– İdil Göksel ile Bir Söyleşi –

Hasan Sonsuz: Sevgili İdil ile dostluğumuz uzun yıllara uzanıyor. Ben bile unuttum ne zaman kesişti yollarımız. Kendisi İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde Ekonomi Dalında öğretim üyesiydi ve yıllarca bu alanda çalıştı. Şimdi ise “Ekonomi Farkındalığı” üzerine bir atölye yapıyor. Tabii zihinlerimiz her ne kadar ekonomi ile ruhsallığı birbirine bağdaştıramakta zorlanıyorsa da bu Dünya’dan geçmenin yolu da Dünya’nın sağından solundan yukarısından aşağısından dolaşmak değil de tam içinden geçmekte yatıyor. Bunun da yolu da zaten içinde yaşadığımız dünyevi sistemi tanımak ve bilinçli bir şekilde onu yaşamak Bu noktada “Ekonomi Farkındalığı” başlığı çok cezbedici geldi ve sevgili İdil’e sormak istedik. Nedir bu “Ekonomi Farkındalığı”?

İdil: Aslında ben de tam ekonomi ile ruhsallığın ne kadar birbiriyle bağdaşdığını keşfettiğim için bunu paylaşmak istiyorum. İlk ekonomistler aslında filozoftu. Varoluşla ilgili sorgulamaları sonucu çıkan teoremler de ilk ekonomi teoremleriydi.

Yine bir ekonomist olan Stefani D’anna da “Tanrılar Okulu” kitabında “Mutluluk ekonomidir” der. Ben de gerçek anlamda ekonominin ne olduğunu anladığımızda hayatımızın daha huzurlu ve verimli geçebileceğini fark ettim ve bu farkındalığı paylaşmaya çalışıyorum. Bence bilinçli olarak ekonomi matematiğe boğulup daha zor anlaşılır ve sıkıcı hale getirilmeye çalışılmış. Özünü anladığımızda hem basit hem de çok faydalı bir bilim. Ama tabii ki bazı ekonomistler bile bu öze ulaşamıyor çünkü teoremlerin içinde kayboluyorlar.


– İdil Göksel –

Hasan Sonsuz: Peki ekonomi nedir diye sorsak bu noktada?

İdil: Ekonominin klasik tanımı kaynakların etkin kullanımıdır. Ama modern kitaplarda bunu güncellediler ve insanın hem doğa ile hem diğer insanlar ve firmalarla olan tüm ilişkilerini çalışan bilim dalı dediler. İlk tanımı bile kabul etsek kaynak dediğimiz şey sadece hammadde ya da üretim için kullanılan makinalar değil aslında. Cesaret de bir kaynak, sevgi de… Bunlar sınırsız ama sınırsız olmasına rağmen kullanmayı bilmeyenlerimiz ya da almayı bilmeyenlerimiz var. Ben derslerin başında hep ekonomi deyince aklınıza ilk gelen ne geliyor diye sorduğumda para derler; ama para bir kaynak değildir ekonomiye göre, bir araçtır. O da insan yapımı bir üründür.

Kaynak, üretim yapmak için kullanılan şeylere denir. Sadece bu bilgiyi içselleştirmek bile ekonomiye bakış açımızı değiştirebilir.

 

Hasan Sonsuz: Kaynaklar konusunu biraz daha açabilir misin? Çünkü bize ekonominin varolan sınırlı kaynaklar üzerinde insanın bitmeyen arzuları sebebiyle oluşan talebin yönetimi olarak aktarılmıştı. Ama bir yandan da kaynakların sonsuz olduğu bilgisi de var. Bu konuyu biraz irdelememiz gerekiyor.

İdil: Şöyle bir örnek vereyim Aslında en sınırlı kaynağımız zaman. Dünyadaki konumumuz, maddi durumumuz ne olursa olsun hepimizin günde 24 saati haftada 7 günü var. Yaşam yolculuğumuzun uzunluğu kişiye göre değişse de o da belirli. Ekonomide “fırsat maliyeti” kavramı vardır -ki bu konuyu anlatmayı çok severim.- Her seçim bir maliyet doğurur demektir. Bu maliyet illa maddi olmak zorunda değildir. Ekonomistler sadece ödenen bedele değil, aynı zamanda fırsat maliyetine bakarlar Bu da şu demek: Bir seçim yaptığımızda vazgeçtiğimiz en iyi alternatifin bize sağlayacağı fayda, o seçimimizin fırsat maliyetidir.

