Tanrı evreni kaostan yaratmıştır. Avrupa kendi kaosunu yaşamış, yaratacağını yaratmıştır. Artık oradan yeni bir şey çıkmaz. Avrupa’nın yeni bir Rönesans’a ihtiyacı var. Ama Rönesans düzenden çıkmaz. Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu kaos ve hayvansı enerji bizde var. Tanrı evreni kaostan yarattı. Ve, biz kaosuz.

Tanrı evreni bir kaostan yarattı.
Bana, Türkiye’nin geleceğiyle ilgili ümit veren de budur. Biz muhteşem bir karmaşanın ortasında yaşıyoruz, hayatımız belirsizlik ve güvensizlik üzerine kurulu, nerdeyse hiçbir şeyin kuralı yok, her an her şey değişebilir, kimin kim olduğu belli değil, polis hırsız çıkabilir, hırsızın casus olduğu anlaşılabilir, işadamı belki de soyguncudur, soyguncu öbürsü gün işadamı olabilir, yargıç mafyaya çalışabilir, mafya bazen yargıçlık yapar… Denetimsiz hayvansı bir enerjiyle titrer toplum. Vahşete yatkınız. Birlikte içki içtiğimiz arkadaşımızla hesabı ben ödeyeceğim diye kavga edip, arkadaşımızı vurabilir, öldürebilir hatta bir seferinde olduğu gibi kaldırıma yatırıp kafasını kesebiliriz. Estetikten nerdeyse hiç nasibimizi almamışızdır. Kadın güzelliği dışındaki hiçbir güzelliğe aldırmayız ki kadın güzelliği de biraz netameli gözükür bize. Bencilizdir, kurnazızdır.

 

Sadece kendi derdimizi anlatıp başkalarının derdini dinlememek isteriz. Dedikoduya bayılırız, reality show’lar aslında topluma ortak dedikodu malzemesi yarattığı için çok sevilir. Dikkatimiz çabuk dağılır. Çabuk öfkelenir, çabuk unuturuz. İlgimizi çeken konular bile dağınıktır, neredeyse her yarım saatte bile gündem değişir. Düzeni sevmeyiz. Düzenimiz de yoktur zaten. Biz bir sel gibi akarız. Tehlikeli, güçlü, kontrolsüz… Avrupalılara hiç benzemeyiz. Onlar sakin bir nehir gibi akarlar, düzenlidirler, yatakları, gidecekleri yer bellidir.
Zengin, yaşlı ve sakindirler. Zenginlikleri ve geçmişleriyle gururludurlar. Kültürlüdürler. Kibardırlar. Zariftirler. Bizim reddettiğimiz eski Roma’yla eski Yunan’a sahip çıkarak büyük bir kültür yaratmışlardır. Onlar uygar, biz barbarız. Onlar dans eder. Biz oynarız. Ama tanrı evreni kaostan yaratmıştır. Avrupa kendi kaosunu yaşamış, kendi yaratacağını yaratmıştır. Artık oradan yeni bir şey çıkmaz.

 

Çıkmıyor da zaten. Kaosu ve yaratıcılığı bitmiş gibidir. İki büyük devin, Amerika’yla Rusya’nın parantezi içinde kısa bir cümle gibi yaşarlar, onları çabuk okuyup geçer insanlar. Avrupa, tek başına ciddiye alınabilecek bir güç olmadığından mutlaka bir başka güce ihtiyaç duyar ama büyük devlerle birleştiğinde sadece büyük geminin ardına bağlanmış bir filika olabilir. Avrupa’nın yeni bir Rönesans’a ihtiyacı var. Ama Rönesans düzenden çıkmaz. Kaostan çıkar. Avrupa’nın ihtiyaç duyduğu kaos ve hayvansı enerji de bizde var. Roma’nın, Bizans’ın, eski Yunan’ın Müslümanlıkla harmanlandığı bu vahşi bağın üzümünde bence onların aradıkları tat. Şiirlere bakın. Onların şiiri akıl doludur. Biz şiirimizi duygularımızla yazarız.

 

 

Onların akılı kutsayıp duyguyu neredeyse küçümsediği bir çağda hala duyguya tapınanlar bizleriz. Onlarda akıl var. Bizde duygu. Biz hâlâ aşk ya da nefret uğruna her şeyinden vazgeçebilecek insanlar topluluğuyuz. Cinayetler işleriz, kavga ederiz, âşık oluruz, sevişiriz. Gırtlak gırtlağa geldiğimiz biriyle sarmaş dolaş olup içmeye gitmemiz an meselesidir, saatlerce birkaç kuruş için pazarlık edip de sonra “Boş ver yahu” deyip bir servetten vazgeçmemiz her zaman mümkündür. Avrupalıların akıllı dostlukları da akıllı düşmanlıkları da yoktur bizde. Ezop’un kargası gibi biraz övüldük mü ağzımızdaki peyniri kaptırırız akıllı tilkiye. Ama peyniri gagasında taşıyan da biziz. Biz Avrupalıların arasına girmek istiyoruz. Çünkü bunca duygunun biraz akla ihtiyacı hissedecek kadar bir aklımız var. Avrupalılar bize olan ihtiyaçlarını kavrayamıyorlar. Kaosun ve duygunun önemini kavrayacak akıl kolay çıkmıyor o koca akıl okyanusundan. Belki de bunu anlamak için ‘tanrının evreni kaostan yarattığını’ sık hatırlamak zorunda kalan bir karmaşanın içinde duygularıyla çalkalanarak yaşamak gerekiyor. Savaşları, cinayetleri görmek gerekiyor belki. Biz vahşiyiz, barbarız.

 

Öyle çok kötü yanımız var ki, bizi anlatmak için bir kötülükler ansiklopedisi bile yazabiliriz. On iki yaşındaki çocukları vuran da bizden. O çocuk için ‘yiğidim, aslanım’ diye hep bir ağızdan ağlayarak türkü söyleyenler de biziz. Biz hâlâ hasta komşuya çorba götürüyoruz. Otuz gün oruç tutup bayramın akşamında içen de biziz. Maçta altı gol yiyince kırk bin kişi kalkıp ‘cenaze marşını’ okuyan hergelelik de bizim. Şiiri duyguyla yazıyoruz. Belirsiz, uçucu bir ‘nebula’, uzayda dolaşan bir gaz bulutuyuz ve yıldızlar bu gaz bulutlarından oluşur. Bir kaosus biz. Tehlikeyiz. Bir sel gibi akıyoruz. Yeni bir çağ geliyor, yeni bir kaostan yeni bir dünya yaratılacak. Biz o kaosun parçasıyız. Avrupa o kaosun parçası değil. Avrupa bizi arasına alır mı bilmem. Ama bir şey çıkacaksa kaostan çıkacak. Yeni yıldızlar yeni nebulalardan olacak. Tanrı evreni kaostan yarattı. Ve, biz kaosuz.

 

(İlk Yayın: Yeni Aktüel – 15.12.2004)

Konuk Yazar