Bir kadın…

Bir erkek…

Yıllarla ölçülen bir arkadaşlık…

Ortak zamanlar, mekanlar, konular, arkadaşlar, tanıştırılan sevgililer… Onun günün birinde dövme yaptırması ve bana göstermek için yüzündeki o onay bekleyen çocuksu heyecanla yanıma gelişi… Hiç bu kadar yakından görmediğim çıplak tenine bakma. Kokusundaki farklılık. İçimde bir anda beliriveren temas ve öpme içgüdüsü. Dövmeye krem sürme bahanesi ile dokunma, parmaklarını sırtında usulca gezdirme. Ensesine doğru ilerleme. Tüylerinin ürperdiğini görüp, iç gıdıklayıcı bir arzuyu hissetme. Kendine şaşırmakla birlikte, onu o an sadece bedeni için isteme.

(Yakasından tutup kendime çeksem… sahi neyiz biz… İçi asla doldurulamayan kavramlarımızın kölesi mi?. Kimin oluşturduğu kriterlere göre yaşamak zorundayız ki. Kim yargılama yetisine sahip bizi. Her şeyimizi paylaşırken, sakındığımız bedenlerimiz miydi?)

Karşılıksız, beklentisiz, sevişip kaldığı yerden devam edebilme.

Var mısın?

Vardı…

İlk zamanlar,

Ve erkek…

Dokunuşları incitme kaygısından yoksun, yanlış anlarmılardan arınmış. İlk başlarda bana zevk verdiğini hissettiğinde, haz almıştın bu cinsel birliktelikten. Sen vermek için vardın, bense almak… Hem elinde tutmak, hem de asla sahip olunmamak, olmamak.

Bana sözler vermeni gereksinmiyordum. Aramanı, hesap sormanı istemiyordum. Sınırlar çizmiyorduk ve bu bizi özgür kılıyordu. Bizim yolumuzun varış noktasında, aşk yaşanmıyordu. İstediğimiz zaten bedenlerimizdi. Bedenlerimize aşık iki ruh gibiydik seninle ve bir bağımlıya dönüştürmeden dokunuyordun bedenime.

Sesindeki şehvetli ton. İşte buna bayılıyorum, sesinde ve gözlerinde o arzuyu yakalama.

“Seni istiyorum”

“Bedeni bedenimde hissetmek”

Kasıklarımdaki ateş… Konuşmadan anlaşma… Öpmeden eğiliyorum önünde… saçlarımdan kavrıyorsun. Bu hoyratlığı seviyorum… Aramızdaki uyum… tıpkı… tıpkı dans eder gibi… evet sen kesinlikle seks eşimsin benim. Pişmanlık yok, biz ne yaptık lan, demek yok… Yargılamak yok, bunu kimlerle yaşadı diye iç kemirmek yok… Sadece bedensel dürtülerle hissetme.

Ve kadın…

İçinde şizofren bir kişilik oluşması. Duygularını bir sevgi arsızlığı ile başkalarında, tutkuları ise arkadaşla dindirme. Hiçbir maskenin ardına saklanmadan sevişme. İşte o buydu. En hayvani yönlerimi çekinmeden göstermek. Üzerimize yapışmış kimliklerden ve değer yargılarından sıyrılıp, susuzluğumuzu dindirir gibi… Dokunması bana… ellerine hayranım. Kendimi beğendirme çabasına girmeme, hesapsızlık, asilik ve bir sonraki dokunuşları düşünmeden hareket etme. Hırsla ve tutkularımla yaşama, bir bütün olmaya ihtiyaç duymama… belki de o yüzden bir yarımlık hissetmeme… Utanmama… suçlamama… Hep aynı ton, hep aynı uyum. Aitsizlik.

Zaman geçiyor…

Birbirimizi suçlamadan ve bağımlı olmadan sevişiyoruz hala seninle. Kıskanmadığımı görüp şaşırıyorum bazı bazı. Ben sadece o anı, terinin terime karışmasını seviyorum. Nefesimi nefesine sürterken hiç utanmıyorum. Benimleyken ben gibi kokmanı seviyorum. Kendimi yada seni kullanılmış hissetmiyorum. Bunu benim istediğimi bilerek geliyorum yanına. Vaatlerden arınmış bir birlikteliğin verdiği huzur bu. Tabiki anlayana…

İçimde bir yerde seninle sevişirsem, herkesi elde edebilirim düşüncesi oluştu bir zaman sonra. Arsızdım ben; “Sevgide ve tutkuda”… Sevgilerim nefes almak gibiydi benim için, ama sevişirken nefes verirdim. Ve ben sende hep nefes verdim, oksijen kaynaklarının dışında tutarak. Aramızda hiç söylenmeye ihtiyaç duyulmamış, bir söz geliverdi aklıma; “Seviş benimle ama arkadaş kalalım”

Efsa