Az önce ekşi sözlük’te bir başlık okudum, ne zamandır yazmak istiyordum bu konuda, artık zamanı. Başlığın adı “Affet beni Yunan kardeşim”, başlığı açan da ” ‘orta asya’dan gelip vatanını işgal ettiğimiz, sizleri katlettiğimiz, şehirlerinizin ismini değiştirdiğimiz ve hatta ibadethanelerinizi bile işgal ettiğimiz için…’ diye devam eden bir özür.” şeklinde entry girmiş. İşte tarihini ve kökenini bilmemenin bir örneği. Anadolu’yu tanımamanın, kendi tarihini bilmeyişin. Ama bu çoğumuzda var ve sebebi de “Milli Tarih” anlayışımız. Hatta başka ülkeler de bize “işgalci” gözüyle bakıyorlar bu sebepten. Çünkü biz kendini “işgalci” olarak konumlandıran bizleriz. Gerçek şu ki: Bizler hep buradaydık! Anadolu bizlerin hep yurdumuzdu!

Evet, Orta Asya’dan göçüp gelen atalarımız oldu. Fakat onlar geldiğinde Anadolu’da 50 bin yerleşim yeri vardı, bunlar buhar olup uçmadı ya! Peki ne oldu? Ben Anadolu’yu bir dişi yumurtaya benzetirim. Orta Asya’dan gelen boylar ise eril spermler. Sperm, yumurtayı dölledi ve işte bizler ortaya çıktık… Bizim anamız, dişi tarafımız, ana toprağımız hep Anadolu’ydu. Erili ise Orta Asya’dan aldık…

Böyle bakınca Efes de bizim, Milet de, Hitit de, Urartu da, Frigya da ve daha sayamadığım nice Anadolu Uygarlıkları da… Hepsinin mirası damarlarımızda dolaşıyor. Bizler Mısır Arapları gibi gelip o antik uygarlığın üzerine çökmüş bir topluluk değiliz. Araplar geldiğinde zaten antik Mısırlılar çoktan oralardan ayrılmışlardı. Bu yüzden de Mısırlılar, kadim Mısır’a ticaret dışında pek bağlılık hissetmezler, sadece gerçekten Mısır’ı yüreğinde hisseden nadir Mısırlılar dışında. Ama biz öyle değiliz işte. Çıkarttırın gen haritanızı, bakın bakalım taa nerelere kadar uzanıyor…

Bizler bunu bilmediğimiz için, kökenimizi eksik aradığımız için bu güzelim toprakların içine ediyoruz. Nasılsa beleşe geldik konduk diyoruz, bizim yurdumuz değil nasılsa diyoruz, geçmişimize dair tek bağlantı kurmaya çalıştığımız nokta, Çanakkale – Kurtuluş Savaşları döneminde döktüğümüz şehitlerin kanları. Başım üstüne hepsinin yeri cennet olsun da, çok büyük dedenizin Truva savunmasında yer aldığını bilseniz, o bölgeyi daha farklı gezmez miydiniz? Çooook büyük teyzenizin Afrodisyas heykel okulunda modellik yaptığını, büyüüüük dedenizin Bergama’da heykeltraş olduğunu bilseniz; müzeleri daha farklı gezmez miydiniz? Bu topraklarda 1071’den beri olmadığımızı, binlerce yıldır bu yurtta yaşamış Anadolulular olduğumuzu hissetsek, zeytinliklerimiz bu kadar kolay sökülür mü, her yer böyle kolayca yağmalanır mı? Biz bu köklenmişlik enerjisini bu topraklara yayabilsek, bu ülke bambaşka olmaz mı?

Kızmıyorum yanlış anlamayın. Ben de bilmiyordum böyle olduğunu. Benim de bilincimi sevgili hocam Bahadır Karabıyık açtı. Sonra o mekanları gezdikçe, enerjilerini hissettikçe daha da yürekten hissettim bunu. Benim atalarım her ne kadar Kilikya ve Suriye kökenli olsa da daha ötelerinde nereliler bilmiyorum. Bu kadar göçün yaşandığı topraklarda kimbilir nerelerle bağlantım vardır. Ama ben Anadolu’yu yüreğimde hissediyorum. Yunanlılar kardeşimdir. Ama bir özür dilenecekse kendimi bilmediğim, tanımadığım için kendimden dilerim… Ayrıca Yunan medeniyeti de oralara buralardan gitti. Bunun tipik örnekleri var. Atina’nın kuruluşunda bile Miletli bir kadının, Aspasia’nın rolü vardır.

Ben Anadolu’daki atalarımla da, Orta Asya’dan gelmiş atalarımla da, Orta Doğu’daki atalarımla da gurur duyuyorum. Hep buradaydık ve hep de burada olacağız. Yunanlı, Suriyeli, Ermeni, Azeri, Bulgar, İranlı ve diğer nice komşu ve etnik kökenli kardeşlerimizle birlikte… Tabii ki hepimizi bağlayan en temel nokta olan İnsan olmak baz alınarak…

Ben önce İnsanım, sonra Anadolulu bir Türküm ve her hücremle bu toprakların çocuğuyum…

(Ayrıca minik bir not: ekşi sözlük’teki başlığı açan arkadaşımıza not. Orta Asya’dan gelen Türkler burada Yunanlılarla değil, Romalılarla karşılaştılar. Bu bağlamda kökenlerimizde Roma İmparatorluğu da yer alıyor.)