Bazen aklıma garip bir soru gelip takılıveriyor. Kendime sorduğum; yaşama, evrene, yaradılışa ait bu sorulara aklım, mantığım, inancım elverdiğince yanıtlar bulmaya çalışıyorum. Yine de çoğu yanıtsız kalıyor.  Gelin bu gün o soruları sizinle de paylaşayım, belki sizde benden daha çok yanıt vardır…

  • Herkesin kendince inancı vardır. Farklı insanların farklı inançlarını tartışmak da gereksizdir. Peki inançlarımızda ne kadar samimiyiz? Örneğin insanları bilinmeyen o ölüm ve ölüm sonrası korkuları mı koyu dindar yaparlar? Yani ölüm hiç olmasaydı, insanlar bu denli inançlı olmayı sürdürürler miydi dersiniz?
  • Kutsal kitaplardaki “Cennet” tanımı, fiziksel anlamda dünyadaki bazı doğal güzelliklerle birebir örtüşmüyor mu sizce de? O zaman da cennet tanımı fazlaca basite indirgenmiş olmuyor mu? Acaba cennet kavramı, insan diliyle yanlış mı tanımlanıyor?
  • Örneğin “Gılmanlar” da olacak mı cennette? Cinsiyet sapkınlığı bu dünyada günah addedilmiyor muydu? Bu dünyada günah olan, ahirette de günah değil midir? Yoksa bu konu yanlış mı yorumlanıyor? Peki doğrusu nedir?
  • İnsanlar ilk çağlardan buyana tanrıları için gerek insan, gerekse hayvanları kurban edip dururlar. Yaratmayı seven yüce Allah, kullarından kendisi için kurban adı altında, yarattığı başka canlıların öldürülmesini istemiş midir gerçekten? Bu bir kompleks sayılmaz mı? Yoksa onun adına konuştuğunu ileri sürenlerin bir savı mıdır bu kurban işi? Kurbanın tanrı buyruğu olduğunu ileri sürmek, kendi adına bir takım canlıların öldürülmesine asla ihtiyacı olmayacak yüce yaratıcıya yapılan bir saygısızlık olabilir mi?
  • İlk semavi dinler ortaya çıkmadan on binlerce yıl önce yaşayan insanlar neye, hangi dine ya da hangi kriterlere göre değerlendirilecekler ahirette? İlk insanlar olarak kabul edilen avcı-toplayıcılar; “homo erectus, homo sapiens”, dini kurallar kendilerine bir peygamber tarafından öğretilmemiş olduklarından, varsayılan günahlarından dolayı bizler gibi yargılanacaklar mı? Yoksa onlar için bizlerin bilmediği farklı yargı kurallar mı geçerli olacak?
  • Semavi dinlerde yer alan kutsal insan, başlangıçta cennette yaşamayı hak eden “Adem” kavramı, homo erectus, homo sapiens gibi “insan” olarak kabul gören ilk insanlarla, günümüzdeki modern insan arasında nerededir?
  • Tüm insanlar Adem ve çocuklarından türedilerse, bugün akraba evliliklerinde görülen mental ve fiziksel bozukluklar, o zamanki kan bağları olan insanlar arasındaki evlilik ya da birleşmelerde yaşanmamış mıdır?
  • Hıristiyanlığa dair temel dinsel temaların Mısır anlatılarıyla, Museviliğe ait dinsel temaların da Sümer anlatılarıyla neredeyse birebir örtüşüyor olması, dinlerde bir intihal (bir bilginin alıntı yapılarak başka biri tarafından aynen kullanılması) olasılığını akla getirmiyor mu? Yoksa hayat tekerrürden mi ibarettir?
