derKİ çıktığı günden beri yazdığımız yazılarla adımız komplocuya çıktı. Bari bu kez de teknoloji ile devam edelim. Ama önce teknolojinin ne olduğuna bir göz atalım. Teknoloji, sözcük anlamı olarak, «Bir sanayi dalı ile ilgili yapım yöntemlerini, kullanılan araç, gereç ve aletleri kapsayan bilgi.» olarak tanımlanmaktadır. Teknoloji de kültür gibi bir üstyapı kurumudur ve kullanılan araçlara, bilimde gelinen noktaya ve gereksinimlere bağlıdır. Teknoloji gereksinimlere bağlı olduğuna göre, buna bağlı olarak gizli kullanım alanları da olması doğaldır. Bir başka deyişle , açıklanmamış, gizli tutulan teknolojilerin varlığından söz edebiliriz. Bunun yanında bilinen teknolojilerin, bilinmeyen yanları da söz konusu olabililir. Bu tür teknolojiler içinde en çok adı duyulanı HAARP’tır.
Aslı adı “High Frequency Active Auroral Research Program” olan HAARP uzun süredir üzerinde konuşulan bir konudur. Türkçe’ye “Yüksek Frekanslı Aktif Auroral Araştırma Programı” olarak çevirebileceğimiz HAARP aslında daha önce bilinen ve Kutup Işımaları olarak adlandırılan bir olayın (Auroral kısmı buradan geliyor) yapay olarak gerçekleştirilmesi ile ilgili bir projedir.
Bu ışımaları daha önce duymuşsunuzdur. Bunlar Güneşin aktivitesine bağlı olarak hızlanan parçacıkların atmosferde çarptıkları gazları ışımaya neden olmaları ile gerçekleşir. Bu ışımalar genelde Kutup bölgelerinde görüldüğü gibi , aktiviteye bağlı olarak daha geniş bir alanda da gözlemlenebilirler.
Auroral kısmını açıkladıktan sonra Yüksek frekans kısmını açıklayalım. Radyo dalgalarını biliyoruz. Örneğin “TRT-Radyo3 İstanbul’da 88.2 MHz üzerinden yayın yapıyor” dediğimizde bu dalganın frekansını da belirtmiş oluyoruz. Bu dalgalar çeşitli frekanslarda oluyor. Haberleşme amaçlı dalgalardan söz ederken Yüksek Frekanslı dalgalar 1.8 MHz ile 30 MHz arasındaki dalgalardır. Bunlar iyonosfer (atomların iyon halinde bulundukları atmosfer katmanı) vasıtasıyla dünyanın bir çok yerine ulaşabilirler. Bu katmalar gece-gündüz değişebilirler. (Eskiden Kısa Dalga radyoları geceleri daha rahat dinliyorduk, artık kısa ve uzun dalga radyolar kalmadı gibi, ancak meraklıları alıyor.)
Şimdi gelelim HAARP’e .
Bu proje Alaska’da , Gakona’nın 8 km. Kuzeyinde bir gözlemevinden yürütülmektedir. Projeye 1990 yılında başlanmıştır. Görünen amacı, Dünya’nın iyonosferindeki fiziksel ve elektrik özelliklerin incelenmesi ve bunun sivil ve askeri haberleşmedeki etkilerinin araştırılmasıdır. Ayrıca radar sistemlerinin iyileştirilmesi, Dünya’daki maden yataklarının araştırılması da bu projenin kapsamındadır. Yer olarak buranın seçilmesi de anlamlıdır. Burası bu tür araştırmaların yapılması için , atmosferik koşullar olarak ideal bir bölgedir, ayrıca yerleşimlerin elekromanyetik kirliliğinden uzaktır. Tabii ki gözlerden de uzaktır. Ayrıca bu merkezin ziyaretçilere kapalı olduğunu belirtmekte de fayda vardır. Bu projenin sadece inceleme amaçlı olduğu söylense de buradaki vericilerle iyonosferde çeşitli deneylerin yapıldığı da bilinmektedir. Burada, çıkış gücü, 3.6 MW antenlerle (3.6 tabii ki resmi bilgi, bunun daha yüksek olmadığının garantisini kim verebilir?) HAARP için pojeyi yürüten Alaska Üniversitesi’nden yapılan açıklama bu gücün, doğal olayların ve Güneşten gelen fırtınaların yanında çok düşük olduğu ve ne sismik ne de meteorolojik bir etkiye neden olabileceği şeklindedir. Kaldı ki böyle bir etki varsa önce haberleşme sitemlerinde gözlemlenmesi gerekmektedir. Ancak buna rağmen HAARP hakkında komplo teorilerinin sonu gelmemektedir. Bunun en önemli nedeni, vericilerin açıklanan gücünün , gerçekte olan gücünden farklı olabileceği düşüncesidir.
