Bölüm 1: Tatlı Patatesin Yararları

Kilo verdirir:  Normal patatase göre daha yüksek lif oranı nedeniyle, mide ve bağırsak dostudur, uzun süre tok tuttuğu için kilo vermede yardımcı olur.

İnsülin Direncini azaltır:  Tatlı patates düşük glisemik endeksli bir gıda olduğundan oldukça yavaş sindirilir. Bu da kan şekerinin dengelenmesine ve dolayısıyla insülin direncinizin kırılmasına yardımcı olur. Bu özelliği sayesinde diabet hastaları için önerilmektedir. Tatlı Patates nişastalı karbonhidratlar grubunda yer almasına rağmen, düşük glisemik endeksiyle, karbonhidrattan vazgeçemeyenler için tam bir diyet ürünüdür.

Kabızlığı önler:  Yüksek lif oranı sayesinde düzenli bağırsak hareketlerini destekler. Tatlı Patates tükettikçe, lifli yapısı Sindirim ve boşaltım sisteminizin dengeli çalışmasını sağlayacaktır.

Özellikle Mor Tatlı Patates içerdiği antioksidanlar sayesinde, bağırsak astarı hücrelerinin beslenmesine ve sağlıklı bağırsak bakterilerinin çoğalmasına yardımcı olur. Bu sebeple (IBS) İrritable bağırsak sendromu olanlara önerilmektedir.

Glüten içermez:  Tahılların aksine, nişasta bazlı ürünler glüten içermediğinden Çölyak hastaları dahil, gluten intoleransı olanlar rahatlıkla tüketebilir. Normal patatesten daha fazla şeker ihtiva etmesine karşılık, nişasta oranı düşüktür. Türlere göre nişasta oranı en düşük olan  Mor tatlı patatestir, Turuncu, Krem ve Beyaz olanlarda oran biraz daha yüksek ama normal sarı patatesten düşüktür.

Hücre Yeniler :  Araştırmalar, içerdiği polifen maddesinin DNA hücrelerini onardığını  ve kanser hücrelerinin artışını durdurduğunu göstermiştir. göstermektedir.  Bu özelliği sebebiyle kanser tedavisinde kullanılması için çalışmalar yapılmaktadır.  Doğu Tıbbı ise yüzlerce yıldır zaten tatlı patatesi tıbbi amaçlı tüketmektedir.

Polifenin Antioksidan özelliği en çok Mor Tatlı Patateste vardır.

Tatlı Patates, yine içerinde bulunan  Beta-Karoten sayesinde  cildi yeniler ve hem yaşlanma etkilerini azaltır hem de sivilce ve akne gibi cilt sorunlarının çözümünde etkili olur. Beta-Karoten açısından en zengin olan tür, Turuncu Tatlı Patatestir.

A vitamini konusunda hiçbir yiyecek tatlı patatesle boy ölçüşemez. Bir orta boy tatlı patates, günlük A vitamini ihtiyacımızın tamamını karşılar. A vitamini takviyesinde normal patates ve hatta havuca karşı açık ara öndedir. Bu sayede özellikle beyin ve göz sağlığımızı korumaya yardımcı olur.

Yapraklarını, filizlerini ve suyunu da tüketebilirsiniz:  Normal patatesin yaprakları ve filizleri toksiktir. Yeşerdiğinde mide bulantısından zehirlenmeye kadar yan etkileri vardır ve kesinlikle tüketilmemelidir. Tatlı patatesin ise mor cinsi haricindekilerin, yaprak ve filizleri dahil olmak üzere tüm yeşil aksamı da tüketilebilir. Çünkü yumru kökün A vitamini,  C vitamini Demir, Magnezyum,  Potasyum mineraller bitkinin yaprak ve filizlerinde de bulunur.

Yağlanmayı Önler:  Tatlı patates içerdiği B6 vitamini sayesinde vücudun aldığı besinleri yağa dönüşmeden enerjiye çevirerek bedenin yorgun hissetmemesini ve dinç kalmasını sağlar.

Vitamin Takviyesine Daha Az İhtiyaç Duyarız:   Aslında tablo olarak bakıldığında C vitamini, demir, magnezyum ve potasyum açısından Tatlı Patatesten  daha yüksek değere sahip bir çok gıda bulunmaktadır. Ancak,  lif oranı ve bu liflerin çözünmezlik yüzdesiyle (%77) sindirim sistemimizde daha uzun süre kaldıklarından, diğer gıdalara oranla, günlük ihtiyacımız olan vitamin ve minerallerin bedenimizce emilimi daha fazladır.

 

Bölüm 2: Tatlı Patatesin Tarihteki Yolculuğu

Ah Kolomb… Heyecanlı ve hayalperest kaşifimiz, başarıları kadar hataları ile de tarihe damgasını vurmuş görünüyor.

