Hey gidi “HEY” dergisi ve ondan“Stüdyo FM” yayın akışını alıp, radyo başında merakla beklediğim yıllar…Kaydetme özelliği olan bir teybim var, Almanya’dan amcam getirmiş ama sadece dışarıdan, mikrofon ile kaydedebiliyor. Dedemden kalma bir de küçük radyo, en büyük özelliği FM’i çekiyor, azıcık da elektrik kaçağı var. Umarım şarkım çalarken kayda başka ses karışmaz. Annem, babam susar ama ya küçük kardeşim?.. Kaç kere kayda girerek güzelim şarkıları berbat etti. Umarım spiker de şarkının başında ya da sonunda anons yapmaz.
Evin radyo kanallarını en iyi çeken yeri salondaki kanepenin arkası, hem ses izolasyonu da sağlıyor.
“Sevgili müzik severler bugünkü programımızdaAvrupa listelerindeki 1 numaralı şarkıyı sizler için çalıyoruz …
”Şşşşşt !!!”, işte 1982 model mp3 download ‘u başladı.
O yılları yaşayan biz yaştakiler için müzik kesinlikle sadece müzik değildi. Yıllarca dinlediğim grupların kliplerini ilk defa, Almanya’dan VHS video kasete kaydedilmiş olarak getiren bir arkadaşım sayesinde izlemiştim .
Allahım Udo ne kadar da kısaymış, oysa şarkılarda hiç de öyle gelmiyor sesi… Doro tam düşündüğüm gibi neyse ki…
Sıra arkadaşım aşılamıştı bana “Hard Rock” ve “Heavy Metal” i… 60‘lık bir kırmızı, boş Raks marka kasete yapılmış kaydı bana kopyalamam için vererek… Bu kasedin içeriği, Scorpions, Accept ve Iron Maiden’ın bir karmasıydı. Olduğu yerde sallanan bir kasetti sanki… Nerdeyse kulağına yaklaştırsan duyacaksın şarkıları… O kayıt ki dışardan değil bizzat plaktan, az buçuk cızırtılı tarafından yapılmış bir yüksek teknoloji ürünüydü.
O zamanlar rock ilahlarını televizyonda görmek bile hayalken, konserlerinde olmak hayalin de ötesindeydi bizler için…
İlk gitar çalma, grup kurma hevesimin yeşillendiği zamanlarda gitar alamasam da bu isteğim hep içimde canlı kaldı, ta ki belediyenin açtığı bir gitar kursu ilanını görene kadar… Unkapanı’ndaki Zeynel Abidin Cümbüş’ten aldığım gitar, pek hayallerimdeki gibi olmasa da gitar familyasındandı sonuçta…
Üniversitedeyiz, okulda, ülkemize dünyaca ünlü grupların geleceği söylentisi yayıldı. Hey gidi “HEY” dergisi daha 1984 de yazmıştı, “Iron Maiden” Türkiye’ye geliyor balon haberini… Bizde bir bayram havası ama bir kaç yıllık yanılma payı ile olmaz dediklerimiz olmaya başladı ve bir koli Pepsi Cola alana konser bileti kampanyası ile “Guns and Roses”ı , İnönü stadının beleş tepesinden “Metallica”yı, haftalığı yiyerek de “Bon Jovi”yi sahnede seyretme fırsatı bulduk . Torunlara anlatılacak konserlerdi bunlar… Böyle giderse daha kimbilir kimler gelir beklentisindeyiz ama nedense sonrasında bir duraklamadonemine girildi. Gruplar gelmez oldu. Futbol hakemlerine özel, tezahuratlardan (!) yaparak küstürdüler organizatör Ahmet San’ı…
Yaşlar ilerledi ama hala doyulamayan , kendimi konserlerinde hayal ettiğim gruplarım vardı ve emekli olduklarını duymadığım sürece debu isteğim sürecekti. Yıllarca Almanya’dan getirdiği plaklardan bizlere kaset kaydı yapan “Studyo Metal” in kapısını aşındırıp “Abi vitrindeki plağın kapağını alabilir miyiz? Arkasındaki sözlerin fotokopisi çektirip hemen getireceğiz” içerikli “Küçük Emrah” tonlu sorularımıza karşı“Dışarı vermiyoruz birader “ refleks cevabıyla dahi yılmayıp, “ısrar kazandırır” taktiği ile edindiğim şarkı sözlerini ezberlemiş ve yıllardır da unutmadıysam , bu şarkıları konserlerde gırtlak patlatarak söylemek de hakkım değil miydi ?
“O halde ver elini Amsterdam ve ‘Fields Of Rock Konserleri’ dedim iş hayatımın bilmem kaçıncı yılında ve daha sonraBudapeşte’de Tuna nehrinin üzerindeki bir adacık da gerçekleşen “Sziget Müzik festivali” e giderek. Hepsi bir aradaydı.Hala ayaktalar ve hala aynı şarkılar… “Beni tanıdınız mı?” demek geçiyor içimden, o kadar yakınım ki yıllardır onlara…
Orada muhabbet ettiğimiz bazı seyirciler soruyor “Nereden geldiniz?” diye… “Türkiye’den” diyoruz, bize inanamıyorlar… Arkadaşlarına seslenip “Hey bu adamlar konserler için, taaa Türkiye’den gelmişler” diyorlar .
Gel de anlat bu adamlara radyo kayıtlarını, tek kanallı televizyonu, TRT tarafından test edilip onaylanmış sanatçı topluluğuna tabi durumumuzu, yılbaşında Zeki Müren, Nesrin Topkapı ve bazen Orhan Genc Jedi sonrası yayınlanan ve eğer uyumamış olursak seyredebildiğimiz yabancı müzik programlarını… Europe’un“Final Countdown” şarkısı ile açılmıştı bir TRT yılbaşı özel “Yabancı kaynaklı müzik programı “ gecenin taa 03.00’ünde… Hani milenyuma girişimize de çok yakıştı daha sonra o parça…
Yani “Ey Avrupa topluluğu insanları misaade edin, bu konserler sizden çok bizim hakkımızdı zaten”
Bazen diyorum ki “keşke bunları zamanında yaşayabilseydik” . Ama müziğin zamanı yok, ruhun da yaşı yok… Zaman geçiyor, teknoloji sihirli çubuğu ile her şeye ulaşmamızı daha da kolaylaştırıyor. Ulaşmak da ne kelime? Artık bir çoğu, biz istemeden sunuluyor önümüze… Çokluk bazen hiçliği getiriyor beraberinde… Kolay elde edilenden kolay da vazgeçilebiliyor.
Biz zor elde ettik, geç elde ettik ama baksanıza, ruhumuzu bir ömür boyu taze tuttu, müziğe dair özlemlerimiz…
Bu arada saat kaç? Benim radyo programım başlıyor, ”A-ha” dan “Take on me” şarkısını verecek ilk defa… Üç Norveçli genç yıkıp geçiriyormuş bu şarkıyla listeleri… 1 numaraymışlar… Lütfen ses etmeyelim kayda giriyorum …
Şşşşşşt !!!