Ergenlik çağına girer girmez kadın ve erkekler, birbirlerine tamamen farklı bakmaya başlarlar. Tanrı’nın bizlere verdiği en büyük ceza ergenus olmak aslında; utanç, gelişim, anlayamama, kavrayamama hepsi en sıkıntılı zamanda bir arada.

Kadınlar bu dönemi (sebebi tamamen toplumsal baskı olsa da) daha sorunsuz ve daha yavaş atlatırken, ne yazık ki erkekler hayatlarının geri kalanını sürdürecekleri döneme girmiş oluyorlar farkına varmadan. Daha doğar doğmaz erkek olmanın cinsellikle bağdaştırıldığı ima edilmeye başlıyor ki sanki erkek olmak tamamen cinsellikten ibaretmiş teması kafalarında sabitlensin diye. Valla ben öyle anaerkil ataerkil toplum anlamam yazık günah daha kendini tanımadan tanıtılıyor büyük çocuklar küçük çocuklara ‘çocuk erkek nasıl olunur?’ diye. Kadınlarsa ayıplarla başka bir duvar içinde. Bir taraf şartlı salıverilmiş bir taraf kapalı cezaevinde. Taraflardan biride değil bu sefer iki tarafta bertaraf. Konuşma, anlatma, bilme neden yasak kardeşim!

2000’li yılların başlamasıyla (ne milenyummuş arkadaş) Amerika’da çiçek çocuklarla başlayan cinsel devrim, bizde 2000’den sonra kendini yavaş yavaş göstermeye başladı.(tabi o güne kadar başlamıştı da resmi gazetede yayınlanmamıştı daha) sanırım biz her şey gibi o konuyu da yanlış anladık biraz. Devrim herkes için olsa da konu cinsellik olunca devrimi gerçekleştirmek için önce konunun ne olduğu bilmek gerekiyor.

Kadınlar cinsel devrim sırasında tutuklanmaya başladılar. Zaten hep tutuklulardı. Eğitimi, maddi durumu, yaşadığı yer, yaşı onu o yapan her şey hakimin son kararı vermesini sağladı.

4 çeşit suçlu tipi var;

Tutuklular; ‘ben sende tutuklu kaldım’ diye diye aynı erkekle bir gün evleniriz ve ya daha vahim olarak karısından boşanıp benimle evlenecek temasını ilişkisinin alt metini yapıp, kadınlıklarını kullanarak güvence sağlamaya çalışan. Görünmez kelepçeleri açmak için geç kalmış, şartlı salıverilmiş kadınlar.

Hükümlüler; görücü usulü, evden uzaklaşma, ilgisizlik, sevgisizlik veya her neyse (sebep fark eder mi bu kadar seçenek varken) evlenmiş, bin pişman olmuş ama evdeki ayı dışardaki hayattan iyidir gözüyle bakan, baktırılan kadınlar. Cinsellik filmlerde gördükleri sahnelerden ibaret olan bazen kapalı bazen yarı açık cezaevi kalp mahkumları.

Firar edenler; ‘ununu eleyip, eleğini asanlar’ da diyebiliriz. Şartlı salıverilmiş, mahkumiyeti bitmiş ya da temyizle kendini temize çıkarmış kadınlar. Kalplerini sökmek zorunda kaldıklarından tazminat olarak mahkumiyetleri kalpten çıkmış artık.

Kader mahkumları; ‘ağır işçiler’ hayatım boyunca saygı duyacağım yegane insanlar. Ekmek paralarını bir sebeple ya da hayatın sillesiyle ‘hayat’ kadını olarak kazananlar. Mahkumiyet bile değil esir kampı…

Ve hepsi aynı yerde ayrı yerlerdeler şimdi

mesela;

A tipi cezaevlerinde olanlar var; genelde doğuda gördüğümüz uzaktan kampanyalarla desteklediğimiz kadınlar onlar. Mutfakları, bakacak çocukları, yapacak işleri var eksik olan özgürlükleri. Kafalarını camdan çıkarmalarını ne gardiyanlar ne yasalar yasaklamış ama yasak. Cinsellik kelimesini kullanmayacağım, onlara görev verilmiş çünkü kadın olmak çocuk doğurmaktır. Çocukken kadın olmak zorunda bırakılar (!) boyları duvarları aşmasın diye başları önde büyüyorlar.

