Şehre uzakta, sakin sessiz Karadeniz’in kıyısında, balıkçı kasabasından biraz büyükçe bir semt, Sarıyer…

Fenerbahçe ise hep karşı tarafta başka bir şehirde gibi… Aradan bir köprü geçiyor, yüksek ayakları, uzun bitmez trafiği olan bir köprü sonra iki köprü…

Doksanların başı gibiydi yanlış hatırlamıyorsam ya da seksenlerin sonu, gerçekten küçük bir çocuktum, Fenerbahçe kötü bir takımdı ve ben Fenerbahçe’yi tutuyordum. Henüz semt takımlarının, küçük mahallelerde futbol oynayanların birinci ligde yer alabildiği dönemlerdi. Sarıyer en iyisiydi bu takımların Bakırköy ya da Zeytinburnu gibi durmadan düşüp çıkmazdı bazen üstlerde yer aldığı büyüklerden birini geçtiği filan olurdu.

 

İyiydi yani Sarıyer ve Fenerbahçe’yi her seferinde fena benzetirdi iki üç tane atardı kendi sahasında ve Kadıköy’e geldiklerinde aynı tarifeyi uygularlardı. Fenerbahçe’nin çok kötü yıllarıydı antrenörler ya da futbolcular sapır sapır dökülür bazen tek bir mağlubiyet koca kariyerlerin sonu olurdu ve bu dönemde Fenerbahçe hiç bir önlem alamazdı Sarıyer’e; her maça “galibiyet parolası” ile çıkar Erdi’den Sercan’dan birer ikişer ayarı alır Müller’in koruduğu kaleye ise dokunamadan kös kös dönerdi soyunma odasına çoğu zaman…

Velhasıl çocuk aklımla bir Sarıyer korkusunun yerleşmesine sebep olmuştu bu maçlar. gitmek istemez olmuştum bu semte belki bilinçaltı bir kirlenme ile, bana Fenerbahçe posterlerini yırttıran bu takımın mekanı korkutucu gelmeye başlamıştı.

Sonra bu ülkede hayat çok fena değişmeye başladı. Futbol artık semt takımlarının iki bin üç bin kişilik mahallelerin eğlencesi olamayacak kadar önem kazandı artık uzaktaki soğuk şehirlerde oynanması gerekiyordu bu oyunun ve ne Sarıyer’e ne Zeytinburnu’na ne Bakırköy’e yer vardı buralarda. Onlar da usulca terk etmişlerdi bu sahaları efendi gibi kimsenin arkasından konuşmadan yerini bilecek kadar marur bir şekilde. Fenerbahçe yenilmez olmuştu böylece Sarıyer’e; artık sarı daha sarı lacivert daha lacivert’ti…

Sonra bir gün uzakların çok uzak olduğu, karlı bir havada Fenerbahçe’nin oynayacak bir rakibe ihtiyacı olduğunda eski dostun kapısı çalındı. Fenerbahçe, Sarıyer ile oynamak istiyordu. Dereağzı’nın rüzgarı açıktan yiyen sahasında 15 yıl önce akla dahi gelmeyecek büyük yıldızlarıyla Sarıyer’in karşısına dikildi Fenerbahçe belki de tarihi hiç bilmeyen futbolcularıyla… Ve futbolun ruhu bir kere daha gezindi sahada. Sarıyer en büyük şampiyonayı kazanmak isteyen takıma 4 tane golü sıralıyıverdi. Öyle ki yine tarihten ve futbolun ruhundan -istemeyerek de olsa-habersiz kalmış Boğaz takımının kalecisi allahım bu gerçek mi diye sayıklıyordu herkesin duyabileceği bir sesle. Elbette gerçekti; futbol kadar, geçmiş kadar, geçmişteki güzel günler ve kötü günler kadar gerçekti. Elbette Sarıyer Fenerbahçeyi yenecekti ne bekliyordu insanlar futbolun ruhu da mı küme düşmüştü?..