– Farkında mısın ilişkimiz boyunca sen beni hep azalttın, azaltıp yok saydın.
– Ne demek istiyorsun?
– Çok şey, hem de çok şey söylemek istiyorum. Doğru söyle, aslında sen beni hiç sevmedin değil mi? Hadi itiraf et, utanma hadi. Bence sen, benim seni sevebilme yeteneğimi sevdin.
– Neler söylüyorsun, inan anlayamıyorum.
– Tabi anlamazsın, işine gelince anlarsın, neyse ben fazla uzattım, tamam ya ayrılmak istiyorsan ayrılırız olur biter, silah zoruyla seni yanımda tutacak dönemleri ben çoktan geçtim.
– Ya demek böyle bak sen, uzatmayalım peki öyle olsun ama bana son kez bile olsa suçluluk şırıngasından batırma.
– Kimseye suçluluk falan eklediğim, batırdığım yok ama senin bu tarz bir yaran varsa iyi gider, arada bence suçluluk şırıngasından batırmalısın bedenine. Yani böyle bir hal içindeysen şu an bileyim ona göre.
– Of, yine felsefe yine kelime oyunları sıkıldım artık yeter, seninle düzgünce konuşamıyoruz bile. İlişkimizdeki eksiklik belki de seninle doğru düzgün konuşamamak oysa eskiden…
– Eskiden evet eskiden farklı olan neydi? Söyler misin bana? Beynim, bedenim, tenim, duyularım, duygularım, sevişmelerim her şey aynı; anlaşılmayan eskisi gibi konuşmak istemeyen bana sarılmak istemeyen, ben öptüğümde zoraki beni öpen sensin, anlıyor musun beni? Aslında ilişki denen muammayı daha da çoraklaştıran senin umursamaz enerjin.
– Her şeyi illa ki de enerjiyle aurayla açıklayacaksın, yeter artık. Belki de evet son zamanlarda sana karşı eskisi gibi hissetmiyorum.
– Son zamanlarda mı? Allah aşkına kaç son zaman neredeyse aylardır. Ben ilişkimiz adına ne gerekiyorsa yapmaya çalıştım, hep dedim ki yorgundur, iş yerinde canı bir şeylere sıkılmıştır, boşver üzerine gitme ya da yine annesiyle mi problemi var, ya da kardeşinin yine mi para sıkıntısı var gibi, ne bahaneler ürettim sırf sana karşı soğumayayım diye.
– Üzgünüm, belki de çok hatalı davrandım ama evet seni artık eskisi kadar sevmiyorum.
– Biliyorum başka biri mi var?
– İnan bu konuda konuşmak istiyorum.
– Ama ben merak ediyorum; hayatında ne olup bittiğini merak ediyorum.
– Evet var. Psikoterapistime aşık oldum.
– Demek ki var. Uzun süredir değil mi? Yaklaşık 5 aydır.
– Evet.
– Sen 5 aydır başka bir bedene sarılıp, sonra geceyarıları bana sarılıyorsun; inanamıyorum! Kusura bakma midem bulanıyor, yeni sevgilin içinde üzüldüm ama hiç merak etme, kolayca hayatından çıkıyorum; arkandan çan çan öten kadın modeli bana bir beden küçük gelir.
– İnan bana seni de sevdim bir zamanlar.
– Daha fazla gülünç olma Allah aşkına, daha fazla bedenimde yara açma, bir daha seni görmek istemiyorum.
– Ya lütfen böyle gaddar olma.
– Ne o sus pus mu olayım, ya da canım lütfen beni bırakma nidaları mı atayım, ayaklarına mı kapanayım söyle, oğlum bu modeller denendi, aşk uçarken kıyımızdan, sen başka bir kanaryayla sevişirken, ben denizin mavisinde martılarla uçtum buradan.
– Ne ne ne?
