Bundan yıllar önceydi, bir belediye başkanlığı seçimi sonrasında bir teyzemizle sohbet ediyordum. Bana dedi ki “Bizim ilimizde Y partisi önde bitiriyormuş da müdahale etmişler X partisi yani bizim parti kazanmış.” Ona göre Y partisinin kazanması kötü bir şeydi ve yapılan hileyi onaylıyordu. Bu konuşma 90’lı yılların sonunda yaşanmıştı yanlış hatırlamıyorsam ve o teyzemiz de çoğumuzun annesi, babası, teyzesi gibi birisiydi… (Parti adları, il vs. önemli değil bu noktada bu yüzden yazmadım.) Benim bu onaylayış garibime gitmişti. Evet, ben de X partisinin kazanmasını istiyordum ve ben de onayladım içte içe bunu durumu da içime bir türlü sinmeyen bir şeyler vardı…
Şimdi sosyal medyada oy pusulalarının üstüne Esma yazın kampanyasını izliyorum. Hatta Başbakan’ın aman yazmayın deyişini de okudum. Bu espri amaçlı mı yapılıyor, gerçekten AKP seçmenini kafalamak için mi bilmiyorum da eğer amaç gerçekten böyle yapmalarını sağlamaksa bu da benim içime sinmiyor. Neden mi?
Arkadaşlar, eğer siz “aydınlık”ta olduğunuzu iddia ediyorsanız, “karanlık”ın yöntemlerini kullanmak “aydınlık” değildir. Siz sadece içinizdeki karanlığın üzerine aydınlık resmini yerleştirmişsinizdir. “Eee onlar seçim hilesi yapacaklar, ellerimiz boş mu duracak?” bir savunma değildir. İnsanların aldatılmasına kızarken, bu size “Ben de o zaman başkalarını aldatabilirim, buna hakkım var” diye düşünüyorsanız; siz zaten o kişilerde kendi içinizdeki üçkağıtçıyı gördüğünüz için kızıyorsunuz demektir.
Yaptığımız her şey, attığımız her adım, seçtiğimiz her seçenek bize geri döner. Çok basit ve çok net, ne ekersek evrenin toprağına onu biçeceğiz. Zamanında yukarıda anlattığım gibi teyzelerimiz, annelerimiz, babalarımız… (gerçekten oldu ya da olmadı bilmiyorum) ama böyle bir sahtekarlığa onay vermişlerse; bunun sonucunu şimdi çok kızdığımız “Her yol mübahtır” anlayışı olarak karşımıza misli misli çıkar.
Keza şu anda okuduğumuz her lanet, salladığımız her küfür, onayladığımız her karanlık davranış evrenin toprağına attığımız tohumlar ve bir gün onlar da yeşerip karşımıza çıkacaklar. Tıpkı şu anda yaşadığımız günlerin geçmişte atılan tohumların sonucu ortaya çıkması gibi. Zamanında ekilen tohumlar artık karşımızda yetişmiş bitkiler olarak duruyorlar…
Peki ne yapacağız?
Evet, bugünlerde geçmişte ekilenleri biçiyoruz da yetişmiş bu bitkiler sonsuza kadar kalmayacaklar. Hasat sonrası tarlalar yeniden ekilir, bitkiler boy atar yetişir, hasat edilirler ve sonra yeniden ekilir o topraklar… Bizim topraklarımız uzun zamandır kızgınlıkla, öfkeyle, aldatmayla, ayrımcılıkla ekiliyor; artık farklı tohumları atmanın zamanı. Bunu nasıl mı yapacağız?
Öncelikle bu sonucun ortaya çıkmasında bizim rolümüzü kabul edeceğiz. Attığımız her kötü tohum, bize irili ufaklı zararlı bitkiler olarak geri döndüler. Bunu kabul etmek bir kere bir derin nefes aldırır hepimize… İkinci olarak da kötü tohumla güzel ürünler alamayacağımızı bileceğiz. O zaman içimizdeki “kazanmak uğruna her yol mübahtır” inancını görüp bir kabulleneceğiz. Bu çoğumuzda var. Takımımız haksız bir penaltı kazandığında, belki ilk başta içimize sinmese de sonradan maçı kazanınca kazanmak hoşumuza gidebiliyor mesela. Sonrasında ise “aydınlık” tohumlarını seçip ekeceğiz…
Mesela seçimlerde hile konusu gündemde. Bunu önlemek için yapabileceğimiz en iyi görev nedir? Sandık gözlemcisi olmak mı? Daha önceki seçimlerde sandık görevlilerinin de çok savsakladıklarını duyuyorduk bu görevi. Biz görev alıyorsak, savsaklamayacağız işte. Ama hepsinden önce gidip oyumuzu vereceğiz. Ayrıca şunu unutmayalım hangi görüşten olurlarsa olsunlar, kişisel olarak kimsenin kimseyle derdi yok. İster AKP’ye oy versin, ister CHP’ye, ister MHP’ye, ister HDP’ye ve diğer partilere. Hepimiz bu toprakların çocuklarıyız ve çocuklarımız da daha yüzlerce yıl bu topraklarda birlikte yaşayacaklar. Derdimiz artık kullanım süresi çoktan dolmuş zihniyetle ki yüzlerce yıldır sadece bu topraklarda değil, Dünya’da hakim oldu o zihniyet. “Kendisini sahip olduklarıyla tanımlayan ve bu yüzden başkalarını rakip görüp, ötekileştiren ve onları yok etmeye veya köleleştirmeye çalışan EGOsal zihniyet bu.” Farklı insanlarda bedenlenmiş sayısız versiyonunu gördük bu senaryonun ve artık vedalaşmanın zamanı geldi… İşte bu geçişin doğum sancılarını yaşıyoruz…
Bugün artık burada sadece bir partiyi, bir belediye başkanını, bir meclis üyesini seçmiyoruz; aslında bizler öncelikle kendi içimizde hangi yolu seçeceğimize karar verme sürecindeyiz. Bunun için de öncelikle daha önce neleri seçmiş olduğumuzu görüp kabullenmemiz gerekiyor. İşte yaşadığımız tüm bu senaryonun bence özeti budur… Gökten birileri geldi de bunca öfkeyi, ayrımı, çıkarcılığı, küfrü, çalmayı vs. yaratmadı. Hepimizin ektiği tohumlar fide verdi ve karşımızda böyle bir tarla ortaya çıktı. Gördüğümüzden canımız sıkılıyorsa, o zaman değişim zamanı. Bizler güzel fideler yetiştirirsek, başkaları da bizlerden örnek alıp kendi fidelerini değiştirebilirler. İşte o zaman tarlanın görüntüsü değişebilir.
Şimdi seçim zamanı… Evrenin toprağına hangi tohumları atacağımızın seçimi bu ve bunu her an yapıyoruz; hep yapacağız da… Yaşamımın döngüsü böyle… Neyi ekersek onu biçeceğiz… Peki şimdi neyi ekmeyi seçeceğiz? Esas soru bu…