Dünya var olduğundan bu yana hep bir savaş içinde…

Bu savaş iyiler ve kötüler, bu savaş aydınlık ve karanlık arasında o günden bugüne hala bitmemiş hala süregelmektedir.

İnsan dedin mi adamın aklına gelişmiş bir varlık geliyor.

İyi, duyarlı, dik durabilen, kendini ezdirmeyen, dürüst, doğruyu aklıyla bulabilen, kötü yola girmeyen, kendi menfaatini değil, insanlığın menfaatinigözetmeyi bir yol ayrımında önde tutabilen, bir yanda aç ve aciz insanlar varken rahat uyku uyuyamayan, sadece kendini geliştirmek için değil, kendiyle beraber daha ne kadar çok insanı geliştirebileceğini düşünen ve onun planlarını yapabilen bir varlık…

İnsanoğlu bu güzel dünyanın sadece kendine ait olmadığını, tüm insanların bu mekanda rahat, sıkıntısız, karnı tok, sırtı pek yaşaması gerektiğini anladığı an, dünya da ona gereken her imkanı fazlasıyla sunacaktır. Ama herkes kendi menfaatleri, rahatlığı, kendine sağlayabileceğiyüksek maddi imkanlar ile yaşamaya önem verdiği sürece bu durum tam tersine işleyecek ve dünyanın bize verdiği imkanlar önce kısır bir döngüye girecek ve sonrasında da yavaş yavaş gerilemeye başlayacaktır. Bu gerileme bir noktadan sonra da yavaş yavaş değil korkunç bir hızla devam edecek ve o korkunç sona önce ses hızıyla, sonra da ışık hızıyla ulaşacaktır.

Şu andaki gidişatımıza baktığımızda, insanoğlunun gelişmiş bir varlık olmaktan çıktığını, aklını kullanmayıp başka akıllara yaslandığını ve birakıl tembelliği içinde yaşamaya çalıştığını görmemek imkansız…

Ve yine bu şartlarda dünyanın bize sunduğu sonsuz imkanların artık yavaş yavaş değil korkunç bir hızla azaldığını ve o korkunç sona doğru dolu dizgin gittiğimizi de görmemek imkansız…

Artık zaman iyiler ile kötülerin savaşında kötülerin tüm köşeleri ele geçirdiği, kötülerin egemenliğinin arttığı bir zamandır. Çünkü iyiler kötülüğün tembel, hırslı, saldırgan ve kolaycı yöntemlerini seçmekte ve “Bu dünyayı ben mi kurtaracağım” diyerek kötülüğün önlerine sunduğu “Gününü yaşa, gerisine bakma” yöntemine doğru hızlı bir şekilde koşturup taraf değiştirmektedirler.

Bu gidişatı temele indirgersek, iyiler tanrının yolunda, kötüler ise şeytanın yolunda ilerlemektedir, iyiler dünyayı daha yaşanası daha güzel yapmaya çalışırken, kötüler ise yok oluş sürecini hızlandırma amaç ve görevlerini sistemli bir şekilde çalışarak yürütmektedirler.

Bu süreç içinde şeytan ve havarileri her zaman tanrının yolundaymış gibi kendini göstermekte, iyi ve aydınlık tarafındaki insanları da bu yöntemle kandırmaktadır. Bir akıl tembelliği içine girmiş gözüken iyiler şeytanın egemenliğine geçmekte bir sakınca görmemektedirler. Çünkü akıl tembelliği önce yaşam tembelliğine sonra da bireysel tembelliğe kolayca ve hızlı bir şekilde dönüşmektedir.

Bu tembelliği, uyku halini ve kronikleşmeye başlayan bu unutkanlık halini dünya sisteminden ülke sistemine indirgersek ve kendi ülkemizi bu bakış açısıyla gözlemlersek, konuyu daha da iyi anlayabiliriz.

Bugün ülkemizde, tanrı yolunda yürüdüğünü iddia eden ve dış görünüşlerini buna sistemli ve çok iyi bir şekilde adapte eden şeytani zekalar, aklını kullanmayan, gördüğünü anlamayan, anladığını umursamayan, olanları görse dahi geçmişi kısa zamanda unutma eğiliminde olup aynen bir Alzheimerlı hasta görüntüsü veren insanlarımızı bir bir ele geçirmekte ve kendi amaçları doğrultusunda onları bir maşa olarak kullanmaktadır. Karanlığa, şeytanave onun havarilerine ruhunu, benliğini ve özgürlüğünü satmış insan kitlesi de gittikçe büyümektedir.

Bu gidişatı tersine çevirmek, ülkemizi ve dünyamızı bu yok oluş sürecinden çıkarmak gerekmektedir. Doğaya ve çevremize gereken saygıyı göstermek ve atalarımızın bize sunduklarını kaybetmemek için geçmişimize sarılarak karanlıktan aydınlığa doğru gitmek ve geleceğimizi aydınlık üzerine kurmak genci, orta yaşlısı ve yaşlısı bir araya gelerek bu çevrimi, bu dönüşümü tek bir şey için; “çocuklarımızın geleceği için” yapmak zorundayız.

Bunu yapabilirsek, iyi insanlar olup (ki “her doğan, iyi olarak doğar”) ülkemize ve dünyamıza sahip çıkarsak kaybettiklerimizi tanrının kurduğu düzen ve doğa ana bize hızla geri vermeye başlayacaktır.

Küçükken bir şey kaybettiğimizde söylediğimiz bir tekerleme vardı: “Şeytan aldı götürdü, satamadan getirdi”

Belki de bir yerden, bu geri dönüşe başlamak için böyle bir imgelemeye ihtiyacımız var.

Haydi hep birlikte başlayın söylemeye…

Bakarsınız “Şeytana pabucunu ters giydiririz”

Aydınlık yaratanın en başta gösterdiği yoldur, aydınlık güvendir, aydınlık gelecektir.

Gelecek canlı ve dinamik, gören, anlayan ve anladığını bilen olduğumuzda hepimize aydınlıktır.

Sadece biraz çaba…

Gelecek.

Orada, biraz ileride…

Reha Ersavcı