‘Empati’, toplumda ‘kendini başkasının yerine koyabilme’ olarak bilinen bir kavramdır. Bu yaklaşımla bakıldığında ‘senin yerinde olsaydım bunu asla yapmazdım’ diyen birisinin empati kurduğunu kabul etmemiz gerekir. Oysa ‘empati’ bundan çok farklı, hatta neredeyse taban tabana zıt bir açılıma sahip.
Türk Dil Kurumu ‘empati’ kelimesini ‘duygudaşlık’ olarak Türkçeleştiriyor ve ‘aynı duyguları paylaşma, kendini duygu ve düşüncede bir başkasının yerine koyabilme’ şeklinde açıklıyor. Bu tanım ‘empati’nin gerçek anlamı hakkında önemli ipuçları veriyor bize.
‘Empati’, kişinin kendisini bir başkasının yerine koyarak bu durumda kendisinin nasıl hissedeceğini ve kendi bakış açısının ne olacağını keşfetmesi değildir; çünkü bu yaklaşım diğer kişinin duygularını anlamamızı sağlamaz, ancak onun davranışlarını eleştirmemize ya da en iyi ihtimalle durumuna anlayış göstermemize yol açabilir.
Gerçek ‘empati’, kendini bir başka kişinin yerine koymaktan farklı bir şeydir; o şartlar altında o kişi olmanın nasıl bir şey olduğunu anlamaktır.
Bunu gerçekleştirmek hem çok kolay hem de son derece zor. Kolay, çünkü insan zaten doğal olarak bu yetenekle doğar. Zor, çünkü insanlar kendi kişiliklerinden bir süreliğine bile sıyrılmaya alışık değiller.
Doğru şekilde ‘empati’ kurabilmek için öncelikle o karşı konulmaz haklı olma dürtünüzü bir kenara bırakacaksınız. Bir taraftan kendi egonuzu taşıyıp bir taraftan başka birinin dünyasına misafir olamazsınız. Taşıyabileceğiniz iki şey var yanınızda; o insanı tam olarak anlama isteği veonun varoluş şekline koşulsuz saygı. Diğer insanın varoluş şekline koşulsuz saygı, empati kurarken ihtiyaç duyacağınız tarafsızlığı sağlayacak.
Bir sandalla hayatının en keyifli gezintisini yapmış biri ile, ailesini bir deniz kazasında kaybetmiş birinin bir sandala bakışları çok farklıdır; ve biri diğerinden daha ‘doğru’ değildir. Tüm değerlerimiz, tüm tabularımız, kişiliğimizi oluşturan tek tek her parça, alternatif bir hayatla bambaşka şekilde yapılanabilirdi. Bizi biz yapan hayattaki tecrübelerimizle şekillendirdiğimiz kişiliğimizdir, başka insanlar da farklı hayat tecrübelerinin eserleridir ve ancak o tecrübelerin ışığında anlaşılabilirler.
Doğru şekilde ‘empati’ kurabilmek için öncelikle o karşı konulmaz haklı olma dürtünüzü bir kenara bırakacaksınız ve yanınıza o insanı tam olarak anlama isteği veonun varoluş şekline koşulsuz saygıyı alacaksınız. Belki ilk denemelerinizde kendini çok özel sanan egonuz sahneden ayrılmak istemeyecek, zihniniz size ait bakış açılarının dışına çıkmamakta direnecek. Eğer niyetinizde samimi ve kararlı iseniz, sonunda bambaşka bir insan olmanın algısına ulaşacak ve karşınızdaki kişiye tam olarak hak vereceksiniz.
Evet, garip gelebilir ama gerçek empatinin varlığının tek göstergesinin bu olduğunu söyleyebilirim; şartlar her ne olursa olsun, bir an için bile olsa diğer kişiye tam olarak hak verdiğiniz noktayı yakaladığınızda empati kurdunuz demektir. ‘Onu anlıyorum, ama hak vermiyorum’da takılıyorsanız, yaptığınız şeyin empati’yle ilgisi yoktur; durumu kendi bakış açınızdan irdelemekten öteye geçemediniz demektir.
Diğer kişinin temel değerleri sizinkilerden çok farklı olabilir. Bu durumda onun bakış açısına ulaşmak için temel değerlerinizden ayrılmanız gerekecektir; ki bu hiç kolay olmayabilir. Eğer kolay etkilenen, duygusal olarak zayıf bir insansanız, temel değerlerinize aykırı bir bakış açısına geçmek kendi iç dengeniz açısından tehlikeli bile olabilir. Duygusal dengeniz mükemmel değilse (ve uzmanlığınızla bağlantılı geçerli bir nedeniniz yoksa), asla bir çocuk katilinin dürtü ve davranışlarını anlamaya çalışmayın.
Diğer kişinin tamamen haklı olduğu noktayı yakaladıktan sonra, kendi kişiliğinize geri dönmeyi unutmayın; çünkü bunu yapmazsanız, ortamda sizin varlığınızı temsil eden bir unsur kalmayacaktır. Diğer kişi de sizinle tam bir empati kurmuyorsa, onun haklı olduğu ve sizin haksız olduğunuz bir zeminde buluverirsiniz kendinizi. Empati kurarken kendi değerlerinizi ve bakış açınızı çöpe atmak durumunda değilsiniz; empati kurabilen biri olmak herkese her zaman tamamen hak vermenizi gerektirmez. Başkalarının kendi açılarından nasıl haklı olduklarını gördükten sonra kendi açınızdan baktığınızda, daha tarafsız, daha anlayışlı ve yapıcı bir yaklaşıma sahip olabilirsiniz.
Empati kurarken kendi kişiliğinizden sıyrılıp değerlerinizi bir süreliğine bir kenara bırakmakla, kişiliğiniz zayıflamaz. Tam tersi, başka insanların varoluş şekillerini deneyimledikçe, kendi kişiliğinizi genişletme (kişiliğinizi oluşturan unsurları zenginleştirme) ve derinleştirme (kişiliğinizi oluşturan unsurları detaylandırarak güçlendirme) fırsatı yakalarsınız.
Herkesin kendi açısından haklı olduğu algısıyla yaşamaya alıştığınızda, insanların dünyalarının aslında ne kadar farklı renklerden oluştuğunu ve hepsinin değerli olduğunu fark etmeye başlarsınız. İnsanların sizinkilerden farklı baskılarla sizinkilerden farklı seçeneklere yönlendiği ve bu nedenle suçlanamayacakları bir dünyayı paylaştığımızı görürsünüz. Ve eğer isterseniz, anlayışlı ve yapıcı, ya da manipülatif ve rekabetçi biri olarak hayatınızı sürdürürsünüz; ama belki de en önemlisi, başkalarının sizin hakkınızdaki görüşlerini sakince dinlerken, üzerinizde kurmaya çalıştıkları baskıya gülüp geçersiniz.
Kişisel bakış açınız ne olursa olsun, empati kurabilmek için (1) haklı olma dürtünüzü bir kenara bırakın, (2) yanınıza yalnızca o insanı tam olarak anlama isteği ve onun varoluş şekline koşulsuz saygıyı alın, (3) o kişiye tam olarak hak verdiğiniz noktayı yakalayıp o kişinin gerçekliğini anladıktan sonra (4) kendi kişiliğinize geri dönün ve (5) renkli bir hayatın keyfini çıkarın…