Örneğin şu an bu yazıyı okuyanlar bu yazıyı okumak yerine bambaşka şeyler yapıyor olabilirlerdi. Dolayısıyla bu yazıdan alacakları faydanın bu yazıyı okumak yerine her ne yapacaklardı ise o eylemden alacakları faydadan yüksek olması gerekir ki kendi de için doğru bir seçim yapmış olsunlar. O yüzden zamanı etkin kullanmak ya da hayatta verdiğimiz tüm kararları bizi kendi yolumuzda ilerletecek şekilde almak da ekonominin konusudur.

 

Hasan Sonsuz: Peki kaynakların kıt, insan arzularının sonsuz olduğuna dair tanım modern ekonomide yok artık demiştin. Bu ilgimi çekti çünkü bu tanım güncellenmiş olsa bile bilinçaltlarımızda o kadar işli ki… Yeni tanımı biraz daha açar mısın?

İdil: Halen ekonomistlerin çoğu bu tanımı kullanıyor. Sadece bazı heterodoks kitaplarda tanım bahsettiğim şekilde genişletildi. Bu kaynaklarda ekonominin tüm ilişkileri inceleyen bir bilim dalı olduğu söyleniyor. Yani sadece kaynakların insanlar için en etkin şekilde kullanılması değil; insanların doğayla insanların insanlarla ve insanların firmalarla olan ilişkileri hepsi ekonominin konusunu. Örneğin evlilik ekonomisi diye bir konu bile var üzerine bir sürü bilimsel makale yazılmış. Ekonominin çok sevdiğim bir başka bir yanı da her disiplinle ortaklaşa çalışabiliyor olması. Yani bağlayıcı bir bilim. Sağlık ekonomisi var, çevre ekonomisi var, çalışma ekonomisi var, toplumsal cinsiyet var… Aklınıza gelebilecek her bilim dalıyla ekonomiyi birleştirebilirsiniz, çünkü ekonomi zaten hayatın kendisini çalışıyor.

 

Hasan Sonsuz: Peki bu yeni ekonomi modeli bize ne diyor? Kitlesel bilinç altımıza nasıl sesleniyor? Eski model canımıza okudu. Kaynaklar kıtsa o zaman ben sahip olayım modeli insanı yarattı. Hatta bazıları kaynakların çoğuna sahip oldu. Oran ne kadar doğru bilmiyorum ama mevcut dünya nüfusunun yüzde biri, kaynakların yüzde 99’unu elinde tutuyor deniyor. Belki bu oranlar değişiktir ama sonuç az bir kişinin çok kaynağı elinde tuttuğu bir dünya modeli var. Yeni ekonomi modeli neler diyor bu konuda?

İdil: Burada yanlış anlaşılmasın: Yeni model, eski model değil. Ben yeni tanımı demek istemiştim. Ekonomi hep aynıydı, değişmedi. Sadece insanların farkındalığı arttıkça, tanımını güncellediler.

Benim bahsettiğim bakış açısından baktığımız zaman kaynakların %99’u dediğimiz şey maddi kaynaklar. Halbuki manevi kaynaklar var ve onların dağılımı eşit. Hatta belki farkındalığı yüksek olanlarda daha yüksek yani maddi eşitsizliği maneviyatla dengelemek mümkün.

Maddi olarak çok zengin olduğu halde, huzursuz, mutsuz, sağlıksız olan bir sürü insan var ve bunun tam tersini de görebiliyoruz. Bu dünyaya kendi yolumuzda ilerlemek ve tekamül için geldiysek kaynaklarımız farklı olabilir. Önemli olan elimizdeki kaynakları en etkin şekilde kullanmak. İşte bu da ekonominin konusu.

Sınırsız sevgi varken sen kendini sevebiliyor musun? Cesaret kaynağını kullanmadan herhangi bir işte nasıl adım atabilirsin? Sen elindeki kaynakları etkin bir şekilde kendi yolunda ilerlemek için kullanmaya başladığın zaman elinde olmayan kaynaklar da sana akmaya başlıyor. Bunu birebir deneyimlemiş bir insan olarak söylüyorum. Sen elindekini bile kullanmazken neden sana daha fazlası verilsin ki? Bir nevi hak ediş söz konusu.

 

Hasan Sonsuz: Kendi kaynaklarını keşfedip kullanmak ile başkalarının kaynaklarına dadanmak arasında da bir fark var. Birisinde olgunluk varken, diğerinde parazit ilişkisi var. Peki bir insan kendinde olan kaynakları nasıl keşfedebilir ve bunu nasıl yönetebilir?

