1950’li yıllar…

İlkokul öğrencisiyim…

Babam öğretmen…

Çorum’da yaşıyoruz…

Merzifon Caddesi’nin paralelindeki sokakta iki katlı, bahçeli bir evde oturuyoruz…


                                       *             *             *

 

Servet Amca babamın arkadaşı…

Tertemiz giyinen bir adam… Her zaman kravatlı… Kar gibi bembeyazdır gömleği… Hep ceketli… Pantolonu ütülü…

Ve ayakkabıları boyalı, simsiyah … 

Arzuhalci’dir Servet Amca…

Mahkemenin hemen yanında küçücük bir dükkanı var…

Devletle ilişkilerinde sıkıntıya düşenler hemen ona gider… Servet Amca onları dinler ve dilekçelerini yazar…

Yalnızca kentliler değil, yakın ilçelerden hatta köylerden bile gelenler vardır Servet Amca’ya..

Önce dinler gelenleri… Sonra daktilosunun başına geçer, beyaz bir dosya kağıdını takıp, arada bir sorarak basar tuşlara… Sorunlarının çözümlenmesi için neler yapmaları gerektiği konusunda uyarır onları, hatta yönlendirir …

Hafif tombul, kıvır kıvır siyah saçları olan, iki kolu da bileziklerle dolu, hep gülen bir karısı var Servet Amcanın… Adı Elmas…

Hemen üst sokakta otururlar… Bize oldukça yakındır evleri…

Elmas Teyze hep güleçtir… Pencereden komşu kadınlarla söyleşir… Biz çocukları  görürse “Bekleyin!” der, kaybolur, sonra elinde akide şekerleri olan küçücük bir torba kağıdıyla kapının önüne çıkıp uzatır bize…

Büyük bir olasılıkla, Elmas Teyzenin bize şeker vermesini sağlamak için günün belli saatlerinde hep görünürüz ona…

Kesinlikle böyle…

Arada bir, bazı geceler, pencerenin önüne gelip babamı çağırır Servet Amca…

“Köyden boğma rakı geldi… Siz olmadan geçmiyor boğazımdan hocam… Yenge hanım izin verirse…”

Annemin sızlanmasına meydan vermeden büyük bir sevinçle koşar gider babam…

Servet Amcanın bahçesinde kurulmuştur masa…

Ve köylülerin getirdiği boğma rakıyı ikram etmektedir arkadaşlarına Servet Amca…

 

                                 *              *             *

 

Hep düşünürüm ben…

Hiç mi kavga etmez Servet Amca ile Elmas Teyze?

Bir kadın böyle güleç olabilir mi hep?

Kocasını gülerek kapılardan karşılayan, her gece onun için masayı donatan başka bir kadın var mıdır acaba?

 

                                   *               *              *

 

l960 yılına yaklaşıyoruz…

Demokrat Parti, gemi azıya almış iyice…

“Çoğunluğuz o halde istediğimizi yaparız…” diyor iktidardakiler…

Öğretmen babam sürekli sürgünlerde…

Çünkü İsmet Paşa için çalışıyor…

Muhaliflerin evlerine çarpı işaretleri konuluyor beyaz tebeşirle…

İsmet Paşa’nın başına taş atılıyor Uşak’ta…

Ve İsmet Paşa ayağının tozuyla Çorum’a geliyor…

Biz lise öğrencileri bile karşılamaya gidiyoruz İsmet Paşa’yı..

 İtfaiye örgütü Paşa’yı karşılamaya gelen kalabalıklara su sıkarak dağıtıyor…

Ankara ve İstanbul’da ayaklanıyor öğrenciler…

Sonunda 27 Mayıs l960’ta askerler devrimi yapıyorlar…

Yeni bir Anayasa…

Hiç bilmediğimiz kitaplarla tanışıyoruz….

Nazım Hikmet’i açık açık okuyabiliyoruz artık…

Sosyalizmi öğreniyoruz…

Ve üniversite öğrenimim için ailecek Ankara’ya taşınıyoruz…

Bizi uğurlayanlar arasında Servet Amca ve Elmas Teyze de var…

Ve ben ilk kez ağladığını görüyorum Elmas Teyze’nin…

 

Babam Servet Amca’nın “Türkiye İşçi Partisi”nin Çorum’daki il örgütünün oluşturulmasında büyük maddi katkı sağladığını duyuruyor bize…

Annem Elmas Teyze ile Servet Amca’nın evli olmadıklarını anlatıyor bana …

Ve de Elmas Teyze’nin Çorum’a göç eden bir Ermeni ailenin çocuğu olduğunu…

Anne ve babasının ölümünden sonra Elmas Teyze’ye Servet Amca’nın sahip çıktığını…

Sonra sinirle yorumunu yapıyor annem:

“Dünyanın parası var bu Servet’in… Neden nikah yapmaz bu kadına?

Yarın bir gün ölürse ortada kalmaz mı bu Elmas… Partiye yardım ederken biraz da bu kadını düşünmesi gerekmez mi?”

Babamın açıklaması ilginç… Diyor ki anneme:

“Servet farklı bir adamdır… Gerekeni yapar Elmas için… Çünkü Elmas’a aşıktır Servet…”

 

                                        *          *          *

 

Bir gün Servet Amcanın öldüğü haberiyle geliyor eve babam… Müthiş üzgün…

Annem hem ağlıyor hem de kızıyor Servet Amca’ya.. Durmadan da

“Ben demiştim size!” tümcesini yineleyip duruyor…

Ancak susturuyor babam onu:

“Bütün malını mülkünü Elmas’a bırakmış…”

 

                                      *         *         *

 

Elmas Teyze Ankara’da Yenimahalle’de çift katlı bir eve yerleşiyor…

Hiçbir maddi sıkıntısı yok… Ama iyice yaşlanmış…

Yüzü de pek gülmüyor Servet’ini yitireli…

O güzel kıvırcık saçları bembeyaz artık…

Elini öpmeye gidiyorum arada bir…

Bana gene akide şekeri veriyor…

“Ne güzel evin var Elmas Teyze” diyorum…

“Neye yarar oğlum..” diyor… “Servet yok ki içinde…”

 

                                        *          *          *

 

Bir gece eve geldiğimde annemi ağlar buluyorum…

“Elmas Teyzen ölmüş..!” diyor yalnızca…

Bir tuhaf oluyorum…. Ağlıyorum…

 

                                         *          *          *

 

Elmas İle Servet’in hikayesi aşk değilse nedir sizce!