

II.Dünya savaşından sonra ılımlı ve sakin bir politika izleyen Amerika devleti özellikle Kennedy suikastinden sonra soğuk savaş sürecini de başlatmıştır. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki soğuk savaştan tüm dünya devletleri çok olumsuz yönde etkilenmiştir. Amerika ile Sovyet Rusya arasındaki silahlanma rekabeti adeta bir sidik yarışına dönmüştür.

Amerika tüm dünya genelinde emperyalist faaliyetlerine hız vermiş ve Vietnam’a saldırmıştır. Vietnam’da binlerce kişinin ölmesine ve birçok ülkenin bu savaştan dolaylı olarak zarar görmesine neden olmuştur.

Amerika’da İsrail lobisi ise iyice pervasızlaşmış ve yönetimde söz sahibi olmuştur. Amerika İsrail devletinin yaptığı katliamlara sesini çıkaramaz hale gelmiş ve İsrail ile suç ortaklığı yapmaya başlamıştır. En basitinden örnek vermek gerekirse; İsrail devletinin çok gizlice yürüttüğü ‘Samuel Vanunu’yu kaçırma operasyonu’na istemeden şahit olan bir Amerikan Firkateynindeki 23 deniz piyadesi İsrail hücum botları tarafından açılan ateşle öldürülmüştür. Denize düşüp kaçmaya çalışan askerler bile İsrailliler tarafından öldürülmüştür. Olayın basına sızmasına izin verilmemiş ve Yahudilerin kontrolündeki Amerikan basını konuyu haber bile yapmamıştır.

CIA tüm dünyada ‘komünizmle mücadele’ doğrultusunda adına GLADIO denilen ve Beyrut’taki gerilla kamplarında eğitilen katillerden ve paralı askerlerden oluşan gizli bir ordu hazırlamış ve bu paralı katilleri maaşa bağlayarak dünyanın her yerinde komünistleri ve sol düşüncelileri öldürmekle görevlendirmiştir. Bu bağlamda Türkiye’deki sağ-sol çatışmaları, siyasi amaçlar için işlenen cinayetler, katliamlar, terörist eylemler, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesi ve 12 Eylül darbesi hep Gladio’nun eserleridir. Gladio ordularının kurulması ne tesadüf, Kennedy suikastinden hemen sonraya denk gelir.

Amerika’nın Büyük Ortadoğu Projesi başlamıştır. Büyük Ortadoğu Projesinin diğer adı ise Büyük İsrail Devleti projesidir. Kennedy suikastinden sonra Büyük İsrail Devleti Projesine hız verilmiştir. Büyük İsrail Devleti Tevrat’ta Tanrı Yehova’nın Yahudilere vaad ettiği topraklardan oluşmaktadır. 11 Eylül saldırıları, Münih’teki eylemler ve daha birçok terörist eylem aslında Büyük İsrail Devleti projesinin bir parçasından başka birşey değildir. 

Bazı arkadaşlar Büyük Ortadoğu projesini sanki yeni bir şeymiş gibi algılıyorlar. Bu arkadaşlar kitap falan pek okumadıkları için ne duysalar ona inanıyorlar. Büyük Ortadoğu projesi yeni birşey değil. Yüzyıllardır var olan bir proje. Osmanlıların yıkılması, Arapların parçalanarak bir sürü ülkeye bölünmesi, Türkiye’deki terör eylemleri ve istikrarsızlık ve Irak, İran gibi ülkelerin periyodik olarak neredeyse her on yılda bir sorun çıkarması rastlantı olmasa gerek !!!

Geçmişte yaşananlar böyle. Beni esas gelecekte yaşanacaklar kaygılandırıyor… Bunların yaptıkları yapacaklarının teminatı çünki!..

Kendi milletine ve din kardeşlerine böylesi bir vahşeti reva gören başkalarına ne yapmaz…

Değerli büyüğüm Hayrettin Karaca’nın; “Dünyadaki tüm dengeleri bozanlar karnı aç olanlar değil, gözü aç olanlardır” sözü hemen aklıma geliyor.

Dünya dolu dizgin sonuna gidiyor ve birileri hala hırslarına gem vuramıyor!..

Referanduma çeyrek kala yukarıda bahsi geçen muhteşem (!) projenin ‘Eşbaşkanı’ tarafından gerçekleri saptırmak adına, saçma sapan bir dolu mevzu konu edilerek halk meşgul ediliyor. Hatta ne alâkaysa, boydan postan, soydan soptan dem vuruluyor!..

Siz hala “Ben politikayla hiç ilgilenmiyorum şekerim!..” diyenlerden değilseniz bu paylaştığım bilgileri lütfen aklınızdaki puzzle’ın bir yerlerine koyun. Olacaklara mani olamasanız da en azından nedenini niçinini bilirsiniz.

Elimde şu sıralar birbirinden ilginç iki kitap var. Biri; Soner Yalçın’ın ‘Bu Dinciler O Müslümanlara Benzemiyor’, diğeri ise Ergün Poyraz’ın ‘Takunyalı Führer’i. Bir de Hanefi Avcı’nın ‘Haliç’te Yaşayan Simonlar’ kitabını bulabilirseniz (!) sakın almamazlık etmeyin…

Hepsini mutlaka okuyup, daha ortaya dökülmeyen ne kirli çamaşırlar, ne soydan boydan gelenler varmış öğrenelim…

Şiyma Aksekili