ImageGeçtiğimiz Haziran ayında bazı gazeteler Yüce Gerçek Tarikatı (Aum Shinrikyo) Lideri, Shoko Asahara’nın tutuklu bulunduğu hapishanede aklını tamamen yitirdiği haberlerine yer verdi.

Kolaylıkla gözden kaçabilecek kadar küçük olan bu haberin ardında çoğumuzun bilmediği çok ilginç, ilginç olduğu kadar da dehşet veren bir hikaye yatıyordu.

Tarikat liderliği yaptığı sırada kendisine körü körüne bağlı 40 bin müridi bulunan, 15 ayrı cinayetten yargılanıp idam hükmüyle hapiste yatan Asahara, artık akli melekelerini tamamen yitirmiş daha doğrusu iyiden iyiye çıldırmıştı. Peki kimdi bu Asahara? Ya da 40 bin kişi nasıl oluyorda bir deliye körü körüne bağlanıyor, onun cinai planlarının ardından sürüklenebiliyordu?

Özürlüler okulundan tarikat liderliğine

1955 yılında doğan asıl adı Chizo Matsumo olan Shoko Asahara, çok fakir bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Bir şansızlık eseri henüz bebekken tek gözünü kaybetmişti. Bu yüzden eğitimini özürlüler okulunda tamamlamak zorunda kaldı. Çok istemesine rağmen Tokyo Üniversitesi’ne kabul edilmeyince kendini akupunktur öğrenmeye adadı. Tokyo yakınlarında şifacıların, falcıların ve akupunkturcuların oturduğu bölgede kocakarı ilaçları satan bir dükkan açtı. Kısa bir zaman içinde şarlatanlar aleminin bir üyesi oldu. Bir süre sonra ilaç satmayı bıraktı ve bir yoga okulu açıp mistisizme yöneldi. 80’li yılların başlarında aydınlanmayı bulmak amacıyla Tibet’e gitti. Tibet dönüşü sihirbazlık işine girdi. 80’li yılların sonuna kadar girip çıkmadığı iş kalmadı. Bu arada yoga, Hinduizm ve biraz da Budizm ile ilgilendi. Hırslıydı. Bu hırs ona bir başkasının liderliğine körü körüne bağlanmayı değil kendine ait yeni bir şeyler geliştirmeyi emrediyordu. Tam anlamıyla karmakarışık olmuş düşüncelerini bir araya toplayıp yeni bir yol çizdi. Çizdiği yolda onu ilerletecek araca Üstün Gerçek Tarikatı ismini verdi. Asahara kaderin kendisine teklif ettiği fakir bir ailenin talihsiz kör çocuğu rolünü elinin tersiyle geri çevirmiş, gelecek vaat eden bir tarikat lideri olmayı seçmişti.

O yeryüzünde mutlak dinginlik mertebesine erişebilmiş yegane insan(!) olarak Nirvana’yı bulmuş ve mutlak dinginlik mertebesini elde etmişti. Bu sözde üstün varlık herkesin ve her şeyin üzerinde bir yere sahip olduğunu ilan etmek için zaman hiç zaman kaybetmedi.

40 bin müridi vardı.

Müritlerinin hepsi adeta ona tapıyor, koşulsuz şartsız bir itaat gösteriyorlardı. Bu tarikata girmek için oldukça zorlu imtihanlardan geçen müritler sınavdan başarıyla çıktıklarında tüm benliklerini Asahara’ya adıyor, aileleriyle tüm ilişkilerini kesiyor ve sahip oldukları tüm mal varlıklarını tarikata bağışlıyorlardı. Özellikle Japonya’ya karşı saldırgan fikirler benimseyen Asahara’nın ilginçtir ki bu ülkede yaşayan binlerce müridi bulunuyordu. Bunun en büyük sebebiyse, Japon gençliğinin içinde bulunduğu manevi anlamdaki boşluktu.

Suç dosyasında cinayet ve adam kaçırma gibi suçların bulunduğu  Yüce Gerçek Tarikatı lideri Asahara’ya göre, bir insanın ruhunu temizlemesi ancak cinayet işleyerek mümkün olabilirdi. Bu nedenle müritlerine şiddeti öğreten Asahara, soğukkanlılıkla cinayet işleminin bir erdem olduğuna inanıyordu.

