MSN ile tanışmam, yaş itibariyle biraz geç olmuştu. Tanıştığımda ve kullanmaya başladığımda ise, çok geride kaldığımı fark etmiştim. Çoğu yağız Türk genci, ben “ne yazsam hmmmm?” şeklinde düşünürken,  “Seksibekar85”, “çıkartmadaniki” , veya “darbelimatkap” gibi iddialı nickname’ler ile aynı anda 5-6 kişiyle yazışıyorlardı. Hatta bu gençler aynı anda internet cafe’ye gidip, yan yana bilgisayarlarda oturup, arka planda sözlük ön planda kamera açıp, yabancı ülkelerdeki kızlara, sözlükten baka baka “Show yur tits” gibi yazılar yazabiliyorlardı. Ara sıra da birbirlerini dürterek “Bak la delirttim yavruyu” diyerek webcam’de saçını başını yolan kızları birbirlerine göstererek gülüyorlardı.

Bense gayet acemi bir şekilde “tpekmen” gibi iddiasız bir nick ile girmiş, paso sap dolu arkadaş listemden “Hıdır” ile  “Abi, yeni Bruce Willis filmi sende var mı ? Ha benim güzel abim, canım abim” şeklinde muhabbet ediyordum.

Bir iki kez internet cafe’ye gittiğimde, 120 kilo 40 yaşında bir adamın “Perisu” ismini kullandığını görünce, bu işte keklenmenin de gayet sıkça yaşandığını anlayınca, iyice MSN’den soğudum. Fazla işin içine girmeden bıraktım, piyasadan çekildim. Bilgisayardan MSN adresimi silerken arka planda “gidişim suskundu, dönüşüm muhteşem olacak” müziği çalıyordu…

Aradan yıllar geçti ve ben kaderin garip bir cilvesi ile hayatımda hiç gitmediğim ve de kimseyi tanımadığım Denizli şehrinde iş buldum. Tanıdık yok, dost yok, sosyal hayat sıfıra yakın… Ben de tekrardan sardım bu MSN işine… Kaldığım eve internet bağlattım ve MSN yükledim. Bu sefer kendimi daha mı cesur hissediyordum ne ? “Needyoutonight” diye gayet iddialı bir nickle MSN piyasasına tekrar daldım. Daldık da bir şey mi değişti? Listemin yine %99u erkekti, sadece 2 tane kız vardı, onlardan biri de kız kardeşim diğeri de kuzenimdi. “Amaaan, neyse, en azından zaman geçiyor “ diyerek fazla umursamadım.

Sonra bir gece hiç görmediğim, bilmediğim bir adres benle iletişim kurmak istedi. Şaşırmıştım, çünkü ismi gayet normaldi “Miyuki” isminde Endonezyalı bir kızdı. Genelde “10inches”,”Bigballsfor you” veya “Morbaşlışövalye” gibi sapıklardan iletişim isteği gelmesine alışkındım, ama bir kız? Hem de Endonezya’dan?

Hemen kabul ettim.

“Hello, I’m Miyuki J” şeklinde bir mesaj geldi.

“LOL”

“ROLF” diye de arka arkaya iki mesaj ilistirdi.

Ne diyo la bu? diye düşündüm.

“Hello Miyuki, My name is Tunc” diye cevap attım.

“ASL?”

O ne lan dedim kendi kendime. Hatun acaba ajan mıydı ? Paso kısaltmalarla konuşuyordu.

“What is ASL?” diye sordum.

“A: Age?”

Aha dedim. Kız yaşımı soruyordu. Büyük ihtimal karşımda minik bir cıvır vardı. Ben şimdi buna 30 yazsam kız “çüşşş” diyip kaçabilirdi. 18 yazayım diye düşündüm, ama bu da fazla küçük geldi, ben de ikisinin OKEK’ ini aldım, biraz yuvarladım.

“22” diye cevap yazdım

“S: Sex?”

Babayarrooo… Sex? Hemen cevap yazdım

“YES…”

“What?”

“YES ULAN YES ” diye hızlı hızlı bastım tuşlara.

“L : Location?”

Way ki ne way…. Lokasyon soruyordu….

“ANYWHERE …ANYWHERE …ANY ” diye yazarken PAT diye kapandı iletişim kutusu.

Daha sonra arkadaşlara sordum meğer kız bana kız mısın erkek misin diye sormuş, sonra da nerede oturuyorsun diye devam etmiş… Nerden bileyim? Acemilik işte…

Peki MSN adresimi nerden bulmuştu?  Hani arasıra birbirimize komik mailler göndeririz ya… Eğer kendi adresini saklamazsan herkes görürmüş bu adresleri. Bazı canı sıkılan tipler de bunları not eder, sonra akşam eve gidince iletişim kurarlarmış.

