WLR: Birçok Reiki uygulayıcısı, enerjinin bedene kalp bölgesinden girip, kolları takip ederken ellerine ulaştığını hissediyorlar. Bize Reiki enerjilerinin nasıl oluştuğuna dair bilimsel temelli bir varsayım açıklayabilir misiniz?

 

JLO: Bu bilgiye bağlı olarak, olası bir varsayım, Reiki uygulayıcısının Reiki vermeye başlamasıyla, sevgi, şefkat ve diğer şifaya ait duyguların kalpte oluşmasıdır. Bu duygular kalbin elektrik enerjisinde değişim yaratarak, sinirler ve özellikle elektriğe duyarlı vasküler (damar) sistem yolu ile ellere ulaşarak, ellerde, alıcıya aktarılan şifa biolalanlarının oluşmasını sağlar. 

Tahminimce Reiki uygulaması sırasında oluşan alanların frekansı ile, bağışıklık sistemi ve diğer önemli beden sistemlerini uyaran belirli frekanslar çok kesin ve hassas ölçülerde birbirine yakınlar. Bu test edilmesi gereken bir varsayım.

Ellerle dokunarak yapılan şifa, kadim bir şifa metodu ve enerjiyi hisseden ve gerçekten bununla binlerce yıldır çalışan birçok terapiste gerçek misyonerler olarak saygı duyulmalı. Aura katmanlarını hissetmek gibi tecrübelerinin, birgün kesinliğinin kanıtlanacağına inanıyorum. Aynı zamanda çakraların da gerçekten ne olduklarını keşfedeceğiz. Pratik perspektiften bakıldığında, bioalan biliminin  katetmesi gereken daha çok yol var.

 

 

WLR: Bu bioalanlar şifacının ellerinde yaratıldıktan sonra, şifayı nasıl gerçekleştiriyorlar?

 

JLO: Atımlı manyetik alanın kemik ve diğer dokuları onardığının keşfi, yöntemlerin nasıl işlediğiyle ilgili çok ciddi ve dikkatli araştırmaların başlamasına sebep oldu.  Sonuç olarak enerji alanlarının nasıl sıçrama yaparak farklı dokularda iyileşme sürecini başlattığına dair detaylı bilgimiz oldu. Aslında araştırma aşamasında olan bir kaç makul varsayım var. Ben Şekil 4’te gösterilen, sinyal çağlayanı diye adlandırabileceğimiz ve üzerinde en detaylı çalışılan varsayımı tanımlayacağım.

Hikayenin iki kısmı var. Öncelikle elimizde, hücre yüzeyinden sitoplazmaya oradan da, DNA üzerindeki seçici etkilerin arşivlendiği çekirdek ve genlere kadar devam eden tepkime selinin detaylı bir resmi var. İkinci olarak, amplifikasyon denen ve çok küçük alanların çok büyük etkiler yaratmasına olanak sağlayan bir fenomen var. Bu hikaye 1994 yılında tıbbi fizyoloji alanında Nobel ödülünü alırken A.G. Gilman’ın konferansının bir bölümü. Keşfedilen şey, tek bir hormon molekülünün veya nörotransmitterin veya elektromanyetik enerjinin tek bir fotonunun bir hücresel cevabı tetikleyebildiği. Amplifikasyon işleminin anahtar basamaklarından biri, hücrenin içine yüzlerce kalsiyum iyonunun akmasını sağlayan kalsiyum kanalının aktive edilmesi ve bu sayede yaralı veya hastalıklı dokunun onarılmasında rol oynayan çeşitli hücresel işlemleri aktive etmesi.

Bu araştırmanın en önemli yanı, çok küçük alanların en iyi etkileri yaratabilmesidir. Bu aslında tıbbın her dalını etkileyen olağanüstü ve hayati bir gerçekliktir.