Tarikattan kendi istediği ile ayrılmak isteyen 21 yaşındaki eski bir müridini ve kendisine karşı açılan davalarla ilgilenen ünlü bir avukatı henüz bir yaşındaki çocuğu ve karısıyla ile birlikte soğukkanlılıkla katlettirebilecek kadar acımasızdı.

Onun kehanetine göre, 21. yüzyılın başında bir nükleer savaş çıkacak ve bunu fırsat bilen ABD, Japonya’yı yeryüzünden tamamen silecekti. Bu savaş üçüncü ve son dünya savaşı olacaktı. Bu iyiyle kötü arasında yaşanan son savaş, Armageddon’du.

Asahara hükmünü vermişti, yok oluş kesindi. Bu savaşta sağ kalmak ancak tarikat mensuplarına nasip olacaktı.

1995 yılına gelindiğinde müritlerinin sayısı artık 40 bine ulaştı. Bu sayının 30 bin kadarı Rusya’da, 10 bini ise Japonya’da bulunuyordu. Müritlerinin arasında çok sayıda bürokratın ve siyasi ismin bulunduğu iddia ediliyordu ve bu ona büyük bir güç sağlıyordu.

Asahara’nın buyruğu

1994 yılında tarikatın gücünden rahatsız olan bazı kişiler tarikata karşı bir tür yargı savaşı başlattılar. Zaten tarikat bir aydınlanma yolu olmaktan çıkmış oldukça saldırgan bir tavır içine girmeye başlamıştı. İlk hedef, tarikat aleyhinde dava başlatan ve adalet bakanlığı lojmanlarında kalan hakimler oldu. Ardından ilk sarin gazı saldırısı Tokyo yakınlarındaki Matsumoto’da gerçekleşti ve yaklaşık on kişinin ölümüne 150 kişinin yaralanmasına neden oldu. Ama tarikat aleyhinde kesin kayıtlara ulaşılamıyordu.

Bu arada iddialara göre Asahara’nın emriyle gizli bir sarin gazı üretim merkezi inşa edilmeye başlanmıştı. Bunun yanı sıra Asahara binlerce otomatik silah ve bir milyon kurşun yapılmasını emretmişti. Tarikat tarafından kiralanan Rus bilim adamlarının yardımıyla uranyumun kullanılabileceği bir tür nükleer silah bile üretilmeye çalışılıyordu. Asahara’nın ilgi alanı içerisinde adam kaçırma ve başta avukatlar ve savcılar olmak üzere tarikat aleyhinde olanların katledilmesi de vardı. Ne yazık ki iddialar ispatlanamıyordu.

1995 yılı artık Ashara için bir dönüm noktasıydı. Zaten başladığına inandığı savaşı iyiden iyiye kızıştırmak isteyen Asahara, 1930’lu yıllarda Nazilerin geliştirdiği sarin gazı ile Mart ayında Tokyo Metrosu’na saldırdı. 12 kişinin ölümüne, binlerce kişinin ise zehirlenmesine yol açan bu eylem Asahara’yı bütün dünyanın tanıdığı bir isim haline getirdi.

Kıyamet geliyor

Yüce Gerçek Tarikatı 1993 yılında Batı Avusturalya’nın Banjawarn bölgesinde 200.000 hektarlık dev bir çiftlik satın almıştı. Burası bir nükleer kıyamet çıktığında tarikat üyeleri bir sığınak olacaktı. Oldukça paranoyak bir kişilik olan Asahara ABD’nin, Üstün Gerçek Örgütü’ne ve dolayısıyla kendisine zehirli gaz saldırısında bulunacağına şiddetle inanıyordu.

Asahara diğer yandan örgütün merkezine sinir gazı saldırısında kullanılmak üzere antikor etkisi yapacak atropin maddesi yığıyordu. Böylece III. Dünya Savaşı sırasında sadece Asahara’nın taraftarları hayatta kalmayı başaracak ve ardından tüm dünyayı olgun bir elmayı dalından koparır gibi kolayca ele geçirebileceklerdi.