– Yaa şimdi ne olursun? Ben diyorum ki senin enerjinle girdiğim bu ilişki ne zamandır benim aklımı yok ediyordu evet doğrusunu söylemek gerekirse böylesi de benim işime geliyordu. Çocukluktan ezbere bildiğim şeydi; aşk denince akıl varolamıyordu. Ben de aşkda akılsız dolanmayı seviyordum. Senin ruh sağlığının bozuk oluşu benim hoşuma gidiyordu, yıllarca şizofrenleri sevdim, sen o kadar tehlikeli bir boyutta olmasan da normal değildin ve ben senin arızalı oluşunu sevdim. Bir itiraf, senin psikoterapistinle seviştiğini bir gece gözlerimle gördüm.
– Ne ne?
– Hatırlarsan sana bir gece, yaklaşık 2 hafta önce işlerim uzadı; 2 gün daha şehir dışında olacağım demiştim.
– Evet.
– İşte aslında o dönemde buradaydım karşı apartmandaki daireyi kiraladım, sırf seni görebilmek için, seni gözetlemek için, 3 günlüğüne emlakçıyla anlaştım.
Karanlıkta oturup sizi izledim sarap içmelerinizi, kıkırdamalarınızı, sevişmelerinizi her şeyi.
– İnanmıyorum yaptığın çok ayıp.
– Ne demek ayıp ? Yok ya, sen benim koltuklarımda seviş, benim vücut şampuanımla duşlar al, psikoterapist metresinle fingirdeş ben de ses çıkarmayayım. Oh, ne ala !
– Hayır ses çıkartma demiyorum, ama dedektif gibi davranman canımı sıktı, sana yakıştıramadım.
– Yok ya ! Beyefendimiz onu sevgilisiyle gözetlememi bana yakıştıramadı, ee tabii ben uslu bir kadın olmalıyım, öyle dedektiflik falan bana benim gibi egitimli salaklara yakışmaz. Evet yaptığım normal değildi ama sanırım seni ve hayatıma giren bütün şizofrenleri severken, ben de ciddi boyutta arıza oluşmuştu. Ve şu an rahatladım. Yüksek sesle tekrar söyler misin bana, « seni sevmiyorum » diye.
– Abartıyorsun, kendine gel, sana sakinleştirici falan getireyim.
– Hayır abartmıyorum, çok sakinim. Lütfen hatırım için bana tekrar « seni sevmiyorum » de, hadi allahaşkına söyle.
– Sen iyice çıldırdın, ilişkimiz bitti diyorum sadece bir tarafıyla ; yoksa ben seni hala seviyorum.
– Çok çok çirkinleşiyorsun biliyor musun ? Hala bana beni sevmediğini tekrar bile söyleyemiyorsun, senin yiğitliğin nerde oğlum ? Nerde ? Ben ne kadar salak biriymişim ki, bana beni sevmeğini söylemeyecek kadar yalancı bir adama aşık olmuşum.
– Bana yalancı diyorsun, yuh artık sen kafayı çizdin kızım, yeter kendine gel.
– Ya demek ki kafayı çizdim. Sadece kafayı mı? Bedenimi, aşkımı, düşlerimi de çizdim. Hem de tükenmez kalemle çizdim kimse silemesin diye. Senin tuhaf auran bana zarar vermesin diye, bırak artık beni git buradan, seni görmek istemiyorum. Beni sevmeyeni ben hiç sevmem.
– Ya niye beni anlamak istemiyorsun? Siz kadınlar neden böylesiniz ? Hep sizin istekleriniz, hep sizin duygularınız ön planda… Bizim duygularımız yok mu? İlişkimiz boyunca sadece ben mi hatalı davrandım sence ? Sen çok mu kusursuzdun sanki?
– Ben kusursuzum, ben süperim demiyorum ki sana ; böyle bir dangalaklık yaparsam da kaderimce tayin edilen talihsiz bir ayrılık konuşması olur. Benimde tabii ki hatalarım vardır, senin ilk hastalık dönemlerinde hatta psikoterpiste görünmeni isteyen bendim hatırlarsan…
– Evet.
