Sizin için ne anlama geliyor bilemiyorum ama Türk Dil Kurumumuz şöyle diyor:
İsim (mo’da) İtalyanca moda.
1 . Değişiklik gereksinimi veya süslenme özentisiyle toplum yaşamına giren geçici yenilik:
2 . Belirli bir süre etkin olan toplumsal beğeni, bir şeye karşı gösterilen aşırı düşkünlük.
3 . sıfat Geçici olarak yeniliğe ve toplumsal beğeniye uygun olan.

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum ama bugünlerde gazete ve dergilerdeki plaj fotoğraflarında arz-ı endam eden bayanların büyük çoğunluğu beyazlara bürünmüş, bu yaz plajlarda bir beyaz bikini modasıdır almış başını gidiyor… Kim, “beyaz giyilecek” dediyse bütün ünlü, sosyetik ve olmak için can atan güruh beyaz bikini ve mayolara bürünmüş durumda. Ne oldu da düne kadar bikini rengi olarak hemen hiç tercih edilmeyen beyaz, birden revaçta?

Ya şu, suratı kaplayan kocaman güneş gözlüklerine ne demeli…
Yüzüme yakışır mı, nasıl durur demeden, sırf modaya uymak adına girilen komik haller.

Konuşma modasında en çok sinirime dokunan tabirse her cümlenin sonuna “anladın mı?” sorusunun eklenmesi. Bunun da modası mı olur demeyin, var, gençlerin diline pelesenk olmuş… Sanki karşısındaki insan salakmış gibi, her cümlenin sonunda, “anladın mı?”
E moda şekerim…

Bu yazın giyim modasıysa, çingene, Kızılderili, Hint motif ve renklerinin karmasıymış.
Rengârenk, cıvıl cıvıl…
Renkli giyinmek cesaret ister!

İyi güzel de, kim belirliyor bu modayı ve hangi hakla?
NEDEN ihtiyaç duyuluyor?
Güdülmek niçin hoşuna gidiyor insanların?
Kolaycılık değil mi bu?
Bir iç mimar çağırıp “evimi kendi zevkinize göre döşeyin” demekten ne farkı var?

Bir insanın kendi beğenisi, tarzı yok mudur?
Ki başka birilerinin beğenilerine uysun…
Herhangi bir modacıya uymak da değil asıl amaç, uyanlardan olmak, o grupta kalmak…

Mesela tatil adreslerinin de modası var.
Sosyete Bodrum Türkbükü’nde, neden?
Koca Türkiye’de gidilecek başka yer mi yok?
Hadi Türkiye’de başka yer bulamadınız, Türkbükü’nde bir kolaya yirmi milyon vermek yerine, yurtdışına gidemez mi bu insanlar?
Olur mu hiç, gidip o zümreye mesaj vermek çok daha önemli insanların kendi zevklerinden.
“Ben de buradayım, sizdenim.” El âlem ne der?
E “zengin olmak” ile “paralı olmak” bu sebeple farklı olgular zaten…

Hatırlıyorum da geçtiğimiz senelerden birinde neredeyse bütün hanım kızlarımızın ayağında güreşçi ayakkabıları vardı. Kim söyledi giyin diye ve neden hepsi birden giydiler?

Bir insanın kendi beğenileriyle ayakta durması yani, birey olması gerçekten de zor!
Hele ki farkında olmadan kaprisler edindiyseniz…
Kaprisli ve kaprissiz kadın kıyaslamasının kolay bir yolunu keşfettim Alanya’da, siz de deneyin… Bir tatil yöresine gittiğinizde her hangi bir Türk kızımızın mimik ve davranışlarına bakın bir de herhangi bir yabancı genç kızı izleyin… Davranışlarını belirleyen kıstaslar öyle aşikâr ortaya çıkıyor ki…

Bir genç kız olarak, kadınlar arası rekabet kurbanı olduysanız, giyeceklerinizi, yiyeceklerinizi, vücut ölçülerinizi, hatta flörtlerinizi başkaları ne diyecek diyerek seçiyorsanız zaten çoktaaan teslim olmuşsunuz demektir. Tıpkı kodlarında yazanın dışına çıkamayan küçük yeşil çimler gibi yaşar gidersiniz. Mevsimi gelince sararıp sonra tekrar yeşererek…

Ama insan olmak, özgün olmak, birey olmak istiyorsanız, size bahşedilmiş o muhteşem organı kullanmalısınız, beyninizi!

Yakıtı nedir beynin?
Tabii ki “bilgi”!
Kendi modanızı yaratabilmek için donanmalısınız, kendi ordunuzu kurmalısınız!
Bilgi olmadan fikir olmaz demişti ya Sevgili Büyüğümüz…

Fikir olunca onu eyleme dönüştürmek de zordur…
Hem de çok zor, her konuda olduğu gibi, moda konusunda da.
Moda ne için var?
İnsanları güzel ve alımlı kılmak için mi?

Peki, güzel ne?
Size desem ki ; “Güzel” misiniz?
Ve eklesem, neye göre?
Derler ya “zevkler ve renkler tartışılmaz.”
Evet ama bu söz birinin “bu giyilecek” demesi ve diğerlerinin de bu komuta uyması anlamına gelmemeli bence!

Önce sözlük tanımına bakalım mı “Güzel”in?
1 . Göze ve kulağa hoş gelen, hayranlık uyandıran, çirkin karşıtı.
2 . İyi, hoş: “Güzel şey canım, milletvekili olmak!”- Ç. Altan.
3 . Beklenene uygun düşen ve başarı düşüncesi uyandıran.
4 . Soyluluk ve ahlaki üstünlük düşüncesi uyandıran.
5 . Görgü kurallarına uygun olan.
6 . Sakin, hoş (hava).
7 . Okşayıcı, aldatıcı, kandırıcı.
8 . Pek iyi, doğru.
9 . zarf Hoşa giden, beğenilen, iyi, doğru bir biçimde.
10 . isim Güzel kız veya kadın.
11 . isim Güzellik kraliçesi.

