Fransa’daki son terörist saldırı gösterdi ki, çok sayıda insanı öldürecek bir terörist saldırı gerçekleştirmek için bomba vs gibi zor bulunan, istihbarat tarafından izi sürülebilecek, yine istihbaratın dikkatini çekecek karmaşık saldırı araçlarına ve tekniklerine ihtiyaç yok. Sadece düşman bellediğiniz insanları insan olarak görmemenizi sağlayacak vicdanınızı yitirdiğiniz acımasız bir delilik halinde olmak ve bu delilikle hareket etmek yeterli. Eğer bu kadar deliyseniz bir kamyonu kalabalığın üzerine sürerek de bir bomba ile aynı sonucu alabiliyorsunuz.
Bu sebeple yıllardır pek çok öğretmenin, düşünürün, hepimizin kendimizi parçalayarak söylemeye çalıştığımız gibi en tehlikeli düşman, en tehlikeli silah cehalettir, en tehlikeli terörist organizasyon cehaleti yaratan ve yayan kurumlardır. Bu kurumları sadece terörist organizasyonlarda değil senatolarımızda, millet meclislerimizde, kurumlarımızda, okullarda, televizyonda, merdiven altı din eğitimlerinde, sözüm ona manevi kitaplarda, bozulmuş adalet sisteminde, tüketimde, aldırmazlıkta ve bunun gibi pek çok yerde bulmak mümkün.
Aklım başıma geldiğinden bu yana cehaletle savaşmaktan daha önemli bir savaş olmadığını biliyorum. Yeni savaş cephelerde olmuyor. Düşman, yani cehaletin bozduğu, evrimdeki bir anomali olan “sanrısal insan” homojen bir şekilde toplumun her alanında. Cehalet tıpkı salgın bir hastalık gibi. Hemen herkes bu virüsün etkisinde ve bu virüs çocuklarımızdan bizlere kadar hepimizde kuluçka evresinde.
O sebeple ilk olarak kendi zihninizi arındırmalı ardından mümkün olduğunca çok sayıda insanın zihninin arınmasına yardımcı olmalısınız. Ne yazık ki sanrı içindeki bir insan kendi zihninin arınmış olduğunu düşünecektir. Bazen de zihnini arındırmak için kullandığı yöntemin aslında zihnine mikrop bulaştırdığını fark edemeyecektir. Bu tehlikeye karşı uyanık olmak çok zordur.
Yine de elimizden geleni yapmamız gerekiyor.