Sri Lanka’dayız. Yani şu anda dünyanın cehenneminde. Pazar günkü deprem en çok burayı ve Endonezya’yı vurdu. Endonezya’da ölü sayısı 30 bini geçti, Sri Lanka’da da 12 binlerde geziniyor. Ancak medyanın gözü daha çok Tayland ve turistik adaları Phuket, Maldivler’de. Çünkü eğlence ve turizmin kalbi buralarda atıyor. Oysa Sri Lanka tam bir hayalet ülke haline gelmiş. Başkent Colombo dışında neredeyse tüm sahil şeridi yıkılmış. Yollar harap durumda. Ülkeye Noel ve yılbaşı tatilini geçirmek için gelen binlerce turist felaketten kaçarak Colombo’ya sığınmış. Biz de buraya indik. Kent merkezindeki uluslararası konferans binası deprem mağdurlarını ağırlamak için düzenlenmiş. Pazar gününden beri 800 000 kişi gelmiş buraya. Biz içeri girdiğimizde yaklaşık 300 turist vardı. Hepsi karmakarışık. Çoğunluğu Alman ve İngilizler oluşturuyor. Büyük salona yer yatakları kurulmuş. Ancak yakınlarını kaybeden ve sinir krizi geçirenler burada görüntü alınmasını istemiyorlar. Alman misafirlerle konuşurken bir Rus bağırmaya, bizi dışarı çıkarmaya çalışıyor. Diğerleri ise sakin, ancak çoğu yaşadıklarını anlatırken gözyaşlarına hakim olamıyorlar. İşte tsunami ve son 40 yılın en büyük deprem kabusunu yaşamış turistlerin gözünden an an cehennem dakikaları…
Kendilerini unutup bizi kurtardılar
Sandra Erni 25 Aralık’ta İsviçre’den Sri Lanka’ya gelmiş. Nalepo’yu yani sarsıntının en şiddetli yerlerden birini tercih etmiş tatil için. Eşiyle birlikte odalarına yerleşirken yalnızca saatler sonra meydana gelecek felaketten bihaber okyanus manzaralı bir oda almışlar. Pazar sabahı ise şiddetli bir gürültü ve sarsıntıyla uyanmışlar. Gerisini Erni şöyle anlatıyor: ‘Gözümü açtığmda 10 metrelik dalgaların üzerimize geldiğini gördüm. Düşünmeye bile fırsat bulamadan boynumuza kadar suyun içindeydik. Bizi otel görevlileri kurtardı. Öyle özverili çalıştılar ki kendi canlarını bir kenara koydular. Otobüslere bindirildik ve Colombo’ya getirildik. İki gündür burada kalıyoruz. Sri Lankalılar’ın misafirperverliği ve fedakarlığına hala inanamıyoruz. Burada kalıp kurtarma çalışmalarına yardım etmek istiyoruz ama izin vermiyorlar. Her yıl 26 Aralık’ta kabusu anmak için burada buluşmaya karar verdik. tatillerimizi de bu ülkede geçirmeye devam edeceğiz.
Para burada kalsın
Turistlerin çoğu iki ya da üç hafta için yer ayırtmışlar. İlk günden depremle burun buruna gelince tatilleri yarıda kalmış ancak paralarını geri talep edecek misiniz sorusu üzerine Alman Klemens Wesselbur şöyle diyor: ‘Kesinlikle şikayetçi olma gibi bir düşüncemiz yok. Paranın Sri Lanka’da kalmasını istiyoruz ama eğer Almanya’daki tur şirketine geri gelirse isteriz ve vermezlerse kıyameti koparırız. Ama buradaki yardım faaliyetleri için harcanırsa mutlu oluruz.
Evet, uluslararası konferans salonunda kalanlar evlerine gönderilmeyi bekliyorlar. Ancak uçaklar çok dolu, hepsi en az iki günün burada kalıyor. Devinim çok hızlı. Biz oradayken bir grup otobüslere bindirilip götürülüyor, başka gruplar geliyor. Sri Lankalı görevliler her konuda yardımcı ve kibarlar. İmkansızlaşan hayatları kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapıyorlar.
