Her sabah olduğu gibi yine evin her odasından gelen genleşen metal çatırtılarıyla uyandım. Kaloriferler yanmaya başlamıştı, Defne’nin uyanması an meselesiydi. Geceden kalma makyajı akmış gözlerimi oğuştura oğuştura mutfağa gittim, dolaptan süt kutusunu aldım, cezveye doldurdum, ateşe koydum, temiz bir biberon buldum, kullanıma hazırladım ve sütün ılınmasını beklemeye başladım. Nihayet süt istediğim sıcaklığa ulaştı, cezveyi aldım, tezgahın üzerinde duran biberona doldurmaya başladım, elim titredi, sütün bir kısmı biberonun kenarından tezgahın üzerine süzüldü, aldırmadım, biberonun ağzını takıp Defne’nin odasına gittim. Yüzü koyun yatmakta olan yaratığı sırt üstü çevirdim, ağzındaki emziği çıkardım, biberonu dudaklarına götürüp dokundurdum, iştahla içmeye başladı. Emdikçe içeriye giren hava kabarcıklarının sesi, kaloriferin çatırdaması, pencerenin dışındaki alacakaranlıkta haberleşen erkenci kuşlar, komşulardan birinin çektiği sifonun sesi birbirine karıştı. Uykulu gözlerimin önüne az önce döküp de aldırmadığım sütün görüntüsü takıldı. Kahverengitezgahın üzerinde yuvarlak, kabarık, saçaklı bir süt damlası.
Defne sütünü bitirdi, elimde boş biberonla mutfağa döndüm. Bir kürdan aldım ve ahşap görünümlü kahverengi tezgahın üzerinde beni bekleyen saçaklı damlayı kurcalamaya başladım. Sütten bir yol oluşmuştu gözlerimin önünde. Aklımdan ışık hızında birkaç düşünce geçti, gidip yüzümü yıkadım ve aktive olan araştırmacı-surfer kişiliğim beni internetin karşısına çiviledi. Wikipedia’ya daldım ve küçücük bir kızken ananemin anlattığı masallardan birini buldum: Samanyolu ve Arkadaşları.
Türkçe’de Samanyolu olarak adlandırdığımız galaksimizin İngilizce adı Milky Way. Kökeni Latince bir tamlama olan “Via Lactae” (sütten yol). Bu adı almış, çünkü bulutsuz köy gecelerinde gökyüzünde beyaz-gri köpüksü bir kuşak gibi görürüz onu. Galaksimiz neredeyse bir disk şeklinde. Bizim güneş sistemimiz merkezden biraz uzakta, ama çok dışarıda da değil. Merkezin olduğu yöne baktığımızda o demin sözünü ettiğim köpüksü kuşağı, yani komşu yıldızların en yoğun oldukları bölgeyi görüyoruz.
Samanyolu, Yerel Grup adındaki bir galaksiler grubunun yaklaşık otuz üyesinden biri. Yerel Grup’ta yer alan en büyük galaksi Andromeda. İkinci sırada ise bizimki geliyor. Andromeda’nın çapı 140.000 ışık yılı, Samanyolu’nun ki ise 100.000 ışık yılı olarak tahmin ediliyor. Grubun üçüncü büyük galaksisi olan Triangulum Galaksisi’nin ise Andromeda’nın bir uydusu olabileceği düşünülüyor.
Geçtiğimiz senelerde, Samanyolu’nun da, Andromeda’nın da “çubuklu spiral galaksi” oldukları ispatlandı. Yani, merkezlerinde yer alan galaktik öz çubuk biçiminde ve dönüp duran spiral kollar da bu çubukların iki yanından çıkıyormuş görüntüsü veriyor. Çubuklu spiral galaksilerin birçoğunda olduğu gibi Samanyolu’nda da bir aktif galaktik çekirdek var. Yani çubuğun tam merkezinde yeni yıldızlar doğuyor ve çubuğun uçlarına doğru olgunlaşarak yol alıyorlar ve genç birer yıldız olduklarında çubuğun ucundan kurtulup sarmal kollardan birindeki yerlerini alıyorlar. Sürekli yeni yıldızların oluştuğu bu galaktik merkezin bir adı da “yıldız fidanlığı”.
Samanyolu’nun yaşı 13,6 milyar yıl. Yani 13,7 milyar yaşında olan evrenle hemen hemen aynı yaşta. Büyük Patlama’dan 100 milyon ışık yılı gibi kısa bir süre sonra oluşmuş. Tahminlere göre Samanyolu’nda 200 – 400 milyar yıldız bulunuyor. Bu yıldızlardan biri de bizim güneşimiz. Samanyolu’nun merkezine 25.000 ışık yılı mesafede bulunan Güneş, üzerinde yer aldığı sarmal kolla birlikte galaksinin merkezi etrafında tur atıyor. Samanyolu’nu 130 km çapında kocaman bir şehir olarak düşünürsek, Güneş Sistemi bu şehirde yer alan 2 mm çapında bir kum tanesi. Evrende, Samanyolu gibi milyarlarca galaksi olduğu biliniyor. Düşündükçe Dünya daha da küçük geliyor…
Einstein’ın Görecelililik Teorisi’ne göre, referans bir nokta göstermeden evrende hiçbir nesnenin hızından söz edilemez. Bir zamanlar Büyük Patlama’nın gerçekleştiği noktayı evrenin merkezi olarak kabul edersek, buradan yayılmakta olan kozmik mikrodalga ışınımlarındaki fotonlar arkaplan olarak referans alındığında Samanyolu saniyede 552 km hızla uzay boşluğunda yol almakta. Sevgili gezegenimiz Dünya, hergün, evrenin merkezinden 51,84 milyon km uzaklaşıyor.Biz farketmeden uzayın derinliklerine doğru hızla yol alırken, bir yandan da galaksimiz ve Andromeda saniyede 100 – 140 km hızla birbirlerine doğru yaklaşıyorlar. 3-4 milyar yıl içinde iki galaksi buluşup birleşecekler. Bu birleşme esnasında Samanyolu’nun yıldızları ile Andromeda’nın yıldızları arasında bir çarpışma söz konusu olmayacak ama muhakkak yörüngeleri ve hızları değişecek. İki galaksinin tam olarak birleşip elips şeklinde yeni ve daha büyük bir galaksi oluşturma süreçleri karşılaşmalarından sonra 1 milyar yıl sürecek. Evrende bu olay çok sık oluyor. İki galaksi karşılaşıp birleşiyorlar.
