Geçen ay bir gece, TV kanalları arasında dolaşırken, Haluk Bilginer’le yapılmakta olan söyleşiyi görünce, elimdeki kumanda aletini duraksamadan bırakıp izlemeye başladım TV’yi… Çünkü Haluk Bilginer ülkemizin en önemli aktörlerinden biridir benim gözümde ve gönlümde… Yalnızca tiyatro sahnelerinde değil, sinema filmlerinde de oldukça derinlikli karakterler yaratmayı bilmiş ve yalnızca benim için değil, en önemli tiyatro ve sinema adamları tarafından da beğenilen bir aktör olmayı başarmıştır… Kuşkusuz hiçbir kalıcılığı olmayan TV dizilerinde oynuyor olmasının mantığını da onun lehine kullanan biri olarak, her şeyini kurduğu tiyatroya akıtması gerçeğiyle açıklamada, gıyabında ona yardımcı olan benim gibi bir çok insanın da var olduğunu biliyorum… Kısacası saygın bir yeri vardır değerli Bilginer’in, bir çok insan gibi benim dünyamda da…
Haluk Bilginer tiyatro, sinema, aktörlük, İngiltere deneyimi ve özellikle kurduğu özel tiyatro üzerine konuşuyor… O da nesi, birden ağzından üç aşağı beş yukarı şu sözler dökülüyor:
“Devletin tiyatrosu olmaz… Bu nedenle de kapatılsın Devlet Tiyatroları…” Hiç yakıştıramıyorum Sayın Bilginer’e bu yaklaşımını… Hatta şaşkınlıktan nerdeyse küçük dilimi yutacağım…
Bir kez “Devletin tiyatrosu olmaz” yaklaşımı bütünüyle yanlış bir bilgilenmenin sonucu… Çünkü Dünyanın hemen bütün ülkelerinde Devletin tiyatrolarının olduğunu bilmesi gerekir Sayın Bilginer’in… Eğer bilmiyorsa da kuşkusuz öğrenmesi… (Ama burada kastettiği “hükümetin tiyatrosu olmaz” ise, bunda ben de görüş birliği içindeyim kendisiyle kuşkusuz… O zamanda böylesine talihsiz bir dil sürçmesi yapmaması gerekir..) Hele hele Devlet Tiyatrolarının kapatılması çağrısında bulunması, daha da kötü bir propagandanın etkisinde kalınarak ileri sürülmüş bir yanlış yaklaşım… Sanki Devlet Tiyatroları kapatılınca bütün özel tiyatrolar dolu salonlara oynayacakmış gibi bir yanılgının içinde olmasını Sayın Bilginer’e hiç yakıştıramadım… Yakıştıramadım çünkü toplumda belli yerlere gelmiş kişilerin böyle ipe sapa gelmez, laf ola beri gele türünden konuşmaları ne sanatçı ciddiyeti ne de aydın sorumluluğu ile bağdaşmaz…
* * * *
Bundan 6 yıl önce “Uluslararası Karadeniz’e Kıyısı Olan Ülkeler Tiyatro Buluşması”na “Kadıncıklar” oyunumun açılış oyunu olarak sergilenmesi nedeniyle katılmış ve söz konusu denize kıyısı olan bir çok ülke tiyatrosunu tanıma şansına da böylece ulaşmıştım… Kaldı ki o zamanki Trabzon Devlet Tiyatrosu yöneticisi Sevgili Galip Erdal’ın müthiş rejisiyle ve oyuncuların başarısıyla “Kadıncıklar”, gelen ülkelerin tiyatro adamlarının da ilgisini çekmiş ve o ülkelerin çoğunda oyunlarımın oynanmaya başlaması gibi bir yolun, yazar olarak bana açılmasında önemli bir etken olmuştu… Buluşmanın altıncısına davet edilme nedenim de Romanya “Teatrul G.A. Petculescu Devlet Tiyatrosu”nun “Matruşka” adlı oyunumu oynayacak olmasıydı.
* * *
Egemen Berköz’le aynı uçakla geldik Trabzon’a… Buluşmanın ilk gecesinden beri, eleştirmen Hayati Asılyazıcı ile Devlet Tiyatrosu rejisör/ aktörü Kemal Başar ve çevirmen / eleştirmen Sevgi Sanlı’nın da orda olmaları beni sevindiren katılımlardı…
6 Mayıs gecesi izlediğimiz Ermenistan’ın “Psikoz 4.48” i ile sarsıldım. Genç yönetmen Suren Shahverdyan ve ekibi, hepimizi büyüledi ve izleyicilerin büyük çoğunluğunun gözyaşı dökmesine neden oldu.
