Köpeklerle ilk münasebetim, 7-8 yaşlarındayken, Ankara’daki halamların evinin üst komşusunun terrieri Smoky ile olmuştu. Muhtemelen çevreden gelen “aman dikkat et ısırır” cümleleriyle büyümüş olan ben, Smoky’yi sevmek istiyor ama bir türlü yaklaşamıyordum. Derken bir gün bir cesaretle uzaktan gel gel yaptım ona ve o da koşa koşa geldi; ama ben ne yapacağımı bilmediğim için korkup kaçtım, o da haliyle bunu oyun sanıp ardımdan gelmeye devam etti. Bir duvara sıkıştığımda ise tek yaptığım çığlık atmak olmuştu, sonra da sahibi gelip Smoky’i almıştı.

Sonraki yıllarda köpeklere mesafeli oldum haliyle. Bir köpeğin yanından geçerken gözümün önüne hart diye bacağımı kapan köpeğin görüntüsü geliyordu ve ben de yolumu değiştiriyordum sürekli bir köpek gördüğümde. Ama üniversite yıllarımda kampüsteki köpeklerle oynaşarak başlamam yakınlaşmam, yavaş yavaş köpek korkusunu üzerimden atmama yardımcı oldu. Artık “bazı türler” hariç, köpeklere yaklaşmakta herhangi bir sıkıntı yaşamıyorum.

Yaklaşmadığım türlerin başında ise Pitbulllar geliyor. Gerek medyada çıkan haberlerin etkisiyle, gerekse de bana sevimsiz geldiklerinden, bir pitbull gördüğümde yolumu kesinlikle değiştiriyorum. (Keza rottweiller, doberman gibi türler de buna dahil.) Ülkemizde pitbullların yetiştirilmesinin yasak olduğunu yıllardır biliyorum ve her pittbull gördüğümde de bu yasak aklıma geliyordu. Ama ülkemizde mevcut bulunan, ama denetimi yapılmayan birçok yasa gibiydi bu yasa da; taa ki geçen haftaya kadar. Meclise gelen şikayetler sonucunda Pitbullların toplatılmasına karar verildi ve uygulaması da hızla başladı. İşte ortalığı ve kafaları karıştıran da bu oldu.

Hayvanseverler Ayaklandı!

Eğer bir toplumda “hayvanseverler” adı verilen bir grup varsa, insanın aklına o toplumun aslında hayvanları sevmediği ve sevgisizliği aşabilmiş bir grup insanın örgütlenip de, milyonlarca insanın sevgisizliklerine karşı hayvanları korumaya çalıştıkları akla gelir ki durum aynen böyle. İnsanoğlu, dünya gezegeninin tamamiyle kendine ait olduğunu düşünen bencil ve kibirli bir tür. Bu gezegende varlıklarını sürdürmeye çalışan diğer tüm canlılara, “kendisi izin verdiği için var” gözüyle bakıyor ve ayrıca o hayvanların bana faydası ne sorusunun yanıtına göre, ilişkisini belirliyor. İlkokul kitaplarını hatırlayın, hayvanlar bizler için “etinden, sütünden, gücünden, dostluklarından…” yararlandığımız canlılardan ibaret. Bu tarz ilişki kuramadıklarımızı ise ya spor olsun diye öldürüyoruz, ya sirklerde kendimize eğlence ediyoruz veya da kafeslere kapatıp elimizde dondurmamızla izliyoruz. Şunu kabul etmemiz lazım ki insanoğlu sevgisiz, vahşi, cani bir tür. Bu noktada bazılarınız “Evet evet, nefret ediyorum hepsinden!” tepkisi veriyor olabilir, bu tepkiye de katılmıyorum. Çünkü aynı insanoğlu sevmeyi öğrenme kapasitesine de sahip ve aslında sevgiyi en kolay öğrenebileceği canlılar da hayvanlar. Hayvanların kafaları insanlar gibi karışık olmadığı için, varoluşlarını oldukları gibi yaşarlar ve sevgilerini –hiçbir hesap çabası içinde olmadan- safça paylaşırlar. Aynı dostluğu insanlarla yaşamak, belirttiğim “kafa karışıklıkları”ndan ötürü daha zordur. Ama evinizde bir köpeğiniz varsa ve siz bebekliğinden beri onu büyütmüşseniz, onun sizi gördüğünde gözlerinde oluşan pırıltıyı bilirsiniz. O köpeğin sizden -temel ihtiyaçları dışında- tek isteği vardır, sevilmek. Tıpkı aslında bu gezegen üzerindeki tüm canlıların olduğu gibi…

İki Ucu da Karışık Değnek

İnsanların yaşadıkları alanda, hayvanların da bulunmaları çeşitli sorunları da ortaya çıkartır; bunların başında da apartman, site gibi mekanlarda bulunan köpeklerle ilgili sorunlar çeker. O apartmanda mutlaka köpekten korkan birisi vardır ve sürekli şikayetler oluyordur. Mesela şu anda oturduğumuz sitede benzer bir sorun var. Site ormanlık alana yakın ve 9 tane sokak köpeği var site içinde yaşayan. Hepsi de doğma büyüme bizim siteli aslında. Çok da uysallar ve tek istekleri sevilmek. Ama gecenin bir yarısı arabanızdan indiğinizde dokuzu birden sevilmek için üzerinize geldiğinde, korkmayan adam bile şöyle bir hafiften ürküyor. Bu noktada köpek korkusu olan birinin halini düşünemiyorum. Amma velakin gel de çık işin içinden, site içinde köpekleri sevenler ve besleyenler de var; burası köpek çiftliği mi deyip köpeklerin gönderilmesini isteyenler de var. Site içindeki bu tartışmaları izlerken daha beter tartışma ülkede koptu ve pitbullların toplanması olayı patlak verdi.