Bir terapist istediği etkiyi elde edemeyince, daha çok zorlamaya veya aletin yoğunluğunu yükseltmeye veya daha yüksek dozlarda ilaç vermeye eğilimlidir. Modern araştırmalar bunun tam tersini işaret etmektedir. Yaşayan dokular dış alanlara bizim tahmin ettiğimizden çok daha fazla duyarlıdırlar. Birçok bilim adamının, enerji alanlarına gözlemlenen duyarlılığın fiziksel olarak mümkün olmadığından emin olduğu bir dönemden sonra; artık biyolojik sistemlerin, daha büyük uyarıların daha büyük cevapları doğurduğuna ilişkin basit mantığa karşı olduğunu biliyoruz. Birçok yaşayan sistem için, oldukça zayıf alanlar kuvvetli alanlardan çok daha fazla etkili olabilir.

Reiki gibi enerji terapilerinin, insanın acı çekmesi ve sağlık açısında oldukça bedelli olan bazı ciddi hastalıkları önlemede ve hatta iyileştirmede çok değerli olduğunu düşünüyorum.

Bu yöntemlerin çalışma şekillerinden biri, vücuttaki hücrelerin birbirleyle haberleşmelerini sağlayan iletişim kanallarını açmak, ve hücrelerin onarım ya da savaşımı başlatmaları gerekn alanlara doğru yol alabilmelerini sağlayan alanlar açmak. Bu yöntemlerin diğer bir etkisi de, bağışıklık sistemlerinin düzgün çalışmasını sağlayacak şekilde, kişiyi sakinleştirmeleri.

 
 

WLR: Bazı kişilerin kendi enerji alanlarını görmelerini olanaklı kılan bir biyolojik temel var mıdır?

 

JLO: Fizikte Michael Faraday’ın kendi adıyla anılan ve Faraday Etkisi denen bir etki var. Manyetik alanlar ışığın polarizasyonunu (kutuplaşmasını) değiştiriyorlar. Şimdi, göz, ışığa çok duyarlı ve bazı kişilerin, alanın ışığın kutupluluğunu değiştirmesine uyum sağlayarak, bedenin enerji alanını hissedebilme yeteneğine sahip olduklarına inanıyorum. Bazı kişiler bu yüksek hassasiyetle doğyor, bazılarıysa bu hassasiyete yaşamlarında daha sonra ulaşıyorlar. Sanırım bu, bazı kişileri, insan enerji alanının katmanlarını görmelerine olarak veren  bir vizyon.

İlgili başka bir mekanizma da, birçok bilimadamının gözün ışık alıcısı olduğu kadar, manyetik alıcı olduğunu keşfetmesi. En başarılı araştırmalardan biri, bal arıları üzerinde yapılanı. Manyetik bilgiyi navigasyon için kullanıyorlar. Bu araştırma, nörofizyologların göze  bir mıknatıs yaklaştırıldığında, gözün sinyal gönderdiğini keşfettikleri, oldukça sofistike bir araştırma. Görsel sistemin çevresinin manyetik görüntüsünü geçekten yaratabilmesi, ileri aşama çalışmalar için ilginç bir başlık.

Her iki yaklaşım da, insan enerji alanı hakkında değişik bilgiler veriyor. Benim amacım, her yaklaaşımın tek başına sağladığı bilgiden ziyade, bunları bütün resmi görebilecek şekilde filtrelemek, ki aslında tam olarak olan da bu.

 
 

WLR: Enerji tıbbı ile bilinçlilik arasında bir korelasyon var mıdır? Eğer öyleyse, bilinçliliğin enerji tıbbında oynadığı rol nedir?

 

JLO: Bilinçlilikle ilgili olarak, bir grup bilimadamı, zihin dediğimiz olgunun altında bilinçliliğin gerçek maddesi olan üç boyutlu bir nörömanyetik alan olduğunu öne sürdüler. Bunlar, Mart 2003’te piyasaya çıkacak olan yeni kitabımda (Energy Medicine in therapeutics and Human Performance) irdelediğim enteresan fikirler.

Bunun, enerji tıbbını etkileyiş şekli önemli. Tramvanın ve tramvatik anıların çözülmesinden daha acil birşey yok. Bu, bireysel seviyede ve toplumların, ulusların ve etnik grupların seviyesinde böyle. Dünyanın mevcut durumu düşünüldüğünde ise, enerji tıbbının tramvaya yaklaşımı gelecekte varolmamız için için bir anahtar olabilir. Üç önemli kitap bu konuda yayınlandı. William Redpath’in Tramva Enejitikleri kitabı, Gallo’nun Enerji Psikolojisi kitabı ve Levine’in Kaplanı Uyandırmak adlı kitabı. Bu benim de bir sonraki kitabım için seçtiğim konu aynı zamanda.