7 Mayıs gecesi Rusya’nın en prestijli topluluklarından Voronej Devlet Akademik Dram Tiyatrosu, yalnızca Rusya’nın değil Dünyanın da sayılı yönetmenlerinden Anatoli İvanov’un yorumladığı, Gogol’ün “Müfettiş” i ile bir tiyatro ziyafeti çekti hepimize… Tiyatronun tüm kadrosu müthişti… Özellikle müfettişi oynayan Valeri Potanin… Sergei Karpov ve tüm kadro… (Zaten bu tiyatroyu 2000 yılında Hülleci ile Moskova’da izlemiştim…)
Ertesi gece, iki yıl önce Romanya’da galasına katıldığım Romenlerin Matruşka’sını ülkemin izleyicileriyle birlikte yeniden izlemenin gururunu yaşadım… (Kuşkusuz bu oyunla ilgili görüşleri diğer eleştirmen dostların yazmasında yarar var… Nitekim Sevgili Egemen Berköz’ün oyuncuları beğenmesi beni sevindirdi…)
Buluşmaya bu yıl ilk kez katılan Sırbistan’ın “Topraktan Yaratılmış Adam” ı oldukça başarılı bir dans tiyatrosu örneğiydi… Oyun sonunda yapımcı Milovan Zdravkovic’in “Bu tür gösterilerin Festival izleyicilerini rahatlatıcı özellikler taşıdığı” yaklaşımına bütünüyle katılıyorum…
Gürcistan Tiflis Özgürlük Tiyatrosu’nun “Prenses ile Çoban” ı ise Andro Enukidze gibi harika bir yönetmeni tanımamı sağladı… Bunun açıklaması ikili görüşmemizde Andro’dan geldi… Robert Strua’nın öğrencisiydi Andro…
Son gece Moldova “Luceafarul Cumhuriyet Tiyatrosu” nun “Romeo ve Juliet” i de ilginç müziği ve Boris Focsa’nın yorumu ve akıcı rejisiyle gene beğeniyle izlenen bir oyun oldu…
Buluşmaya geç katılmam nedeniyle Bulgaristan “Sava Ognyanov Dram Tiyatrosu” ndan “Düğün”, Azerbaycan “Bakü Belediyesi Şehir Tiyatrosu“ndan Deli Dumrul ile özellikle Belarus “Yakup Kolas Ulusal Akademik Tiyatrosu” nun “Ekaterina Ivanovna” sını izleyememenin üzüntüsünü yaşadım… Ancak büyük oyuncu ve aynı zamanda parlamenter de olan Svetlana Okruzhnaya’yı, sahnede olmasa bile, 6 gün boyunca tanımanın gururunu da …
Kuşkusuz buluşmanın eksiksiz gerçekleşmesinde büyük çabası olan Trabzon Müdürü ve genel sanat yönetmeni Murat Gökçer ile ekibini de ayrıca kutluyorum…
* * * *
Sayın Haluk Bilginer’e son olarak şunları da söylemek isterim:
Devlet Tiyatroları kapatılmamalıdır. Yalnızca böyle bir buluşmayı gerçekleştirip özellikle Ermenistan’la Azerbaycan’ı ve Türkiye’yi bir araya getirdiği için… Diğer ülkeler de cabası…
Kaldı ki Devlet Tiyatrolarının yurdun dört bir yanındaki ışığı kapatıldığında siz dizilerinizden fırsat bulup da ne zaman gideceksiniz oralara Sayın Bilginer?
Gitseniz bile kaç gece oynayabileceksiniz?
Lütfen birikiminize yakıştıramadığım bu tür söylemlerden vazgeçin…
Ve şunu unutmayın Devlet Tiyatrolarının varlığı sizin de, ülkemizin de önünü açar…
Kaldı ki bu ülkelerden gelip de Devlet Tiyatrolarının çeşitli bölgelerinde oyun koyacak rejisörlerin Türk Tiyatrosu’nun gelişmesine, ülkelerin yakınlaşmasına ne kadar katkı sağlayacağını bir daha anımsatmama gerek var mı size?
* * * *
Büyük bir sorumluluk örneğiyle Türkiye’nin önünü açma uğraşı veren Devlet Tiyatrolarının, gelmiş geçmiş tüm yöneticilerini kutluyorum…