Yolumuzu Heidi ve Reiner Baerte çifti kesiyor. Alman çift 14’üncü kez geldikleri Sri Lanka’da yakalanmışlar depreme. Tekrar gelmek için bir süre yaşadığımız kabusu unutmalıyız, diyorlar. Ancak hallerinden şikayetçi değiller. Reiner, ‘Önemli olan atlatmış olmak. Üstelik bavullarımız selde kaybolduğu için hafifledik. Ne güzel! Yaşıyoruz, gerisi önemli değil.’ diyor. Çift Türkiye’nin depremde yaşadığı sıkıntıları da biliyor. Gölcük depreminin ardından İstanbul’a gelmişler, Adapazarı’nı gezmişler. Önemli olan sistemli hareket etmek, burada onu gördük. Türkiye’de daha çok panik vardı diyorlar.
Zaten halkın genel duruşu da Alman çiftin sözlerini doğruluyor. Herkes sakin ve felaketi olağan karşılıyor görünüyor. Bunda inancın etkisi de büyük. Sri Lanka’da halkın yaklaşık % 80’i Budist ve Budistler ruhların farklı vücutlarda bir çok kere dünyaya geldiğine, asıl amacın ise vücuttan kurtularak Nirvana’ya ulaşmak olduğuna inanıyorlar. Yani tek tanrılı dinlerin yas kavramı burada yok. Ölüme döngünün doğal ve kaçınılması gerekmeyen bir parçası olarak baktıkları için toplu ölümleri de metanetle karşılıyorlar. Bu da sistematik çözümleri beraberinde getiriyor.
Ölüm rutin, yaşamak mucize olduğunda
Cehenneme gidersin diye korkuturlar ya insanı, artık Sri Lanka’ya gidersin demeliler… Ne tam olarak anlatmak, ne de hissettirebilmek mümkün yaşananları. Üzüntü ve trajedi kavramlarını yerle bir ediyor görüntüler, isyanı zavallı kılıyor. Bu trajediye ne sebep arama ne de başkaldırı, çözüm. Ülke tamamen yerle bir. Cesetler toprağın bir parçası. Umutlarsa tükenmek üzere…
Trenden saçılan cesetler
Başkent Colombo’dan deprem bölgesine gitmek üzere yola çıktık. Amacımız en büyük hasarın görüldüğü Galle bölgesine ulaşmaktı. Felakete ulaştığınızı yavaş yavaş hissedersiniz ya, işte öyle hissediyorsunuz güneye giderken. Ben de bu yüzden güneyden, Gale bölgesinden başlayacağım, yani görüntülerin en can yakıcı olduğu noktadan!
Gale bölgesi 5000 kişi kurban verdi tsunami felaketine, hala bulunamayan bedenler var. Rehberimiz bizi Colombo’dan Matara’ya giderken Hikkeiuwe’de felakete yakalanan ve 1100 kişiye mezar olan trene götürüyor vr ilginç bir hikaye anlatıyor giderken. Tren 26 Aralık’ta Colombo’dan tam 07.58’de yola çıkmış, yani dev dalgaların Endonezya’dan Sri Lanka’ya salınmaya başladığı dakikada! ‘Adeta ölümle randevuya çıktı onca kişi’ diyor kusursuz İngilizce konuşan rehberimiz Nalanha.
Sahilin biraz arkasında yerle bir olmuş tren yolundan çıkan darmadağın trenden ceset çıkarma çalışmaları hala sürüyor. Etraf tam bir mahşer yeri. Yüzlerce insan pis suların içinde son bir umutla yakınlarını arıyor. Ağaçların arasında şişmiş cesetlere rastlıyoruz. Etrafta ağır bir ölüm kokusu var. Trenin pencerelerinden cansız bedenler fışkırıyor. Ve etrafta ne bir yardım kuruluşu ne de sağlık ekibi göze çarpıyor! Yalnızca devletin görevlendirdiği askerler arama yapıyor. Rastladığımız yetkililer cesetlerin sahilde biriktirilip gömüldüğünü söylüyorlar. Önceki gece toplu gömme yapmışlar, bu akşam tekrarlayacaklarmış.
Yakınlarını arayan kalabalıkta ilginç bir sessizlik göze çarpıyor. Ne bir gözyaşı ne de haykırış var. Belki durumun imkansızlığından, belki sömürge olmanın yarattığı boyun eğişten belki de inançtan kaynaklanan kabullenişten, ölüm huşu içinde karşılanıyor genellikle. Vagonlardan saçılan fotoğraflar ve giysiler göze çarpıyor. İnsanlar toplanmış eşyalardan iz sürmeye çalışıyorlar. Ne de olsa üç günün ardından tüm cesetler birbirine benziyor… Arama çalışmaları sürerken Sri Lanka hava kuvvetleri de havadan takip ediyor çalışmaları. Gökyüzünde devamlı helikopterler turluyor.
