Kendi Yolumda

Hepimiz bir bütünün parçalarıyız. Aynı zamanda hepimiz biriciğiz. Parmak izlerimiz kadar farklıyız. Biriz ama aynı değiliz. Hal böyle olunca yollarımız da farklı aslında varacağımız yer aynı olsa da. Hayat bir yolculuk. Peki bu yolculukta pilot mu olmak daha iyi yolcu mu acaba? İkisinin de artıları ve eksileri var ve hayatın bir kısmında pilot bir kısmında da yolcu olmayı seçebiliriz belki. Ama hayat boyu yolcu kalmayı seçenlerin riski allah korusun pilotun vefat etme durumu. O zamana kadar siz hiç kokpite girmeyip an azından uçağı kurtaracak kadar kullanmayı bilmiyorsanız fena çakılırsınız.

Şimdi nereden çıktı bu tam da bayram tatiline çıkarken diyeceksiniz ? Ne zamandır içimden gelen bir yazıydı ama toparlayamıyordum bir türlü. Şimdi denemeye karar verdim ? Kendimizi bulma yolculuğuna başladığımız zaman o an için farkında olmasak da ilk amacımız önce kendi özümüzle sonra da ister yaradan deyin ister evren deyin ister yaratıcı güç deyin, (inancınıza göre siz buraya istediğinizi koyun), onunla iletişime geçebilmek, tekrar onunla bir olup bütün hissetmek. Tabii her yolculuk gibi bu yolculuğun da hazırlık aşaması oluyor ve bu ilk hazırlık aşamasında ve belki de yolun ilk adımlarında yardıma ihtiyaç duymamız, bizden önce bu yola çıkmış insanların deneyimlerinden faydalanmamız çok doğal. Başka bir ülkeye giderken bile bir sürü blog okuyup oraya daha önce gidenlere danışmıyor muyuz? Ama bütün bu hazırlık süreci bittiğinde ve emekleme dönemi bitip yürüme dönemine geçildiğinde aslında artık yolunda tek başınasın. Tabii ki yol arkadaşların olacak ama onların yürüdüğü yol seninkine paralel olduğu için. Aynı yol değil ve her an onlarınkiyle seninkinin arasına bir ağaç, bir taş girebilir ve sen sola giderken onlar sağa dönebilir. Bunun bilincinde ve kabulünde olmak lazım. Ki yolda devam ederken karşılaşacağımız diğer yol arkadaşlarını görebilelim.

Örneklerle kendimi açıklamaya çalışacağım. Hepimiz bütünün parçalarıyız dedik. Bir an için her birimizin bir insan bedenindeki farklı bir hücre olduğunu düşünelim. Diyelim ki bu beden grip oldu ve antibiyotik içmeye başladı. Boğaz bölgesi, bronşlar ve akciğer için bu faydalı olurken karaciğere zarar verir değil mi? İyi gelen bölgedekiler der ki “Bu muhteşem bir teknik. Herkes kullanmalı. Bende çok işe yaradı” ama karaciğerdekiler ne olduğunu ve neden olduğunu bile anlamadan zarar görmüşlerdir. “Durduk yere kendimi güçsüz ve halsiz hissediyorum” diyebilirler mesela. Kalkınma ekonomisinde hep deriz her ülke için tek bir reçete olamaz. Bir ülkede işe yarayan bir politika her ülkede yarayacak diye bir genelleme yapılamaz. Çünkü ülkelerin sosyo-ekonomik, kültürel, jeopolitik koşulları farklıdır. Ülkeyi tam anlamadan o ülke için bir politika belirlemek hatadır. Ülkeler için tek bir reçete olamıyorsa insanlar için nasıl olsun? İnsan denen organizma ülkeden çok daha kompleks ve bir insanı gerçek anlamda tanımak ve anlamak bir ülkeyi tanımaktan çok daha zor kabul edersiniz ki. Ama biz, buna çok yakın zamana kadar ben dahil, bize iyi geleni herkese iyi gelecek sanıyoruz. Örneğin ben süt ve kefir içemiyorum. İçersem çok ağrı çekiyorum. Demek ki bedenim bunu istemiyor ve kabul etmiyor. Neyse ki sütün faydalı olduğu bilgisi çürütüldü ama kefir için hala ısrar alabiliyorum. Üstünde çalışalım da kefir içebilir duruma gel. Neden? Bedenimin bilgeliğini dinleyip istemiyorsa içmemek varken bu ısrar neden? Ben probiyotiği kefir yerine turşudan alayım mesela olmaz mı? Yakın zamanda izlediğim bir videoda bu konularda uzman bir profesör de aynı şeyi  söyleyince çok memnun oldum ? Hepimizin florası kendine özgü, parmak izi gibi ve aldığınız her probiyotik size faydalı olamayabilir çünkü belki de zaten sizde olanı alıyorsunuzdur, eksik olanı değil. Bunu anlamak için şu an çok pahalı olan bir test varmış. Zamanla yaygınlaşması bekleniyor. Benim ise bedava bir önerim var bedeninizi dinleyin ? Dinlemeyi bilirseniz hem bedeninizin hem de ruhunuzun sizinle devamlı konuştuğunu fark edeceksiniz. Burada lütfen bedeni dinlemeyi oram ağrıyor, buramda şu var acaba hasta mıyım gibi bir noktaya taşımayın olur mu? ?

