Bahar geldi ya…
Hangi mecmuayı, hangi dergiyi açarsanız açın, aynı sayfa tasarımını göreceksiniz. Kuşlar, böcekler ve öpüşen taş gibi bir kızla bir oğlanın resmi, hemen yanında da minik kalplerle süslenmiş sevgiliye yazılmış, buram buram romantizm kokan şiirler.
Ne kadar şirin değil mi?
Eğer “Evet” diyorsanız bu yazıdan çıkın, gidin Çisel’i okuyun, o size daha iyi hitap edecektir.
Eğer “Hayır” diyorsanız, doğru yerdesiniz….
Bahar bu mu ya?
Kalpler, çiçekler filan….
Eğer gerçekten buysa ben niye kuşlar ve böcekler altında Chasey Lain ile öpüşmüyorum da dört duvar arasında yazı yazıyorum?
O zaman ben baharı farklı algılıyorum demek ki…
Peki, bence bahar nedir?
Bahar, biyolojik olarak hormon salgısının arttığı bir mevsimdir. Erkekte sadece cinsellik hormonlarında artış görülürken , nedense kadınların para harcama, romantizm, deniz kenarı, el ele yürüme, şiir okuma ve dinleme, yeni aşklar bulma, alışveriş gibi binlerce hormonunda artış görünür.
Bazı “bayan” dergileri kızlara tavsiyeler verir, “bahar ayında erkeğinizi parmağınızda oynatın” diye. Buna cevap olarak da “erkek” dergileri “bahar ayında yumuşamayın ve size vermesini sağlayın” şeklinde yazılar yayınlarlar. Ama ikisi de yazdıklarında gerçekten uzaktırlar. O yüzden bazı kadın dergilerinden aldığım “bahar şöyledir, böyledir” başlıklarının gerçek dünyadaki yansımalarını göstermek istiyorum size.
Bahar, yeni umutlardır…
Kış boyunca kendilerini olabilecek her türlü şekilde gözlerden saklayan bayanların, yavaş yavaş vücutlarını gösterecek şeyleri , incecik ve de tiril tiril elbiseleri yavaş yavaş giymeye başladıkları zamandır. Hele bir de ilkbaharda sık sık yaşanan o kısa sağanak yağmurlar yok mu? Ah, ne umutlar beklenir , bir yağmur yağsa da gözümüz gönlümüz açılsa diye… Bira eşliğinde…
Bahar, özveride bulunmaktır.
Demek istediği “erkeğiniz özverili olmalıdır, sizin için kendinden ödün vermelidir”
Doğrudur, bahar özveri zamanıdır.
Yeni sevgilinin verdiği gazla sokağın ortasında durup “Artık bende bir vejetaryenim” diye avaz avaz bağırdığın zamandır. Tabii aradan geçen bir hafta içinde roka, arapsaçı , karnabahar ve bilumum zerzevat yedikten sonra delirirsin, aklını başına toplarsın, “başlarım duyarlı adam imajına” diye bağırırsın bu sefer ve verirsin kendini köfteye, dönere…
O anda kesin sevgilin seni görür….
“Hayvansın Oytun…Ben de seni duyarlı biri zannederdim” der ve seni terk eder… Gözyaşlarına boğulup bağırırsın ustaya;
“Ustaaaa, kesmedi, iki tane de acılı lahmacun yap ühü ühü….”
Sonra da eve gider içersin deli gibi….
Bahar yenilik yapma zamanıdır.
Sevgililerin, eşlerin ya da annelerin ( yani bilumum dişi yaratıkların ) bahar temizliği dedikleri korkunç kıyım zamanıdır.
Önce “IIIyyyy hala bunları mı giyiyorsun” deyip atarlar eski heavy-metal tişörtlerini .
Sonra da “Ay sen o evreden çıkalı uzun zaman oluyor” deyip bu sefer de konser tişörtlerine elveda dersin.
“Iyy bunlar çok demode” lafı eski kotlara da sarf edilir, “sen bunlara sığmıyorsun” cümlesi de eski “cool” gömleklerinin gittiğini gösterir.
“Ne bu beeeee. Çıplak mı gezeceğim ben?” çığlığı ise, kurtuluştan çok kendi ipini çekmenin sesidir.
O yılın moda renklerine göre cicili bicili, gayet uslu şeyler alınır. Neredeyse baklava desenli kahverengi ortaokul kazaklarını özleyecek duruma gelirsin. Üstünde de durmaz ki bu alınan yeni şeyler…. Eğreti durur…. Ama kadınların ikna yeteneği tartışma götürmez, maymun gibi çıkarsın sokağa ve senin gibi zorla giydirilen diğer erkeklerle göz göze gelmemeye çalışırsın.