  • Yeri-göğü, evreni yaşamı yaratan yüce Allah, insanları bir nedenden dolayı eksik mi yaratmıştır ki düzelmeleri, imana gelmeleri için sonradan da dinleri ve peygamberleri göndermiştir. Akıl almaz organizmaları, dünyaları, evrenleri, saat gibi işleyen sistemleri, yaşamları, mikro ve makro kosmos’u yaratan yüce Allah, istese insanları da mükemmel yaratmaz mıydı?
  • Eğer insanlar kendi istekleri dışında baştan kusurlu doğduysalar, bu kusurlarından dolayı sorumlu tutulabilirler mi? Babadan oğula geçen bazı genetik hastalıklar gibi bugün genlerle geçen ruhsal kusurların olduğu biliniyor. Cani babasından aldığı genler yüzünden elinde olmadan canice davranan bir çocuk davranışlarından ya da bir hastalık kabul edilen kleptomani nedeniyle bir diğeri bu hırsızlığından tamamen sorumlu tutulabilir mi?
  • Ulu yaratıcı, en baştan düzgün yaratabileceği insanları kusurlu yaratmış, sonradan onların iman eden kusursuz insanlar olmaları için de Cehennemi mi yaratmıştır? Sonsuz büyüklükteki mükemmel bir evreni saniyeler içinde yaratan yüce Allah’ın, bu evrende büyüklük mukayesesinde bir atomdan bile küçük addedilecek insanı “İleride adam olup olmayacaklarını anlamak, göndereceği peygamberleri dinleyip dinlemeyeceklerini görmek için” kusurlu yarattığına inanmak, yüce Allah’a saygısızlık değil midir?
  • Yüce Allah, kendi elleriyle yarattığı biz zavallı insanları doğru davranmazsak cehenneminde yakacağını gerçekten söylemiş midir? Evrenleri yaratmış yüce Allahın, kendi yarattığı kullarını doğru davranmazlarsa cehennemde yakacağını söylediği doğru mudur? Evrendeki her şeyi olağanüstü doğrulukta ve mukayese edilemez bir beceriyle yaratan yaratıcının insanları kusurlu yarattığına inanmak saygısızlık olabilir mi?
  • İnsanlar zaten kusurlarıyla yaratılmışlarsa, onları kusurlarından dolayı suçlamak doğru mudur?
  • İnsanların kaderi zaten önceden yazılmışsa, yaptıklarından sorumlu tutulabilirler mi?
  • Yüce yaratıcının insanı kendi suretinde yarattığına inanılır. Acımasızca cinayet işleyen, çocuk kadın demeden öldüren, toplu katliamlardan sorumlu, sahip olduğu dünyayı bile tahrip ederek kendi sonunu hazırlayan zayıflıkta bir canlı, nasıl olur da tanrıyı temsil edebilir? Yoksa bu işte bir yanlışlık mı var?
  • Yoksa tanrı insanı yaratmış, sonra da yaşamıyla, inancıyla, davranışlarıyla tamamen kendinden sorumlu mu kılmıştır? İnsanlar, tanrısal bir yetkiyle donatılmışlar ve davranışlarının sonuçlarına katlanmakla mı sorumlulardır? Cennet ve cehennem kavramları, aslında fiziksel kavramlar olmak yerine vicdanımız içinde yer alan ruhsal kavramlar olabilirler mi sizce?
  • Bir diğer deyişle: insanlar “cennet ve cehennemi”, vicdanlarında taşıyor olabilirler mi?
  • Gelelim inançlara: daha süslü binalarda, abartılı bir şekilde süslenen katedrallerde, mermer kaplı tapınaklarda edilen dualar, herhangi bir yerde, bir tepenin üzerinde, bir derenin kenarında, bir ahırda, bir tarlada edilen içtenlikli dualardan daha mı değerlidir. Değilse tapınakların abartılı bir şekilde süslenmesi ya da din adamlarının abartılı kıyafetler giymesi bir çeşit göz boyama ya da pazarlama çabası mıdır?