Sahil mezarları
Hikkeiuwe’de cesetler sahilde biriktirilip gömülüyor. Kaza yerinin ardından sahile gidiyoruz. Buradaki görüntüler öncekileri aratmıyor. Üstüste yığılan bedenleri görmek için insanlar sineklerin ve çamurların içinde turluyor. Üzerinde gezindiğimiz toprağın önceki akşam toplu gömme yapılan yer olduğunu öğreniyoruz. Zaten tüm ülke belirli ya da belirsiz mezarlara ev sahipliği yapıyor, diye kendimizi avutuyoruz cesetleri çiğnerken.
Beruwele de hasar gören başka bir bölge. Sahilde bulunan iki köy yerle bir olmuş. Halk tapınaklarda sabahlıyor. Yolun üzerinde tsunami götürmeden önce evleri olduğu anlaşılan taşların üzerinde oturan bir aile görüyoruz. Felaket sırasında evdelermiş. Evin genç kızı Sandamai o anı şöyle anlatıyor: ‘Mutfaktaydım. Dev bir karaltı gördüm. Hemen kardeşimi kucağıma aldım, evden koşarak çıktık. Dalga yavaş geldiği için şanslıydık. Sonra ikincisi geldi, bu daha hızlıydı. Uzaktan evimizin yerle bir oluşunu izledik.’ Gunese ailesi tüm günlerini evlerinden arta kalan taşların üzerinde geçiriyor. Sabırla devlet görevlilerinin gelmesini bekliyorlar. Enkaz haline gelen eşyalarını bırakmak istemiyorlar. Yalnızca geceleri ayrılıyorlar yıkıntılarının başından, tüm köyün toplandığı tapınağa gidiyorlar.
Cehenneme tatile geldik
Evet, şu an Sri Lanka deyince akla kabus geliyor. Ancak buraya felaketin ardından hala tatile gelenler de var. Colombo’nun 45 km güneyindeki ünlü tatil beldesi Kalutara’da karşımıza çıkan İngiliz çift John ve Jerry Halliway 26 Aralık’ta İngiltere’de Sri Lanka uçağına binmek üzerelerken almışlar haberi. Ama tatilerini iptal
etmemişler. Sri Lanka’da üç hafta kalacaklarını, iyi zaman geçireceklerine inandıklarını söylüyorlar. Ancak etraf kafada soru işaretleri uyandırıyor. Yerle bir olan evler, tesisler yaşamı zorlaştırıyor. Yine de Halliwayler kendileri gibi başka çiftlerin de olduğunu, otel personeline yardım ederek birlikte işleri düzenleyeceklerini söylüyorlar.
Evet, sahiller neredeyse tamamen harap durumda. Colombo’dan yola çıkar çıkmaz etraf ceset kokmaya başlıyor. Hasarlar şehrin 10 km dışında kendini gösteriyor. Demiryolları tahrip olmuş, evler yıkılmış. Halk çaresizce sokaklarda oturuyor, normal yaşantılarına devam etmeye çalışıyor. Ama önümüze çıkan herkes aynı şeyi söylüyor: Sri Lanka’nın normal yaşantıya dönmesi için en az 5 yıla ve uluslararası desteğe ihtiyacı var!
Uluslararası kuruluşlar yoksa biz varız
Sri Lanka cehennemi yaşamaya devam ediyor. Ancak uluslararası yardımlar adanın yalnızca doğusuna gidiyor. Oysa tüm güney yerle bir. Halk cesetleri kendi imkanlarıyla enkazdan çıkarmaya, canlarını kurtaranlara ise yiyecek ve giyecek imkanı sağlamaya çalışıyor. Başkent Colombo’da herkes tek yürek olmuş. Televizyonların ön ayak olmasıyla yardım merkezleri oluşturmuşlar. Buralarda toplanan yardım malzemeleri her gece yerle bir olan bölgelere gönderiliyor.