1492’de şimdiki Güney Amerika kıyılarına vardığında, burayı  Hindistan zannetmesi yetmemiş, bu yeni dünyadaki kök bitkilerin isimlendirilmesi ve tanımlanması ile ilgili de bayağı bir kafa karıştırmış anlaşılan.

Bilindiği üzere, hem patates hem de tatlı patates başta olmak üzere, pek çok kök bitkinin anavatanı Güney Amerika And Dağları. Kaşifler adalara vardığında, tatlı patatese de  ayrım gözetilmeden patates denilmiş.

Aslında “patato ve batata” aynı ana rahmini paylaşan çift yumurta ikizleri gibi birbirlerine hiç benzemeyen kardeşler.  Aşırı teknik detaylarla sizi yormadan bilimsel ayrımını şöyle yapalım isterseniz. Botanik açıdan,  Solanum tuberosum (patata) modifiye olmuş bir yer altı gövdesiyken, Ipomea batatas (batata) şişkinleşmiş bir kök ürünü.

Tatlı Patates,  Radyokarbon verilerine göre en az 5000 yıldır Güney Amerika’da bilinen ve üretilen bir tarım ürünü.  Oysa Polinezya’da bulunan tatlı patatesler, MS 700 civarına tarihleniyor. O yüzden bilim artık günümüzdeki tüm varyasyonların yaklaşık MÖ 2500 yılında Orta Amerika’da And dağlarındaki tek bir ortak atadan türediğini kabul ediyor.

Avrupa’ya ise hangisinin önce vardığı bilinmiyor ama, masalsı bir şekilde Kolomb’un ilk keşif gezisi dönüşünde belki de aynı sandıklarda yan yana gittiklerini hayal edebiliriz.

Binlerce yıldır Güney Amerika yerlilerinin ana besin kaynakları olan kök bitkiler içinde özellikle tatlı patates, doğadan toplanarak değil kültürü alınarak yetiştiriliyordu. Bir başka deyişle en iyi türler diğerlerinden ayıklanmış, insanlar için yararlı ve verimli olanları “evcilleştirilmiş”ti.

Daha düzlük ve ılıman iklime sahip Eski Dünya’nın beslenmesinde, arpa, buğday ve pirinç başroldeydi. Oysa And Dağları yüksek ve sert bir iklime sahipti.  Buradaki yerel halkın, tatlı patates başta olmak üzere kök bitkileri tahıl grubuna tercih etmesi,  Homo Sapiens’in koşullara ve coğrafyaya göre hayatta kalma becerisinin kayda değer kanıtlarından biridir.  Günümüzde ise artan nüfusun beslenmesi noktasında, tahıllara göre açık ara yüksek besin değerlerine sahip olması başta olmak üzere, pek çok sebeple tatlı patates insanlık için gitgide daha önemli bir role sahip olacak gibi görünüyor.

Tanıdıkça özellikle “batata”yı en az bizim kadar seveceğinize ve sahipleneceğinize inanıyoruz 😉

 

Bölüm 3: Tatlı Patates Uygarlığın Seyrini Nasıl Şekillendirdi?

Ey tatlı patates, 7000 yıllık yolculuğunda boyundan büyük ne işler başarmışsın görelim…

Milattan önce 5000 yıllarında And Dağlarında başlayıp, 15.yüzyıldan itibaren tüm dünyaya yayılan toprak altı şişkin köklerin hikayesi bu.  Nazca’lardan İnkalara, ve nihayetinde Maya’lara kadar uzanan tüm uygarlıkların pek çok ortak noktası var. Ancak bizi en çok ilgilendiren, dünya üstünde aynı tarih diliminde var olan diğerlerine göre, nasıl olup da daha yüksek nüfusa sahip, müreffeh ve kültürel yönden gelişmiş toplumlar haline geldikleri…

Peki bunun tatlı patatesle ne ilgisi var diyebilirsiniz.

Tatlı tatlı anlatalım o zaman.

Bir uygarlığın kültürel yönden kalıcı eserler bırakabilmesi, o toplumu oluşturan bireylerin ihtiyaçlar hiyerarşisi ile doğrudan alakalı.  Bireylerin de önce “Karnının tok sırtının pek” olmasıyla başlayıp, hayatın anlamını sorguladığı ve kalıcı eserler bırakma telaşına düştüğü bir kendini gerçekleştirme serüveni var.

Abraham Maslow’un ihtiyaçlar piramidi karmaşık geliyorsa,  ilk basamağı “Aç ayı oynamaz” ile “Önce can sonra canan” arasında bir yere yerleştirebiliriz.  Tarih, “Açken ben ben değilim” cümlesinin hakkını vererek, karnını doyurmayı başaran toplumların daha üst basamaklara ilerlemesiyle şekillendi. Diğer basamaklar da sırtımızı dayayacak bir ilişkiler ağına, (aile, devlet vs)  başımızı sokacak sıcak kuru ve korunaklı bir yere sahipsek, yaptıklarımız da takdir ve teşvik ediliyorsa hızlıca çıkılıyor. Böylece, kalıcı bir şey bırakayım da “Ben gidince adım kalsın, dostlar beni hatırlasın” kıvamına geliyoruz yavaştan.

