Bugün bir arkadaşım ‘sen insanların ruhlarının içine sızabiliyorsun’ diye yazmış… Bilmem ki dedim, belki de öyle. Bazen yazı yazarken, hele bir başkasını anlatırken ruhum sanki bedenimden ayrılıp bir başka ruhun içine girmiş gibi oluyor. Yani hatta o kadar ki o kişi bir yerini duvara çarpmış olsa ve canı acımış olsa, onu bile derinden bir acı olarak hissedebiliyorum. Bu bir hediye ve bir lanet aynı zamanda. İçimde bir ruhsal bir Kassandra Laneti var…
Kasandra’yı bilirsiniz;
Kassandra, Troya Kralı Priamos ve Hekabe’nin en güzel olduğu rivayet edilen kızıdır. Kassandra aynı zamanda Yunan kahramanıdır. Savaşı yaşamış ve savaşta ağabeyi Hektor’u kaybetmiştir. Kasanndra Troya Atı’nın nın getireceği tehlikeyi sezmiş, çevresini uyarmaya çalışmış ama onu dinleyen olmamış.
Aslında onun en büyük arzusu geleceği bilmek ve rahibe olmaktı. Ancak Tanrı Apollon Kassandra’yı görür görmez bu güzel kıza tutuldu ve ona bir teklif sundu; Kassandra onunla birlikte olursa ona geleceği görme yeteneği verecekti.
Kassandra bu teklifi kabul etti. Apollon, Kasandra’ nın ağzına tükürdü ve Kasandra geleceği görme yeteneğine sahip oldu.( Anadolu’ nun pek çok yöresinde büyüklerdeki iyi hasletlerin küçüğe geçmesi için de aynı ritüel uygulanmaktadır.) Ama Kasandra Apollon ile birlikte olmadı. Bakire bir rahibe olma isteği Apollon’a verdiği sözden daha ağır basmıştı. Bir rivayete göre de aslında en başından beri Apollon ile birlikte olmaya niyeti yoktu, sadece geleceği görme yeteneği almak için Apollon’u kandırmıştı.
Apollon bu duruma çok sinirlendi ve Kassandra’yı lanetledi. Lanete göre; Kassandra geleceği görecek ama kimseyi buna inandıramayacaktı. Ve asıl ağır darbe; asla rahibe olamayacaktı. Tam tersine bir kadın olarak aşağılanacaktı.
Gerçekten de öyle oldu. Troya Savaşı’nın sonucunu görmesine rağmen kimseyi gördüğü şeylerin yaşanacağına inandıramadı. Çaresizlikle savaşın başlamasını ve bitmesini izlemek zorunda kaldı.
Psikolojide, geleceğe dair başkalarını uyarmasına ve doğruları söylemesine rağmen kimseyi kendine inandıramama durumuna Kassandra Kompleksi denir.
İşte bende de Kasandra Kompleksi ya da laneti olduğuna inanıyorum. Bazen kendimin ya da başkalarının hayatı hakkında içime doğanları onlarla paylaştığım halde çok az insanı buna inandırabiliyorum. Ruhumun başkalarının ruhlarına sızabilme yeteneğine şükür ama bu bazen yanlış anlaşılabiliyor, kibirlilikle ya da kontrol delisi olmakla suçlanabiliyorum. En kötüsü de olayları bir seyirci gibi izliyor halde olmak. Hatta toplumsal olayları bile tahmin edebiliyor yine çok az insanı inandırabiliyorum.
Bir gerçeği biliyor ama en yakınlarınıza bile anlatamıyorsunuz… Ne fena bir şey… Mitoloji ne zengin bir kaynak, Jung’un dediği gibi mitolojide ve kollektif bilinçaltında bütün arketiplerimiz duruyor… Bana da Kasandra Laneti’nden biraz geçmiş. Ama her lanet gibi madalyonun bir de öteki yüzü var. Ruha sezebilme, karakterlerin bilinçaltına sızabilme yeteneği kimseyi inandıramasan da bir yazma ve hikaye anlatma hediyesini de beraberinde getiriyor. Sanırım, bu yaşam yolculuğuna çıkmazdan önce, yazma ve hikaye anlatma yeteneği dilemişim, paket program olarak yanında bir tutam Kasandra Laneti ile bir tutam hüzün verilmiş… Yazmak o kadar harikulade ambalajlı bir paketmiş ki bu laneti de seve seve kabul etmişim… Şükür…