Bu doğa sporunu yapmak öyle göründüğü kadar kolay değil. Birincisi iyi bir arkadaş grubunuz olmalı. Mesela bir haftasonu arifesi sizi arayıp, “bu Pazar İzmit taraflarına piknik ve mangal yapmaya gidiyoruz” şeklinde bilgi veren dostlarınıza güvenip mangal psikolojisiyle teklife balıklama atlamadan önce detaylı bilgi edinmek gerek. Yoksa ilk trekking maceranız bizimki gibi gayet renkli geçebilir. İnsan hata yapa yapa öğrenir diyorsanız o başka. Yine, seçtiğiniz kılık kıyafet, grup üyelerinin kendi aralarında ve olayın ruhu adına uyumları da dikkat edilmesi gerekenlerden.

Bu, bir hamile kadın, bir küçük çocuk, topuklu ayakkabı giyen başka bir kadın, beyaz tayt giyen bir kadın daha, mangal yapma azmiyle koca mangalı yüklenmiş bir adam, yükseklik korkusu olan bir karı koca, küçük bir terrier köpek ve daha bir sürü figürandan oluşmuş ilginç bir kafilenin trekking ile ilk tanışma hikayesi. Bir arkadaşımız, yine kendisini arayan bir arkadaşının arkadaşının İzmit taraflarında güzel bir piknik yeri olduğunu Pazar günü oraya gideceğimizi söylemesi ve bizim de kabul etmemiz ile başlıyor.

İşte ilk trekking maceramız:

Ballıkayalar parkuruna gelene kadar kimse grubun absürdlüğünün farkında değil, çünkü kimse arabalardan inmeden yol üstünde konvoya katılarak oraya kadar gelmiş. Kıyamet herkes arabalarından inince kopuyor. Bu noktada kendisini grup lideri olarak tanıtan, o bizim arkadaşın arkadaşı olan şahısla tanışıyoruz. Dehşetle lideri olacağı gruba bakıyor. Bu halde nasıl trekking yapabiliriz ki sorusuyla kendimize geliyoruz. Bu bir trekking miydi? Tüh. Şimdi biz de grubun bu iş için hiç uygun olmadığı konusunda hemfikiriz ama bu kadar da yol geldik değil mi? Durum değerlendirmesi yapmaya karar veriyoruz.

Önce biz. Bir kadın, bir adam ve küçük beyaz köpek. Savunmamızı gözlerimiz yerde, ayakuçlarımıza bakarak veriyoruz. Söz, sorun çıkartmayacağız, bahsi geçen zor etaplarda dereye yuvarlanmayacağız, köpeğimize sahip çıkacağız. Yırttık.

Sırada hamile olan eltim ve kayınbiraderim var. Sonunda kadıncağızın o kadar yolu geri dönmesine grubun içi elvermiyor ve erkeklerin onu zor etaplarda derenin içinde taşımalarına, tırmanma bölümlerinde ise bir yol bulup kayalardan aşırtmalarına karar veriliyor. Hala tırmanma ve dere konularında net fikir sahibi değiliz, çünkü önümüzde uzanan dere ve yürüyüş yolu düz görünüyor gözümüze. Ne olacak ki, zor bir yanı yok bu noktadan bakınca.

Ardından yeni aldığı hafif topuklu ayakkabısıyla tura katılan arkadaş ve eşi mercek altına yatırılıyor. Gruptan birinin arabasında terlik var, gerekirse kullanılmak üzere terliği yanımıza almaya karar veriyoruz. Bu çiftin sorunu kolay çözüldü.

Sıra mangal, bir çocuk ve topla aramıza katılan aileye geliyor. Bir şartı var grup liderinin. Mangalın sadece ızgaraları alınacak, gövde yerine orada taşları kullanacağız. Taş bulamaz, mangalı yakamaz da aç kalırsak grup liderine neler yapacağımız konusuna giremiyoruz, bu aleni hem suçlu hem güçlü olmak demek. Asıl suçlu, yani kulaktan kulağa bize bu trekking haberini piknik olarak ileten arkadaşlar ise zeytin yağı gibi üste çıkıveriyorlar, yanlış anlamışlar, olurmuş böyle şeyler.

Beyaz taytlı kadın denetimden hızla geçiyor, bunun kendi sorunu olduğuna karar veriliyor.

