Bugünün değişik bir gün olacağını bilmeyerek uyandım. Her sabah yaptığım gibi işe gitmek üzere hazırlandım, evden çıktım. Arabayla kısa bir mesafe olan Bostancı’ya gittim, park ettim.

Hafta içi neredeyse her gün kullandığım deniz otobüsü seferlerinden 08:35e yetiştim. Yaz tarifesinde adalar ve avşa seferleri de eklendiği için olan yoğunluğu bile kötüye yormadım. Deniz otobüsüne 5 dakika geç bindik ve o kadar geç hareket ettik. Sorun değil. O ana kadar bile normal bir gün olduğunu düşünüyordum. Kulaklıkla sevdiğim podcastleri dinliyor, hemen sağımdaki camdan denizi izliyor ve güzel şeyler düşünüyordum. 

Varış iskelemiz olan Kabataş’a yaklaştığımızda dijital sesin Türkçe ve İngilizce olarak Kabataş iskelesine yaklaşmak üzereyiz, lütfen yanaşma manevraları sırasında koltuğunuzdan kalkmayınız anonsunu dinledik. Acelesi olanlar kulak asmadı, yerlerinden kalkıp kapıların önündeki koridorda sıra oldular. Bense yanımdaki bayan kalkmış olmasına rağmen oturmaya devam ettim. Kalkmaya hazırlanırken son hatırladığım, hemen sağımda lastik geçirilmiş olan iskele babasının ne kadar hızlı bir şekilde üzerimize geldiğiydi. Sonrası bir patlama sesi, bağrışlar, panik içinde koşturan insanlar ve patlayan camın sağ koluma saplanan minik parçaları…

İskele sabit olduğu için üstümüze gelmesi mümkün değildi. Olan, ön tarafını iskeleye yaklaştırmış olan deniz otobüsünün arka tarafını da yaklaştırırken, iskelenin altındaki suların çekilmiş olmasından mı, yakından geçen başka bir motorun dip dalgası yarattığından mı, poyraz esiyor oluşundan mı ya da başka bir nedenden mi bilinmez, hızını alamayıp el freni çekilmiş arabanın arkasını yana atması gibi yan tarafının hızla iskeleye çarpmasıydı. Benim ve arkamda oturanların hala hayatta olma nedeni çarpma iki pencereyi ayıran sütuna denk geldiği için iskele babasının içeri girmemesi oldu. Milimetrik bir fark olsaydı belki de şu anda…

Neyse, sonrası kaptan köşkünde ilk yardım, iskelede ambulansı bekleme, Kadıköy’den gelen ambulansın gelmesiyle, daha yakındaki hastaneler yerine anlaşmalı hastaneye Fatih’e yolculuk, acil serviste cam parçalarının detaylı bir şekilde temizlenmesi ve yaraların silinmesi, aynı anda adli rapor için bilgilerin verilmesi, formun imzalanması, şikayetçi iseniz deniz polisine gitmelisinizin üzerine Balat’a deniz polisine gidip bizi bekleyen polislere ifade vermekle yarım gün geçti.

Hayatın nasıl da pamuk ipliğine bağlı olduğunu yaşayarak görmek bahsettiğim bütün bu karmaşa bittikten sonra garip bir yorgunluk bırakmasıyla birlikte insanı hayatının muhasebesini yapmaya yöneltiyor. Gariptir, ucuz kurtulduğumu anladığımda ilk endişem, tüm sevdiklerim onları nasıl da sevdiğimi biliyor mu oldu. En son ne zaman söylemiştim, sonra neler oldu, hala bunu biliyorlar mı diye düşündüm. Ne olduğunu anlayamadan ölmüş olmaktan çok sevdiklerimi göremeden, onları sevdiğimi söyleyemeden ölme ihtimalinden korktum.

Şimdi eve dönmek için yine deniz otobüsünü kullanacağım. Sevdiklerimle konuştum, içim rahat. Yine de kendim ve onlar için cam kenarına değil orta sıralara oturacağım…