Bilmiyorum siz ne düşünüyorsunuz bu konuda ama bence yalan söylemek bir sanattır. Hakikaten diyorum bakın. Kolay iş değildir yalan söylemek. Ama öyle ama böyle hepimiz yalancıyız. Tabii üstat olmak var çömez olmak var o ayrı. Ben üst seviye kullanıcı falan değilim tabii bu yazıyı kaleme alacak kadar ama yalan söylemekte benim gibi pek başarılı olamayan arkadaşlara yardım amacıyla, yaptığım araştırmalar sonucu edindiğim bilgiler ışığında oluşturduğum 5 adımda hızlı, gerçekçi ve kolay yalan söyleme tekniğini kaleme alacağım bugün! Hayır, yani topluma faydalı olayım o bakımdan! Eksiğim varsa konunun daha bir uzmanı arkadaşlarım beni tamamlarlar nasıl olsa!
Şimdi içimizden bir ikisi çıkıp “Ne? Yalan mı? Hayatta da işim olmaz yalanla dolanla!” hikâyesi yapmıştır diye düşünüyorum ki bu arkadaşlar birinci dereceden yalancıdır diye konu hakkındaki yorumumu ivediyetle beyan ediyorum.
Evet abi iddia ediyorum ki hepimiz yalancıyız. Aslında bilimsel nitelikte bir yazı olmayacak bu ama hemen bir tanım atayım ki editörümün gözüne gireyim. Hani bilimsel veriler ışığında çalışıyor ve tanım üzerinden yazıyı açıp geliştiriyor gibi yapacaz ya o bapta. Neymiş efendim yalanın Türk Dil Kurumu’nca tanımı; “Aldatmak amacıyla bilerek ve gerçeğe aykırı olarak söylenen söz, kıtır” Yapmam mı ben bunun üstüne ağır felsefe? Özellikle kıtır kısmına tabii. Yahu bu TDK da bir ilginç kardeşim ya. Soruyorsun bir şey, öyle bir açıklıyor açıklıyor sonuna da şak diye az duyulduk ya da hiç duyulmadık bir kelime ekliyor. Bak hakikaten bunu hep yapıyor, bir dene göreceksin sen de. Hem kullanıma bak şimdi. Aaaa, abi hayatta da inanmam kıtırdıyorsun, yeme bizi şimdi! Heheh bu ne ya? Neyse biz tanıma dönelim dağıtmayalım konuyu.
Sen, vaat ettiğim ‘hızlı yalan söylemenin 5 adımı’nı merak ediyorsun değil mi, yazının bu paragrafına kadar gelebilmiş olmanı bununla açıklayıveresim geldi birden. Sorarım sana şimdi, kendini bok çuvalı gibi hissederken sana yöneltilen ‘nasılsın’ sorusuna bilerek ve gerçeğe uygun olmadığı halde hiç mi iyiyim diye cevap vermedin? Ben eminim ki yaptın, kıtırdama şimdi! En beyzik halde bu data varsa elimizde, tümevarım ile niye herkes yalancıdır gibi bir sonuca varmayalım ki? Bir kere tanımda geçen ‘bilerek’ ve ‘gerçeğe aykırı olarak’ tabirleri de çok ucu açık tabirler. Farkındasın değil mi? Bunun, bildiği halde bilmediğini düşünmek hali var; kendi gerçekliğimde yaşıyorum, gerçek derken mutlak bir gerçekten mi bahsediyoz hali var. Psikolojik ve felsefi anlamda bir sürü hali var oğlu var yani. Sen bil de senin de yalan söylediğini, ispatlama kasışlarını boş verelim biz şimdi. Demek ki neymiş, atılması gereken ilk adım ama fütursuzca ama bilinçli ama bilinçsiz, yalan söylediğin ve/veya söyleyebildiğin gerçeğini kabul etmek. Söz veriyorum aşağıdaki paragrafta daha bir hevesli olacaksın bu gerçeği kabullenmek için.
Şimdi yazıdaki bilimselliği biraz daha artırma kasışları içinde yapacağım artistliğe bak! Philadelphia Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde yapılan araştırmalara göre yalan sırasında beynin 7, doğruyu söylerken de 4 bölgesinde faaliyet saptanmış ayrıca yalan söylemenin doğruyu söylemekten daha çok çaba gerektirdiğini belirlenmiş. Hakikaten olaya bu açıdan bak bir de. Oğlum beynini çalıştırıyorsun işte daha ne? Yalan söylemek güzeldir gibi gaza getirici bir sonuç var burada! At beynindeki bölgesel ataleti! Yalan söylemek yaratıcılık gerektirir bir kere. Var olmayan bir şeyi yaratabiliyor olmanın dehşetengiz güzelliği var bu olayda! Hem sen “hiç yalan söylemiyorum ben” dersen, ben de “beyninin en azından üç bölgesi çalışmıyor bunun” demez miyim sonra? Demek ki neymiş ikinci adım: Kafayı kullanacaksın, yaratıcı olacak, nedeni nasılı tekrar şekillendirip, eş zamanlı başka bir dünya yaratacaksın ve karşındakinin de bu yarattığın dünyada yaşamasını sağlayacaksın. Evet, çok çaba gerektirir bütün bunlar ama işleyen demir de ışıldar be sevgili okuyucu!
Üçüncü adımımız ise sadelik. Uzun cümleler, detaylı açıklamalar yalan tarlasının kımıl zararlılarıdır. Hikâyen çok basit olmalı ama sorulacak her soruya verebileceğin cevapların tatbikatını da yapmış olmalısın! Öyle kitleneceğin sorulara karşı geçiştirme, konu değiştirme gibi programların da sürekli açık olmalı bak!
Gelelim dördüncü adımımıza, dördüncü adımımız inandırıcılık. Hayır, ama sadece karşındakini inandırma! Kendini bile inandır diyorum ben. Senin bile inanmadığın bir şeye başkasının inanmasını hiç bekleme bir kere. Yalan söylediğin gerçeğinin yalan olduğuna bile inandır kendini bir de! Yarattığın o eş zamanlı dünyada da yaşa. Var olan tüm fizik kurallarını yıkıyorsun, aynı anda iki yerdesin işte var mı böyle bir güzellik?
Ve son adımımız; olayın sonunda aman diyeyim dağılma! Tut ki, bu yukarıda belirttiğim her şeyi yapabildin, tüm yaptığın işlemler bir yerde saklı dursun tabii ama öncelikli olarak gizli dosya formatında saklaman gereken en önemli şey ‘Söylediğin Yalan’dır. Söylediğin bir yalanı asla unutmayacak şekilde programla kendini. Bak bunu yapamayacaksan, yeterli hafıza kapasitem yok diyorsan baştan bulaşma bu işe derim ben, çalıştır paşa paşa dört bölgeyi olsun bitsin… Ha bir de kanıt bırakmaman gerektiğini sakın unutma, ipucu verirsen o iple darağacında sallandırılacağın bir sistemdesin zira! Zaten unutma ki yalanının ortaya çıkması zekâna yapılmış büyük bir hakarettir, demezler mi sana ‘yedi bölge böyle çalışıyorsa totalde nasıl sıçar bunun beyni var ya!’
Neyse, ne yapıyorduk? Havada daireler çizen el hareketleri ile sağ sol sağ sol şeklinde yerleri ve arabaları parlatıyorduk! Zira kıtırdamanın bile olmazsa olmazı çalışmak, çalışmak ve çalışmak. Hadi bakalım, sen çalışmaya başla, ben de bonsai ağacıma imaj meykırlık yapayım biraz. Heheh!