Yükseklik korkusu yaşayan çiftin ise böyle bir sorunu olduğu o dakikalarda bilinmiyor. Hazırız ve grup yola çıkıyor.

Toplam 45 dakika süreceği belirtilen parkur giderken bir saat 15 dakika sürüyor. Çünkü düz yol bitip de tırmanma noktasına geldiğimizde grup, problemli yapısı sebebiyle yavaşlıyor. İlk biz geçiyoruz. Köpeğimiz yere paralel olarak tasmasından sallandırılıyor biri karşı taraftan tutuyor. Başardık.

Sıra çocuklu ailede. Çocuk biraz daha yukarıya çıkartılıyor ve yukarıdan karşıda bekleyen grup liderinin kucağına atılıyor. Bu uçtu uçtu oyunu veledin çok hoşuna gidiyor ve bir daha diye tutturuyor, grup liderinin ölümcül bakışları karşısında sesini kesiyor.

Ardından beyaz taytlı arkadaşımızı geçiriyoruz. Taytın arkası çamurlarla haşır neşir olmaktan kahverengiyken, geçiş anında kahverengi bölüm yok oluyor çünkü kayalara sürtünürken taytı yırtılıyor. Yerden 6 metre yukarıda, altımızda sivri kayaların arasından akan dere varken bu durum utanç verici olarak değerlendirilmeden onu da karşı tarafa ulaştırıyoruz.

Hamilemiz için başka taktiğimiz var. Ayak koyma yerinin bittiği noktada kaya dışa doğru bir geniş bombe çizdiğinden kayanın diğer tarafındaki ayak konulabilecek noktaya o karnıyla ulaşması mümkün olmadığından karşı tarafta biri elini uzatıyor. Diğer taraftan kocasının elini tutarak, kendini diğer tarafa doğru boşluğa sallandırıyor. Gerilim filmi gibi anlar yaşıyoruz, bir müziğimiz eksik. Nihayet diğer taraf kızın boşta kalan elini yakalıyor, böylece karnının kayaya değmesi önlenerek güvenli bölgeye doğru çekilerek alınıyor.

Tüm grup tamam derken bir de bakıyoruz ki karı koca geçmeyi reddeden bir aile kalmış geride. Yükseklik korkusu yaşıyorlar. Bak köpek bile geçti, çocuk da, hamile kadın bile. Ayıp ayıp şeklindeki yüreklendirmelerimiz işe yaramıyor. 15 dakika ikna turları atıyoruz. Sonunda grup lideri yolun yarıdan fazlasını geçtiğimizi ilerideki etapların daha kolay olduğunu söylüyor, laf arasına çok ısrar ederlerse onları orada öylece bırakacağını, bu kadar yol geldikten sonra bir de onları geri götürmekle uğraşamayacağını, hem tek mangalımız olduğunu , gelmezlerse burada akşama kadar açlıktan öleceklerini filan da sıkıştırıyor. Evet, adam boşuna grup lideri değil. Karizmatik konuşması etkili oluyor ve isyancılar eylemlerinden vazgeçiyor, grup da yoluna devam ediyor.

Dönüş yolu daha olaysız geçiyor denilebilir. Sadece ayakkabı dereye düşüyor. Ne akla hizmet, öyle bir ayakkabı giyen birine çöp poşetleri emanet etmişsek, ayakkabısı düşen kadın dengesini kaybedip eğimli kayadan dereye doğru kayarken, çöp poşeti elinden fırlıyor ve dereye yuvarlanıyor. Arkasından gelen eşi koşarak kadının yanına geliyor ve o şaşkınlıkla kadını teselli edeceğine ve burkulan ayağına bakacağına derenin kenarına inip çöp poşetini kurtarıyor. Ancak arkasından çıkan kavgada evliliğini kurtarması bu kadar kolay olmuyor elbet. Bu noktada sinirler biraz gerilmişken bir bakıyoruz, geliş yolunda bize yükseklik korkusu sebebiyle zor anlar yaşatan çift dağ keçileri gibi zıplaya zıplaya en önden gidiyor. Meğer korkularını yenmek için bira içmişler. Hallerine bakarak, düştü düşecekler diye yüreğimiz ağzımızda etabı tamamlıyoruz.