Dünya mitolojlerine baktığımızda, Samanyolu hakkında birçok mite rastlıyoruz. Kadim Ermeni mitolojisine göre tanrılardan biri bir araba dolusu saman çalmış ve kaçmaya başlamış. Cennetlerin arasından saman yüklü tahta arabasıyla kaçarken samanların bir kısmı dökülmüş ve Samanyolu oluşmuş. Hıristiyan mitolojisine göre, İspanya’nın Galicia kentinde bulunan Santiago de Compostela Katedrali’ne yürümekte olan hacı adaylarının kaldırdığı tozdur Samanyolu. Bu yüzden, hıristiyan hac yolunun gökyüzündeki yansıması olarak kabul edilir. Öte yandan, Finlandiya başta olmak üzere Baltık Denizi ülkeleri, kış gelince güneye göç eden kuşların galaksiyi rehber aldıklarına inanır ve bu yüzden Samanyolu’nu “Kuş Yolu” olarak adlandırırlar. Gelelim Hint Mitolojisi’ne: Samanyolu’nun merkezindeki en yoğun ve parlak kısmı bir yunusun göbeğine benzeten Hint’liler, galaksimize “Yunus Tekeri” (Dolphin Disc) anlamına gelen Sisumara adını vermişler. Yunan Mitolojisi’nde ise hikaye ise şöyle: Samanyolu’nun Yunanca’daki ismi olan Galaxias “süt” anlamına gelen “Gala” kelimesinden köken almakta. Bir efsaneye göre, Heracles henüz bir bebekken Galaxias’ı yaratmıştır. Babası Zeus, ölümlü bir kadın olan Alcmene’den doğan Heracles’e çok düşkündür.Tanrıların en iyi özelliklerine sahip olması için karısı Hera uyurken Heracles’in gizlice Hera’dan süt emmesini sağlamaktadır. Birgün Hera aniden uyanıp tanımadığı bir bebeği emzirdiğini farkedince onu itmiş ve göğsünden fışkıran süt Samanyolu’nu oluşturmuştur.
Galaksimizdeki kara madde miktarının Andromeda’ya kıyasla çok daha fazla olduğu, bu yüzden de çapının daha küçük olmasına rağmen Samanyolu’nun kütlesinin Andromeda’dan daha büyük olduğu düşünülmekte. Varlığına dair teorik ispat ilk kez 1933’te, İsveç’li astrofizikçi Fritz Zwicky tarafından ortaya konmuş olan kara madde, elektromanyetik ışınım yaymadığı veya yansıtmadığı için direkt olarak gözlemlenemeyen, ancak görünebilir madde üzerinde yaptığı çekim etkileri sayesinde varlığı tespit edilebilen bir maddedir. Kara maddenin içeriği tam olarak bilinmemekle birlikte yeni elementer parçacıklar, nötrinolar, cüce yıldızlar ve gezegenler ve ışıksız gaz bulutları içerdiği düşünülmekte. İşin ilginç tarafı, görünür madde evrenin %4’ünü, kara madde ise %22’sini oluşturuyor. Geriye kalan %74’lük kısmı ise kara maddeden bile daha fazla bilinmezi olan “Kara Enerji” oluşturuyor. Kara Enerji, evrenin tamamına yayılmış olan ve çok güçlü bir negatif basınç oluşturduğu düşünülen bir enerji türü.
Evren hakkında bildiklerimizi, henüz bilmediklerimize ve belki de asla öğrenemeyeceklerimize oranlamak mümkün değil. Çünkü bilmediğimizin farkında olduğumuz kısım, bilmediğimizi bilmediğimiz kısım yanında devede kulak kalıyor. Evrende, yaklaşık olarak Sahra Çölü’ndeki kum tanesi sayısı kadar güneş olduğunu okumuştum. Bazı geceler, rüyamda kendimi bir kumsalda görüyorum. Denizin dibindeki kumlar ışıl ışıl. Gökyüzü ise garip bir şekilde yakın. Sanki elimi uzatsam yıldızları avuçlayabilecekmişim gibi hissediyorum. Sonra, rüyam lucid’leşiyor ve anlıyorum ki Contact’te Jodie Foster’ın “babası” ile buluştuğu kumsaldayım. Yerden bir avuç kum alıp gökyüzüne fırlatıyorum, kum taneleri oracıkta asılı kalıp parlamaya başlıyorlar. “Sahra Çölü”, diyorum kendi kendime… “Denize kıyısı var mıydı? Uyanınca haritaya bakmalıyım… ” Sonra uyanıyorum. Genleşmekte olan metal çatırtıları dolduruyor kulaklarımı. Kalkıp Defne’ye süt ısıtıyorum ve sanırım her seferinde bir kısmını tezgaha döküyorum.