  • Dağdaki cahil çobanın imanı ile altın sırmalı elbiseli papaların, kırmızı kadife giysili kardinallerin, hocaların imanı, Allah indinde farklı mıdır acaba?
  • Dünyada milyarlarca inananı bulunan bir dinin, çok organize ve çok zengin bir devlete, vergilere, süslü binalara, orduya, lüks otomobillere, para kasasına ve katı bir siyasal erk’e dönüşmesi makul mü kabul edilmelidir?
  • Din için savaşanlar, karşı dinden olanları öldürenler, tüm dinler insana Yüce Allah tarafından gönderildiğine göre günah işlemiş sayılmazlar mı?
  • Aynı Allah’a inanalar, sırf o yüce varlığın farklı zamanda farklı toplumlara gönderdiği farklı elçilere inandıkları için savaşmakta haklı mıdırlar? İnsan öldürdükleri için günah işlerken, bunu inandıkları dinleri için yaptıklarından aynı zamanda sevap da mı kazanırlar?
  • Şifreler her zaman gizli haberleşmeler için kullanılır. Amaçları gizliliği sağlamak, başkaları tarafından deşifre olmamaktır. Öyle ise tüm insanların açıkça kavraması için en açık dille yazılması gereken kutsal kitaplarda neden gizli şifreler aranır. Bu şifreleri bulduğunu iddia edenler, neden taraftarlar edinirler. Şifre şart mıdır? Az zeki insanların da dinlerini kolayca anlamaları için tüm kitapların son derece sade ve anlaşılır olmaları gerekmez mi? Neden kutsal kitaplar herkesçe anlaşılır olmak yerine, sadece bazı insanların tefsirine ihtiyaç duyarlar? Farklı tefsirler ikilik yaratmaz mı?
  • Ya da… Yukarıda da dediğimiz gibi yüce yaratıcı, sevecenlikle insanları yaratmış, önkoşul koymaksızın onlara üzerinde yaşayacakları bir dünya ile yaşamlarını idame ettirecek bir akıl vererek onları özgür kılmış olamaz mı? Sonra bahçedeki güzel kokulu rengârenk çiçekleri izler gibi, onların büyüyüp serpilmelerini gülümseyerek izlemiş olmaz mı?
  • Acaba tüm bu kurallar dizisi, sınırlı insan mantalitesinin bir sonucu olabilir mi? İnsanoğlu bin yıllardır kendilerine ait olduğunu ileri sürdükleri keskin dinsel koşullar yüzünde savaşlar yapıp birbirlerini öldüreceklerine, yaşamın kendilerine bir armağan olduğunu düşünseler daha iyi olmaz mıydı?
  • Birbirlerini öldürmek, karalamak için verdikleri uğraşlar yerine yaşadıkları dünyayı daha yaşanılır bir yer haline getirseler, doğayı, dengeyi korusalar daha iyi bir iş yapmış olmazlar mıydı?
  • Din kitaplarına göre bazı peygamberlerin yüzlerce, bazılarının ise binlerce yıl yaşadığına inanmalı mıyız? Yoksa bu konu, zaman içinde mi saptırılmış bir abartıya dönüşmüştür?
  • Altmışlı yılların başında, iki bin ve üç binli yılların astronomi/uzaybilim gelişmelerini büyük bir öngörüyle yazan Arthur C. Clarke haklı olabilir mi?  Bugün antik uygarlıkların dinsel inançlarına, paganizme ve o günkü tanrı kavramına müstehzi bir gülümseyerek bakan bizler (eğer o tarihte dünya hala yerinde duruyorsa), 4-5 binli yıllardaki geleceğin insanlarının, dinsel anlayışına gülümseyerek baktığı, antik uygarlıklara mı dönüşeceğiz?