 

WLR: Reiki şifacıları, deneyimleri sonucunda, Reiki şifa enerjisinin kendi kendinin rehberliğini yaptığını ve daha yüksek bir zeka ya da bilinç ile, aslında tam da hastanın ihtiyacı olan doğru frekans ya da frekansları ürettiğini gözlemliyorlar. Bu yüksek zeka, aynı zamanda Reiki pratisyeninin ellerini doğru yere koymalarına ve ilgili bölgede doğru zaman kalmalarına rehberlik ediyor. Araştırmalarınızda, bu ihtimali mümkün kılabilecek bir şeyler var mı- yani yüksek bir zeka tarafından Reiki enerjisinin yönlendirildiği ve aynı zamanda pratisyene rehberlik ettiğine dair?

 

JLO: Bilimsel perspektiften bakıldığında, sizin yüksek zeka dediğiniz şey aslında hepimizde doğuştan var olan sezgisel iç bilgelimizden farklı birşey değil. Ve zihinsel faaliyetlerimizi rahatlatıp, bilinçaltımızın gerçekte neler olup bittiğini algılamasını her zaman sağlayabiliriz. The User Illusion adlı kitabında, Tor Norretranders, her bir saniye bilincimizin, bir bilgiye ait onbir milyon parça minicik kesitleri nasıl çözümlediğini tanımlıyor.Duyularımızla gelen bilginin çoğu, farkındalık seviyemizin altındaki bilinçaltımıza işlenmek üzere gönderiliyor.  Bu nedenle içgüdülerimize ve sezgilerimize güvenirsek, gerçeğin bizim onu algılama biçimimizden daha yakın bir gerçekliği içeren bilgi kısmına güveniyoruz demektir, çünkü  bu işleme alınacak olan bilgiden çok daha fazla bilgi içeren bir kısım. Böylece eğer düşünce sürecinizi bırakırsanız, elleriniz bir mıknatıs tarafından çekiliyormuşçasına doğru yerlere gider ve doğru zamanda diğer bölgeye geçer.

Bunun olma şekillerinden birinin, hasarlı ya da hastalıklı dokunun enerji sistemlerine sinyal göndermesi ve bunun da sizi doğru yerlere yönlendirmesi olduğuna inanıyorum. Bu test edilmeye değer bir hipotez.

Reiki pratisyeninin ellerindeki bioalanın  hastanın ihtiyaçlarına göre otomatik olarak ayarlanmasını sağlayan iç mekanizmanın olasılığına yeni kitabımda değindim. Yaşayan dokuların yarı iletken maddelerden oluştuğunu ve karmaşık elektronik bir devre yapısında oldukların farkettiğiniz zaman, değişik frekansların nasıl hissedilip yansıtıldığı konusu açıklık kazanıyor. Ben buna vücudun işletim sistemi diyorum ve bunu bir bilgisayarın işletim sistemiyle kıyaslıyorum. Bu arka planda sessizce ve görünmeden çalışan ve bilgisayarın yaptığı tüm işleri koordine eden bir sistem. Aynı şekilde vücudun işletim sistemi de yaptığımız herşeyle ilgili olarak arka planda sessizce ve görünmeden çalışıyor. Aktivitelerinden bir tanesi iç devrelerinin frekansını duruma en uygun şekilde ayarlamak olabilir. Reiki tedavisi sırasındaki durum ise alıcı tarafından yayılan sinyallere karşılık olarak, Reiki pratisyeni tarafından işletim sistemine sistemi dengeleyecek diğer sinyallerin iletilmesi olabilir. Tabii ki bunlar test edilmesi gereken varsayımlar.