Gönüllü olduklarını söyleyen iki avukat bizi bir yardım merkezine götürüyorlar. Burada küçük çocuklardan yaşlılara kadar yüzlerce kişi erzak depoluyor ve araçlara yüklüyor. Bazı firmalar da sponsor olmuş, giysi ve tıbbi malzeme sağlıyorlar. Organizasyonun yönlendirdiği doktorlar güneyde sağlık yardımı veriyor. Burada toplanan insanlar enkaz kaldırma çalışmalarına da yardım etmek istediklerini ancak devletin riskli olduğu gerekçesiyle bunu kabul etmediğini söylüyorlar ve iznin çıkmasını bekliyorlar.
Çocuklar da kolları sıvadı
Kalabalığın arasında bir otobüs içindeki çocuklar dikkatimizi çekiyor. Kendi aralarında toplanarak kilden küçük kaplar yaparak satan ve yaşları 4 ile 10 arasında değişen 20 çocuk 35.000 rupi (350 dolar) biriktirmişler. Parayı teslim etmeye gelmişler. Hepsi yardım için etrafta koşuşuyor. Ancak görevliler onlarla konuştuğumuzu görünce kibarca bunun reklam malzemesi yapılmasını istemediklerini söylüyorlar.
Dünya bizi açlığa terk etmesin
Sahil boyunca yıkılan köylerden birinde Budist bir rahibe rastlıyoruz. Eski bir parlamenter olan ………… burada bizzat enkaz arama ve cesetleri gömmeye yardımcı oluyor. Halkı cesur olmaları ve inançlarını yitirmemeleri konusunda uyarmaya çalışıyor. Ancak gözlerindeki umutsuzluğu gizlemekte zorlanıyor. Burada yalnız olduklarını hiç bir yardım kuruluşunun güneye uğramadığını söylüyor ve tüm dünyayı yardıma davet ediyor. Herkesin seferber olması gerektiğini, fakir Sri Lanka’nın elindeki tüm kaynaklarını yitirdiğini hatırlatıyor.
Evet, ülke yıllardır ortaya çıkardıklarının bir günde yok olmasının şaşkınlığını yaşıyor. Yüzlerde yasın yanında çaresizlik okunuyor. Halk kaybettikleri yakınlarına ağlarken kendi gelecekleri için de gözyaşı döküyor. Çocukların yüzlerinde bile kaygı ve düşkırıklığı var…
Her gece yeniden ölüyorlar
Ölümle randevulaştık dün gece. Bir araba kiraladık ve buluşmaya gittik hayaletlerle. Günün batmasını bekledik. Gecenin çökmesini ve afetten kurtulanların ışıkla rötüşlanmayan gerçekliklerini görmeyi… Gidiş-dönüş parası verip tek yönlü bilet aldık aslında. Uyarılara aldırış etmedik. Soygunun kol gezdiği, sefalet kavramının yeni boyutlar kazandığı ve kimliksiz cesetlerin rutin olduğu bölgeyi keşfe çıktık. Ve Güney Sri Lanka’da hiç bir yabancının cesaret edemediği gece turunu yaptık.
150 kişi hastalıkla burun buruna
Nüfusunun neredeyse yarısını tsunamiye kurban veren Galle bölgesi gece korku filmlerini aratmıyor. İnsanlar aç. Her yer ölüm kokuyor. Attığınız her adımda sizi adeta hayaletler takip ediyor. Elektrik yok. Zaman ilerledikçe insanların dayanma gücü azalıyor. Soygunlar artıyor. Colombo’dan gelen yardımlarla yaşayan insanlar gelen her arabanın üzerine saldırıyor. Camı açtığınız anda çaresiz onlarca kol içeri uzanıyor. Çaresizlik saldırgan yapıyor.
Karanlık yolda ateşin etrafında oturan erkekler görüyoruz. Biz durunca koşa koşa geliyorlar. Tedirgin oluyoruz. Zararlı olup olmadıklarını kestirmek güç. Şoförümüz kendi dillerinde onlarla konuşmak istediğimizi anlatıyor. Elimizdeki sınırlı sayıdaki konservelerle dışarı çıkıyoruz. Tansiyonu yükseltmemek için mümkün olduğu kadar yorgun ve zavallı bir etki yaratmak istiyoruz. Hepsi ateşin etrafında bulanık bir su ile yaptıkları çayı içiyorlar. Sevinçle bizim getirdiklerimizi yemeye koyuluyorlar. Tsunami evlerini yerle bir edince arkadaki okula sığınmışlar. Kadınlar ve çocukları sorunca, okulun içinde uyuduklarını söylüyorlar. Onlarca akrabalarını felakete kurban vermişler.
