“Her şeyin başı eğitim kardaşım…”, “Eğitim, eğitim, eğitim diyorum size…”, “İşte eğitimsiz, cahil toplumun…”, “Eğitimsizlikten oluyor herşey…” diye devam eder aslında hepsi aynı kapıya çıkan binlerce yorum. Zamanında trafik canavarı kampanyasını hazırlayanlar bir araştırma yaptırtmışlardı ve ulaşılan sonuç bir acaipti. Araştırmaya katılanların %54’ü gerçekten bir “trafik canavarı”nın varlığına inanıyorlardı. Şaka değil bu, gerçek. Bu yüzden de kampanyanın sloganı “İçinizdeki trafik canavarını durdurun!” olarak ortaya çıkmıştı.

Biz, insanların en çok yaptığımız şeylerin başında geliyor bir suçlu bulmak ve tüm suçu onun üstüne atıp, rahatlamak. Trafikte bir sürü insan mı ölüyor? Nedeni trafik canavarıdır. Ekonomi kötüye mi gidiyor? Enflasyon canavarı var ya. Birisine fena birşey mi yaptık? Şeytan baştan çıkardı, yoksa olmazdı bu. Keza en sevdiğimiz canavarlardan birisi de, eğitimsizlik canavarı. Hemen her sorunda, mikrofon uzatılan her vatandaşın, maç sonrasında mikrofon uzatılmış da “önümüzdeki maçlara bakıyoruz” diyen futbolcudan farksız biçimde tekrarladığı klişe yanıt bu, “eğitimsizlik kardeşim”. Madem öyle pekala, dünyanın en gelişmiş ve düzenli eğitim sistemi olan uluslarından birisi, bir delinin peşine takılıp milyonlarca kişinin ölümüyle sonuçlanan savaş çıkardığında da, bunun adı eğitimsizlik mi oluyor? Ya da dünyanın canına okunduğunu gördükleri halde karbon gazlarının salımının azaltılmasına yanaşmayan liderler, öğretmeni olmayan bir kasaba ilkokulundan mı çıktılar, yoksa dünyanın sayılı üniversitelerinden mi mezunlar? Yarattık bir eğitimsizlik canavarı, tüm suçu kolayca ona atıyoruz.

Sorunların temelinde görülen bir başka neden de “din yok, iman yok adamlarda kardeşim”, “dinsel eğitim alsalardı olmazdı bunlar…” Yani burada da bir “dinsizlik canavarı” mevcut. Peki bu gezegen “yeterince dinsel eğitim almış”ların yaptıkları nice katliamlara şahit olmadı mı? Haçlı Seferleri neydi? Dinler adına kaç milyon insan öldü? Bu katliamları yapanlar için ne diyeceğiz? Şeytanın işi demek mümkün değil, çünkü onlar “Tanrı adına” kutsal bir inançla yapıyorlardı bunu.

Bütün bunları neden mi yazdım? Kurban Bayramı arefesinde bazı resimler düştü internete ve anında birçok tartışma ortamına yayıldı ve üzerine yorumlar yapılmaya başladı. Resimlerde 14-15 yaşlarında bir kızın,iki kedi yavrusunu bıçakla parçalayışı ayrıntılarıyla görüntülenmişti. Kızın bunun satanizm adına yaptığını söylediği iddia ediliyordu. Görüntüler mide bulandırıcıydı evet, kızın yaptığı şey de caniceydi evet, ama ya yapılan yorumlar… Kızın adresini tespit ettiğini söyleyen ve birilerinin bu kıza da aynısını yapmasını isteyenler, küfredenler, hakaret edenler, kafasını kopartalım bunu diyenler… En uygun tepkiyi hayvanseverler yaptı ve suç duyurusunda bulundular ki zaten ortada hayvan hakları açısından bir suç var. Ama ya linç edelim, yok edelim, parçalayalım bunu diyen “kızgın kalabalık” tepkisi? Çok sevdiğim bir arkadaşımın 12 yaşında bir kızı vardı ve bana bir gün şunu demişti: “Hayvanlara eziyet edenleri dövmek ve onlara acı çektirmek istiyorum.” Ben de ona şunu sormuştum: bunu yaparsan onların yaptığından ne farkı kalır? Şimdi aynı soruyu bu yorumları yazanlara sormak istiyorum: Bu söylediklerinizin –eyleme dökülmemiş bile olsalar- bu kızın yaptığından ne farkı var?

