Henüz 90’ların başındayken , daha yeni yeni özel televizyonlarla tanışılan çağda, ben liseye gidiyordum. Herkesin kanının kaynadığı, yeni arayışlar içersine girdiği bu çağda , benim en fazla ilgimi çeken şey , dinlerdi. Nasıl olmasın ki, annem Protestan, babam Müslüman, bir sürü arkadaşım Yahudi… İnsan böyle olunca haliyle bir din karmaşasına düşüp bir araştırmaya giriyor. Eh , doğuştan beri mistisizme karşı yönelimim de var. Belli bir yerden sonra bıraktım “tek tanrılı” dinleri araştırmayı , daha ilkel ve çok tanrılı dinleri araştırmaya başladım. İlginçti. Gerçekten. Araştırmaya devam ettirdim ve en fazla ilgimi çeken dinlerden biri kızılderili dini, yani şamanizm oldu.
Şamanizm hakkında kısa bir bilgi vereyim. Farklı kabileler, şamanizmi kendilerine göre uyarlamışlardır ama çoğunda bir “totem” hayvanından bahseder. Bu hayvan yine farklı paganist dinlerinde “ally”, “friend” ya da “familiar” diye geçer. Normalde, bu hayvanı öğrenmek için kabilenizdeki şamana gidersiniz, o bazı büyüler, bazı ayinler düzenler ve size totem hayvanınızın ne olduğunu söyler. Totem hayvanınızı öğrendikten sonra, kendinizi onunla eşleştirir, onun hareketlerini incelersiniz, onun bilgeliğini almaya çalışırsınız.Hikaye bu. Gayet güzel. Peki, ben nerede bulacağım kabilemin şamanını ?
O zamanlar artık çok fazla mı Carlos Castenada okudum, yada kafama çok fazla taktığımdan bilinç altıma mı işledi bilmiyorum, yorum sizindir, ama bir gece bununla ilgili bir rüya gördüm. Rüyamda büyük bir dağdayım. Yanımda bir tane şaman var. Hava sonbahar gibi, yapraklar dökülüyor. Şaman da bana bir şeyler anlatıyor. Üstelik Ingilizce konuşuyoruz. Arka tarafımız tamamen ormanlık ve ağaçlık.
Şamanla yaptığımız bu ilginç konuşmayı malesef şu anda hatırlamıyorum . Çoğu rüya gibi o da zamanla silikleşti ve hafızamdan uçup gitti. Ama net olarak hatirladığım iki tane nokta var. Birincisi, şaman bana totem hayvanımı gösterdi, (hayvan agaçlardan birine tırmanıyordu) ve adını söyledi. “Weasel”. Hatırladığım ikinci nokta ise , hemen arkasından söylediği laf: “Bu hayvanı küçük görme, bir gün senin hayatını kurtaracak”
Weasel adlı hayvanın tam adı Türkçe’de geçmiyor, ama araştırdığım kadarıyla gelincik ve sansar arası bir hayvan. Gelincikle aynı familyadan. Lise çağında olan bir çocuk için , bu totem hayvanı büyük bir düş kırıklığı tabii. Toteminin aslan, kaplan gibi güçlü bir hayvan olmasını beklerken, ingilizcede içten pazarlıklı manasına da gelen, hırsızlık yapan, yumurta çalan bir hayvanın totem hayvanın olduğunu öğreniyorsun. Ne kadar üzücü bir durum. Totem hayvanın bir gelincik. Zavallı ben. Bayağı bir inceledim ben bu gelinciği . Bu hayvanın hırsızlık özellikleri dışında gayet zeki, hızlı ve kurnaz olduğunu da öğrendim. Bu sayede tilkilerden kaçar ve zor koşullarda bile hayatta kalırmış. Fakat ne olursa olsun sonuç aynı , gelincik yine de gelinciktir.
Aradan yıllar geçti, her kuş gibi bende yuvadan uçtum. Tabii geçici olarak, aslında sadece başka bir şehirde üniversiteye gittim. Her gencin yaptığı gibi farklı olmaya çalıştım, saçımı uzattım, öğrenci olaylarına girdim çıktım, finaller için sabahladım, ay sonunu zor getirdim ,kız arkadaşım oldu, aldatıldım, terkedildim… derken bu “weasel “ olayı kafamdan tamamen uçtu gitti.
Üç yada dört sene evvel , staj yapmak için yurtdışına çıktım. Gittiğim ülke Singapur. Benim için muhteşem bir şans doğrusu. Ne de olsa Asya kültürünü inceleme, yeni yerler görme ve güzel kızlarla tanışmak için bulunmaz bir fırsat. Bir daha ne zaman elime geçecek ki? O zamanlar saçlarım hala uzun, boyum 1.80, averaj bir Asya insanı için uzunum, oldukça dikkat çekiyorum, daha ne? Staj yaptığım şirkette iyi bir stajyer maaşı ve hotel ayarlamış, iş biter bitmez, Singapur kazan ben kepçe dolaşıp duruyorum. Bu arada bana şirketin otel ayarladığı mahalle, Malez mahallesi. Tüm olaylar burada dönüyor. Her tür uyuşturucu ve kadın satışı, kaçakçılık , kumar bu mahallede . Polis günde üç kere basıyor. New York’un Harlem’inden biraz hallice anlayacağınız. Şansıma Malezlerin hepsi Müslüman. Adamlar Türkiyeden geldiğim için beni bir anda kabullendiler , aralarına aldılar, yoksa otele taksiyle girip , taksiyle çıkıyor herkes. Dışarda bıçaklanmak , işten bile değil.