Bunu öğrenince, bende bana gelen forward maillerdeki isimleri eklemeye başladım.

“Yemişim Türk kızlarını” diyerek yabancı kimi bulursam ekledim. Derken başkaları da beni eklemeye başladı. İlk seferki Miyuki skandalından sonra ağır gittiğim için, insanlar beni haldır huldur silmemeye başladılar. Ne kadar etrafımdakiler Etiyopyalı, Bolivyalı veya Surinamlı olursa olsun, resmen haremimi kurmuştum.

İşte hafif gürbüz bir Türk gencinin az daha Ghana’ya nasıl prens olarak gideceğinin ilginç hikayesi şimdi başlıyor.

MSN’de Ghana’dan “Abina” adlı bir kızla her gece yazışmaya başlamıştık. İlişkimiz gayet düzeyli ve de seviyeliydi, kibar kibar konuşuyorduk, fazla derine inmiyorduk. Kız herhalde bu çekingen ve fazla kurcalamayan tavrımdan hoşlanmış olacak ki, 2 ay sonra benden ev adresimi istedi. Neden diye sorduğumda “sürpriz” dedi, ben de meraktan adresimi verdim. Aradan biraz zaman geçti, bir akşam bir kargo şirketinden geldiler ve küçük bir paket bıraktılar. Paket içinde el yapımı, örme bir şapka duruyordu. (Ne yazık ki bu şapka taşındığımda kayboldu.) Çok duygulandım ve kıza o gece nette teşekkür ettim. Benim de ona bir hediye göndermek istediğimi söyledim, beni geçiştirdi. Üsteledim, adresini vermesi için direttim, konuyu başka yerlere çekti. Bende bunun üzerine kargo etiketini inceledim. Etikete baktığım anda dondum kaldım. Gönderen ismi Prenses Abina, adres ise Ghana krallık sarayı yazıyordu. MSN’in başına çöküp de bunları sorduğumda kızın canı sıkıldı ve onu uzun uzun zorlayınca sonunda gerçeği itiraf etti. Kendisi bir Ghana prensesiydi, babası ise Ghana kralıydı. 4 kardeşi vardı, ama kendisi en büyükleriydi. Sarayda canı çok sıkılıyordu, dışarı çıkma izni yoktu, o yüzden hep MSN takılıyordu, bu şekilde İngilizcesini de geliştiriyordu. Ama ne zaman prenses olduğunu söylese, onu dikkate almayan erkekler bile birden aşktan sevgiden konuşmaya başlıyorlardı. Bu yüzden gerçek kimliğini gizliyordu.

Kızdan zamanında fotoğraf istemiştim, göndermişti,  güzel bir kızcağızdı. O fotoğrafları tekrar açtım ve dikkatle inceledim, gerçekten de saray içinden çekilmiş gibi geldi bana. Herhalde Abina ona inanmadığımı zannetmiş olacak ki hemen yeni fotoğraflar gönderdi. Bu yeni fotolar, onun gerçekten de prenses olduğunu kanıtlayan cinstendi. Kız bana

“Şu ana kadar bana çok kibar ve nazik davranan tek erkek sen oldun” dedi. Arkasından da utangaç bir smiley yüzü ekleyerek bir mesaj daha gönderdi.

“Tam evlenilecek bir erkeksin”

O gece muhteşem bir rüya gördüm.

Tamamen beyazlar içinde giyinmiştim, orman içinde bulunan bir saraydaydım ve de her yer ışıl ışıldı. Hafif hafif esen bir yel, bunaltıcı sıcağa rağmen beni serinletiyordu.Önümde zenci dansözler şıkır şıkır oynuyor, arkamda maymunlar keyif çığlıkları atıyordu. Bir elim yağda bir elim baldaydı. Sağımdan ismimi çağıran yumuşak bir ses duydum. O tarafa baktım. Abina idi. Misler gibi lavanta kokuyordu, ve elinde bir tepsi, içinde kocaman üzümlerle duruyordu.

“Üzüm ister misin hayatım” dedi mırıltılı bir sesle.

“İstemem mi gözüm?” dedim ve iştahla koca salkımı yuttum.

Gözlerimi kapadım ve huzurla etraftaki sesleri dinledim.

Sabah işe gittiğimde yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Amirim şaşkınlıkla bana baktı,

“Ne lan öyle yonca bulmuş eşşek gibi sırıtıyon?” dedi bana.

Yoncanın hasını bulmuştum da haberi yoktu.

O gün tüm zamanımı plan yaparak geçirdim.

