Hayatınızda biri mi var? Yoksa birileri mi?

Açıkçası insan türleri çeşitlendikçe ortaya pek alışılmadık sonuçlar çıkıyor ve eskisi kadar nadir rastlanmayan bir gerçeği de yüzümüze haykırıyor. Aşklar çoğullaşıyor. Üstelik en tekil olanlar bile…

Burada bahsettiğim şey, günümüzün popüler temalarından “ihanet” şıkkını güçlendirecek kadar basit değil. Elbette ki bahsi geçen çoğulluğun içinde azımsanamayacak kadar önemli bir yeri var ama aslında başka şeyler de var. Evet, artık aşklar etikle burun buruna geldiği noktada pike yaparak ve kalbin açıklayamadığı bazı şeyleri nasıl oluyorsa legal bir boyuta taşıyarak safiyane tadını kaybediyor.

Şimdi bu birbirinden kuramsalmış gibi gelen cümlelerin açılmış örneğine bir göz atalım;

-Beni anlayan birini istiyorum ama maço tarafı da olmalı.
– Sahiplenmeli ama kıskanç olmamalı.
– Beni taşımalı ve yanıma yakışmalı.
– İyi giyinmeli ama ay sonunu düşünmemeli.
– Duygularıma cevap vermeli ama çok duygusal olmamalı.
– İhanet etmemeli ama gizemini de yitirmemeli.
– Hemen delirmemeli ama karşısındakini devirmeli.
– Gezmeyi sevmeli ama eve vaktinde gelmeli.
– İşime saygı göstermeli ama işkolik olmamalı.
– Bana iyi davranmalı, ona iyi davranmalı, arkadaşlarıma iyi davranmalı, anneme, babama, hıdıma, dıdıma….

Harika! Peki yanında ne alırdınız?
Bence bu soruya verilecek en iyi cevap, yanında birkaç kişi daha almanız. Çünkü bu özelliklerin hepsinin bir kişide toplanma ihtimali, dünyaya kuyruklu yıldız çarpmasıyla aynı oranda seyrediyor.

İşte aradıklarımız, bulduklarımızdan az olduğu ya da bizi tatmin etmediği müddetçe, arayışlarımız başka kişilere, hayatlara ve aşklara yayılmaya devam ediyor. Böylelikle birinden bahsetmek yerine giderek birilerinden ve hatta başka duygusal ya da fiziksel hazlardan bahseder duruma geliniyor.

Mesela, en yakışıklı kavalyeniz olarak zarif hareketlerle kalabalığın arasında süzülen biriyle, kanatlarının altında uyumak istediğiniz kişinin iki ayrı insan olması artık çok normal karşılanır, hatta mantık tarafından gayet inandırıcı sebeplerle de açıklanabilir bir durum. Belki az önce de bahsettiğim gibi yaşanılan sadece kararsızlığın sürüklediği bir gelgit olmakla kalmayıp, çoğul keyfini de içinde barındıran ve kişinin bugüne kadar keşfetmediği bir şey de olabiliyor.

Dışarıdan bakıldığında birden fazla kişi tarafından tercih ediliyor olma tatminine ek olarak, mevcut üçgen ya da beşgenin sürüklediği gizem psikolojisi sanırım çoğul aşkların nedenini aydınlatacak en önemli ipuçlarından…Yani bu yüzden seçenekler arasında bir seçim yapmaktan ziyade oluşabilecek en olası değişiklik, seçeneklerin artması ya da değişmesi oluyor. Bu da gizem ve asılı kalma psikolojisi arasındaki yadsınamaz bağı da gözler önüne seriyor.

Gerçi bu satırları okuyanlar, bahsi geçen kararsızlığın temsil ettiği his türünün aşk olmadığını savunabilir. Ama burada dikkati çeken nokta, kararsızlığın içinde seyreden ve artık etiği de çok fazla iplemeyen kararlardır. Günaha yakın ama günahtan da uzak…Ne dersiniz, bu ironi aşk tanımının da içinde bir o kadar yok mu?

V.D. Bayrıl bir şiirinde bunu mu anlatmak istediğinden böyle bir dizeye yer vermiştir bilinmez ama şu ana kadar anlatılmaya çalışılan konuyla bir hayli ilintilidir:

“Andın da bunca ne oldu?
Kırıldı yine porselen kadınlar…
İçine sızan çıplak bir ayna tedirginliği hatırlattı ;
Birbirine teyellidir zira bütan aşklar…”

Bu yazının içeriği bile “teyel” ifadesini masum bırakacak nitelikte. Sonuçta bir önceki ipin sonrakini ayakta tutması ve biri koparsa hepsinin sökülmesi savunulsa da günümüzde birbirine bitişik ve bağımsız aşklar revaçta. Yoksa çift dikiş mi demek daha doğru?

Başka bir çoğul aşk örneğine geçecek olursak; bunun için hepimizin yaşadığı türden platonik bir hikayeye dönmek yeterlidir. Özellikle mutlu sona varmayanların ağırlıklı sebebi çoğul durumdan kaynaklanan imkansızlıklar oluyor.

Aşık olduğumuz kişi ya başkasına aşıktır ya da biz başkasıylayızdır. Burada doğru zaman ve yer kavramı olayı felsefi bir boyuta taşıyacak gibi gözükse de neticede iki kişiden fazla kişi var mıdır?… Vardır!

Demek ki rol dağılımında haklı ya da haksız bir diskalifiye gerekiyor. Dolayısıyla da ilişkinin bundan sonrasına birinin veya birilerinin solo olarak devam etmesi gerekiyor. Böylelikle çoğul aşk senfonisi başlığı altında yeni bir alt başlık açılıyor; “uhde kalan aşklar”…

Bir de aşklara bulaşan ve karşı cins faktörünü içermeyen başka ilişkiler var. Çünkü adından mıdır bilinmez ama İlişKİnin içine gizlenen “iki”liği ifade eden anlama rağmen, ilişkinin başka anlamlara açıldığı ve buna bağlı olarak sorumluluk katsayısı arttığında bir de bakıyoruz ki iki kişinin dışındaki herkes ve her olay ilişkinin bir ilişiği olmuş gidiyor.

Oysa ki bir çok ilişki, kendisine bulaşan başka kişiler ve ilişkiler yüzünden unufak olma tehlikesiyle karşı karşıya… Arkadaşlar, dostlar, aileler, eski sevgililer…
Aşkı bir endorfin ve tarafları da iki kişide sınırlarsak, bu dinamiğin bozulmasına üçüncü türden birinin girmesi zaten dünden yeterli görüldüğü üzere…

Ancak bugün, tekilliklerden ziyade çoğulluğun bir meziyet olması gerçeği de parantezin içinde yer alamayacak denli hayatımızın içinde.

Gerçi bu durum kimseyi vezir ya da rezil yapmayacağı gibi, yaşamamayı seçenler de neredeyse istiridye kabuğundaki inci tanesi misali zor ayıklanır halde. (hatta daha da dürüst olmak gerekirse artık ayıklamak bile nafile!)

Kimilerine göre vahim, kimilerine göreyse heyecanlı bu tablo karşısında yine de kalplerimizin alıcılarıyla oynamamakta yarar var.

Ne de olsa aşk ümitsizliği sevmez ve biz de sıradaki “beraber ve solo aşklar” dan sonra aşklarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Elçin Demiröz