Hayatımda ilk defa “ Evet, evet evet!” diye avazım çıktığı kadar bağırıp zıplamak geliyor içimden. Neden diyeceksiniz, anlatayım…

Bizim hikaye üç ay önce başladı. Hep küçük çabaların bir işe yaramadığından dem vururuz, bir şeylerin değişmediğini söyler dururuz ya, eşimle konuşurken “ Hadi!” dedik, “ Bir şey yapalım ve en azından kendimizi iyi hissedelim, fark yaratamasak da bizim için büyük manevi kardır.”

İlk önce şu noktadan başladık; Tüketici olarak seçim yapmak hepimizin bireysel hakkı. Ne kimseye bir zararı, ne de vurucu bir tarafı var, öyle değil mi? Tamam…

Ben kendi adıma, özellikle de bu yıl, küresel ısınmayla ilgili arka arkaya okuyup bilinçlendikçe evdeki plastik tüketiminin ne deli boyutlara vardığını gözlemledim. Evlerimizde harcamanın yapıldığı ilk el olan annelerin ne kadar önemli olduğunu düşündüm. Çocuklarımızı bire bir babalardan daha uzun süreli görerek yetiştiren bizleriz, yemeği yapan, bu yemeği yaparken onu saklayan, gerekli alışverişi düzene koyan da öyle…Dolayısıyla, değişimi yapabilecek çok büyük bir potansiyelimiz var kadın olarak. Seçim bize ait. Kimseye değil. Güzel, öyleyse başlayalım!

Mesela, alışverişe gittik diyelim, bize kimse “ Ne diye buradan torba almıyorsun?” diye soru soramaz. Evimizde kullandığımız ve attığımız streç filmi burnumuza dayayamaz. Okuduğumuz ve doğaya zarar vermek pahasına midelerimizi şenlendirecek yiyecekleri pişirmeye de mecbur değiliz. Öyleyse ne duruyoruz?

İlk etapta evimin içinde çöp atmak için biriktirdiğim ama kocaman torbadan taşan, zaman zaman da üçerli beşerli çöpe atılan naylon torbalarımı ne yapacağımızı düşünmeye başladım. Alışveriş yaparken ihtiyaçlarımızı elimizden geldiğince yakın, yürüyüş mesafesinden alıp gelmek akıllıca olsa da yakınında aradığı bulunmayanlar ve arabası olanlar için bir yol keşfettim. Aslında, eşimin okulundan promosyon olarak yapılmış bir kocaman bez torba aklımı başıma getirdi de denilebilinir.

Hemen okuldaki velilerle konuşup düşüncelerimi paylaşmaya başladım. Bir kişi bile uygulasa büyük kardır ve hayatımız alışkanlıklarımızdır felsefesinden yola çıkıyordum. İlk zamanlarda benim de unuttuğum ve yapamadığım oldu ama o zaman arabaya kadar eşyayı getirip torbayı geri döndürmeye başladım. Birkaç acı tecrübeden sonra da arabada sürekli torbalarıma yer ayırdım.

O kocaman bez çantayı okuldan tanıdığım annesi terzi olan bir arkadaşa kopyalanabilir mi mantığıyla verdim. Herkese cüzzi miktarlarla satabilirsek hem sürekli kullanılır çantalara kavuşmuş hem de plastikten kurtulmuş olacaktık. Plastik versiyonunun bir parçasından bahsediyoruz tabi ki, o ayrı. Ama adım adım gitmekte fayda var diyordum. Hakikaten de doğruymuş.

Veli annesinin kıyafet dikmekte uzmanlaştığını ve bunu yapamayacağını öğrenince bu sefer eski torbaları kullanma fikri işe yaramaya başladı.

Şimdi… Her hafta alışveriş yaptığımızı düşünelim. Her alışveriş bize on tane torba olarak geri dönsün. Evdeki çöp tüketimini de minimize etmeye çalıştığımızda her gün bir çöp döktüğümüzü farz edelim. On gün içinde yeterli torbamız oluyor. O sıralarda yakınlardan da gelenleri ekleyince bu sefer ihtiyaç fazlası birikmeye başlıyor. O biriktirilen torbaların dibindekiler ne hikmetse bir türlü kullanılmazlar. Hele de bizim pazar alışkanlığımızı ekleyelim. Mesela çek çek aldık diyelim, içine yine eski torbalarımızı koyabiliriz. Zaman içinde gördüğümüz ne mi? Dolapların orasından burasından fırtlayan torbalar yokolmaya, dağlar erimeye başlıyor. Tebrikler!

Her hafta alışveriş demiştik, arabayla büyük bir merkeze gidiyoruz. Arabanın arkasında yine on tane kadar torbamız var, alışveriş bittikten sonra direkt eşyaları alışveriş arabasına yerleştirip değişik, şaşkın bazen de ilgi karışmış memnun bakışlar altında, kasiyere de dert anlatmak için debelendikten sonra arabamızın arkasında değişimi yapıyoruz. Bu kadar basit bir işlem! Ne zaman kaybı var, ne bir şey! Konuşurken sizi arkanızdaki ve çevrenizdeki insanlar duyuyor, hareketiniz örnek olmak suretiyle teşvik edici etki yapıyor.