  • Uzaya çıkalım… Andromeda galaksisi doğrudan üzerimize geliyor ve uzak bir gelecekte bizim galaksimiz olan Samanyolu ile çarpışacaklar. Andromeda daha büyük ve hızlı olduğu için Samanyolu, bu çarpışma ile büyük ölçüde Andromeda’ya katılmış olacak. Bir görüşe göre güneş sistemimiz, Samanyolu içinde bulunduğu konum itibariyle çok fazla zarar görmeyecek. Samanyolu ve Andromeda birleştiğinde hala yaşayan insanlar varsa, o tarihte gökyüzü nasıl görünecek? O çarpışmada insanlar neler görecekler?
  • Sadece Samanyolu galaksisinin çapı 200 milyon ışık yılı ise ve gökyüzünde sayılamayacak kadar çok galaksi hareket halindeyse, evrende yaşayan tek canlı türü olduğumuzu iddia etmek, fazlaca büyüklük taslamak olmaz mı?
  • Yine dünyamızdaki yaşam, Arthur C Clarke’nin bir romanında yazdığı üzere “uzay çiftçilerinin tarlasında yetişen ürünler” olabilir mi?   O uzay çiftçileri        -eğer gerçekten var olmuşlarsa- nasıl bir inanç taşırlar acaba? Bizler gibi tek bir tanrıya mı inanırlar?
  • Geçmişteki “Atlantis ve Mu Kıtası” yaşayanları gerçek miydi sizce? Söylendiği kadar ileri uygarlıklarsa neden yaşamlarını koruyamadılar? Yoksa korudular da aramızda mı yaşıyorlar? Yaşıyorlarsa kim onlar? Son 15-20 milyon yılda hızla  evrimleşen insan, homo sapiens’ten ayrı olarak bu Atlantis ve Mu kıtası sakinlerinin ta kendisi olabilirler mi?
  • Çorum müzesinde Hititlerden kalma, bugünkü formlarının birebir aynısı “balık oltası ve cımbız” sergilendiğini biliyor muydunuz? Ya da 300-400 milyon yıllık bir blok kayanın içinde, bugünkü demirden daha saf bir demirden yapılma, ahşap saplı bir çekiç bulunduğunu biliyor muydunuz? Eğer tesadüf değilse, insanın tarihsel gelişim sürecini göz önüne alırsak, bu buluntu fazla şaşırtıcı değil mi?
  • Devlet güçleri, son elli yıldır yaşanan her UFO olayına teknik bir kulp bulmada mahirlerdir. Ayrıca her UFO olayının yaşandığı yerde devlet görevlilerinin veya ordunun tüm kanıtları topladığı ya da yok ettiği herkesçe bilinir.  Peki “Tanımlanamayan Uçan Objeler” gerçek olabilir mi? Başka gezegenlerde yaşayanlar, bizi yaratan aynı tanrının başka çocukları olabilir mi?
  • Paralel dünyaların ya da paralel yaşamların varlığına inanır mısınız?  Her zamanki gibi işe gitmek yerine bir sabah evde kalırsanız, o gün kendinize ait başka bir yaşamı yaşarsınız. “Deja Vu” kavramı, yoksa o paralel yaşama bir anlığına göz atıp geri gelmek midir?
  • Üç bin yılının başındayız… 4–5 binli yıllarda, hala insanlar yaşıyorsa, bilimsel anlamda gerçek tanrıya, tüm dinlere eşit mesafede olduğu için ateist veya agnostik bir bilim adamının ulaşma olasılığı daha yüksek olabilir mi? Yoksa o tarihte hala bugünkü dinler devam mı ediyor olur sizce?
  • Ruhu yaşamda tutan, beynin ürettiği elektrik midir, yani beyin ölürse ruh da ölür mü? Yoksa ruh bedenden bağımsız, evrende enerji formunda varlığını sürdürür mü?
  • Bu dünyadaki ölüm, bilinmedik başka bir dünyaya/evrene/ortama doğum olabilir mi?

Bu soruların bir tekine bile gerçek cevap bulmak beni öyle mutlu ederdi ki…

Sabit Sümer