Ancak akşam evde yalnız kalınca derin bir of çekersin ve dertli dertli içersin…
Bahar spor zamanıdır.
Bütün kış oturup alkollü içki tüketen erkek milletini yaza ne kadar az kaldığını ve yaza girmeden göbeği eritme zamanının geldiğini gösteren zamandır. “Plaj vücudu” yapmak için hazırlıklara girilir , hızlandırılmış İngilizce kurslarına gidilir, böylece turist hatun şansı arttırılmaya çalışılır. İlk gün şevkle gidilir spor salonuna, ilk hafta bitince zevkle devam edilir, ikinci haftadan sonra “ulan verdik eşek gibi parayı yanmasın” mantığı öne çıkar, genelde bir ay sonra da “beğenen böyle beğensin anasını satayım” felsefesi ana düşünce haline gelir. Hızlandırılmış İngilizce kursuna gidenler de “yaw ne varsa Türk kızlarında var bilader, AIDS mi kapıcam elin İngiliz’inden” mantığıyla işin içinden iki haftada sıyrılırlar … Ve de tabii ki içmeye devam…
Bahar yeni arayışlar zamanıdır
Karşı dairede oturan gudubet komşu kızı “Rahime”nin aslında fena olmadığının gözüne çarptığı zamandır.( Tamam sadece o dar pantolonu giyip, ¾ oranında sağa dönüp başını geriye atınca güzel görünüyor ama olsun.)
“Şu kıza yaklaşma zamanı gelmiş” diye düşünürsün, ama bir de bakarsın o şehrin geri kalan erkek nüfusu da aynı şeyi düşünmüş. Hadi sen hatunun verdiği bir poza tav oldun. Hatun herkesin önünde vermedi ya bu pozu? Nerden çıktı şimdi bu diğer erkekler?
Eskiden etrafta aday yokken şimdiden ilk on aday içinde bile yer almadığını fark eder, vazgeçersin yarıştan.
Rahime’yi, senin kıl olduğun, yan apartmandan “Teoman” geceleyin kütürdetirken sinirli sinirli içersin.
Bahar aktivite ayıdır
Sevgilin, eşin, kardeşin ( sıfatı ne olursa olsun başına çorap ören dişi kişi ) tracking botlarını çıkartıp önüne koyduğu hain zamandır. Aniden vuran sıcakta, birden bastıran yağmurda, yerler çamur gibi de olsa, toz içindede olsa , sanki çok büyük bir eğlenceymiş gibi dere tepe yürüdüğün, dağ bayır aştığın zamandır.Envai çeşit diken batar eline, sucuk gibi terlersin, her uçuruma yaklaştığında aşağıda mutlu şekilde ölmüş yatan hayvanlara iç geçirerek bakarsın. Tam bir cehennem hayatıdır tracking.
Akşam bari uyurum diye de düşünemezsin, çünkü genelde kamp ateşi etrafında kurulan dairede “Akdeniz akşamları” ve “dağlar dağlar” şarkılarını söyletirler sana. Sonra da gece boyu sivrisineklerle boğuşursun. Uyuyamazsın…Zaten tüm gün yürümekten su toplayan ayakların da zonklar…. Mecbur çadırdan çıkıp senin gibi tuzağa düşmüş birkaç zavallıyla beraber oturup sessiz sessiz içersiniz ve kötü kaderinize ağlarsınız.
Bahar kültür ve etkinlik zamanıdır.
Size yeterince işkence edemeyen dişi varlığın en çok sevdiği şeylerden biridir konsere giymek. Sertap diye kandırır seni , “Eh en azından biraz kaliteli bir pop” dersin, ama nedense kendini Tarkan konserinde bulursun. Hem de en sakat yerde, üstünü başını parçalayan kızlar ve onların fazla dağıtmasını engellemek amacıyla etrafı kesen “deliyürek” abi ve sevgililerin arasındasındır. Ara sıra uzaktan senin gibi eski rockçı, mecbur popcu kurbanlar görürsün. Ya tanımazlıktan gelirsin, ya da ona “peace “ işareti yaparsın, ne de olsa moral vermek şart. Konser biter eninde sonunda ama işkence bitmez. Konser sonu kimsenin birbirini tanımadığı aptal bir partiye katılıp Tarkan dinlemeye devam edersin. Aynen Tarkan’ın dediği gibi “kuzu kuzu” gitmişsindir o salak partiye. Sağda solda bulduğun, dibinde alkol kırıntısı kalmış bir bardağa yapışır ve içersin….
Bahar enerji zamanıdır.
Gece boyunca uğraşmış, Monica Belluciyi tam yatağa atacakken büyük bir sarsıntıyla rüyadan uyandığın bir zamandır. Sarsıntının sebebi, güneşle beraber doğan ve içine enerji dolan sevgilinin yatakta zıplamasıdır.