Stajımı bitirip , otelden ayrılmama beş gün kala , içler acısı halimin farkına vardım. Havaalanına varış için taksi parasını çıkardıktan sonra, bir hafta için elimde kalan son para , topu topu beş dolar. Günlük yemek ise yaklaşık iki dolar. Bir iki günü atlatırım, ama diğer günler ne yapacağız o zaman ? Eller cepte, kafa önde ve eğik , cebimde taksi parası ayrılmış son beş dolar otelden dışarı çıktım. Değişik olasılıkları gözden geçirdim. Şirketten borç alamazdım, adamlarda o “borç alma-verme “ kültürü yoktu çünkü. Ailemden para istesem, Singapur’a nasıl yollayacaklardı ki? Kredi kartımla çekmeyi düşündüm ama daha evvel meraktan denemiş, “hat yok” şeklinde bir uyarı dışında bir şey alamamıştım. Ne yapacaktım?
Sokağın sonundan gelen bir gürültü dikkatimi çekti. Bir sürü Malezyalı bir camekanın başına çökmüş, bağırışıyorlardı. Nasılsa yapacak başka bir işim yok. İlginç de. Vurdum kendimi o yöne. Adamların arasından başımı çıkardım ve neye baktıklarını gördüm. Bir tane uzun ve geniş bir camekan kafes. Kenarları oldukça yüksek ve tepesi açık. Akvaryum gibi bir şey. Camekan ortadan , bir camla ikiye ayrılmış. Bir köşede o taraflarda bolca bulunanlardan bir kobra yılanı , diğer tarafta ise köşeye sinmiş, açlıktan bir deri kemiğe dönmüş, korkudan tir tir titreyen ufak bir hayvan. Yanımdaki adama döndüm ve ne olduğunu sordum. Kumar oynuyorlarmış. Bahisler bitince aradaki cam bölge açılıyormuş ve iki hayvan dövüştürülüyormuş. Hangi hayvan ölürse , o taraf kaybediyormuş. Tam anlamıyla insanlık dışı bir oyun. Hayvan haklarına da aykırı. Ama zaten cepteki param ortada.Hadi dedim şansımı deneyeyim, bir kerelik ihmal edelim hayvan haklarını.
Herkes parayı kobra üstüne koyuyordu. Öbür hayvanın haline bakınca mantıklı olan da oydu zaten. Tam ben de parayı kobra üstüne koyacakken öbür hayvan birden çok tanıdık geldi. Tekrar yanımdakine dönüp “o hayvanın cinsi ne” diye sordum. Gülümsedi ve cevap verdi: “Weasel”. Beş doları weasel’e yatırdım. Bahisçi bana uyduruk bir kağıt vererek üstüne “ w-5 ” yazdı. Belli bir süre sonra bahisler kapandı, cam bölmeyi kaldırdılar, maç başladı.
Kobra, bir iki atak yaptı , gelincik o ataklardan zar zor kaçtı. Kobra bir iki kez daha saldırdı , köşeye sıkışmış olan gelincik korkudan titreyerek saldırıları, yine zorla savuşturdu. Herkes “Kobra Kobra” diye tempo tutmaya başladı. Ben orada “ haydi weasel’ım , hadi oğlum” şeklinde fısıltıyla konuşuyorum. Ama gerçeği söylemek gerekirse benimde hiç umudum yok. Aptal bir rüya uğruna cebimdeki son beş dolardan da olmuşum, suratım iyice asılmış. Kobra bir iki ufak atak daha yaptı, sonra gerildi gerildi ve gelinciğe doğru ok gibi fırladı. O ana kadar tir tir titreyen gelincik birden döndü, sırtını kamburlaştırdı, titremeyi kesti, ve o da yılana doğru büyük bir sıçrayış yaptı. Olayın heyecanından mıdır nedir, belki 2-3 saniyede gerçekleşen bu olayı, ben kare kare gördüm. Gelincik yılanın üstünden geçecek şekilde biraz yüksek bir zıplayış yapmıştı. Yılan tam altından geçerken, gelincik kafasını eğdi, yılanı tam başının arkasından ısırdı ve sonra da çenesini kilitledi. Yere dört ayağı üstünde indi. Kesinlikle ağzını açmadan yılanı sağa sola çarpmaya başladı. Yılan son bir çabayla gelinciğin etrafına sarıldı, onu boğmaya kalkıştı. Ama iş işten geçmiş artık . Yılan biraz debelendi sonra bedeni birden çözüldü ve cansız bir şekilde yere düştü. Arkalardan “GOOOOOOL” diye bir ses geldi. Herkes o tarafa döndü. Ne yapayım, ilk defa böyle bir karşılaşma izliyorum, nasıl bağırılıyor bilmiyorum ki.
Benle beraber , meğer 3-4 kişi daha gelincik için bahse girmiş. Hayvan sahiplerine ve karşılaştırmayı yapan adama payları verildikten sonra, paralar bizlere bölüştürüldü. Adam bana parayı verdikten sonra hemen saydım. Tam tamına 65 dolar. Bu para bana rahat rahat yeter de artar hatta. Gelinciğin sahibinin yanına gittim. Adam gelinciği yavrusu gibi koynuna almış sakin sakin okşuyordu. Adamla biraz konuşmaya çalıştım ama İngilizcesi yoktu. Şansımı fazla zorlamadım ben de. Adama teşekkür ettim ve oradan ayrıldım.
Filmlerde olur ya , artist son anda tekrar döner ve selam verir. Aynen onun gibi, bende adama son bir kez başımı döndürüp selam verdim. İşte tam o anda , gelincik sanki yüzüne pis bir sırıtma ifadesi yerleştirip bana göz kırpmış gibi geldi . Gerçekten de öyle mi oldu acaba yoksa bir göz yanılgısı mıydı ?