Peki ya “güzellik” neymiş?
Onun için de başvuralım sevgili Türk Dil Kurumumuza:

1 . Estetik bir zevk, coşku, hoşlanma duygusu uyandıran nitelik, hüsün:
“Güzellik de uçar gider, zenginlik de erir biter.”- H. Taner.
2 . Okşayıcı söz veya davranış, iyilik, yumuşaklık.
3 . Ahlak ve fikrî nitelikleriyle hayranlık uyandıran şey.
4 . Güzel olan bir kimsenin niteliği:
“Güzelliğin on para etmez / Bu bendeki aşk olmasa.”- Âşık Veysel.

Bir güzelliğin doğabilmesi için önce yaratıcısının güzel olması gerekiyor diyor bir diğer özlü söz; “Yaradılan güzeldir Yaradandan ötürü”

Diyelim ki bir kadının dışı alabildiğine süslü olsun, süper makyaj yapsın, saçını boyatsın, en pahalı ve havalı kıyafetleri giyip karşınıza çıksın; kapağı süslü bir kitapla aynı kaderi paylaşmaktan kaçamaz. Eğer içi güzel değilse, iki sayfa okunur rafa kaldırılır. Tabii ki bu güzelliği ölçecek değerlere sahip olmalı karşısına çıkan erkek… Eğer basit boyama kitaplarından hoşlanıyorsa ala…

Bu yüzdendir ki, insan önce içine yatırım yapmalıdır!
Ruhunun güzelliklerini keşfetmeli ve dışa vurmalıdır…
Ki bu çok kolay, çünkü özü güzeldir insanın.
Yeter ki içinize çevirin gözlerinizi…
Esas ve en beyaz oradadır, eğer keşfetmeyi denerseniz, ruhunuza yönelirseniz bulursunuz.

Sonrasında dışınıza yansımaya başlar o duru güzellik.
Gözlerinizden…
Duruşunuzdan…
Yürüyüşünüzden…
Ürettiklerinizden…

Aslında ne giydiğinden çok nasıl taşıdığı önemlidir insanın.
Ne özlü sözdür şu:
“Ne insanlar gördüm üzerinde elbise yoktu.
Ne elbiseler gördüm içlerinde insan yoktu.”

Zarafet edinilebilen nadide yeteneklerden biridir, asaletin dışa vurumudur bir yandan da.

Yine bir söz gelir bunun ardına.
“İçi boş başaklar dik durur.”
Yani güzelim diye övünen yanılır aslında…
Diğer bir deyişle “burnu havada” olanlar…
Bir de burun yaptırma modası var tabii…
Hiç ihtiyacı olmadığı halde neşter altına yatar insanlar nedense?

Erkek modasınıysa sevgili Nil Kara İbrahimgil çoook güzel özetliyor.
Seks, futbol, para sohbetleri…
Arabalar da cabası…
Erkek modası da bu…
Birileri kuralları, peşinden koşulacakları, konuşulacak konuları belirliyor, diğerleri de…

İnsanların birey olması, ayrı ayrı düşünebilmesi ve düşüncelerini uygulaması birilerinin hiç işine gelmiyor olsa gerek ki körüklüyorlar bu zavallıları…

Genci, yaşlısı da takılıyor peşlerine.
Yalnız kalabilmeyi öğrenememiş ve bundan ölesiye korkan insanlar, bir gruba girme, orada kalabilme adına kendi kimliklerini, fikirlerini, beğenilerini daha doğmadan katlediyorlar, başka birilerinin güdümüne teslim ederek.

Ben; kırmızı bir elbiseyi aldığında, açık yakasını kendi beğenisi, değerleri ve ahlak kurallarına göre biçimlendirip giyeni seviyorum mesela, benim prensesim o!
En çok neye gülüyorum biliyor musunuz, şu magazin yazarlarına.
Neymiş, bilmem kim bilmem kimle aynı elbiseyi giymiş pişti olmuşmuş.

A akıllı kalemşör kardeşim, sen bütün kıyafetlerini tasarlayıp, özel terzine mi diktiriyorsun?
Öyleyse helal sana ama bir elbise alırken insan, ki Beymen’den bile alsan, bunu başka birinin de beğenip, alıp giyme ihtimali olduğunu bilmez mi? Hem bu neden kötü olsun ki?
Hatta bence çok da iyi olur, elbiseyi kimin nasıl taşıdığını görme şansı olur insanların…
Zaten insanları kıyafetlerinden ve etiketlerinden ibaret görenler için zihin yormaya, kelime sarf etmeye de gerek yok ya neyse.

Daha önce yazdıklarımla ters mi düştüm?
Hayır, aynı kıyafeti beğenmiş olmakla bir derdim yok, itirazım bir kıyafet türü veya davranışın herkes benimsiyor diye edinilmesine…

Moda, Güzel, Güzellik dendiğinde kapı tek bir yere açılıyor Seven için;
O insanın içine!!!

İçinizdeki Beyaz’ı keşfedin önce ve görün bakın dışınıza yansıtmaya başladığınızda neler oluyor.
Ben en beyaza şöyle derdim “keşke bir saniyeliğine benim gözlerimden bakabilseydin kendine, kamaşırdı boncuk gözlerin…”

Bu defa son sözü bir büyüğüme bırakıyorum,
Bakalım kimler tanıyacak bu cümleleri?
“Güzel günler göreceğiz çocuklar;
Güneşli günler göreceğiz!”

Kerem Seven