Buradan çıkacak sonuçlar:

Trekking iyi bir şeydir, tabii gerekli ekipmana sahip olmak (yedek kıyafet, çorap, sırt çantası vs. gibi) ve gereksiz ekipmana (mangal, beyaz tayt, topuklu ayakkabı gibi) sahip olmamak kaydıyla.

İletişim bir sanattır. Kulaktan kulağa trekking pikniğe dönüşüyorsa, bilgiyi ilk ağızdan almakta fayda vardır.

Sekiz aylık hamile kadınlar da trekking yapabilirler. Bunun doğum korkusunu azalttığı yönünde tespitlerimiz var. Ama nedense onlar bir daha bizimle trekking fikrine pek sıcak bakmıyorlar. Yaşanan deneyimin aile büyüklerinden saklanacak sırlar kategorisinde tutulması yönünde sessiz bir anlaşma imzalıyoruz.

Köpekler zannedildiği gibi açık havayı seven hayvanlar değildir. Bizimki haftalarca bizimle dışarı gelmeyi reddetti çünkü. Kırk yılda bir gezmeye götürüyorsunuz onda da çektiğim çileye bak der gibi bir hali var zavallının.

Her koşulda iyi bir grup liderine ihtiyaç var. Böyle bir grupla bile cinnet geçirmeyecek cinsten olması özellikle şart.

Ballıkayalar’ın aslında trekking kategorisinde zor parkurlar arasında sayıldığını, İzmit’te değil Gebze’ye bağlı Tavşanlı köyü yakınlarında olduğunu, o zor parkuru tamamladıktan sonra küçük bir çağlayanın döküldüğü yerde hoş küçük bir doğal gölcük olduğunu öğrendik. İsteyen ve yanında mayosu tabii biraz da cesareti olan serin sulara dalış yaparak ferahlayabilir.

Hatta aynı etabın, (ama kesinlikle bizimki gibi bir grupla değil) bir de daha yukarıdaki kayalarda kaya tırmanışı yapılarak da geçildiğini, burasının aynı zamanda dağcılar için de güzel bir çalışma etabı olduğunu keşfettik.

Ballıkayalar ile ilgili son sözümüz ise, kar sularıyla derenin yükseldiğini göz ardı etmeden, suların biraz daha azaldığı, baharın son demlerinde gitmekte fayda var. Çünkü derenin suları yüksekken bazı etaplarda daha önce rahatlıkla üstüne basarak geçiverdiğiniz taşlar, suyun iki karış altından size haince göz kırpıyorlar. Yine aynı nedenden dolayı küçük gölcüğün olduğu güzel alana geldiğinizde suların henüz alçalmaması neticesinde yaklaşık 15 kişilik grubunuzun gönlünce yayılamama, dar alanda bitişik nizam oturmak zorunda kalma riski de mevcut.

Bu grup bu etabı bile tamamladıysa diğer trekking parkurları bize vız gelir diyerek, ama gruba ekipman, kıyafet ve katılımcılar açısından biraz daha çeki düzen vererek ve bir-iki kişi fireyle, yıllardır trekking yapmaya devam ediyoruz.

Tavsiye ederim güzel bir şey. Doğayla iç içe ve keyifli yürüyüşler dilerim.

Müjde Apay

1969 yılında İstanbul’da doğdu.Şişli Terakki Lisesi’nin ardından, İstanbul Üniversitesi Turizm ve Otel Yönetimi Bölümünden mezundur. Alison University Psycology Diploma ve Biology and Behavior of Psycology Sertifika, Psikiyatri Derneği Temel Psikoloji programlarını tamamlamıştır. 2009 yılına kadar Turizm ve Bilişim Sektörlerinde çalıştıktan sonra spritüel gelişim alanında çalışmak ve hizmet vermek üzere kurumsal hayata veda etme kararı almıştır. Müjde Apay, Klasik Sistem Usui Reiki Master’ıdır ve Reiki eğitimlerini destekleyen Işık Köprüsü, Çakra-Aura eğitimlerini almıştır. Eğitim ve uygulamalarından edindiği bilgi ve tecrübeleri, hem şifa uygulamalarında hem de Reiki eğitimlerinde etkili bir şekilde kullanmaktadır.