Tabii bu sorduğum soru, 13-25 yaş arası gençlerin takıldığı forum, sözlük gibi yerlerde okuduğum yorumlara dayanıyor. Bir de işin büyükler kısmı var ki onlar henüz durumun farkında değiller, çünkü onların mecraları, pardon mecrası TV, henüz olaya değinmedi. (Büyüklerin bir kısmı gazete de okuyor, ama TV izleyenlerin sayısı yanında, okumak eylemi gerektiren gazeteye ilgi komik kalır.) Ama bundan reyting rantı çıkabileceğine karar verdikleri anda TV’lerimiz, psikologlarıyla, uzmanlarıyla, halkın görüşleriyle olayın üstüne hızla atlayacaktır. Dünya durdukça reytingleri düşmeyesi canım medyamızın daha önce çeşitli vakalarda verdiği benzer tepkiler, yeni çocuk oyunlarının doğmasına bile neden olabilmekte. Bu oyunun adı Cem Garipoğluculuk. İlkokullarda oynanıyormuş ve çocuklardan birisi Cem Garipoğlu oluyormuş, diğerleri de polis. Diyebilirsiniz ki kardeşim bu olayla onun ne alakası var, birinde kedi ölüyor, diğerinde ise bir insan. Benim derdim hangi olay daha vahşi değil. Ben, medyamızın olaylara yaklaşım ve sunumlarının yarattığı etkilerin derdindeyim. Bangır bangır gerilim müzikleri eşliğinde, heyecanlı muhabir anlatımlarıyla, sabah akşam binbir türlü cinayet haberi yapar da, bir de üstüne dizi filmlerle cila çeker, üstüne bunlara şiddet sahneleriyle dolu filmleri dayarsanız; gece gündüz bunları izleyen çocuklarda en sağlam bir ruh kalır, ne de sağlıklı bir psikoloji. Ufacık çocuklar racon da kesmeye kalkar, hayvanları da, birbirlerini de… Bu noktada medyadan da şu itiraz geliyor haliyle, tek suçlu biz miyiz? Hayır tek başına medya da değil, eğer tüm bu eylemlerin arkasında bir suçlu aranıyorsa; bu ne eğitimsizlik canavarı, ne de medya canavarı. Hepsinden öte bir suçlu var, BİZiz.. Çünkü yaptığımız her hareket, karşımıza çıkan “yaşam soruları”na verdiğimiz her cevap, ağzımızdan çıkan her kelime, insanlığın ortak bilinçaltına işler ve bu bilinçaltına attığımız hurmalar da yarın bizleri tırmalar.

“Yaşam” insanlara aslında hep şu soruyu sorar: “Sen kimsin ve kim olduğunu nasıl ifade etmeyi seçiyorsun?” Karşımıza çıkan bütün olaylarda aslında sorulan budur ve yaptığımız hareket seçimine göre de ifademizi yaratırız. Karşımıza kedi parçalayan 15 yaşında bir kız çıktığında da bize sorulan budur ve verdiğimiz tepki de bu soruya yanıtımızdır. Bu kıza yaptığının aynısını yapalım da bir yanıttır, suç duyurusunda bulunmak da, kızıp küfretmek de, bir insanı böyle bir eyleme neyin yönelttiğini anlamaya çalışmak da. “Yaşam” seçimimizin ardından bizlere ikinci bir soru daha sorar: “Yaptığın bu seçim, kendi varlığının en yüksek ifadesi mi?” İşte bu soruya da “vicdan” adını veriyoruz insanlık aleminde. Bir insana veya bir başka bir varlığa bilerek veya isteyerek zarar vermek, düşük bilinçli varlıkların yapacağı bir eylemdir ve bu varlıklar, içlerinde bu soruyu soran “yaşam”sal sesi duyamazlar bile. Ama gün gelir de ruhani kulakları sesi alabilecekleri düzeye geldiğinde ise verdikleri yanıt, “Hayır” olduğu için de vicdan azabı olarak adlandırdığımız hali yaşarlar. Yüksek bilinçli bir varlık, hepimizin özünde BİR olduğunu ve BİR başkasına yapacağı herhangi bir eylemi, aslında kendisine de yaptığını bilir. Bu yüzden olaylar karşısında, tepkisel yaşamaz, seçimlerinin sorumluluğunu üzerine alır ve öyle hareket eder. Yaptığı tüm seçimlerin de insanlığın ortak bilincini etkileyeceğini bilir ve bu yüzden adımlarını dikkatli atar.

İnsanlık olarak “Sen kimsin?” sorusuna, içimizde gerçekten hissettiğimiz bir yanıt veremediğimiz ve kim olduğumuzu şiddet, nefret, öfke gibi korku temelli ifade edip, bir de üstüne sorumluluğu çeşitli “canavarlar”ın üzerine attığımız sürece, daha çok kedi kesenlere, sevgilisini öldürenlere, sülalesini katledenlere rastlayacağız biz.