Uygun ekipmanlarla bu etkileşimleri çalışarak hipotezleri teyit ya da ret edebiliriz. Bu esnada tıbbın her dalı için çok değerli olabilecek vücutla ilgili birçok bilgiyi öğrenebiliriz. Bilim bu şekilde işler. Testler sırasında ortaya çıkan bilgiler, varsayımın doğru ya da yanlış olmasından çok daha değerlidir.

 
 

WLR: Reiki 2. aşamada, öğrenciler uzak mesafedekilere nasıl Reiki göndereceklerini öğreniyorlar. Sözkonusu mesafe ne olursa olsun, görünen o ki, Reiki şifa enerjisinin kuvveti azalmıyor. Odadaki birine uygularken gücü nasılsa, gezegenin diğer köşesindeki bir kişiye gönderirken de öylesine güçlü olabiliyor. Bu, enerji radyasyonu ile ilgili teoriye, yani mesafe ne kadar uzaklaşırsa, enerji o kadar zayıflar diyen genel teoriye aykırı görünüyor. Bunun nasıl olduğunu açıklayan bilimsel bir yön var mı?

 

JLO: Fizk biliminde, uzaktan şifaya arabulucuk yapan birkaç fenomen mevcut. Örneğin skalar dalgaların, aynı anda evrenin yapısında heryerde eşit derecede etki etme gibi olağandışı bir özellikleri var. Bu nedenle skalar dalgaların diğerlerine benzer hızları yok ve etkileri mesafe ile azalmıyor.

Skalar dalgalarla ilgili fizik teorisi yüzyıl kadar öncesine dayanmasına rağmen, fizikçiler genellikle formüllerden bunu  düşüyorlar, çünkü böylesine belirgin özellikleri olan bir fenomeni tasavvur edemiyorlar. Günümüzde duanın faydalarının yanısıra, uzaktan şifaya ait de birçok deneysel kanıt biriktiğinden, skalar dalgalar uzaktan şifaya arabuluculuk edip etmedikleri yönünde tekrar inceleniyorlar. Bu önemli, çünkü lokal uygulanabilen birçok tamamlayıcı terapi, uzaktan da yapılabiliyor.

Değerli bir bakış açısı da, tüm maddelerin evrendeki diğer maddelerle bağlantısını tanımlayan kuantum fizikçisi Dr. Milo Wolff’tan geliyor. Makaleleri oldukça bilimsel açıdan oldukça net ve kavrabilir olmanın yanısıra, bilimle ilgili olmayan okuyucuya da hitap eden bir dille yazılmış. Etkileyici kavramları, kozmosun, maddenin ve fizik kurallarının özelliklerini bütünleştiriyor.

Şekil 5, bunun nasıl işlediğini gösteriyor. Bu şekil Milo’dan. Maddenin parçacığına ait kuantum dalgalarını gösteriyor. Varolabilmesi, parçacığın kendi dış dalgalarının yanısıra, evrendeki diğer bütün parçaçıklardan gelen dalgalara bağlı. Bu nedenle parçacık evrendeki tüm diğer parçacıklarla olan etkileşimine bağımlı. Bence Milo’nun sonuçları ses getiren sonuçlar.

Diğer bir yönü de, kuantum yersizliği ya da ayrıştırılamazlığı ya da Bell teorisi ya da EPR etkisi (Einstein, Podolski ve Rosen 1935’te bununla ilgili önemli bir makale yazdılar) adı verilen konu. Bu, dikkati sağduyuya çeken bir fenomen, veya dünyanın işleyişinin gerçekte sağduyuya bağlı olmadığını söyleyen bir fenomen. Bu fenomenin gerçekliği, 1983 yılında Alain Aspect’in Fransız ekibi tarafında kaydadeğer bir şekilde deneyimlendi.