Beden için geçerli olan ruh için de geçerli. Şu an sayısız teknik var ve her geçen gün de artıyor. Bazıları kendilerine iyi gelenlerden ortaya karışık başka teknikler oluşturuyor. Ben de sayısız eğitime gittim. İşte aslında bütün bu teknikler, yöntemler vs yola hazırlanırken alet çantamızda olmasını istediğimiz şeyler. Tabii ki faydalı. Benim sayısız eğitmenim oldu, ustam oldu. Kimisinden bir şey kimisinden yoluma ışık olacak çok şey öğrendim. Hepsine sonsuz teşekkür ederim. Başka bir öğrendiğimde gerçek usta senin hazır olduğunu anladığında seni kendi yoluna yollayandır. Mürit mürşit ilişkisi güzeldir, ancak her ikisinin de yolu birbirine her zaman paralelse. Yoksa yolu kısaltayım derken kendi yolunuzdan öyle bir uzaklaşmış olursunuz ki, kısalmak şöyle duysun geri dönmeniz bile zorlaşır. Şu an olduğum idili hayatıma giren tüm eğitmenlerime ve yol arkadaşlarıma borçluyum. Biri eksik olsa şu an farklı bir idil olurdum. Önemli olan bunun bilinciyle ama buna bağımlı olmadan ilerleyebilmek.

Başka bir örnek: Ayağımı burkmuştum. Kontrol için osteopatıma gitmeden önce evde zaman geçirirken içimden birkaç yoga pozu yapmak geldi. Nedenini çok anlamadım ama artık dinliyorum ya ruhumu ve bedenimi yaptım ? Sonra ne oldu dersiniz. Osteopatın yapmamı önerdiği hareketlerden biri benim evde yaptığımın çok ama çok benzeriydi ? Henüz bedenimle ilgili dış onay almadan bir şey yapma konusunda yeterince cesaretli değilim. Bilsem de onay alma ihtiyacım var. Ama ruhumla ilişkimde daha rahatım. Belki de onla ilgili daha uzun zamandır çalıştığım içindir.

Demem o ki tabii ki yardım alacağız, takıldığımızı danışacağız ama son kararı verenin özümüz olması gerekiyor. Kendi yolunda ilerlemenin esası bu. Örneğin çocuk sahibi olamamak bir rahatsızlık olarak görülüp tedavi edilmeye çalışılıyor. Kişinin özü gerçekten istiyorsa ve olmuyorsa tabii ki tedavi edilsin ama ya istemiyor da çocukluktan beri işlenen normlar ve toplumsal baskı yüzünden istediğini sanıyorsa? Ya onun bu hayattaki tekamülünde çocuk sahibi olmak yoksa. Annelik çok kutsal bir kavram ama illa doğurmakla ilgili olduğunu düşünmüyorum. Doğum yapmış ama anne olmayan ve hiç doğum yapmadığı halde harika anneler olan insanlar gördü bu gözler.  Aynı şey ilişkiler, evlilik, ev sahibi olmak, X’in ustası olmak diye de genişletilebilir. Benim yolumda ne olduğunu ancak benim özüm bilir. Ona sormadan verdiğim her kararda sadece yolumu zorlaştırmış ya da uzatmış olurum.

Günümüzde bir çok insanın derdi ya bir ilişkisi olmaması ya da var olanın içindeki sorunlar. Acaba ilişki mi arıyoruz aşk mı? Aşk illa bir kişiye mi yansıtılmalı yoksa esas olan aşkı yaratılan her şeyde görebilme hali mi? Aşkın gerçek doğasını anlama hali mi değerli yoksa bir kişi ile yaşanan birliktelik mi? Kişilere takılı kalırsak aşkın ya da sevginin gerçek doğasını anlamamız mümkün mü? İlişki koçlarının başarısı insanların onlara gittikten sonra bir ilişki bulup bulamamasıyla ölçülüyor. Ben de buradan şunu sormak istiyorum. Henüz kendi ile kendi özüyle, kendi bedeniyle ilişki kuramayan biri karşı cinsle nasıl kursun? Kursa da ne kadar sağlıklı olur? Kendini sevmeyen bir başkasını ne kadar sevebilir ya da sevdi diyelim sevildiğini ne kadar hissedebilir kendi bile kendini sevmiyorken? Acaba böyle insanlar emeklemeden yürümeye çalışıyor olabilir mi ve var olan ilişkilerdeki sorunların çoğunun nedeni de bu olabilir mi?

Ben mutluluğu, sevgiyi, ilişkiyi, gücü, cesareti dışarda aramak yerine kendi içimde aramaya başladığım zaman huzuru buldum. Esas olan, yüksek benlik, öz, ruh artık size hangisi hitap ediyorsa onunla iletişim kurmayı başarmak. Ondan sonrası zaten çabasız ve kendiliğinden oluyor. Zaten her zaman olması gereken oluyor. Tabii ki bu benim yolum. Herkes böyle yapsın dersem kendimle çelişmiş olurum. Ben de zaten yolun çok başındayım ? Sadece kafamdaki soruları ve kendi deneyimimi paylaşmak istedim. Kafamda milyon soru olduğu için de yazı biraz karışık olmuş olabilir ? Yine de okuduğunuz için teşekkür ederim.

İdil Göksel