Daha sonra ortaya atılan iddialara göre Yüce Gerçek Tarikatı, Armageddon savaşını başlatacak sarin gazı saldırılarının ilk denemelerini yine bu çiftlikte gerçekleştirmişti. İlginç olansa Yüce Gerçek Tarikatı’ın buraya yerleşmesinden kısa bir süre sonra merkez üssü çiftliğin çok yakınlarında bulunan 3.7 lik bir depremin vuku bulmasıydı. Konuyu ilginç kılansa bu deprem Avusturalya’nın bu bölgesinin tarihinde ilk kez gerçekleşiyordu. Görgü tanıklarının ifadesine göre deprem öncesinde, gökyüzünde bir ışık çizgisi oluşmuş, bir ateş topunun belirmiş ve ardından deprem meydana gelmişti. Ardından aynı bölgede turuncu bir ışık belirmiş ve bu ışık iki saat içinde birinin şalteri kapatması gibi aniden yok olup gitmişti. Tabii ki bunlar görgü tanığı olduklarını söyleyen kişilerin ifadesiydi…

Armageddon ya da Üçüncü Dünya Savaşı

Özellikle Japonya ve Rusya’da oldukça kalabalık bir mürit topluluğuna sahip olan Asahara, son savaş Armageddon’un ya da Üçüncü Dünya Savaşı’nın çıkacağına kesin gözle bakıyordu. Hatta Yüce Gerçek Tarikatı üyelerinin haricindeki bütün insanlığı yok edecek bu savaş gizli güçler tarafından çoktan başlatılmıştı bile.

Asahara, 8 Ocak 1995 tarihinde katıldığı bir radyo programında EM- Elektromanyetik Silah Sistemleri ile yapay depremler yaratılabileceği görüşünü dile getirdi ve daha da ileri giderek bu güçlerin Japonya’ya bir depremle saldıracağını görüşünü ortaya attı. Ve saldırının nerede olacağını da açıkladı;

“Japonya’ya bir depremle saldırılacak, bu en yakın ihtimalle Kobe gibi görünüyor”

Asahara’nın katıldığı radyo programından tam tam dokuz gün sonra takvimler 17 Ocak 1995 tarihini gösterdiğinde Kobe kenti korkunç bir depremle yerle bir oldu…Binlerce kişi öldü, bir o kadar insan yaralandı ve sakat kaldı. Tokyo Borsası çöktü, Asya’nın en güçlü bankalarından Barings tarihe karıştı. Kobe depremi aynı zamanda bir finans depremine yol açmıştı. Kobe depreminden önce hayata geçirilmeye çalışılan Rusya-Japonya-Almanya ekonomik ekseni Kobe’yi yıkan fay hattıyla birlikte yıkılmış oldu. Neden hedef Tokyo değil de Kobe oldu? sorusuna Asahara’nın bir cevabı tabii ki vardı;

“Kobe kesinlikle doğru bir hedef çünkü bu şehir Japonya’nın en önemli finans kuruluşlarının bulunduğu bir tür ekonomik merkezdir”.

Bir biçimde haklı çıkan Asahara, depremin hemen ardından vakit kaybetmeden Kobe depreminin Tokyo ya yapılacak bir saldırının provası olduğunu iddia edince artık dünyanın gözü Yüce Gerçek Tarikatı’nın üzerine çevrildi…