Dünyamız çok hassa dengelerin üzerinde durmaktadır. Son yıllarda , teknolojilerimizin iklimler üzerinde yaptığı etkiler açıktır. Bu dengeyi bozacak her türlü aktivite olumsuz sonuçlara yol açmaktadır. İyonosfer de Dünya’nın üzerinde bir kalkan gibidir ve kendine göre dengeleri vardır. Bu katmanda iyonize olmuş olan atomlar, nötr kalan atomların ancak 500’de biri kadardır. Bu iyonizasyon da, bu katmanın gelen enerjileri soğurmasından kaynaklanmaktadır. HAARP’ın destekçileri, bu projede gönderilen dalgaların sadece iyonlaşmış atomlarla ilişkiye girdiklerini ve bu yüzden bu katmanda olumsuz bir tesire yol açmadıklarını söylemektedirler. Ancak, daha yüksek enerjide gönderilebilecek bir dalganın buradaki iyonizasyonu arttıracağı ve bu katmanın dengesini tamamen bozacağı kesindir. Bu şekilde, Güneş’teki fırtınalardan daha yüksek enerji taşıyan dalgaların gönderilmesi durumunda oluşabilecek olumsuzluklar hakkında ise çeşitli görüşler vardır. İklimlerin değişmesinden, depremlerin oluşmasına kadar bu tür teoriler ortaya atılmaktadır.
Ortaya çıkacak olumsuzluklardan ilki iklimlerdeki değişimler olarak ortaya konmuştur. Son zamanlarda gözlemlenen ani iklim değişiklikleri ve sürekli tehdit eden, insanların ölümüne yol açan meteorolojik olaylar ise bu görüşlerin kuvvetlenmesine ve HAARP karşıtı akımların yayılmasına yol açmıştır. Teoride söz edilen bir olumsuz etki de Dünyanın jeomanyetik dengesinin bozulacağı ve depremlerin artacağı yönünde idi. Depremlerin sıklaşması ve daha önce depremselliğin gözükmediği yerlerde derpem olması da HAARP’e yönelik komplo teorilerinin artmasına neden olmuştur.
Bu konu ile ilgili bir başka teori ise 17 Ağustos 1999’da ülkemizde olan deprem hakkındadır. Bilindiği gibi deprem esnasında ve öncesinde ateş topları görülmüştü. Deprem uzmanlarının bunların olabileceğini belirtmelerine karşın, bir çok araştırmacı bunların olması gerekenden farklı olduğunu ve olması olası depremin, daha küçük depremlerle şiddetinin azaltılmasını planlayan ve HAARP ile ilgili prensiplere dayanan bir deneyin sonucu olabileceğini söylemişlerdir. Özellikle ateş toplarının oluşumu fay hatlarındaki enerji boşalımına bağlı olabileceği gibi bu tür bir çalışmadan sonra da olabilir. Havanın iyonizasyonu bu bağlamda rastlanan bir olaydır. Hatta normal koşullarda, kutup ışımalarında olduğu gibi, sivri dağ zirvelerinde olabilmekte ve halkın oraya “nur indiği” söylentilerine de neden olabilmektedir. Ancak oluşan ateş topunun ve çıkan ışımaların niteliği farklı komplo teorilerine neden olmaktadır. Tabii bu görüşün ne kadar doğru olduğunu zaman gösterecektir.