Abina’yı Türkiye’ye getirtecektim, annemin babamın elini öptürecektim, burada evlenecektik oradan da Ghana’ya uçardık. İsterse kınayı filan orda yapardık ama düğün erkek tarafına ait olacağından burada olacaktı. Ghana için hem bütçem yetmezdi, hem de kimse gelmeyeceğinden altın da toplayamazdım. Ben prens olarak biraz içgüveysi gibi gidecektim Ghana’ya, ama olsun problem olmazdı. Yine de ülke yönetiminde söz sahibi olurdum. İlk çocuk erkek olacaktı ve ona rahmetli dedemin ismi olan “Hüseyin” i koyacaktım. Kayınpeder kıllık yaparsa, göbek adına da bir Ghana’lının ismini verirdik. Ne de olsa kayınpeder kral olduğu için fazla kıllık yapmaya gelmezdi. Ona tavlada bile bile yenilmem filan gerekebilirdi. Ama olsun, kral olsun kayınpederim olsun.  Acaba bir şehrin ismini “Tunçkent” olarak değiştirebilir miydim? Hadi şehir olmasın, kasabaya razıydım, ama “abi şimdi yeni geldin, şimdilik bir köyün ismini değiştirelim, ilerde şehre veririz” derlerse de alttan almazdım, kıllık yapardım, trip atardım.

Bu Ghana konusunu kadim dostum Eren’e açtım. Eren o zamanlar İstanbul’da uluslararası bankacılık sektöründe çalışıyordu. (Şimdi Brüksel’dedir kendisi)

Ghana nasıl bir yerdi? Ne yenir ne içilirdi? Mesela denizden çinekop çıkar mıydı? Kış için manto mu götürmem gerekirdi yoksa yağmurluk yeter miydi? Sabahleyin demleme çay mı içecektik yoksa sallama çaya talim mi olacaktık? Şurda bir ülkeye prens olarak gidiyorduk, bunları öğrenmemiz gerekiyordu. Eren sağ olsun bana detaylı bir araştırma yaptı ve mail olarak gönderdi. Ghananın tarımı, gayri saffı milli hasılayı, kişi başına düşen milli geliri, hayvancılıktaki kıstasları gibi konuları inceledikten sonra, Eren’in en alta aldığı not, benim başımdan aşağıya kaynar sular boşalmasına sebep oldu. Not, aynen şöyleydi.

“Tunç’um, çakalım… Ghana ile ne işin var bilmiyorum ama eğer oraya gitmek istiyorsan dikkatli ol. Aldığım bilgilere göre orada 3 tane aile varmış ve bunlar paso devrim yaparak bir o aile, bir diğer aile başa geçiyorlarmış. Şu anda tahtta duran ailenin de sempatizanı çok kalmamış, yakında yine devrim olabilir, sen oraya gideceksen istersen biraz ortalığın yatışmasını bekle. Sana iyi çakallıklar dilerim…”

O gece muhteşem bir kabus gördüm.

Tamamen kamuflaj içinde giyinmiştim, orman içinde bulunan bir mağaradaydım ve de her yer vızıl vızıl mermi kaynıyordu. Çelik gibi esen bir rüzgar , bunaltıcı sıcağı körüklüyor ve sanki fırında yaşıyormuşum gibi hissetmeme neden oluyordu.Önümde zenci militanlar takır takır ateş ediyorlar, arkamda maymunlar korku çığlıkları atıp kaçıyorlardı. Bir elim kalaşnikofta diğer elim saklandığım palmiyedeydi. Sağımdan ismimi çağıran bir çığlık duydum. O tarafa baktım. Abina idi. Leş gibi ter ve kir kokuyordu, elinde bir kova, içindeyse şarjörlerle yanımda duruyordu.

“Şarjör ister misin hayatım” dedi canhıraş bir sesle.

“İstemem mi gözüm?” dedim ve korkuyla şarjörü taktım.

Gözlerimi kapadım ve sağımı solumu taramaya başladım..

Sabah işe gittiğimde yüzümden düşen bin parçaydı. Amirim şaşkınlıkla bana baktı ,

“Ne bu hal yaw? Dün gece sırıtıyordun, şimdi ağlayacak gibisin?Akşam kazık mı yuttun” dedi bana.

Kazığın hasını yutmuştum da haberi yoktu. Ghana’ya prens olarak gitme hayalleri kurarken, mülteci olarak orada kalma gerçeğiyle ortada kala kalmıştım.

O günden sonra Abina’dan soğudum, fazla yazışmadım. Üç ay sonra da zaten adresi iptal oldu. Gazetelere baktım, devrim olmuş, başka bir aile başa geçmişti.

“Ne varsa Türk kızlarında var” deyip tüm yabancı isimlerin bulunduğu MSN adreslerimi sildim, ve elimdeki listeye baktım.

“Hilmi” yi tıkladım ve yazdım.

“Abi, sende Tarantinonun son filmi var mı? Ha benim güzel abim, canım abim? ”

Tunç Pekmen