Yapay deprem iddiası

Asahara bu depremi nasıl oluyor da bilebiliyordu? Yüce Gerçek Tarikatı’nın ileri gelenlerine göre depremler savaş harekatlarının bir türüydü. Yüce Gerçek Tarikatı’nın ortaya attığı bu iddia doğal olarak Kobe depreminin gerçekleşmesiyle büyük bir yankıya sebep oldu. Tarikat liderine göre yapay depremlerin Hiroşima’ya ve Nagazakiye atılan bombalar ile arasında hiçbir fark yoktu. Kimileri artık yapay depremler yaratmanın imkansız olmadığına gerçekten inanmaya başlamıştı. Hatta ABD Senatosu Araştırma Daimi Alt Komitesi bu iddiaların gerçek olup olmadığını araştırmak amacıyla özel bir araştırma dahi başlattı. ABD Senatörü Sam Nunn başkanlığında biraya gelen komite araştırmalarını yaparken Yüce Gerçek Tarikatı’nın ileri gelenleriyle görüşmek için olağanüstü çaba harcadı, ardından 100 sayfalık bir rapor yayınladı. 1997 yılında yine Senatör Sam Nunn tarafından Georgia Üniversitesi’nde organize edilen ‘Terörizm, Kitle İmha Silahları ve ABD Stratejisi’ isimli konferansa katılan eski Amerikan Savunma Bakanlarından birisi “ Teröristler elektromanyetik dalgaların kullanılmasıyla iklimleri değiştirip, depremler, volkanlar yapabilen ekolojik silahlar üzerinde çalışıyorlar” şeklinde bir açıklama bile yaptı. Japonya’da boş durmuyordu ve iddiaları araştırmak üzere Japonya’nın FBI’ı olarak bilinen Kamu Güvenliği Araştırma Bürosu tarafından tarikata bazı ajanlar sokulmuştu. Tam bu dönemde tarikatın casusluk, silah ticareti ve uyuşturucu suçlarıyla haşır neşir olduğu iddialarıyla ortalık iyiden iyiye çalkalanmaya başlamıştı. Lakin nedense gerçekten işe yarar, dişe dokunur, kesin kanıtlar içiren bilgilere bir türlü ulaşılamıyordu. Belki de yıllar sonra iddia edildiği gibi bazı ajanlar bilgi sızdırmak için katıldıkları tarikatta Asahara’nın sadık birer müridi haline gelmişlerdi…

Hideo Murai cinayeti

Tarikatın ikinci adamı olarak bilinen bilim ve teknoloji sorumlusu Hideo Murai, astrofizik alanında önemli çalışmalar yapmış bir bilim adamıydı. Ölümünden sonra bile yaptığı çalışmalar askeri ve sanayi alanlarında denenen ve geliştirilen bir bilim adamı olan Murai, özellikle elektromanyetik silahların geliştirilmesine odaklanmıştı. İddialara göre Murai aslında saldırgan amaçlar taşımıyor sadece Yüce Gerçek Tarikatı’nı ve Japonya’yı bu yeni teknoloji silahlarından nasıl koruyacağı üzerinde çalışmalar yapıyordu. Hatta bu gizli güçlerin önemli hedefi olan lideri Asahara’yı korumak tek ve biricik amacıydı. Bunun için Asahara’nın makam şoförüne koruyucu yansıtıcı gözlükler, giysiler yapmayı denedi. Hatta Asahara’nın limuzinine gerçekleşecek elektromanyetik olası bir saldırı için görünmez ağ üretmeyi bile denemişti.

Onun özellikle üzerinde çalıştığı konu yine bilim adamı olan ve artık hayatta bulunmayan Nicolas Tesla gibi elektromanyetik silahların yanı sıra iklimleri değiştirebilen, depremler yaratabilen, volkanlar icat eden ekolojik türden silahlardı. Murai’nin çalışmalarını Asahara dışında kimlerin desteklediği ise bir başka meçhuldü. Bazı çevrelere göre Murai, Asahara sayesinde devlet desteği görüyor ve Japon Yıldız Savaşları programı altında örtülü bir ödenekten büyük para desteği alarak araştırmalarını bu kaynak yardımıyla sürdürüyordu. Tabii ki bunların hepsi birer iddiaydı ve öyle olarak kalmaya devam edecekti. Çünkü gerçekten büyük bilim adamı olan Murai, 5 Nisan 1995 tarihinde Amerikalı iki gazeteci ile yaptığı mülakatta bildiği her şeyi polise ve FBI’ya anlatabileceğini söylemesinin ardından bir Koreli tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Ve asla konuşamadı…

Adolf  Hitler ve Nikola Tesla’ya hayranlık

1990’lı yılların başında Japonya’da ciddi bir siyasi güce sahip olan ve 1995 Tokyo kimyasal gaz saldırısının faili Yüce Gerçek Tarikatı Lideri Asahara dünyada sadece iki kişiye hayranlık duyuyordu. Bunlardan ilki dünyaca ünlü bilim adamı Nikola Tesla, diğeri ise Adolf Hitler’di. 1856-1943 yıllarında yaşayan Tesla, keşifleriyle ünlü bir bilim adamı olmasının yanı sıra yapay depremler ve hava koşullarının yaratılmasının mümkün olduğunu ve bu sayede dünyanın bir elma gibi ortadan ikiye yarılabileceğini iddia etmesiyle de ünlüydü. Hatta bu amacını gerçekleştirmek için Tesla Deprem Makinesi üzerinde çalıştığı söyleniyordu. Kimilerine göre o bir Kara bilim Adamı’ydı. Asahara’nın ikinci ilham kaynağı Adolf Hitler’se sarin gazını toplu imha silahı olarak ilk kullanan kişi olarak tarihe geçmişti.