Kuantum yersizliğini gösteren bir deneyde, kalsiyum atomları, ışık hızında hareket eden ve birbirinin aynı olan ve birbirine zıt yönlerde ilerleyen bir çift foton yaydıkları bir değişken enerji alanına koyuluyorlar. İkisi de ışık hızıyla birbirlerinden ayrıldıklarından, hızları toplanıyor ve aslında ışık hızının iki katı bir hızla birbirlerinden ayrılıyorlar. Modern teknoloji bize, bu iki foton ayrışırken nasıl davrandıklarını izleme olanağı sunuyor. Davranışları oldukça garip. Parçacıklardan biri dönüş denen özelliğini değiştiren bir kutuplaştırma cihazına giriş yaptığında, Diğer fotonun da dönüşü değişiyor. İlk parçacık, ne kadar uzak ya da hızla ayrıldıklarından bağımsız olarak, görünen o ki, diğer ikizine başına gelen şeye dair bir mesaj gönderiyor. Rölativite(görelilik) teorisi, ışık hızının üzerindeki herhangi bir mesaj iletimine olanak vermemesine rağmen, aynı kalsiyum atomunda birlikte olan iki parçacığın eşzamanlı iletişimde bulundukları sonucuna varıyoruz. Einstein buna “uzaktan ürkünç hareket” demiş. Paçacıkların ayrılması illüsyon gibi birşey, yani bir kere çift olmuşlarsa hep öyle kalıyorlar. Big bang’den önce, evrendeki bütün maddeler bir zamanlar aynı yerde olduklarından, evrendeki tüm maddeler diğer maddelerle iletişim halinde olumaya devam ediyorlar demektir.

Bunlar sağduyuya dikkat çeken keşifler, bu nedenle bilimadamları akışı tespit edebilmek adına deneyleri büyük bir dikkatle inceliyorlar. Fizik dünyasında bu konuyla ilgili tartışma sürüyor, bazı fizikçiler kuantum yersizliğini kabul ederken, diğerleri reddediyor.

Okunmaya değer bir yorum, F.David Peat’in Eşzamanlılık adlı kitabında bulunabilir. Ve hem Ken Wilber hem de Larry Dossey konu hakkında geniş yazılar yazdılar. Şifa ile ilgi yakın tarihli bir konferansta, Dossey, birazcık yersizlik yaratamayacağınızı belirtti. Bu, ya evrenin işleyiş şeklidir ya da değildir. Birçok fenomen yersizliğin geçerli olduğuna işaret etmekte.

 

WLR: Reiki inisiyasyonu, Reiki eğitiminin benzersiz bir parçası. Bir kişinin Reiki yeteneğine sahip olmak için kendisini eğitmesine gerek yok. Yetenek öğrenciye hocası tarafından inisiyasyonla aktarılıyor. Görünen o ki, inisiyasyon, öğrencinin Reiki’ye kanal olma kabiliyetini başlatıyor ve insiyasyon öncesinde ve sonrasında öğrencinin şifa enerjilerinde belirgin bir fark oluyor. Sizin biyolojik ya da bilimsel anlayışınıza göre, bunu mümkün kılabilecek bir yol var mı?

 

JLO: Enerji tıbbının diğer yönleriyle birlikte, teste açık bir önermede bulunmak mümkün. Tahminimce, inisiyasyon sırasında, öğretmenden öğrenciye enerji alanı aracılığıyla, öğrencinin her zaman hatırlayacağı şekilde, bir ya da bir dizi frekans aktarılıyor. Hatırlama işlemi muhtemelen, maddenin elektromanyetik imzasının suya aktarıldığı homeopati’dekiyle hatırlama işlemi ile aynı. Bazı bilim adamları, suya aktarılan hafıza fikrine büyük şüphe ile bakarken, diğerleri bunun nasıl işlediğine dair araştırmalar yapıyor. Buna ait bazı güzel hipotezler üretildi. İnsan vücudundaki su sistemi, çevredeki alanlara tam duyarlı bir anten özelliği taşıyor, ve bu su sistemi, suyun homeopatik tedaviyi hatırladığı şekilde, frekansları hatırlıyor olabilir.

 

WLR: Enerji tıbbının bilimsel araştırmalarının gittiği yön sizce nedir ve gelecekte ne gibi ilerlemeler görüyorsunuz?