İşte And Dağları toplulukları ihtiyaç hiyerarşisinde, besin kaynağı seçimini kök bitkilerden yana yaparak ve tatlı patatesi kültüre alarak, aynı dönemi paylaştıkları Avrupa’daki hemcinslerine açık ara fark attılar.

Bunun nedeni,  öncelikle düzenli ve besin değeri yüksek gıdalara sahip olmalarıydı. Avrupalıların tahıl üretimiyle bir birim alandan aldıkları besinin 4 katı kalori sağlayan tatlı patates başta olmak üzere ağırlıklı olarak kök bitkilerle beslendiler.

Dünyanın iyi beslenen bu gürbüz çocuklarının nüfusu hızlı ve kaliteli artarken, o dönem eski dünyadaki  tahıl ağırlıklı beslenen topluluklar kuraklık, sel gibi çevresel koşullar sebebiyle ani gıda kayıplarına uğruyorlar, nüfus sağlıksız ve yavaş artıyordu.

Kök bitkilerin bir avantajı daha vardı: Toprak altında gerektiği ana kadar ve uzun süre saklanabilen gizli hazine gibiydiler.  Doğa haricindeki düşmanların da kolay hedefi değildi bu ürünler.  Bilindiği üzere savaşlarda ilk tahrip edilen şeyler gıda kaynaklarıdır. Sular zehirlenir, tahıl ambarları talan edilir, tarlalar ateşe verilir. Oysa hiçbir askeri birlik, toprak altındaki kökleri çapalayıp çıkartmak için zaman kaybetmez.

İspanyol istilacıları 15. Yüzyılda Avrupa’ya taşıyana kadar 6500 yıl civarı Anavatanından pek çıkmayan patates ve tatlı patatesin inişli çıkışlı bir yolculuk yaptığını söyleyebiliriz. Kilisenin incilde adı geçmiyor diye yasaklamasından, saray bahçelerinden çalınmasına kadar skandallarla dolu bir geçmişi var. Kabul görmesi uzun zaman alsa da, açlık ve bilim adamlarının yoğun çabaları direnci kırıyor. (ki bu aç parantez ayrı bir yazı konusu olabilir, Kapa parantez. O kadar ilginç.)

Yine 15. Yüzyılda Portekiz Sömürgecileri tarafından Afrika’da  önce Mozambik ve doğu kıyılarına sonra da batı kıyılarına girmiş. Bir yüzyıl sonra  tatlı patates rotasını  Asya ülkelerine çeviriyor.  Önce  16. Yüzyılda Çin, 18 yüzyılda ise Japonya ve Kore’ye ulaşıyor.

Nasıl bir zamanlar tahıl Avrupa’da ana besin maddesiyse, Asya ülkelerinde de pirinç önemli yer tutmaktaydı.  Günümüzde ise tatlı patates seller, tayfunlar gibi felaketler sonucu ürün kayıplarına karşı, çok hızlı ve güvenilir yedek ve tamamlayıcı bir ürün olması sebebiyle Pasifik Adaları, Japonya, Çin, Kore, Vietnam ve Filipinlerde gittikçe popülerleşiyor.

Tatlı Patates şu anda,  dünyada en önemli besin maddeleri arasında 7.sırada ve hızla yükseliyor.

Sıradaki soru belki de şu olabilir: Tatlı Patates, normal patates’i sollar mı?  Sanırım 21.yüzyıl bu uzun mesafe yarışçısının, depara kalkarak son düzlükte sürpriz yapması için uygun koşulları oluşturmaya başladı bile.

Müjde Apay

1969 yılında İstanbul’da doğdu.Şişli Terakki Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ve Otel Yönetimi Bölümünden mezundur. Alison University Psycology Diploma ve Biology and Behavior of Psycology Sertifika, Psikiyatri Derneği Temel Psikoloji programlarını tamamlamıştır. 2009 yılına kadar Turizm ve Bilişim Sektörlerinde çalıştıktan sonra spritüel gelişim alanında çalışmak ve hizmet vermek üzere kurumsal hayata veda etme kararı almıştır. Müjde Apay, Klasik Sistem Usui Reiki Master’ıdır ve Reiki eğitimlerini destekleyen Işık Köprüsü, Çakra-Aura eğitimlerini almıştır. Eğitim ve uygulamalarından edindiği bilgi ve tecrübeleri, hem şifa uygulamalarında hem de Reiki eğitimlerinde etkili bir şekilde kullanmaktadır.