1990’ların başında aralarında ki sınır sorunu nedeni ile araları gergin olan olan Rusya ile Japonya arasında artık barışçıl bir hava esmeye başlamıştı. İddialara göre bunu vesile bilen Asahara, eski Sovyet Başkanı Gorbaçov ve KGB ile gizli bir toplantı gerçekleştirdi. Yine bu iddialara göre söz konusu üç kişinin toplantısının konusu Sovyetlerin sahip olduğu tektonik silahlar ile Japonların sahip olduğu süper bilgisayar teknolojileriyle ilgiliydi. Bu toplantının içeriği asla açıklığa kavuşmadı…

Savaş başlıyor!

ImageAsahara için metro saldırısı bir son değil tam aksine bir başlangıçtı. Asahara’nın kehanette bulunduğu dünya savaşını başlatacak eylem planının ilkiydi. Japon polisine göre eğer eylem planlandığı gibi yürüseydi yani metroya gizlenmiş sarin gazı torbalarının tümü doğru ateşlenebilseydi, en az 20 bin kişi ölecekti. Asahara bu olayla birlikte adını tüm dünyaya duyurmuş oldu ama aynı zamanda da o artık bir tutukluydu.

Şayet tutuklanmasaydı, asıl büyük eylemini birkaç ay sonra gerçekleştirecek ve hükümet binalarıyla İmparatorluk sarayını ele geçirmek üzere harekete geçecekti.

Aslında Asahara’nın gerçek amacı terör yaratarak ünlenmek değil, Japonya’yı yenmek ve ülkeyi ele geçirmekti. Japon askeri gücüne sızmayı bile başarmıştı. Sonradan yapılan araştırmalar ve iddialar gösterdi ki Asahara’nın müritleri arasında askeri kurumlarda çalışan birçok kişi bulunuyordu. Üstelik bu kişiler kimyasal ve ağır silahlar üzerinde çalışan birliklere dahil olmayı başarmış, özel eğitim almışlardı.

Asahara’nın büyük planlarından birisi uzaktan kumandalı helikopterlerle Tokyo’ya sarin gazı püskürtmekti. Örgüt bu amaçla bir kimyasal madde fabrikası kurma aşamasına bile gelmişti.

Asahara’nın yakalanmasından sonra örgütün tesislerine yapılan baskınlarda savaş malzemeleri üreten bir fabrika, çok sayıda silah, bakteri üretmeye yarayan kimyasal maddeler ve gıda zehirlenmesi yapmak üzere üretilmiş bakteriler ve bir helikopter bulundu. Örgütün kasasındaysa milyonlarca dolar para ve altın yatıyordu. 

Sonunda delirdi

Tokyo Metrosu eyleminin ardından tutuklanan Asahara ve 200 tarikat üyesi 22 cinayetin azmettiricisi olarak yargılandı ve idama mahkum oldu. Yaklaşık on yıldır bulunduğu hapishane iyiden iyiye aklını yitiren Asahara, akıl hastanesine nakledildi.

Mahkemede yargılanmasına rağmen hakkında ki iddiaların hiç birisi tam olarak kanıtlanamayan Asahara’nın aynı zamanda çok sayıda siyasi ve bürokratik müridinin bulunmasının mantıklı bir açıklaması bugün bile  yapılamıyor.

Kimilerine göre Asahara tarikata ajan olarak giren devlet görevlilerinin beynini yıkayıp onları kendine bağladı.

Kimileri içinse Asahara aslında Japon derin devleti adına Rusya ile gizli bir silah üzerinde çalışan bir kukladan ibaretti.

Tesla’nın çalışmalarından yola çıkılarak geliştirilen bu silah aşırı güç yaydığı için Kobe depremini yaratmıştı. Bu iddiaları destekleyen kişiler depremin merkez üssünün Asahara’ya ait tesislerden birisinin tam altında gerçekleşmesinin bir tesadüf olmadığını öne sürdüler.

(İlk Yayın: Esquire)
Konuk Yazar