 

JLO: Enerji tıbbı artık canlılık ve mekanizma arasındaki eski tartışmaların çözüldüğü ve insan enerji alanının ölçümleri için yöntemlerin geliştirildiği bir dönemde. Benim fikrime göre, Reiki ya da diğer enerji şifaları uygulanırken üretilen alanlarla ilgili çalışmalar, mevcut ekipmanlarla yapılabilecek en ilginç çalışmalar olacaktır. Şifanın her zaman birine enerji aktarmakla ilgili olmadığı; bazen buna yaralı ya da hastalıklı bölgeden enerji çekmenin de dahil olduğunu farketmek de önemli. Bu nedenle, hasarlı ya da hastalıklı dokuların yaydığı alan tipleri üzerinde çalışmak da önemli.

Diğer bir etkileyici alan ise, kuantum holografisi. Apollo’nun eski astronotu Edgar Mitchell, bu konuyla oldukça yakından ilgili biri, ve yakında Marcel Dekker Yayınları tarafından çıkacak olan ve Paul Rosch ile Marko Markov’un editörlüğünü yaptığı, “Biyoelektromanyetik Tıbbın Klinik Uygulamaları” isimli kitaba muazzam bir bölüm yazmış. Kuantum holografisinin savlarından birine göre, hücreden organizmalara tüm canlı maddeler, bilgi anlamında kendi içlerinde kuantum yersizliği kuramına ve dışsal olarak ta daha büyük çevreyle kuantum emisyonları ile tutarlılık sergiliyorlar. Bir diğer sav da, canlı maddenin foton yayılımının tüm organizmaya ait bilgi içrdiği yönünde. Gördüklerimden sonra, kuantum tutarlılığının tüm tıbbı tamamen farklı bir seviyeye taşıyacağına ve geçmişteki birçok mucizevi görülen şifanın anlaşılabilir, açıklanabilir ve tekrarlanabilir olduğunu kanıtlayacağına inanıyorum. Bu ayrıca, Andrew Weil’in  (1995) yazdığı  ve bir bestseller olan kitabında işlediği, anında şifa konusuna anahtar da olabilir. Kendisi “…tüm devreler ve makineler orada; tek problem, işlemi başlatacak doğru düğmeye nasıl basacağımızı keşfetmek.” Sonucuna varmıştı. Kuantum tutarlılığının ve ve diğer bilimsel yaklaşımların bize, Andrew Weil’in kitabında tanımladığı düğmeleri nasıl açacağımızı öğretecekleri bir zamana yaklaştığımıza inanıyorum.

Bu araştırmanın hepsini yapmak  için gerekli yöntemlerimiz var, ve bunun bizi çok daha etkin, daha ucuz ve uygulanması mevcut sistemimizden daha kolay yeni bir tıbba taşıdığına dair yüksek beklentiler içerisindeyim. Hasarlı ya da hastalıklı dokuların yaydığı alan tiplerini ve Reiki ya da diğer enerji terapistlerinin ürettiği sinyallerin psikolojik efeklerini inclemekten başka işi olmayacak bir araştırma merkezi görmek istiyorum.

Tüm bu önemli soruların cevapları, modern bilimin, bilim diye bişey varolmadığı dönemlerden beri bu yöntemleri kullanan ve sonuç alan kişileri dinlemeye ve incelemeye başlamasıyla ortaya çıkacak.

 
 

İnsan enerji alanını ölçümleyen ekipman ve yazılım listesi:

• Nerve Express (Heart Rhythm Instruments, Inc., Metuchen,

NJ)

Rus bilimadamı  Dr. Alexander Riftine tarafından geliştirilmiş. Kolombiya Üniversitesi klinisyen doktor ve cerrahları tarafından başarıyla test edilmiş.

 

• (Heart Coherence) tarafından üretilen Heart Tuner.  İki kalp arasında daha yüksek bir empati şefkat vb. Duyguları bağlantılandırmak için kullanılıyor.

(Heart Coherence, Enschede, The Netherlands.)

 

• Per Quantum veya Pro Quant Sistemleri (Tauberbischofsheim,

Austria.)

 

• Freeze-Framer (HeartMath Enstitüsü, Boulder Creek,

California.)

• Freeze-FramerTM ve Heart-Lock-In® (Futurehealth, Inc.,

Newtown, PA. )

Bu sistemler, HeartMath Enstitüsü’nün çalışmalarıyla ilgili.

Konuk Yazar