Bizi okula götürmeyi teklif ediyorlar. Etraf hastalık kokuyor. Sinekler cirit atıyor. Keskin ceset kokusu duyuyoruz. Yine de maskelerimizi takmadan onlarla birlikte okulun içine giriyoruz. Aramıza mesafe koymak istemiyoruz. Bize sefaletlerini açanların dertlerine ortak olmak için kumar oynuyoruz.
Okul binasının içi dışarıdan daha pis. Merdivenler çöp içinde. Etrafı bir kaç cılız mum aydınlatıyor. İki kat çıkıp kapısı ve camları olmayan bir odaya diriyoruz. Kadınlar ve çocuklar çöplerin içinde yanyana uzanmış uyuyorlar. Bizi görünce kalkıp gülümsüyorlar. Tuvaletleri yok. Yıkanma imkanı yok. Yardımlar sayesinde içme suyu bulduklarını ama onun da her an tükenebileceğini söylüyorlar. Genç bir kız kalkıp yanıma geliyor. Düzgün bir İngilizce’yle isminin Sashika olduğunu ve gazeteci olmak istediğini söylüyor. Adresimi istiyor. Konuşurken gözyaşlarını zor tutuyor.
Burada toplam 150 kişinin barındığını anlatıyorlar. Ancak kötü koşullar yüzünden bazı çocuklar hastaymış. Yalnızca amatör yardımlarla yaşıyorlar. Hiç bir uluslararası kuruluş yok bölgede. ‘Bize yardım edin. Ülkenizde durumumuzu anlatın. Sesimizi duyun’ diyorlar. Elimizden geleni yapacağımıza söz verip, onları hastalık ve umutsuzluklarıyla geride bırakıyoruz.
Tapınaklar kucak açıyor
Hayalet köylerden geçiyoruz. Sokaklarda bizden başka hiç araba yok. Şoförümüz her an yolumuzun kesilebileceğini, soyulabileceğimizi söylüyor. Tedirgin dakikalar bitmek bilmiyor. Bir süre sonra, etrafta hiç ışık kalmayınca, adım başı maskeli polislere rastlamaya başlıyoruz. Tehlikenin üst düzeyde olduğu yerlerde makineli tüfekleriyle nöbet tutuyorlar. Onlara köylerden kurtulanların nerede olduklarını soruyoruz. Bize bir tapınak tarif ediyorlar.
Kendimizi Kalutara’ya yakın bir Budist tapınağında buluyoruz. Bizi buranın rahibi karşılıyor. Erkekler avluda toplanmış, turluyorlar. Kadınlar ise içeride yemek yiyorlar. İçeride Müslüman ve Hıristiyanlar da var. Rahip, her inançtan insanlara kapılarını açtıklarını söylüyor. Tapınak 1500 kişiye kucak açmış. Şu anda 130 kişi kalıyormuş. Bizi Buda heykelinin olduğu kutsal bölmeye alıyorlar ve buranın arkasındaki dar odada yan yana uyuyanları gösteriyorlar.
Ev var ama…
Colombo’ya doğru yolun kenarında, ateş başında oturan başka bir aile dikkatimizi çekiyor. Durunca camları yumruklamaya başlıyorlar. Korkuyoruz ama gülümsüyoruz. Elimizde kalan son yemekleri gösteriyoruz, sakinleşiyorlar. Bizi ateşin başına davet ediyorlar. Ancak ortada ilginç bir durum var. Bu insanlar evlerinin önünde oturuyor. Tsunaminin evlerini yıkmadığını ama içeride ne varsa alıp götürdüğünü söylüyorlar. Evlerin içine giremediklerini anlatıyorlar. hatta evleri yıkılmadığı için yardım alamadıklarını, bu yüzden ölümle burun buruna olduklarını ileri sürüyorlar.
Sabaha karşı şoförümüzün dayanma gücü kalmıyor. Araba zik zaklar çizmeye başlıyor. Dönüşe geçiyoruz. Yolda bir kamyon gence rastlıyoruz. Kuzey Sri Lanka’dan geliyorlarmış. Mağdurlara yiyecek ve giyecek getirmişler. Dört gündür kamyonlarının arkasında uyuduklarını söyleyen gençler artık dönüşe geçtiklerini, bu şekilde devamlı yardımın imkansız olduğunu söylüyorlar.
Biz de geceye ve kabuslarına veda edip, aç bedenleri geride bırakıyoruz.
(Akşam)