– O dönemlerde senin beklentilerine sahip çıkamadım, seni senle özellikle yalnız bıraktım belki de, kendi kendini çözersin diye düşündüm, bu ayrıntıda benim fazla eğitimli olmamdan kaynaklandı. Oysa siz erkekler kendi kendinize kalamıyordunuz ki, belki de aramızdaki farklardan en belirgini de buydu. Ama sen de iradesiz biriysen, ben napabilirim ki? Hem söyler misin bana, biz hala neyin muhasebesini yapıyoruz ki? Bitmiş bir ilişkiyi diriltmek demek, bütün emekliye ayrılmış uyuyan melekleri bir anda uykularından uyandırmak olur. Uykusundan uyandırılan bir insan nasıl huzursuz, öfkeli davranırsa, melekler de aynen öyle davranır. O yüzden daha fazla sorgulamayalım ilişkimizi, sen başka biriyle yol almışsın zaten benim sana ne seslenecek ne silah dayayacak halim ne de yüreğim var. Hadi yolcu yolunda gerek, hadi oğlum git. Git, git.
– Hayır ya, böyle bitmemeli… Yapma, kıyma bize…
– Ne diyorsun sen ya…
-İlişkimiz bir tarafıyla bitse de, yılların alışkanlığı, arkadaşlığı var… Belki evet, artık aynı yatak da uyuyamayacağız ama pekala ortak anılarımıza saygı gösterip arada bir görüşebiliriz.
– Görüşmek mi? Senle? Senle görüşmek… Bırak bu medeniyim ayaklarını allah aşkına, ben senle görüşmek falan istemiyorum.
– Şu an çok sinirlisin… Biraz soluklan, sakinleş öyle konuşuruz.
– Sakinleşsem de kararım kesin… Görüşmek istemiyorum.
– Peki o zaman sen bilirsin. Ama unutma, ben seninle görüşmek istiyorum… Çünkü sana değer veriyorum.
– Ya yeter ya… Yeter artık. Bana böyle şeyler söyleme. Artık daha fazla üzülmeye katlanacak durumum yok. Senin tarafından açılan bana özel fırtınamda, dalgalarla boğuşurken yanımda sen yoktun. Hoş olmanıda istemedim, ama artık oyun oynamak canımı yakıyor.
– Canım ya, keşke daha önce konuşsaydık.
– Bana lütfen canım da deme.
– Neden?
– Son zamanlarda dikkat ediyorum da, herkese canım diyorsun. Bir zamanlar özel anlamı olan şeyleri, gereğinden fazla zikrederek ağzında sakız edip ne kadar da çok kirletiyorsun. Sevmiyorum canım kelimesini. Bana canım deme. Çünkü ben senin canın değilim. Hatta hiçbir şeyin değilim; olmak da istemiyorum.
– Beni üzüyorsun ama…
– Seni üzüyor muyum? Hadi ya! Seni üzüyorum… hah… Bak sen ya… Beyefendiyi üzüyormuşum. Tabii tabii haklısın… Levent, sen deli misin? Kendine şöyle tarafsızca tepeden bir bakar mısın?
– Tamam sana karşı eski duygularımı yitirmiş olabilirim, ama bu sana olan sevgimi değiştirmez ki..
– Ya o kadar kolay demek ki. Ben seni sevgilinle sevişirken izlediğim anda, bedenimde açılan yaralarımı iyileştirmeye çalışıyorum, sen kalkmış bana görüşmeliyiz deyip, bana olan sevginden bahsederek, kabuklarımı kopartıp, yaralarımı tekrardan kanatıyorsun.
– Ya ne var ki 2 medeni insan olarak biten bir ilişkinin ardından sana sadece sen benim için önemlisin, sana değer veriyorum, görüşelim, görüşmeliyiz diyorum. Sen kalmış bana açık kapalı yaralarından bahsediyorsun?
– Üzgünüm, senin kadar medeni olamıyorum, ya da medeniyet anlayışlarımız birbirinden çok farklı. Gidip sevgilimle öpüşüp, sonra da seni öpmüyorum, bundan aylar sonra karşı taraf bana gelip de eskisi gibi değiliz dediğinde,“ evet ama seni hala seviyorum, arada görmeliyim seni“ gibi yutturmacadan sözler söyleyemiyorum. Sonra da, ooo ben ne kadar da çok medeniyim tanrım, off yapmıyorum…
– Sen var ya, bardağı taşırdın; beni bu kadar aşağılamana dayanamıyorum…
– Demek ki senin gözünde bardak yeni taştı, bak sen ya, oğlum bardak çoktan taştı ama sanırım içinden kırmızı şarap taşıp, senin yüzüne dökülmüş ki sen daha yeni yeni ayılıyorsun ve korkarım ayıltan da yine her zaman ki gibi ben oldum.
