Geçen sayıda yanıbaşımızda olan olaylarla “gizli” örgütler arasında ilişkiler olabileceğini ve bu dönemde bir çok şeyin açığa çıkabileceğini söylemiştik.

Aslında yazıya gelebilecek en önemli eleştiri, bu olayların dinle değil çıkarla alakalı olacağı ve burada din savaşı görüntüsünü boşuna aranmaması gerektiği idi. Sağolun böyle bir eleştiri gelmedi…O zaman devam edelim.

Ne hikmetse son dönemlerde Türkiye’nin yıldızı parlamaya başladı. Dedik ya! Tarih tekerrürden ibaret, biz yine ders almadan devam ediyoruz.

Bizans, II. Mehmet tarafından da alınmış olsa, Avrupa’lıların bakışı pek değişmedi aslında. Kafa aynı kafa. Istanbul kuşatma altında iken hâlâ iki kilise birleşsin mi birleşmesin mi, Papa yardım göndersin mi göndermesin mi diye düşünüyorlardı. Tabii içerinden de Türk sarığını tercih edenler cabası. Aslında Kudüs ve İstanbul üzerine asırlardır değişmeyen planlar var ve bunu sağlayan gizli örgütler…

Yok, burası başkasınım köşesi değil, öyle klişe sözler yok ama daha derin bir bir bakış atabililiriz.

Önce başından başlayalım.

Ezoterizm, sözcük anlamı olarak, “ sadece belli sayıda müritlere açıklanan halkın düzeyine inmeyen ya da inmemesi gereken doktrine “ verilen addır. Ya da “sır içeren bilgi” oalrak da tanımlanır.

Klasik ezoterik tarihe göre ilk toplumlarda kadim bilgi dejenere olmaması için sadece seçilmiş olanlara verilmiştir ve günümüze kadar gelmiştir.

Bu bilgi ancak inisye olmuş kişilere verilmektedir. (İnisiye’yi merak edenler derKi’nin bu sayısındaki ikinci yazımızı okuyabilirler.) Zaten bu bile olayı daha karmaşıklaştırmaktadır.

Peki bu bilgi nedir?

Bu bilgi insanın kendi ve Tanrı’yı bulması için , tekamül etmesi için gerekli olan bir bilgidir. Ancak ezoterik bilgi zamanla kılık değiştirmiştir. İnisiyasyonun aslında köken olarak insanın birey olmasındaki öneminden yola çıkan bazı topluluklar bunu farklı şekillerde kullanmış ve farklı “ezoterik bilgiler” saklamaya başlamıştır. (İnisiyasyonun birey olmaktaki önemi mi ne? Öbür yazımızı da okuyun dedik ya!)

Şimdi bu bilgiye daha “derin” bakalım.

Tarih boyunca, ezoterik bilgiyi sakladığını iddia eden toplulukların yanında ezoterik yöntemleri kullanarak güç elde edenler ve “farklı” bir tür ezoterik bilgiyi sakladıklarını söyleyen gruplar olmuştur. Bunların çoğunun varlığını tam olarak tanımlayamasak da izlerini sürebiliriz. Burada bir şeye dikkat edelim. Ezoterizm kökeninde bireyin tekâmülünü esas alır ve Tanrı ile birleşmeye götürür. Ancak ezoterizm bir araçtır ve bu aracı herkes kullanabilir ve bazen nereye götüreceği de belli olmaz.

Biraz daha açalım, inisiyasyon gerekliliği bazen insanın farklı oluşumların kölesi olması sonucunu da getirebilir. Ve her “ezoterik bilgi” saklayan örgüt aslında “kadim bilgi”yi saklamaz.

Şimdi biraz hayal gücümüzü zorlayalım. Tarih boyunca bir çok örgüt olmuş. Bunlardan biri, çok önemli bir sırra ulaştığını varsayıyor. İsim ve kabuk değiştirerek, yeni bir oluşuma gidiyor,ancak bildiği ezoterik araçları da kullanmaktan geri kalmıyor. Bu sır bu örgüte göre Dünya’nın bütün tarihinin yeniden yazılmasını gerektirecek bir sır. Bu örgütün hedefinde de dinler var ve bu dinlerin aslında bu sırdan ortaya çıktığını varsayıyor. Bu nedenle de bu dinlerin kutsal mekanları bu örgüt için önemli. Ve bu örgütün , bir gün bu sırrı kanıtlarıyla ortaya çıkartmak gibi bir amacı var. Tarih boyunca da bu örgütün amacı ve ortaya koyduğu oyunlar çok değişmemiş.

Bir bakalım bu oyun nasıl ortaya konmuş:

Kudüs’ten başlayalım. Çok eskilere gitmeden … Orta Çağ’da Haçlı Seferleri’ndeyiz. Tapınakçılar Kudüs’te. Tapınakçılar hakkında çok şey yazılıyor. Ancak bunların gerçek amaçlarını hâlâ bilemiyoruz.