B tipi cezaevleri var; bu da genelde batıda gördüğümüz durum tek fark arada havalandırmaya çıkma hakları var. Tabi dayaktan mor makyajları (!) abartılı olmamışsa ya da gökyüzüne bakacak kadar kafalarını kaldırmalarına izin verilirse. Burada her şey kaba kuvvete dayanır, sevmekten geldiği söylenen sevişmek bile. Havalandırma dediğim olayı da büyütmeyin gözünüzde belki bir çay bahçesinde bir çay içmek belki de bir parkta boş bir bankta bir dakikada olsa zamanı durdurabilmek.

D tipi cezaevinde kalanların durumu biraz daha iyi, genelde çalışan kadınlar var burada. Başardıkları şeyleri kimse takdir etmese de hatta cinsel bir obje olsalar da çalıştıkları yerlerde (genelleme yapmayayım diyorum ama biri bakmasa diğeri öyle bakacak) kamerayla takip ediliyorlar abileri, babaları, kocaları, biri onları gözetliyor. Havalandırma var sanmayın, havayı soluyan o kadar çok kişi var ki aynı anda nefes almak yürek ister. Sürekli tetikte olmalısın bu kısımdaysan biri sana asılırsa bu senin suçun, kuyruğun olmasa da hayal gücü çok yüksek kameralarının. Senin bedenin ipotekli başkasının namusuna.(namusun açıklamasını yapsın da TDK belki anlatabiliriz o zaman)

F tipi cezaevindekiler bu sıralamada daha iyi durumdalar, tabaka tabaka soyulan toplumun en üstte gözüken ama bence en altta olup ucuz kurtaran kadınlar. Para her şey değilmiş olur görürsem söylerim. (Evet Lidyalılar ilk bulduğunda değildi de şimdiler durum değişti arkadaşlar) maddi durumdan birazcık da olsa kurtaran kadınlar daha çok imkana sahipler. Değişmeyen tek şey kontrol mekanizması, biri de onları gözetliyor. Havalandırmaya rahatça çıkıp, isteklerini çok daha rahat gerçekleştirebiliyorlar. Eğer tanınıyorlarsa ‘tanıyan herkes’ onları gözetliyor. Yanlış yapamazlar çünkü sadece bir kişiye değil bazen bir sürü kameraya açıklama yapmak zorundalar. Sevdikleri, giydikleri onaylanmalı, noter onaylı hayatlı olmalı.

L tipi cezaevinden geçmeden ise bu saydığım ‘mevkilere’ geçmek olmaz. Bütün genç kızlar burada. Ailelerin koruma mantığında alt metin ‘gece evde olacak’ (sanki toplumun tükaka tabirindeki her şey gece yapılıyor) üst metinde ise ‘biz sana güveniyoruz kızım etrafa güvenmiyoruz’ yatıyor. Gün ışığında sosyalleşen genç mahkumlar, güneşin batmasıyla bazen tek kişilik bazen 3 kişilik koğuşlarına geri dönüyorlar. Cinsellik tehlike, bilmeden, öğrenmeden sahte koruma perdeleriyle yeni hayata hazırlanıyorlar. Neden bu hale geldi bu yeni nesil demeden bilmedikleri her şeyi merak eden küçük çocuklara bakın ne farkları var 16 yaşında bir kız çocuğundan. Anlamadığımız şey şu hayat korumasız bırakıyor bazen nedenini bilemiyoruz ve hiçbir koruma aile güveninden, kendine güvenden daha koruyamıyor hiçbir bedeni.

Cezaevlerinde mahkumlar, dışarda sapkınlar, tecavüzcüler, takıntılılar, insan diyemeyeceğimiz yaratıklar. Hangi güvenlikler korur kadınları onlardan, hangi gün ışıkları gösterir gerçekleri ve hangi öğretmenler gösterir onlara ‘İNSAN’ olmak ne demek diye.

Kim çözer bu çelişkiyi bilmiyorum. Hangi sosyolog, psikiyatrist ya da devlet adamı? Ahkam kesmek değil niyetim haşa haddim değil ama bunları bilmek için yaşamak değil gazete okumak yetiyor, haberleri izlemek… Ki bu yazıyı tamamen evlendirme programlarının, cinayet soruşturmalarını yok sayarak yazıyorum. Kılavuz istemeyen köyü anlatmak derdim.

Şimdi bakıp soruyorum mahkum olmayan var mı aramızda?

Daha kaç tip cezaevi var acaba?

Bunlar dilimin vardıkları, gözümün gördüklerini görmeniz dileğiyle…

Melis Çınar