Mesela, cam vakumlu saklama kapları… Muhakkak edinin ve streç filmden kurtulun. Yemek pişirdiniz fazla geldi, vakumlu saklama kaplarınıza öğünlük ayırım yapıp dondurucuya koyun, hem yemek konusunda israf yokoluyor hem de ne kadar pratik olarak, o yemek imdadınıza yetişiyor.

Ev ekonomisi derslerini hatırlarsınız değil mi? Zamanında ne kadar uflayıp puflayarak, annelere yaptırılarak geçilmiş derslerdi onlar. Aslında, işte esas vurgulanması gerekli olan nokta, evin direği olan kadının kısıtlı imkanlarını nasıl en verimli hale getireceği ve çevresine, ailesine katkıda bulunacağıydı. Tüketim toplumu ve sürekli harcama anlayışı in (!) olduğundan beridir bu eski düşünüş tarzı yerini şımarıkça bir duyarsızlığa bıraktı. Şimdilerde ise ev ekonomisinin zamanı tekrar gelmiştir, hiç kaçarı yok! Dolayısıyla duyarsız tüketim out!

Sonra mı ne oldu? Biz bunu yapalı üç ay geçti geçmedi bir anda Carrefour’un son derece temiz yüzlü emniyet görevlisi ortaya çıktı. Bizi direkt alışveriş arabasına yerleştirirken ve kasiyerle konuşurken gördüğü için sohbet etmeye gelmişti. Yanımıza yaklaştı, “ Aslında herkesin bu duyarlılığı göstermesi lazım.” dedi ve konuşup ayrıldık. Eve her gelişimizde hem azalan torba dağımıza bakıyor hem de o günü bir şey yapmış olmanın hazzıyla kapatıyorduk.

Geçen hafta eşim önden eşyaları yerleştirirken kasadayız, yüzü aydınlandı ve “Reyhan bak!” dedi elindeki broşürü göstererek. Kasiyer bir şeyler anlatıyordu ama ben duyamıyordum. O kadar sevinçli bir hava esti ki herhalde bir şey kazandık! dedim. Ama hayır. Bir kampanya başladığını o an öğrendim.

Şimdi, resimdeki değişimi anlatayım…Eskiden ellerinde kocaman plastik torbalar, bir tarafta kasiyer, diğer yanda torbalara yerleştiren görevli, her üç ya da dört aynı grup mala bir koca torbayı bedava veren insanlardı. Hatta dediğim gibi almayayım dediğimizde anlamayıp hala aynı otomatik tepkiyi veriyorlardı. Şimdi üzerlerinde “Küçük Farklar Büyük Değişimler Yaratır” t shirtleri, kasanın altında yine aynı sloganın ve deniz yıldızının olduğu kocaman sürekli kullanımlık, dayanıklı çantalar…Tanesi, Türk Lirasıyla 700YTL. Beş tane alsan zaten devasa mal alır içine. Ve artık onlarla alışverişe gidebileceğiz, alışveriş arabamıza asıp diğer insanlara da örnek teşkil edebileceğiz.

Broşürde şöyle bir bilgi var, dolabımın kapağına koydum, sürekli deniz yıldızına bakıp gülümsüyorum, 4 kez sürekli kullanılabilir çantayı kullanmakla plastik torba kullanımını %18 azaltacaksınız, dolayısıyla bu şekilde bir alışkanlık edinirseniz plastik kullanımını azaltarak dünyaya salınan emisyon gazını %20 indireceksiniz. Biliyoruz ki plastik torba petrol ürünü. Yine aynı şekilde bu çantaları 20 kere kullanımınız, plastik torba kullanımınızı %82 oranında düşürecek. Ve emisyon gazlarının üretimini %80 olarak etkileyeceksiniz.

Düşünün şimdi, basit bir seçim yaptınız, kimsenin karışamayacağı hakkınızı kullandınız, vicdanen ve ruhen yapılmış bir yardımın, evrenin hayrına olan bu hareketin keyfine vara vara evinize dönüyorsunuz. Bundan daha büyük bir mutluluk olabilir mi? “ Evet! Evet! ve yine Evet!” Yeni duyarlı ve akıllı hayat felsefesine hoş geldiniz!

Ve en son, ilk olarak yıllar önce Cem Yılmaz’ın programında dinlediğim ve beni çok etkileyen, bu kampanyanın simgesi olan denizyıldızı’nın öyküsü ile bitirelim;

Bir adam okyanus sahilinde yürüyüş yaparken, denize telaşla bir şeyler atan birine rastlar. Biraz daha yaklaşınca bu kişinin szahile vurmuş deniz yıldızlarını denize attığını farkeder ve “ Niçin bu deniz yıldızlarını denize atıyorsunuz? Diye sorar. Topladıklarını hızla denize atmaya devam eden kişi; “ Yaşamaları için” yanıtını verince, adama şaşkınlıkla; “ İyi ama burada binlerce deniz yıldızı var. Hepsini atmanıza imkan yok. Sizin bunları denize atmanız neyi fark ettirecek ki?” der. Yerden bir deniz yıldızı daha alıp denize atan kişi, “ Bak” der “ O’nun için çok şey fark etti.”

Hepinize bu yeni çabalarınızda kolay gelsin.

Reyhan Bull