Şimdi tarihsel oluşuma dikkat edelim. Tapınakçılar aslında “ezoterik” bir örgüt. Örgüte alınma inisiyasyon ile oluyor ve ezoterik kuralları var. Aslında klasik Orta Çağ Hıristiyan öğretisinden çok farklı. Aday kabul edilmeden önce çeşitli sınavlardan geçmektedir. Bu sınavların tam olarak neler olduğunu bilemesek de dört elementle ilgili bir takım törenler olduğunu , bazı moral değerlerin sorgulandığını öğrenmekteyiz. Bu sınavları geçen adayı, geceleyin, on iki şövalye beklemekteydi. Dışarıda bekleyen adaya şövalyeler niçin kapıya geldiğini üç defa sorarlar , yanıtını kabul edince içeri alırlardı. Tarikata kabul edilme ise törenle olmaktaydı.

Bir başka örgüt daha var orada. Haşhaşin denilen Hassan Sabbah’ın adamları. Aslında İsmailiye’lerin bir kolu. İsmailiye “mezhebi” de çok ilginç. İnisiyasyona dayalı bir oluşum ve 7 basamaklı bir sistemi var. Bütün dinleri tanıyor, hatta İslam uygulama bakımından Sünni’lerle çok fazlasıyla ayrılıyor. Hassan Sabbah’ın adamları bir çok suikaste de katılmış. Tarihin ilk terör örgütlerinden biri diyebiliriz. Vezir Nizamülmülk bile bunlar tarafından öldürülüyor.

Tapınakçılar ve bunlar arasında bir gizli ittifak var. Ve her ikisi de Sünnilere karşı savaşıyor. Tapınakçılar Müslümanlarla ilişki kurdukları için de çok suçlanmışlar , hatta Tapınakçıların taptığı ileri sürülen Bafomet/Bahomet adlı putun aslında Mahomet (Muhammed) sözcüğünden geldiği ve Tapınakçıların Muhammed’e taptıkları söylenmiştir. Aslında Orta Çağ’da Batı’da Müslümanların Muhammed’e taptıkları zannedildiği bilindiğinden Tapınakçıların Müslüman olmakla da suçlandıklarını düşünebiliriz. İsmailiyelerin ise Sünnilerin tepkisini çektikleri gerçek.

Öte yandan İstanbul’da geçen sayıda bahsettiğimiz bir “Doğu Kardeşleri” örgütü var.

Sacayağı oluştu.

Tarihin her sayfasında Kudüs’ün anahtarı dışarıda olmuş. Son dönemlerde de hep İstanbul’da. Haçlılar ile Bizans’ın konumunu incelemek gerek. Bizans o kadar yaptıklarına rağmen Haçlıların hedefi olmaktan kurtulabilmiş mi?

Öte yandan daha yakın geçmişte Kudüs’ün II. Abdülhamit’in olduğunu biliyoruz. Kudüs’ü almak için anahtar oradaydı ve Abdülhamit de bu anahtarı vermeye çok istekli değildi. İstanbul’daki Doğu biraderleri’nin yerini farklı bir cemaat almıştı. Bu da zamanlar güç kazanıyordu. Sonuç, Abdülhamit’in tahttan indirilmesi ve İttihatçılar tarafından –zaten can çekişen- imparatorluğun dağılması ile kendini gösterdi. Kudüs ise çoktan gitmişti.

Bugüne gelelim. Büyük Ortadoğu Projesi, aslında Kudüs odaklı bir proje gibi gözüküyor. Haçlılar orada. Ve ezoterik ve dini bir karakterle. Haşhaşilerin yerini El-Kaide almış. Müslüman gözüken ancak Müslümanları öldürmekten çekinmeyen bir örgüt. Ve yine işbirliği içerisinde. Bu kez İstanbul’da (hadi Ankara diyelim) Bizans’ın son dönemleri ile İttihatçıları andıran (İttihatçılar Abdülhamit’in yaptıklarını değiştirmeye uğraştılar, bunlar da Atatürk’ün ve Cumhuriyetçi kadrolarını) bir parti iktidarda. Şu an nasıl bir politika uygulandığını anlamak kolay değil.

Peki bunu nasıl göremiyoruz. Göremiyoruz çünkü bu oyunun gizli olmasının yanı sıra ortada anormal bir bilgi bombardımanı var. Bu bilgi bombardımanının amacı olabildiğince kafaları karıştırmak ve hedef saptırtmak. Son dönemde yazılan kitapların tamamını okuyup da paranoyak olmayan var mı acaba. (mesela ben oldum ve bu yazıyı yazdım)

Tarih tekerrürden ibaret diyoruz da…Nasıl tekerrür edecek acaba?

Tamamen tekerrür edecek. Bir gün parçalanmış İslam toplulukları birleşecek ve Haçlıların hezimeti ile sonuçlanacak olay. Bizans’ın sonu ise malum.

Bu tehlikeli oyunu oynayanlar bu işin farkına varacaklar ve daha temkinli olacaklar. Bir dahaki sefere diyerek çekilecekler

Amerika emellerine ulaşacak. Ankara yeni bir Sevr anlaşması imzalayacak, Arap toplumu aynı şekilde yaşamaya devam edecek.Ve bu oyunu planlayanlar asıl planı devreye sokacak.

Ortada bir din savaşı var ama bu bizim bildiğimiz bir din değil. Ne olduğunu ben de anlamadım. Belki biri çıkar söyler diye bu yazıyı yazdım.

Hepsini ben uydurdum. Siz de sonuna kadar nasıl okudunuz anlamadım.

Erhan Altunay