Geçmişte işlediğiniz hangi günahtan dolayı bu cezanın başınıza geldiğini siz hesaplayana kadar o çoktan giyinmiştir ve sizin hazırlanmanızı öf-pöf çekerek beklemektedir.
Tüm gün boyunca mağazalar gezilir, aylıkla beraber, babanın emekli maaşı ve dedenizin üç aylığı da bitirilir. Sıra büyük dedenizin şehitlik maaşına gelmiştir ki cadınız karşıdan sevmediği bir kızın üstünde az önce almış olduğu kıyafeti görür, birden tüm keyfi kaçar. Ziyaret edilen tüm mağazalar, bu sefer tersten dolaşılır , tüm tezgahtarlarla kavga edilir ve tekrar yeni elbiseler alınır, az önce alınanlar değiştirilir. Eğer tezgahtar da dişi ve dişliyse , o kıyafet iade edilemez ama hiçbir zaman da giyilmez. Ne yapabilirsin ki, içmekten başka….
Bahar kıskançlık zamanıdır
İşten yorgun argın gelmişsindir, beyin ve vücut fonksiyonlarının henüz kesişmediği bir zamandır. Daha ayakkabıyı ayağından çıkartacak kadar enerjin yokken sevgiliniz asık suratla karşınıza dikilir
“Çok yorgunsun demek…Tüm gün karşındaki kızı, Ayşe’yi izledin tabii” der.
Siz daha ne dediğini anlamaya çalışana kadar o kafasındaki senaryoyu size okur.
“Demek cevap vermiyorsun, peki güzel o zaman bende konuşmam seninle” der ve üç gün surat asar. Bir ay boyunca her gün tekrarlanan bu senaryo bilinçaltına işler ve birden fark edersin Ayşe’nin daracık mini eteğini…Akşam eve baygın halde döndüğünüzde cadı yine dikilir tepenize.
“Nasıldı Ayşe’nin kalçası bugün?” der elleri belinde
Birden fotografik hafıza çalışır ve gayri ihtiyarı sırıtarak
“İyiiiiiii” dersin.
Üç saat kadar bağırış ve çağırıştan sonra cadı kendi evine gider. Evet yalnızsın ama Ayşe de gelmez ki şimdi bu eve… Ne yaparsın, içersin tabii ki.
Bahar, sinemaya gidişlerin arttığı bir zamandır.
Sevdiceğinizle sinemaya gitmek üzere yola çıkarsınız. Acaba Jet Li filmine gidip birkaç hareket mi kapsam ya da romantik komediye gidip mi eğlensem ya da bayağı duygusal bir filme gidip hatuna mı yumulsam diye düşünceler içersindeyken kız arkadasınız sevinçle bir poster gösterir. Poster kapkaradır ve üstünde sadece bir sigara resmi vardır, altında da hangi dilde yazılmış olduğu belli olmayan bir yazı..
“Meşhur Azeri yönetmen Sahraj Polinski’nin yeni filmi gelmiş , süperrrrrrr” der mutlu bir çığlıkla. İşte bu en kötü kabustur. Filmi izlesen de bir şey anlamazsın, uyusan çıkışta kız arkadaşının soracağı “Peki filmin en sonunda uçan o kırmızı papağan hakkında ne düşünüyorsun ?” sorusuna cevap veremeyeceksin. Ne anlıyacam abi, uçtu gitti işte papağan …Bana ne…Keşke bende uçup kaçabilsem bu ortamdan der, ilk birahaneye dalarsın.
Bahar, kedi köpek ve hayvan mahlukatının coştuğu zamandır.
“Ulan ne yapsak yaranamıyoruz bari hayvanlara iyi davranayım da gözüne gireyim” diye düşündüğün zamandır. Sevgiliniz sokakta duran tüy yumağı bir köpeği gösterir sana.
“Ay ne şirin kedi değil mi Ozzzz” der.
“Ah ah ah, ne kadar da şirin hayvan” der uzatırsın elini. Şirin şey yapışır birden sağ eline, ileri geri hareket etmeye başlar.
“Lan , lan “ diye kovalamaya çalışırsın. Saf sevgiliniz de
“Bak seninle ne güzel oyun oynuyor, çok sevdi seni “ der.
Köpeğin seni başka türlü sevdiğini anlatmazsın ki… En sonunda basarsın tekmeyi uyuz ite. Ondan sonra seni “duygusuz ayı” diye terk eden sevgilinle mi uğraşacaksın, seni kıçından ısıran köpekle mi?
Hastanede bir yandan kuduz iğnesi yersin, bir yandan da içersin.
Bahar, içki zamanıdır
Neden mi?
Biz içmeyelim de kim içsin abi?