– Sen var ya, hastasın kızım ya! Kurduğun şu sağlıksız kelimelere bak! Sana yakışacak başka bir şey bulamıyorum. Kelimelerle beni zehirlemek mi istiyorsun? Yeter! Evet senden bıktım, bıktımmmm… (derken cep telefonu çalar) of allahım of ya…
– Levent Bey, cebiniz çalıyor…
– Farkındayım, açmak istemiyorum.
– Oo farkındasınız ve açmak istemiyorsunuz, ooo yoksa sevgiliniz mi arayan ve çok medeni olduğunuzdan dolayı mı açmıyorsunuz… Tabii ya, karımla tartışırken sevgilim bekleyebilir…
– Yeter Canan, yeter artık! Haddini aştın. (der ve cep telefonunu eline alır)
– Aloo canım, seni daha sonra arıyacağım… hı ..hı.. evet birtanem… hadi canım konuşuruz.
– Ne diyor? “Cadı karınla mı kavga ediyorsun“ diyor? Bu arada canım ve ekstra bonus ilaveli birtanem aşkınıza da çok yakışmış! Hah hah… Ayy acayip keyif oldum… Birtanem seni daha sonra ararım mıydı? Pardon ya, canım sonra konuşuruzdu; değil mi?
– Canan şu an çok aptalca davranıyorsun… Sevgilim olsun olmasın, bu ilişki zaten çoktan bitmişti. Senin gereksiz kıskançlıkların, dırdırların beni çoktan bitirmişti. Beni sen dengesizleştirdin ve sonra kendi ellerinle psikoterapiste yolladın…
– Merak etme o kadar aptal değilim, bir ara bittiğini ben de biliyordum ama senden bir açıklama bekliyordum. Bazen de, kusura bakma beni öyle öpüyordun ki, duygusal olarak ilişkimizin tamir edileceğini sanıyordum. O zamanlar bilmiyordum ki, bir ilişkide çatlak oluşursa tamir et, kapat, sök, dik, temizle, kopyala… fayda eder sanıyordum. Oysa ki fayda etmeyecegini bilmiyordum. Beni isteklice öperken diğerlerini de öptüğünü, onlara da bedeninin cömertce hizmet verdiğini de anlamıyordum. Neyse ya, benim kimsenin aşkını diri tutacak durumum yok. Git artık lütfen… Git, git bu evden hadi hemen.
– Gidiyorum evet, ben de seni bir daha görmek istemiyorum…
– Nihayet oh, Allahım nihayet.
– Ve duymak istiyordun değil mi? Evet, evet seni sevmiyorum. Seni sevmiyorum. Sevmiyorum.
– Hayret! Sonunda söyleyebildin… Bu kadar yara bere açılmışken, canım yanarken, ben de seni sevmiyorum… Sevmiyorum.
– Gidiyorum.
– Eee git hadi. Gitsene..
– İyi de eşyalarım…
– Eşyalarını valize doldurup, Mehmet Efendi’yle işyerine yollarım.
– İşyerime değil, olmaz, telefonda konuşuruz.
– Seninle telefonda konuşmak da istemiyorum…
– Of ya, giderken bile hala trip yapıyorsun?!
– Kusura bakma, giderayak sana hoş görünecek halim yok… Hadi artık git. Ve giderken seni sevmiyorum diyerek git.
– Demiyorum. Hep senin istediklerin mi olacak?
– Desen ne olur? Hiç olmazsa beni sevmediğini hatırlayarak, daha çabuk unuturum.
– Canan, seni tuhaf konuşmaların, acayip kıskançlıkların ve dırdırlarından dolayı sevmiyorum. Seni sevmiyorum. Oldu mu?
– Oldu, hem de çok çok iyi oldu… Hoşçakal.
– Hoşçakal.