HAARP projesinin etkisi olabilecek diğer olaylar arasında ozon tabakasının zarar görmesi, kutupların erimesi, haberleşmenin kontrollü ya da kontrolsüz olarak kesilmesi gibi olumsuzluklar da sayılabilir. Bunun dışında HAARP porjesinin düşündürücü bir özelliği daha vardır. Bu projede yüksek frekanslı dalgalar kadar çok düşük frekanslı dalgalarla ilgili de çalışmalar yapılmaktadır. Denizaltı haberleşmesi ile ilgili olan bu dalgaların, insan ve atmosfer üzerindeki etkileri halen tartışmalıdır. Bu tür dalgalarla enerji transferi de yapılabileceği düşüncesi konuyu çok daha karmaşıklaştırmaktadır. Üstüne canlılar ve atmosfer üzerindeki olumsuz etkiler de eklenince durum daha ciddi bir hal almaktadır.
Sonuç olarak HAARP’in göründüğünden çok farklı bir proje olduğunu ve henüz bilemediğimiz bir amaçla çalışmalara devam edildiğini söyleyebiliriz. Bu tür çalışmaların ne sonuçlar doğabileceği ortaya konmaktadır. Ancak komplo teorileri üretmek için daha henüz elimizde sağlam veriler yoktur. Tabii ki iklim değişiklikleri ve depremlerdeki artışlar, hatta oluş şekilleri bu tür komplo teorilerine taraftar kazandırmaktadır; ancak bir olayın çok fazla açığa çıkması aslında saklanan başka bir şeylerin olduğunu da düşündürtmektedir. Özellikle bu projeyi finanse eden şirketlerin geçmişlerinin ve faaliyetlerinin çok aydınlık olmamamsı da bunu düşündürtmektedir. Kaldı ki HAARP bu tür projeler içinde tek olan değildir.
Burada HAARP’in ve çok düşük frekanslı dalgaların tehlikesine dikkat çekmiş bir bilimadamının da adını anmak gerekmektedir. Bu kişi ünlü matematikçi ve nükleer enerji mühendisi Tom Bearden’dir. HAARP’a olan karşı çıkışları ve Tesla vericileri ile enerji aktarımının tehlikeleri hakkında dikkat çeken Bearden çok farklı dalga türlerinin de tehlikelerinden söz etmektedir. Bearden’e göre, Süper Potansiyel Teorisi ve Scalar (vektörel olmayan) Dalgalar yeni gelişmekte olan, dip dalgalarına benzeyen yeni tür teknolojilerdir ve enerji iletimi ve silah olarak kullanılabilecek yöntemlerdir. Bu teoriye göre, uzaktan enerji göndermek ya da insanların üzerinde etki yaratmak olanaklı olabilecektir.
Bazı araştırmacılar, insanların zihinlerini de etkileyebilecek dalga yapıları üzerinde de çalışıldığını da söylemektedirler. (Normaldir Bush hâlâ %40 lar civarında oy alacak dendiğine göre 🙂 ) Bearden’a göre de bu olanaklıdır. Öte yandan teknolojinin “gizli” kullanımı sadece dalgalarla alakalı değildir. Bugün özel hayatımız dinlenen cep telefonları ve Internet’ten izlenebilen yazışmalarımız ve özel ilgilerimizle bazı kimselerin bilgisi dahiline gedebilmektedir. Ayrıca TV’lerden verilen gizli mesajlar da teknolojinin bilinçaltımıza yaptığı etkiler arasındadır. Aynı etkileri Sinema ekranlarından, verilen gizli mesajların yanı sıra kullanılan sembollerden de almaktayız. Ayrıca dinlediğimiz müzikten, yaşadığımız ortama kadar bize ulaşan gizli mesajlardan, farklı frekanslardaki bilgilerden haberimiz olmadan yaşıyoruz.
Sonuçta gerek bilinçaltı , gerek fiziksel , farkında olmadan saldırıya ve bilgi bombardımanına tutuluyoruz. Ve düşünme biçimimiz değiştiriliyor. Üzerinde yaşadığımız Dünya ise ciddi tehdit altında. Kimler tarafından mı? Bilsem yazardım.
Bu yazıyı okudunuz. Bunu okuduğunuzu kim biliyor? Kimse mi ? Hadi canım sen de!