İdil: Kendi kaynaklarımızı keşfedip etkin kullanırsak zaten kapitalizmin ana tuzağından kendimizi kurtarmış oluyoruz. O zaman senin önceki soruda bahsettiğin %1 yani maddi kaynağı bol olanlar, kendileri için köleleşecek insan bulamadığında Dünya da dengeye gelecek. Sermaye sahiplerinin iş gücüne ihtiyacı var. Sonuçta petrol içerek karınlarını doyuramazlar. Kapitalizm özgüvensizlik yaratarak ihtiyacımız olmayanl şeylere ihtiyaç  var gibi gösteriyor. Sonra da o evi, saati vs. almak için köleleşiyoruz. Oysa ki bizdekilerin kıymetini ve kendi değerimizi bilirsek, olay çok farklı yerlere gider.

 

Hasan Sonsuz: Peki senin kendi kaynaklarını keşfetmen nasıl oldu?

İdil: Kendimden kendime yolculukta birçok rehberim oldum ve hepsine çok şey borçluyum, iyi ki yollarım onlarla kesişti. Eskiden bana iyi gelen şeyleri paylaşıp bir de insanların gitmesi için ikna etmeye çalışırdım. Ama zamanla herkes için tek bir reçete olmadığını, herkese iyi gelecek şeyin farklı olduğunu fark ettim. Zaten rehberler de isimleri paylaşılsın diye rehberlik etmiyorlar.

Hangi belli başlı çalışmalar dersek: İlk olarak kendimi bağışlamak ve kendimi sevmek üzerine çok çalıştım. İnsan özüyle barışık olduğu zaman tüm kaynaklarının farkına varıyor. Zaten herkesin kendini bilme ve sevme yolculuğu farklı, ama ben kendimin en çok faydalandıklarını paylaşıyorum şu an seanslarda insanlarla. Bunları da bazen biraz daha farklı şeyler yaptırsam da mindfulness pratikleri adı altında genelleyebiliriz. Ayrıca yazmak beni çok şifalandıran bir araç oldu. Ona da senin sayende başladım bir kez daha teşekkür etmek isterim. Bu yüzden kendi seanslarımda yazıyı da çok kullanıyorum.

 

Hasan Sonsuz: Peki ekonomi farkındalığı bize günlük hayatta neler katar? Sen atölyende bu konuda nasıl bir çalışma yürütüyorsun?

İdil: Bence insanların tekamül yolunda karşılaştığı iki ana engel var: Biri kendini sevmeme, diğeri de ekonomik kaygılar. Ekonomi farkındalığı atölyesi bu ikincisini gidermek üzerine. Gerçi birincisine de dokunuyor ister istemez.

Hayat kararlardan, etkilere verdiğimiz tepkilerden ibaret ve her davranışımızın aslında bir fırsat maliyeti var. Bu kavramı içselleştirip özümüzden geldiği şekilde tercihlerimizi seçimlerimizi yaptığımızda, hayatımız da çok daha huzurlu ve verimli oluyor. Benim atölyede anlatmaya çalıştığımda bu tercihleri ya da seçimlerimizi nasıl bize en iyi gelecek şekilde yapabileceğimiz.

Hasan Sonsuz: “Fırsat maliyeti”. Sevdim bunu. 🙂 Çok teşekkürler paylaştığın bu bilgiler için İdil.

İdil: Ben teşekkür ederim Umarım bütünün faydasına olur. 🙏

Hasan 'Sonsuz' Çeliktaş

18 Kasım 1976'da Mersin'de doğdu. Toros Koleji'ni bitirdikten sonra Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü'ne girdi. Fakültesini çok sevdiğinden mezuniyeti sonrasında oradan ayrılamadı ve asistan kadrosunda eğitim hayatına devam etti. 2005'te ise İzmir'e yerleşti. 2001 yılında "Sonsuzlukotesi" mail grubunu kurmasıyla başlayan yazarlık hayatı, önce 2002'de sonsuzlukotesi.com'u, daha sonra da 2004'de derKi.com'u kurmasıyla devam etti. Bir yandan da Cosmopolitan, Esquire, Yeni Aktüel, Zodiac, Akşam Brunch gibi dergilerde ve Akşam Gazetesi'nde serbest yazar olarak yazıları yayınlandı. 2011'de ise Anadolu topraklarından doğup Amazon.com'da yayınlanan ilk Türk Spiritüel dergisi "The Wise"ı oluşturdu. Halen yazmaya devam ediyor. Duru Sonsuz ile Özün Dünya'nın babası sıfatıyla onlara rehberlik yapmaya çalışıyor...