Laboratuar köpeği (!)

Mesele gene bizim her zamanki yasayı yap bırak, sonra takip etme; birileri bağırır çağırırsa harekete geçersinciliğimizde yatıyor. Bu türü, 2004’te yasaklıyorsun, ama herkes rahatlıkla pitbull ediniyor. Sokaklarda, kendine yanındaki köpeğin karizmasından faydalanarak karakter yapmaya çalışan garibanlardan; korku saçarak saygı edinmeye çalışan tiplere veya bunlarla alakası olmayanlara, bir sürü insanın elinde pitbulları görebiliyorsunuz. Ben, bu vaka patlamadan önce, bir gün “Yahu bir insan neden pitbull yetiştirmek ister ki? Hangi ruh halindeki insanlar böyle ‘vahşi’ bir yaratığı beslemeyi düşünebilir ki?” düşünceleri içinde internette araştırma yaptım ve sonuçları benim için şaşırtıcı oldu. Bir kere pitbullların laboratuar köpeği olduğu, ısırınca çenesinin kilitlendiği gibi “bilgiler” gerçek değil, şehir efsanesi. Pitbulllar, 19. Yüzyıl’da İngiltere’nin Staffordshire bölgesinde Bulldog ve çeşitli terrierlerin çiftleştirilmesiyle elde ediliyorlar. Savaşçı bir köpek türü, zaten herhalde kimse pitbullların, golden retrieverlar gibi sevgi böcükleri olduklarını iddia etmeyecektir. Ama savaşçı olmaları da, onların sevilmeyeceği veya yaşama hakları olmadığı anlamına gelmez. Ayrıca köpeğin karakterini belirleyen sahibi ve aldığı eğitimdir. Evinde beslediği hayvanı izleyip, o kişi hakkında birçok şey öğrenebilirsiniz aslında. Çünkü hayvanlar sahiplerinin ruh hallerini yansıtırlar. (Mesela bizim evin kedisi Zuma, eşim Talia’nın miyavlayan versiyonu gibidir. Zuma insan olsa Talia, Talia kedi olsa Zuma olurdu, ona eminim.)

2010 “Muhtemel” Pitbull Soykırımı

İnternetteki araştırmam esnasında pitbull sahiplerinin buluştuğu bir foruma denk geldim ve onların yazdıklarını okuyunca, aslında pitbullları gayet normal insanların da sevebileceğini gördüm. Yani illa karanlık veya ezik bir tarafınız olması gerekmiyordu bu köpeği sevmeniz için ve yine gördüğüm, sahiplerinin köpeklerini çocuklarını sevdikleri gibi sevdiğiydi. Şimdi bazıları diyebilir, “Kardeşim onlar da sevecek başka hayvan mı bulamadılar?” Kimsenin kimseyi böyle keskin yargılamaya hakkının olmadığına inanıyorum. Ben goldenları seviyorum; pitbulllardan hoşlanmıyorum; ama bir başkası da gidip pitbullları sevmiş, o da onun duygusal seçimi. Ha madem tehlikeli bir tür bu, o zaman ta en başından yasayı çıkardığında takibini yap ve bu türün, ülkeye yayılmasına engel ol. Herkesin rahatlıkla pittbull edinmesine ses çıkarma, sonra bu köpeklerin bazıları, bazı psikopatların eline geçip vahşileşsin; çocuklara saldırsın, sonra da saldırıya uğrayanların –haklı- şikayetlerini alınca yasayı hatırla 6 sene sonra, hadi köpekleri topla diye genelge gönder ve sorun ortadan kalksın değil mi? Sen yedirdiğini sansan bile evrensel sistem, bunu yemez. Şimdi büyük bir pitbull soykırımı yapılacak; “uyutulmak”, eylemi yumuşatıyormuş gibi görünse de olay, toplu soykırıma dönüşecek. Barakaya pitbullu kapattığınızda, o hayvan orada sakin sakin duracak mı? Ayrıca onlarca pitbullu bir barakada nereye kapatırsın? En munis hayvan bile öyle bir ortamda vahşileşmez mi? Barakadaki bakıcılar, nasıl baş edebilirler ki böyle bir durumla. Ne olacak? Gelen “uyutulacak”, böylece bizler de her türlü sorundan arınmış yaşantımızda, yataklarımızda huzur içinde uyuyacağız. Herşey çözülmüş olacak ve mutlu mesut yolumuza devam edeceğiz; birileri geceleri, “uyutulan” köpeğinin ardından gözyaşı dökerken…

Başka çözümü yok mu?

Ben, pitbulllarla ilgili sıkıntılar nasıl çözülür, bunun uzmanı değilim. Ama bildiğim bir şey var ki bu evrende, toplu katliam yaparak hiçbir problem çözülmez. Sadece sorunun daha da büyümesine neden olursunuz, çünkü olayın içine “yok etme” enerjisini katmışsınızdır. Bir sorunu, hele ki konu canlılarla ilgili ise ne kadar “yok etme”ye çalışırsanız, o kadar büyüyerek karşınıza çıkar. Bu açıdan bakıldığında, pitbull olayında da “yok etmek” bir çözüm olmayacaktır. “Esas köpekleri o hale getiren sahipleri toplayıp barınağa kapatın” gibi aslında olayın bu noktaya gelmesindeki kilit noktanın altını çizen cümleler de uygulanabilir olmayacağı için başka çözümler üretmemiz şart. Ama nasıl çözümler üretilebilir, bunu konunun uzmanları önerebilirler ve umarım onları dinleyen birileri de olur…

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...